28 Aralık 2018 Cuma

Ben Bir Gürgen Dalıyım

Bu kitabı çok kişinin elinde övgüyle bahsederken gördüm.
Bir ara çok popülerdi hatırlarsınız eminim.
Bir gün okuyacağımı biliyordum ama bakalım o ne zaman olacaktı...
Hepsiburada.com'dan yaptığım bir alışveriş sırasında amaan, dedim, kargo ödemeyeyim bir de kitap alayım, diyerek kitaplar kısmına girdim, bu kitabı gördüm ve attım sepete.
Bu kitabın alınış öyküsü bu.
Okunuş öyküsü ise..
Kasım ayında artık hiçbir kitap bitmeyince bir de buna başlayayım diyerek aldıktan çok kısa sonra okumaya başladım. Alınıp yıllarca rafta bekleyen kitapların kaderini yaşamadı yani.
İyi ki yaşamamış ama. Böyle içim sıcacık oldu okurken.


Bu videonun 3.45' itibaren kitap hakkında daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz.
Bu arada kanalıma abone olup.. off tamam ya keyfiniz bilir.

23 Aralık 2018 Pazar

Mazhar Alanson Ve Yandım..Yandım..

Geçen gün çok istediğim bir şeyin yarısı gerçekleşti. Ya da 1/3'ü gerçekleşti diyelim.
O kadar istiyorum ki senelerdir bir MFÖ konserine gitmeyi.
Bir türlü nasip olmuyor, benle MFÖ konserine gelecek adam bulamıyorum. Ama sonunda Mazhar Alanson konserine gidebildim.
Yeeyy!! Çok mutluyum.

Mazhar Alanson Yandım yandım şarkısını söyledikten sonra bu şarkısını Medine'de yazdığını söyledi.
Of dedim asla aklıma gelmez sanatçı olmak böyle bir şey herhalde... Aklıma başka hiçbir kötü düşünce gelmedi. Tabii ki rezil tweetleri görene kadar..
Neymiş..
Bir kadına yazdığı o kadar belliymiş ki..
Neymiş..
Daha önce Peygamberimize yazdığını söylemiş..
Neymiş..
Herkes hangi kadına bile biliyorken ne gerek varmış bu açıklamaya.
Neymiş..
Neyse şerefsiz Can Dündar'ın ne dediğini yazmayacağım zira daha önce kendisi bile bahsetmiş işin aslından, şerefsiz olunca vatan haini olunca bu şekilde çamur atması da normal aslında.
Yeri geldi madem şu adamın adı da geçti bu yazıda, belki aynı kişiden nefret ettiğiniz için takip ediyor sözlerini beğeniyorsunuz falan ya.. yapmayın. O sizin tarafınızda değil.. bir terörist bir vatan haini değilseniz sizin tarafınızda değil. Uyanın! Hoşunuza giden şeyler söyleyebilir. Bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir. Fikirlerinizi vatan haini bir şerefsiz üzerinden ifade etmeye ihtiyacınız olduğunu sanmıyorum.

Konsere dönersek, bilmeyenler için anlatayım. (Bundan daha önce de bahsetmiş ayrıca onu bilerek okumaya devam edelim.)
Şarkıyı söyledi ve ben bu şarkıyı Medine'de yazdım dedi. Birinci gün defterime yandım diye not alıyorum. İkinci gün ah ki ne yandım yazmışım.
Ben size bunu açıklamasam, bunu bilmeyince siz bu şarkıyı bir aşk şarkısı olarak dinliyorsunuz.
Sonra bana şarkılar söyleten bir kadın mevzusu olmuş herhalde. (Koptuk burada.)
Ya da öyle hayal etmişim de yazmışım. Ama ben öyle kolay kolay yaşamadığım şeyleri yazan biri değilim, dedi.
Böyle notlar alır, sonra toplarım, onlardan şarkı çıkarmak da bu fakirin işi, dedi.
Hatta burada, ya bak nasıl yazılıyor şarkılar, diye düşündüm. Profesyonellik. Adamın mesleği bu.
Tam diğer şarkıya başlayacakken de, Baka baka doyamadım hem kokladım da Kabe'yedir mesela. Ama siz bunu dinlerken aşk şarkısı zannedersiniz, dedi.. Alkış kıyamet.. sıradaki parça..

