27 Şubat 2014 Perşembe

Samsung, Hayalinin Peşinden Gidenleri Arıyor

Samsung,dünya çapında ses getiren “Hayalinin Peşinden Git” kampanyası ile  tutkusunun peşinden koşanları başvuruya davet ediyor.
İstanbul, 07 Şubat 2014 - Samsung Electronics, tüm dünyada hayallerini ve tutkularını hayata geçirmek için teknolojiyi kullanan insanların sahip oldukları potansiyeli keşfetmeyi, paylaşmayı ve desteklemeyi hedefleyen “Hayalinin Peşinden Git” kampanyasını Türkiye’de başlattı. Başarılı mesleki kariyerleriyle tanınan ünlü mentorların da, başvuranlara fikir önderliği yapacağı kampanyaya başvuru için  www.hayalininpesindengit.com adresi ziyaret edilebilir. Kampanyaya başvurular 28 Şubat 2014 tarihine kadar devam ediyor.

“Hayalinin Peşinden Git” kampanyasının kazananları, Samsung ve mentor desteğiyle potansiyellerini açığa çıkararak, hayallerini gerçeğe dönüştürme fırsatını yakalıyor.
Her gün, heyecan verici şeyler yapmak için Samsung ürünlerini kullanan insanlardan ilham alan kampanya; tutkulu kullanıcıları hayallerini ve fikirlerini paylaşmaya davet ediyor. Fotoğrafçılık, mutfak sanatları, spor ve girişimcilik alanlarında başvuruların kabul edildiği kampanyanın kazananları  projelerini hayata geçirme evresinde Samsung’un teknoloji desteğinin yanı sıra, aralarında Fotoğrafçı ve eğitmen Muammer Yanmaz, Kantin’in sahibi ve şefi Şemsa Denizsel, Spor spikeri ve yazarı Caner Eler ve B-Fit’in kurucu ortağı, girişimci ve Schwab Vakfı tarafından “2013 Yılının Sosyal Girişimcisi” seçilen Bedriye Hülya’nın da bulunduğu mentorlerin tecrübelerinden faydalanma fırsatı da bulacak.  
Samsung Electronics Türkiye Başkanı Yoonie Joung projeyle ilgili olarak;  “Samsung olarak teknolojinin, hayal gücüyle bir araya geldiğinde insanların hayatına anlam kazandırdığına inanıyoruz. Dünyanın dört bir yanında insanlar, Samsung teknolojisini kullanarak farklı ve yenilikçi başarılara imza atıyor. Ortaya çıkan hikayelerin yarattığı ilham doğrultusunda geliştirdiğimiz “Hayalinin Peşinden Git”  kampanyasını Türkiye’de hayata geçirmekten mutluluk duyuyoruz. Diliyoruz ki bu proje ile, Türkiye’deki tüketicilerimizin sadece kişisel tutkularını keşfetmelerine değil, aynı zamanda dünya üzerindeki diğer tüketicilere de ilham vermelerine yardımcı olacağız” dedi.
Katılım koşulları
“Hayalinin Peşinden Git” kampanyasına  www.hayalininpesindengit.com adresinden ya da Samsung Türkiye Facebook sayfasındaki “Launching People” uygulamasından başvurmak mümkün. Başvurular, 28 Şubat 2014 tarihine kadar gerçekleştirilebilecek.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
-->

Nudo Indomie'ye Karşı

Makarneks ve indomie karşılaştırmamı hatırlarsınız?

O yazıyı yazdığımdan beri noodle yemiyorum. Bu ekspres hazırlananları yani.
Sevda arkadaşım içerisinde MSG olduğunu, çok tüketildiği takdirde zararlarının olduğunu, en başta da baş ağrısı yaptığını yorumda belirtmiş.
Ben zaten - full organik beslenmesem de-  böyle şeylere dikkat eden biriyim.
O yüzden evde kalan noodleları toplayıp çok seven kuzenime götürdüm.
İsraftan hoşlanmam :))

Diyeceğim o ki bu karşılaştırma -ki kısa sürecek, eski bir karşılaştırma.
Indomie'yi her yerde bulamadığımdan bahsetmiştim. Markette Nudo kıvırcık erişte kisvesi altında hazır noodlelardan görünce, üç çeşidin üçünden de aldım.
Almaz olaydım ayrı.


Domatesli, soğanlı ve körili çeşitlerinden domateslisi fena değildi, soğanlısı korkunçtu bitiremedim, bunun etkisi üzerine köriliyi açmadım bile.
Diyeceğim o ki, benim gibi heves etmeyin. Yani isterseniz deneyin ama en azından bir tane alın. Dedim ya israftan hoşlanmam :)

Ama sağlığımıza dikkat edelim. MSG'den (monosodium glutamate) uzak duralım.
Ben artık ölsem yemem. Ya da şöyle söyleyeyim sadece ölsem yerim :)

26 Şubat 2014 Çarşamba

Lee Min Ho'nun Son Dizisi: Heirs

Lee Min Ho'nun yine bir liseliyi canlandıracağını duyduğumda pek de izlemek istemedim açıkçası.
Ben ki kendisini yıllar önce, "Personal Taste"de mimar rolünde izledim.
Ama Lee Min Ho bir dizide oynuyorsa olay oluyor! Çok konuşuluyor! Falan..
Kayıtsız kalamıyorsunuz.
Ve 26 yaşında koca adam oldu ancak liseli rolünde de yadırgamıyoruz ne hikmetse.

Çok az komedi unsuru olan dizimizde en keyiflendiğim sahnelerden biri. Tam bir liseli açıklaması.

Bu dizinin ikinci adamı ve şüphesiz yıldızı Choi Young Do rolünde izlediğimiz Kim Woo Bin, hayranlarına hayran kattı. Yaktı geçti hepimizi.

Ama bugüne kadar Kore dizilerinde hangi ikinci adamın şansı olmuş ki Young Do'nun olsun. Kaldı ki Lee Min Ho'nun canlandığı karaktere karşı olsun..



Bir de bir noodle (mudur ramen midir) yiyişi vardı ki her gördüğümde canım çekti ve ben akıllanıp diziden önce hazırladım kendime birkaç sefer :)

Farklı dünyalara ait insanların aşkını anlatan bu dizi, bana biraz ergen işi gelse de, tarzı olanların bayılacağı türde bir dizi. Zaman zaman sıkılsam da kötü hatta sıkıcı diyemem. Çünkü doğru zaman, doğru insanda farklı hissiyat yaratır eminim.

Dizi yorumlarımı Nabrut'tan sonra yazarım ki link verebileyim, eksiklerimi bu şekilde telafi ettiğimi düşünüyorum. İşte Nabrut'un Heirs yazısı ^.^

25 Şubat 2014 Salı

Arkadaş İhaneti


Herkesten, tüm arkadaşlarından şikayet eden kişiler vardır.
He canım he bir sen iyisin geri kalan herkes kötü. Herkes kalleş.

Böyle dedim ya, başıma gelmez olur mu?
Meğer benim de çıkarcı dostlarım, beni kullanan arkadaşlarım varmış da, geri zekalı olduğum için anlamam uzun sürmüş.

Hayatıma aldığım kimseyi, bu da köşede dursun iyi geçineyim bir gün bana lazım olur, diye almam.
Bir insanla samimi olduysam hiç ayrılmayacakmışız gibi gelir. Bunda eski arkadaşlarımın etkisi büyük. Herkesle öyle uyumsuzluğun içinde uyumu yakalayıp köklü bir arkadaş olacağımızı sanırım. Sanırdım!
Akıl yaşta değil başta derler ya, bazı şeyler için hayat tecrübesi gerekiyor. Bazen yaşta yani. Görüp geçirmek sindirmek gerekiyor.

Başıma gelen şeyleri yazmayayım, tek tek kimleri neden çıkardığımdan bahsetmeyeyim ancak hayatımdan sebepsiz yere çıkardığım kimse yoktur.
Çok unutkan bir insanım ama bazı hatalar o kadar çoktur ki arada unutamadıklarınız olur. Hataları biriktiririm.
Bir yerden sonra limit dolar.
Sevseniz dahi bazı insanlar size sadece mutsuzluk verir. Neden kendime bunu yapıyorum dersiniz. Demelisiniz.
Ben diyorum ve çıkarıyorum hayatımdan.