Peygamberimizin (s.a.v) mübarek kabri Medine'de. Peygamberimiz için yazdığını söylediyse de doğrudur yani.
Kabe ise Mekke'de.
Bilmeyenler için, Medine ve Mekke farklı şehirlerdir. Adamın toplama yaptığı da tutuyor yani.
Kendisine yeniden şarkılar söyleten bir kadını da inkar etmiyor.

İşin içine din karıştı mı nedense herkes bir garipleşiyor.
Arkadaşım Mazhar Alanson cennete girerse sana yer kalmayacağından mı korkuyorsun?
Yoksa cehennemde birlikte takılmayı hayal ediyordun ona mı bozuldun?
Bir insan hem şarkıcı olup hem Allah'ı sevemez mi?
Hani dindarlık belirli bir kesimin tekelinde değildi. Hani insanın kalbi önemliydi.
Bu yapılan şekilcilik değil mi şimdi?
Ne tahammülsüz olduk, ne çekemez olduk ya biz böyle?
Ben cidden gelecek günler için çok kaygılıyım.

Bir konsere gittim, ve adamın Allah sevgisinden utandım. Bende bıraktığı his buydu.
Ben mi çok safım? Siz mi çok kurnazsınız?
Bir de ukala ukala laf sokmalar..
İnsanlardan nefret etmemek gün geçtikçe zorlaşıyor benim için. Yine de savaşabildiğim yere kadar savaşacağım.

Hamiş: MFÖ konserine gitmeyi F ve Ö hangi dini/siyasi görüşte olursa olsun, hala çok istiyorum. Ben de öyle biriyim işte.

22 Aralık 2018 Cumartesi

Mahalleden Arkadaşlar

2018 yılında birçok yazarla tanıştım.
Bunlardan biri de Selçuk Aydemir.


Mahalleden arkadaşlar kitabında seksenlerde doğmuş doksanlarda çocukluklarını geçirip ergenliğe girecek 3 kafadarın maceralarını demeyeyim de günlük hayatını paylaşıyor.
O kadar keyifle okudum ki ♥
Hemen Liseden Arkadaşları okumak istedim. Ancak işte kitap alıp alıp okumama konusunda kendimi frenliyorum ama ilk alışverişim bu kitap yüzünden olacak.
Biliyorum çok kısa bir yazı oldu ama kitabı okumanızı öneririm.
Çok sevdim. Çok sevin ♥

11 Aralık 2018 Salı

2018 Yılında Yarım Bıraktığım Kitaplar

Aralık ayı yılın değerlendirme ayı olur bilirsiniz.
En sevdiğim veya en sevmediğim kitaplardan da bahsetmek isterim siz de isterseniz tabii..
İster misiniz?

Şüphesiz en sevmediğim kitaplar bu olmuş ki yarım bırakmışım tamamlayamamışım bile.



Benim yarım bıraktığım kitaplar bunlardı.
Peki içlerinde sizin tamamladıklarınız, tamamlayıp sevmedikleriniz tamamlayıp sevdikleriniz var mı?
Ya da siz en son ne zaman bir kitabı yarım bıraktınız?

7 Aralık 2018 Cuma

Lviv: Ne Yenir?

Size güzel yazılar yazılar yazacağıma söz verirken böyle geciktireceğimi düşünmemiştim.
Zaten gidecek birçok arkadaşla özelden görüştük. Hani acilen de beni yazılarımı beklemezsiniz herhalde.
Nereye gidelim ne yapalım hepsini anlatacağım ama namazlar kazaya kalmadan nasıl gezilir, oralarda ucuz diye her şey yenir mi?
Bunlar da önemli konular.