Bana da diyor musunuz, he canım he herkes kötü bir sen iyisin, diye?
Kimse vazgeçilmez değildir, buna ben de dahil. (Bilenler bilir hep söylerim, mottomdur, kimse bendeki konumuna güvenmesin diyorsam, ben de kimsedeki konumuma sırtımı dayamam.)
Ben kolay biri değilim. Aksine geçimi çok zor biriyim. Tersim pistir. Çabuk sinirlenirim. Nasıl yapıyorum bilmiyorum ama lafımla sözümle çok insan incitmişimdir. Ve daha bir çok kötü özelliğim mevcuttur.
Ancak sebepsiz yere birini incittiysem ki bu bir sinir anımda garson bile olabilir, unutamam ve affedemem kendimi.
Hayatımdan çıkarsam da birilerini, arkalarından konuşmam, yaptıkları en ufak iyiliği dahi unutmam.
(İtiraf edeyim bu huyumdan nefret ediyorum. Bu da benim lanetim sanırım; artık sevmediğim insanların bile iyiliklerini unutamamak)
İyi ve mutlu olsunlar isterim, çünkü kötü haberlerini aldığımda üzülürüm, üzüldüğüm için bir de kendime kızarım.
İki yüzlü değilim. İnsanları kullanmam ve dürüstümdür. Bana yapılanları ben asla yapamazdım.
Bunların beni, hayatımdan çıkardığım insanlardan ya da devamlı şikayet edip değiştirmek için hiç bir şey yapmayan insanlardan ayırdığını düşünüyorum.
Kötü biri olmam ya da kötü özelliklerim değil yani.
Nasıl biri olduğumun farkında olmam.
Hatalarımın farkındayım. Eleştirilere açığım.
Vefakar biriyim, ama vefanın tek taraflı olmasına karşıyım.

Ve biliyorum, yalnız değilim.

24 Şubat 2014 Pazartesi

Ve Dağlar Yankılandı

Yazarın kitabı yazmaya başladığı haberini aldığımdan beri, okumayı bekliyordum bu kitabı.
Sabırsızlıkla bekledim.
Derken yine Everest Yayınlarından ülkemizde çıktı.
Yakıcı bir kitap olacağını bekliyor, okumaya da korkuyordum.
En sonunda ertelemeyi bıraktı(k)m.

Okumayı beklemek bile güzeldi bu kitabı, öyle söyleyeyim.

Afganistan'da başlayan sonra Avrupa ve Amerika'ya da yayılan bir hikaye.
Çocuklukta başlayıp yaşlılıkta biten bir hikaye.

Kitabı okumadan önce konusu hakkında en ufak bir fikrim yoktu desem?..
Tek kelime bilmek istemedim. Yazara güveniyorum ve dahası, beklentimi daha fazla arttırmak acımasızlık olacaktı.

Çok geç okudum ben kitabı, meraklısı zaten okudu veya yorumuma ihtiyacı yok okumak için. Ancak benim anlatmaya ihtiyacım var.
Kitabın başlangıcında ağabey ile kardeş arasındaki bağ, sonrasında gelişenler olaylar burnumu sızlatıyordu. Bu kitap böyle devam ederse dert sahibi olurum, diye düşünmeden edemedim.
Ancak bir yerden sonra kitap başlardaki etkisini kaybetti bence. Özellikle çok merak ettiğim "Peri" kısmındaki anlatımdan hiç hoşnut kalmadım. Oradaki anlatım kitabın tümüyle uyuşmuyor dikkat ettiyseniz.
Farklı farklı insanların hayatları ve anlatımları girince araya bir çok hikaye yarım kalmış gibi ayrıca.
Ama sonu..
Ben mi çok etkilendim yoksa siz de benim gibi salya sümük ağladınız mı?
Ben bir ara göz yaşlarımdan satırları okuyamadım.

Khaled Hosseini'nin önceki kitaplarıyla kıyaslamak doğru mu bilmiyorum, ancak insan kıyaslıyor illa ki. Diğer iki kitabın daha güzel olması, bu kitabı daha kötü yapmıyor ama.
(Vaktiyle "Uçurtma Avcısı" ve "Bin Muhteşem Güneş"i de yorumlamıştım)

Kitap okuma partnerim, dramadan köşe bucak kaçan Nabrut çok ağladı onu biliyorum da, neler yazdı acaba?

Not: Neredeyse Khaled Hosseini'nin eşi Roya' ya teşekkür etmeyi unutacaktım.
Sağol Roya! Sen olmasan Khaled bu kitabın ilk paragrafta öleceğini söylüyor. Teşekkürler...

22 Şubat 2014 Cumartesi

Dem Karaköy

Çok sevdiğim bir yerden bahsedeyim ben size.
Siz de fırsatınız olursa gidin bir çaylarını için.
Zira buranın çayı meşhur :)
Çok çeşitli çayların içinde eminim hiç duymadığınız çaylara rastlayacaksınız.



Karaköy çok ilginç bir yer bence.
Arada derede karanlık, alelade sokaklarda çok elit mekanlar mevcut.
Acaba mekanlar çok mu klas, yoksa böyle bir yerde olduğu için mi bu kadar göze batacak hoşlukta?
Birbirinden güzel kafeler, restaurantlar mevcut, burayı bulamazsanız bile muhakkak başka bir yer keşfedersiniz.



Ben ikinci gidişimde bulamadım mesela. Karaköy Güllüoğlu'nda, börekti tatlıydı, derken çaylarımızı Dem'de içelim, demiştik. En sonunda PudraTozu'm dönercinin birine sordu -ki ben hala bulacağımızdan emin 'sorma yeaa bulurum ben' ayaklarındaydım- o şekil bulduk, ve "DEM"lendik.
Fotoğrafların çoğunu o çekti sağolsun, yerimden bile kalkmıyorum bu gibi durumlarda, şımarıyorum :)

Seçtiğimiz çaya gelince... Biz o kadar açılamadık, tanıdık bir çay olsun diyerek İngiliz çayını tercih ettik. Serde düşeslik var tabii, risk alacak değiliz :)

Böyle oturulacak genişlikte cam kenarlarına bayılıyorum. kıvrılıp kitabını okuyacaksın çayını yudumlarken..

Kalabalık öğrenci gruplara denk gelmezseniz, çok güzel kafa dinlersiniz.
Not alın ve bir gün gidin, bu iyiliğimi de unutmayın ^.^

20 Şubat 2014 Perşembe

Marry Him If You Dare

İzlediğim diziler çok birikti.
Bu arada çok da yarım bıraktım. Onlara karşı sizi uyarmak için onlar hakkında da yazmak istiyorum ama sanırım herkes izledikten sonra anca yazacağım :)

Future Choice, diğer adıyla Marry Him If You Dare, biraz bölüm biriktirdikten sonra dayanamayıp eş zamanlı izlememizin nedeni şüphesiz; Yoon Eun Hye.
Sonunda "YEH Effect" dedikleri şeyi de anlamış bulunuyorum.
Dizi kötü olsa da Yoon Eun Hye için izlemiş oluyorsun :)

Tam bir hayal kırıklığı olmasının nedeni ise, romantizme komediye o kadar müsaitken hiç bir şekilde beklentinizi karşılaması.

Dizide Na Mi Rae' nin gelecekti halini canlandıran ajumma da olmasa, hiç çekilmezmiş doğrusu. Kıyafetleri, tarzı, güzelliği.. Bayıldım kendisine.

Bu kareler ise dizinin en sevdiğim kısmı idi:




Dizinin final jeneriği yani :)))

Bu arada ikinci görselde ortada duran Mi Rae'nin ağabeyi (adını bilmiyorum) benim en sevdiğim oyunculardan sanırım. Daha önce "Miss You"da da çok güzel bir roldeydi, burada da öyle.
Ve Kore dizilerinde gördüğüm en normal giyinen, en doğal tiplerden biri.

Nabrut'un bu dizi hakkındaki yorumu ve teorisini okumadan geçmeyin. Dizi hakkında en ayrıntılı bilgilere şu etiketinden ulaşabilirsiniz ;)

19 Şubat 2014 Çarşamba

Demetoloji Evrak Çantası

Evrak çantamı çok seviyorum sizinle paylaşmadan edemeyeceğim ^.^

Dikişten anlayan, hatalardan rahatsız olan biri olarak Demet'in işçiliğinin çok temiz olduğunu söyleyebilirim.
Onun elinden çıkan cüzdanlarımı severek kullanıyorum.
Şimdi, evrak çantamı da severek kullanacağım. Evrak çantalarını da kendi yapıyor demek değil bu, hani gözünüz onun yaptığı diğer ürünlerde kalırsa rahat olun demek ;)




Şimdilik içinde tarih notlarım duruyor ancak ilerde romanımın ilk taslağını bu evrak dosyasına koyacağımı hayal ediyorum.