Bir kere bu yazıyı yazacak, size şurada şunu yiyin diyecek son kişiyim ama bu yazıyı yazıyorum neden?
Çünkü ben yemek konusunda çok hassasım.
Burada bile her şeyi yemem ki ben kola bile içmiyorum.
Ola ki birileri gider de benim hassasiyetimi kendine kaynak gösterir, Seyhan buralarda yediyse ben de yerim der diye söylemem lazım.
Yemeyin!
İlk gün vejetaryen yemek yedim: buharda sebze. Dedim ki tamam, burada yemek konusunu kapatıyorum.
İkinci gün pizza yedim. Celentano'da. Tam Rynok meydanında. Sağ olsun instagramdan biri tavsiye etmişti o dediği için gittim ve gerçekten çok şahaneydi. Vejetaryen pizzası da margaritası da. Orayı tavsiye edebilirim.

Üçüncü gün balık yedim yemez olaydım, gerçekten ben Lviv'de iş olsun diye beslendim :)


Dördüncü günde çok ünlü bir kahvaltıcıya gittik. Açık büfeymiş, ama o koku var ya.. Arkadaşı orada bırakıp çıktım çünkü böyle koktuğu zaman acayip tiksiniyorum.
Lviv'de her yerde görebileceğiniz kahveleri çok güzel olan -ki Lviv'de her yerde kahveler güzel, Coffee Manifacture'da kahvaltı ettim, orada tuzlu bir çörek yedim çayla beraber, onu da yemeden sordum yağsızmış, dedim günahı boynuna delikanlı..


Sabah öğlen akşam, kahve içtik ama. Onu dene bunu dene, yoldaki büfelerden al... çok keyifliydi.


He bir de çikolatalar var. Koca bir çikolatacıya gittik ama hiçbir çikolata almadan döndük. Neden? Çünkü içindekiler yazmıyor!
Resmen zulüm!

Gidilecek yerleri ayrıca yazacağım, ama yemek mevzusu kısaca da uzunca da böyle.
Yemeyin, yerseniz de vebali boynunuza. Suçu bana atmayın :)


Bir sabah da daha hiçbir yer açılmamışken düştüğümüz yollarda yeni kurulan bir pazara denk geldik oradan ceviz aldım. Enerji verir hem dedim. Hem de çook severim ^^
İşte o pazarda böyle bir şey denedim. Kabuğuyla ye dedi kadın ama bence benle dalga geçti. Meyve midir sebze midir bilmiyorum ama hiç güzel bir tadı yoktu.

Yemek hassasiyeti olmayanlar için; evet etler içkiler çok ucuzmuş!
Dönüş yolculuğumuz sırasında birçok kişiyle muhabbet etme ve bizim uzak durduğumuz, insanları oraya götüren Lviv hayatı hakkında yeterince gereksiz bildi edindik.

Son bir yazı daha yazacağım Lviv hakkında. En sık sorulan sorular ve gidince ne yapılırdan tutun da nerede kalınıra kadar yazacağım.
Sorunuz varsa alayım, önümüzdeki ay da onun yazısı yazılır artık :))

5 Aralık 2018 Çarşamba

Priyanka Chopra'nın Geliniği ve 40 gün 40 Gece Düğünü

Amerikalı şarkıcı Nick Jonas ile ünlü Hint oyuncu Priyanka Chopra, artık dillere destan mı dersiniz, suyunu mu çıkarmışlar dersiniz bilmem ama illaki bir şey diyeceğiniz bir düğün ile evlendiler.

Öncelikle belirtmek isterim ki ben bu çifti hiç yakıştıramadım birbirine. Neden?
Halbuki ben böyle gelinin büyük damadın küçük olduğu evlilikleri çok severim 😄.

Konumuza dönersek - ki konumuz Priyanka'nın gelinliği, gelinliği de sevmedim.
Bu evlilikte beni iten bir şeyler var ama tam olarak neden rahatsız oldum onu da anlamıyorum.

Böyle nasıl desem ya, böyle için gözükmesinden mi, yoksa çok mu gelinlik başlayıp abiyemsi bitmiş diye mi bilmem ama oturmamışlık var gibi.