Demetoloji blog
Demetoloi dükkan
Demetoloji instagram

Takip etmeyen varsa diye ne olur ne olmaz ben linkleri verdim.
Hatta size link vereceğim diye dükkandan çıkamıyorum :)

18 Şubat 2014 Salı

Cennetin Rengi

Bu kitabı kargo poşetinden çıkardığımda sarılasım geldi.
Arkadya Yayınlarının hoşuma gitmeyen kapağı yok herhalde. Bunu da çok sevdim bir an önce okumak niyetindeydim. Ancak bir ay geçtikten sonra kitap kulübümüz yeni kitaba başlamadan bitirebilir miyim diye düşünürken elime aldım ve o da ne?!
Bırakamadım elimden.
Ciddi anlamda bir oturuşta bir an bile sıkılmadan okuyacağınız bir kitap.

Mutluluğun doruklarında bir kadının yavaş yavaş depresyonun sınırlarına inmesi, hayatının alt üst olmasıyla nasıl başa çıktığı ve hayatına dair sırları keşfetmesini Sophie'nin ağzından dinliyoruz.
O anlatıyor siz sıkılmadan dinliyor, üzülüyor, eğleniyor, şaşırıyorsunuz.

Kullandığım görsel, instagram hesabımdan paylaştığım bir görsel. Dedim ya kargo paketini açtığım zaman sarılasım geldi diye, kitabı bitirince bu dürtüye daha fazla direnemedim. İşte böyle sarıldım.
Hemen seveceğini düşündüğüm kişilere önerdim.
Size de öneriyorum.

17 Şubat 2014 Pazartesi

Şehzade Mustafa

Geçtiğimiz hafta Şehzade Mustafa'nın katliyle ülke sarsıldı.
Osmanlı'ya, Osmanlı'nın gelmiş geçmiş en şahane padişahı olan Kanuni'ye verdiler veriştirdiler.
Ben "Muhteşem Yüzyıl" dizisini hiç izlemedim. Ve Kanuni'yi gerçekten çok severim.
O bölümü de adeta sosyal medyadan takip ettim. Herkes bundan bahsediyordu. Hiç tarih okumadılar mı bu kadar şaşırıyorlar, ya da tepkilerimizi sosyal medyadan yapmaya öyle alıştık ki tarihi bile değiştireceğimizi mi sanıyoruz, bilmiyorum.

Twitterda Coco Jambo'nun "Annem şehzade mustafayı öldürmesinler diye o kadar dua etti ki nerdeyse tarih yeniden yazılcaktı."  tweetine koptum.

Bu konuyu merak edenleri araştırmaya, Şehzade Mustafa'nın ölümüne üzülenleri türbesini ziyarete davet ediyorum. Yok öyle sosyal medyadan yaygara koparma!
Benim bildiklerim ise, şehzadeler tahta çıkmadan sakal bırakmazlarmış, hatırlayın bakalım dizide Mustafa sakallı mıydı değil miydi?
Ve Şehzade Mustafa'nın babasının üstüne yürümeye hazırlanıyor olması.
Tabii ki saray entrikaları kurbanı baba ve oğul. İkisi de haklı olduğunu düşünüyordu.
Beni en çok etkileyen ise Şehzade Cihangir'in, ağabeyi Mustafa'nın öldürülmesine üzüntüsünden bir sene içinde ölmesi.

Bizim tarihçimiz "Tarihi bir olayı değerlendirirken bugünde durup bakamazsınız olaya", derdi. 500 sene öncesinden bahsediyoruz. Eleştiriler komik bile gelmiyor, cehalet kokuyor.
Diziyi izleyen ağabeyimin yorumu ise bambaşka. "Herif ünlü oldu" diyor.
Zaten ünlüydü, dedim.
"Nerede ünlüydü?! Erkekler tanımıyordu" dedi.
Hala tanımıyorsun ki, Şehzade Mustafa diyorsun, dedim.

Mehmet Günsür'ü reklamda falan görünce Şehzade Mustafa diyor :)

15 Şubat 2014 Cumartesi

Pofuduk Poğaça

Yıllardır değişmeyen bir poğaça tarifim var. 
Ara sıra farklı tarifler dener, yine buna dönerim.
Bana oturmaya gelseniz mesela bu poğaçadan yapacağıma emin olabilirsiniz.
Daha önce misafir olanlar bilir, mönümün değişmeyen lezzeti olduğunu.

Çoğunuzun tarifi bildiğine eminim, ancak yine de tarifi vereceğim.
Ezberimde çünkü, üşenmiyorum da bugün :)


2 süt bardağı ılık süt
1 su bardağı sıvı yağ
1 yaş maya
3 yemek kaşışı toz şeker
1 yemek kaşığı (silme) tuz
Aldığı kadar un.

Mayayı ılık sütle seyreltip diğer malzemeleri koyarak yumuşak ancak ele yapışmayan hamur elde ediyoruz. 
Ve üzerin poşet geçirip yarım saat mayalandırıyoruz. Hoopp iki katına çıkıyor hamur. 
Hamurdan poğaçamızın büyüklüğü ne kadar olsun istiyorsak ona göre parçalar koparıp, yuvarlıyoruz.
Aslında orijinal tarifte arasına katı yağ koyup şekil vermek var, ancak ben üşengeçliğimden hiç bu şekilde yapmıyorum. Yamru yumru yapıp diziyorum :)
Üstüne yumurtanın sarısı.

Bu kadar işte.
Puf puf olan bir poğaça tarifi verdim size.
Deneyin tamam mı ^_^

14 Şubat 2014 Cuma

Cook'la Aşk Mutfakta Pişer

Zaman ne çabuk geçiyor.
Geçtiğimiz hafta Cook ile EKS mutfak akademisinde bir etkinlikteydik.
PudraTozu ile iş bölümü yaptık, bir ocağı paylaştık, o soğanları soydu ben doğradım, o kızarttı ben karıştırdım derken karşılıklı oturup yemeğimizi yedik.
Beni de davet ettiğin için teşekkür ederim arkadaşım ^.^


Şefimiz ve mutfağımız.
Yemeklerimiz Fransız usulu soğan çorbası, birşey yatağında biftek (ne kadar bilgiliyim) ve tatlımız elmalı bir şey.
Instagram hesabımdan paylaşmıştım tekrar paylaşmayayım.
Yemeklerimiz oldukça güzeldi, özellikle soğan çorbasına bayıldım!

Bunlarda etkinlik sonra Cook'un hediyeleri. Her mutfağın vazgeçilmezi ^.^





Fotoğrafları düzenlemeye fırsatım olmadı, sorry >.<

Yeni etkinliklerde görüşmek üzere..
Aşkla pişsin yemekler.

10 Şubat 2014 Pazartesi

Çalıntı Çalıkuşu Replikleri

Eğer bir gün Çalıkuşu biterse böyle insanlar yüzünden bitecek.

Emek hırsızları çaldıkları görüntülerle sayfalar açıp binlerce takipçi kazanırken, gerçek emekçiler boşuna uğraştıklarını düşünüp bundan vazgeçecekler.
Belki diziden soğuyacaklar. Ve onlar diziden bahsetmeyi kestiklerinde, beraberinde birçok insan da izlemeyi bırakacak.

Neden bahsediyorum?

Bildiğiniz üzere her hafta yayınlanan Çalıkuşu'nun ardından Nabrut dizinin en güzel yerlerini bizim için post olarak hazırlıyor.
Ve istisnasız her hafta Facebok'ta bir Çalıkuşu sayfası Nabrut'un hazırladığı görselleri çalıyor.
İzin isteme yok! Kaynak gösterme yok!

Bir empati kurun lütfen. Diziyi izlemişsiniz. Hemen arkasından online izleyerek bir yandan ekran görüntüsü alıyor bir yandan replikleri not alıyorsunuz.
Dizimiz yaklaşık iki saat.
Dizi bitiyor toplanılan görüntülerden kolaj yapıp replikleri yazıyorsunuz. Post hazırlayıp bir kaç kere kontrol ediyorsunuz eksik ya da yanlış bir şey var mı? Saatlerinizi harcıyorsunuz bunun için. Ve siz yayınlar yayınlamaz akbabanın biri gelip sizden çalıyor bunu.
Üstelik uyardığınız halde, inadına imzanızı siliyor!
Bu bir kere yasal suçtur. Emek hırsızlığıdır. Ve bilmem söylememe gerek var mı; kul hakkıdır!

Orjinali:

Çalıntısı:

Sadece bu da değil görseniz, herkesten her sayfadan çalmış. Ekran görüntüsü almış onu kırpmaya erinmiş!
Nasıl bir yüzsüzlüktür bu, nasıl bir arsızlıktır?.. Bizim gibi insanların anlayabileceği bir şey değil.

Bize düşen sayfayı spam olarak şikayet etmek.
Bunun o sayfanın reklamını yapmak demek olduğu, benim yazımdan sonra birilerinin çıkıp o sayfayı beğenebileceğini düşündüysem de, o kadar haysiyetsiz bir okuyucum olamayacağına karar verip, bu yazıyı hazırladım.
Güzel bir hafta dilerim.