Bak ben anlatıyorum hayal et, üst olduğu gibi kalsın, etek kısmı çan insin. Tarlatan gene olmasın alt kısımlar uçuş uçuş olsun. İç gözükmesin ve gene biraz hacimli olsun. O düğmeler de aşağı kadar inmesin, niye inmiş ki zaten kot jile mi bu ?Anlatamadım belki bak kafamdakini görebilseydiniz keşke...
Ve duvak..

Metrelerce metrelerce... Düğün mekanı salonu kadar bir duvağı vardı, (bizim düğün salonları kadar değil yani nikahın olduğu mekanın bahçesi kadar) tam beş kişi duvağı taşıyordu arkasından. (22 metre)
Beğendiniz mi bilmem ama çok itti beni çok.

Gelinliğe dair beğendiğim tek fotoğraf alttaki.


Çünkü bunda gelinliğin etek kısımları pek seçilmiyor ve benim hayal gücüm de onu istediği gibi şekillendirebiliyor :)
Gelinlik Ralp Lauren bu arada. 2 milyon inci işlenmiş bu gelinliğe...

22 m duvak takan kız tek düğünle mi evlenir hiç?
Bu hristiyan adetlerine göre yaptıkları düğünden bilgilerdi.

Bir de Hint usülüne uygun yaptıkları var. Hindistan Umaid Bhawan Sarayı'nda gerçekleşen düğüne erkek tarafı ailecek tam kadro katılmış. Gene çiftin tüm yakın arkadaşları da.


En eğlenceli görüntüler buradan geliyor, düğün öncesi düğün sonrası partiler falan.
Tam anlamadım ama neyse.
Anladığım ve bizi ilgilendiren kadarıyla ise, davetlilerin hint şarkıları eşliğinde gelin ve damada show hazırlamaları.
Bence bu çok şeker.
Tabii böyle düşünmemde hint şarkılarını sevmem, hint filmlerinde birden dans etmeye başlamalarından her ne kadar utanç duysam da onlar adına, yine de danslarının beni eğlendirdiği gerçeği yatıyor olabilir.




 Böyle nice renkli görüntü.



Umarım Seyhan bunun hakkında yazmıştır deyip, haklı çıkmanın haklı gururunu yaşatmışımdır size ♥
Boşlukları doşdurun. Ben de sizin yorumları okumaya bayılıyorum ♥

4 Aralık 2018 Salı

Kasım Ayında Kaç Kitap Okudum? | Kaç Kitap Aldım?

Fark etmediniz tabii ama uzun zamandır video çekmemiştim. Açıkçası dönüş videom da biraz utanç verici 🙈
Kasım ayında kaç kitap okudunuz? Dürüstçe cevap verin?



Ayrıca bu linki tıklayıp youtube üzerinden iki saniyede kanalıma abone olup videomu izleyebilir, videomu beğenip okuduğum kitap sayısıyla dalga geçebilirsiniz ( ama geçmeyin.)
Bu videoyu en çok ben izlemeliyim ki, bu ay  aynı hataya düşmeyeyim.
Sevgiler 💕

29 Kasım 2018 Perşembe

Paris'ten Çiçeklerle

Gelelim Türkiye'de çılgınca sevilen yazar Sarah Jio'nun son kitabının yorumuna.
Bazılarınız için oldukça üzücü bir haberim var ki yazmayacağım yorumu. Kitap yorumunu youtube kanalımda yaptım ahanda buraya videosunu koydum demek istediğim için yazdım bu yazıyı.
Vay efendim kanalıma abone olun diyormuşum da, yorum videoda diyormuşum da..
Derim.
Kimse okumazsa ben okurum diye diye yıllarca blog yazdım ben, şimdiden sonra kimse izlemezse ben izlerim diyerek kanalıma videoları ekliyorum.

Kim demiş o lafları kız seyhan diyenleri videomu izlemeye ve beğenmeye davet ediyorum :)



Bu arada çok ilginç annemle babam videoları tvde izliyor bir de yorum yapıyorlar, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi 😂
Boşuna yıllarca kasmışım kimliğim belli olmasın diye.
Şimdi komşum instagramdan takip ediyor, meslekdaşım blogumu okuyor, annem babam videolarımı izliyor. ♥
Neyse. Sarah Jio. Paris'ten Çiçeklerle. İzleyin!!!