9 Şubat 2014 Pazar

Güller İçinde Yalnız

Kitap, bir adamın bir bebeği manastıra bırakmasıyla başlıyor.
1914'te. Floransa'da.
Rahibeye, bebek hakkında hiç bir şey bilmemesinin daha iyi olacağını, söyleyerek oradan ayrılıyor.


Ailesinden bîhaber manastırda yetişen kızımız Rosa, 15 yaşına geldiğinde bir mürebbiye olarak bir villaya gidiyor ve her şey onun için daha da zorlaşıyor.
Manastırdan daha evvel dışarı çıkmamış Rosa'yı neler bekliyor.
Peki gittiği villanın geçmişiyle bir alakası var mı? Orada huzuru bulacak mı?

Rosa'nın yaşadığı kişisel zorlukların yanı sıra, Musollini faktörü ve ikinci dünya savaşı da kitabın asıl konularından.

Kitabın başlarında adaptasyon sorunu yaşadım. Ya havamda değildim ya da italyanca isimlere karşı direniyordum bilinç dışı.
Dahası kitap 500 sayfa. (Aslında 496 da yuvarladım - ama yuvarlamakta haksız mıyım?)
Ve punto oldukça küçük. Bunun şöyle bir dezavantajı oldu, kitabın sardığı benim bir seferde çok fazla sayfa okuduğum günlerde gözlerim yandı.
Ama daha büyük punto olsaydı da kitap sayfası fazlalaşırdı. Kalın kitaplardan bir çoğumuz korkuyor ne yazık ki! :)
Kitap kapağına gelince sevmedim. Kitabın yanında oldukça basit kalıyor ki bu kitap bu kapaktan çok daha fazlasını hak ediyor.

Gerçek bir diktatörün nasıl olduğunu, ne acılara sebep verdiğini, savaşın tüm soğukluğunu ve zalimliğini anlatan bu kitap ciddi bir sürprizle bitiyor. Kesinlikle biran bile şüphelenmediğim için çok şaşırdım.

Çok uzattım farkındayım, elimden geldiğince kitabın sürprizi bozmadan sizlik mi değil mi karar verin diye detaylı anlatmaya çalıştım.

8 Şubat 2014 Cumartesi

Meksika Salatası

Arkadaşlarım arasında oldukça popüler olan bir salata bu.
Kendi yoksa bile bahsi geçer bir araya geldik mi. O derece :)

Ülkemizde Meksika fasulyesi olarak satılan konserve kırmızı fasulyeyi alıyor, zevkimize göre yeşillik, kornişon turşu, mısır ile zenginleştirip, limon, yağ, tuz ekleyerek hazırlıyoruz bu salatayı.


Fix mönünüz olmaya aday kolaylıkla, lezzeti garanti bir salata ;)

7 Şubat 2014 Cuma

Online Alışverişçilerin Dikkatine!

Düşünüyorum da eğer online alışveriş siteleri olmasaydı halimiz nice olurdu?!
Düşünsenize, haftanın beş günü, hatta bazılarımız haftanın altı günü çalışmakta.
Tatil günümüzde gezelim mi dinlenelim mi, işimize gücümüze mi bakalım, yoksa  kasa ve prova odalarında kuyrukların oluşturduğu avmlere mi akın edelim?

Neyse ki online alışveriş siteleri var.
Hele bunların içinde bazıları var ki..
Kampanyon.com
Aklınızda kalan bir elbisenin kampanya girip girmediğinizi mi merak ediyorsunuz?
Ya da acaba bu ürünü daha uyguna bulabilir miyim tereddütü mü yaşıyorsunuz?
İstediğimiz ürünü bulmak, fiyatlar arası karşılaştırma yapmak artık çok daha kolay.
Zamandan tasarruf etmeye bayılıyorum!


Siteye girdiğimizde göz yormayan, alışveriş alışkanlığımıza göre sıralanmış kategorileri görüyorsunuz.
Karışık olmaması, insanı korkutmaması çok güzel.
Çok fazla seçeneğe hızla ulaşmamın dışında en sevdiğim özelliği tabii ki sadece bu siteye özel indirim kuponları ^.^

Bu siteyi seveceksiniz. Ben lafı daha fazla uzatmayayım da siz Kampanyon.com'u inceleyin.İnceledikçe benim bahsetmediğin daha birçok artı yönlerini keşfedeceksiniz zaten. 
Ve unutmayın!
Kampanyon.com'da yer alan sitelerin hepsi online alışveriş açısıdan tamamen güvenilir siteler.

6 Şubat 2014 Perşembe

Ayvansaray

Ne o?
Balat'a gitmem, gidemem mi sanıyordunuz?
Fotoğraf çekmeyi seven her insan gibi ben de gitmek görmek, o sokak çocuklarının fotoğraflarını çekmek, bahsedilen tarihi dokuyu hissetmek istiyordum ve gittim.
Gittim ama bundan bir yıl önce, güneşli ve sıcacık bir mart gününde. Mart 2013'te.

İstanbul'lularının gözünün nuru metrobüs ile Ayvansaray durağında indikten sonra yürüyerek vardık Balat'a. Önce Ayvansaray'ı gezme imkanımız oldu böylece.
Kanlı Meryem kilisesini de. Aslında bahçesinde dolandık desek daha doğru, sokmadılar bizi içeri. Bir pazar günü kilise kapalı olur muymuş yoksa.
Gerçi ben o kilisenin hala kilise olarak kullanılan tek Bizans kilisesi olduğunu bilseydim illa ki görmek isterdim. Fatih Sultan Mehmet'in kilise olarak kalmasına izin verdiği ferman hala kilisenin duvarında asılıymış mesela. Bir girip görseydim fena mı olurdu?!
Ancak bunları döndükten sonra öğreniyorum.





Bunlar Ayvansaray'dan.

Siz benim ne kadar tembel olduğumu bilirsiniz. Balat diye çıktım yola ama Ayvansaray'da tıkandım. Balat'ı ayrı bir post yapmaya karar verdim. Tabii bu arada başlığı da değiştirdim. Ama inanın bu tembellikten değil. Baktım yazı uzayacak, sıkılacaksınız falan...
Kimsenin benden sıkılmasına müsade edemem!

Artık Balat'ı da bir sene sonra yazıveririm herhalde. İşte bu tembellikten :)

4 Şubat 2014 Salı

Knorr Çabuk Çorba

Bu çabuk çorbalar ilk geldiğinde çorbalardan çok fincana sevindim.
Nedense severim böyle şeyleri.
Çorba kasem o benim.
Ama darda kalıp sıcak bir şeyler içme ihtiyacıma çorba yetişince, çorbanın fincandan daha önemli olduğunu kabullendim.

Pizzalı değilse de domateslisi hoşuma gitti.
Her zaman tüketmek olmaz ama ara ara tüketmek üşengeçlere iyi gelir.
Bilirim ben sizi, bilirimmmm :)


Caroline Leavitt Anne kitabı yorumu
Görsel kaynak: Instagram hesabım ^_^ The_Syhn

3 Şubat 2014 Pazartesi

...Ing & Küçük Gelinim

Pazartesi olmasından kelli eğlenceli bir yazı yazayım da neşeniz yerine gelsin dedim.
Sonra, amaan bana ne milletin pazartesi sendorumundan, dedim.
Sonra, ne biliyorsun milletin pazartesi sendromu oluğunu, dedim.

İçimdeki sesler kapışa dursun film tavsiyesinde bulunmaya karar verdim.

En son film tavsiyesinde bulunduğumda, Kore filmleri tavsiyesi istenmişti. Pek Kore filmi izlemiyorum biliyorsunuz hazır izlemişken, filmler güzel çıkmışken tavsiye edeyim :P

...Ing 
Bitmeyen Sevgi


Hasta ve elindeki özür yüzünden sosyalleşemeyen bir genç kız ve tek arkadaşı annesi.
Bir gün alt kata bir fotoğrafçı taşınır...
Gerisini izliyoruz. Sıcacık bir film. Ve hüzünlü. İzleyenler gelip, ağlayıp ağlamadığını yazsın bana :)

Nabrut bana "...ing'i izle küçük gelinimdeki çocuk oynuyor" diye diretip durdu.
Oysa ben 'Küçük Gelinim'i de izlememiştim. Bu filmden sonra izledim.

My Little Bride
Küçük Sevgilim


Baş roldeki şaşı kızı sevdim mi, gıcık mı oldum emin değilim.
Dedesinin vasiyeti üzerine evlenen ancak birbirini sevmeyen bir çift. Artık ne kadar komik, ne kadar romantik olabileceğini az çok tahmin edebilirsiniz. Ama o kadar da romantik değildi.
Eski ama güzel filmlerden. İzlenmeli yani ;)