23 Kasım 2018 Cuma

Öğretmenler Günü

Meslekte 3. yılım. Öyleyse 26 yaşındayım.
Dün bir öğrencim yaşımı hesaplamış, böyle söylüyor. 😁
Her ne kadar yaşımla barışık olsam da çocuklara yaşımı söylemiyorum.
Zaten onların gözünde çok yaşlıyım. Yaşımı duydukları an dinozor muamelesi görmem olasılıklar dahilinde.

Öğretmenler gününü sevmiyorum.
Öğrenciyken de sevmiyorum hayret öğretmenken de sevmiyorum.
İnsanların gelen hediyeleri görüp oo hadi gene iyisin demelerini ya da sana ne aldı öğrencilerin diye sormalarını sevmiyorum.
Kaldı ki öğrencilerin çiçek bile almalarını istemiyorum. Bir çikolata verdiklerinde benim yerime sen ye diyorum, buna rağmen öğretmenlerin bedavacı diye yaftalanmasından da nefret ediyorum.

Öğrenciyken de sevmezdim öğretmenler gününü. Hediye almak istemediğim halde almak zorunda çok bırakıldım mesela. Küçüklükten bahsetmiyorum, bayılır çocuklar atraksiyon olmasına. Hediye almak kadar vermek de mutlu eder çocukları. Bu yüzden ısrar ediyorlar bir şeyler vermek için.
Ama daha yeni ya.. en son 4 sene evvel gittiğim bir kursta öğretmenler gününde hocaya hediye alınacak para toplandı. Ben vermedim. Daha bir gün olmuş kursa başlayalı, devam eder miyim, hocayı sever miyim bilmiyorum katılmadım ben de hediye olayına. Ay gözleriyle yediler beni. Kınayan bakışlar falan.
Ay lanet olsun be dedim. Hediye içten gelen bir şey olmadıkça ne önemi var.
(Zaten hocada ben kafada bir şey çıktı hiç mutlu olmadı hediyeyi görünce ben hediye kabul etmiyorum arkadaşlar dedi. Çok ısrar ettiler, lütfen bir daha yapmayın dedi.)

O yüzden sevmiyorum özel gün hediyelerini, zorlama oluyor işte!
Oysa içten alındı mı, bir toka bir kitap ayracına bile havalara uçarım ben.
Meseleyi anlatabiliyor muyum?

Dün kutladık okulda.
Ay hocalar mest mest..
Sinir oldum ya, bu neyin sarhoşluğu. Bu öğrenci bunu almışmış, şu sınıf nasıl tezahürat etmişmiş.
Tuhaf geliyor anlatabiliyor muyum?
Ben de onlara tuhaf geliyorum biliyorum.
Değmez miyiz hocam diyor yani bir günlüğüne?!
Değme meselesi değil ki bu. Değme meselesiyle daha fazlasına değerim ve bunun farkındayım. Kimin değip kimin değmediğinin de farkındayım ayrıca.

Ama çocuğun belki son parasını belki de tüm parasını öğretmenini sevindirmek adına harcamak zorunda kalmasını istemiyorum. Belki sevmediği bir öğretmenine bir şey almak zorunda kalacak, yalandan sarılacak hatta.
Aşırı saçma geliyor ya anlatabiliyor muyum?

Onun yerine idare güzel bir çift laf etsin, öğretmenler odasından sandalyeler kaybolmasın, müdür güler yüzle selam versin, velinin/öğrencilerin yanında azarlamasın, çocuklar küfretmesin derslerden iyi not alsın,öyle uzun yıllar olmasa da birkaç yıl hatırlasın...
Benim değerim 3 liralık karanfil, dosyalar dolusu mektup değil yoksa.
A sana neler geldi bana bunlar geldi sidik yarışı hiç değil.

Meslekte 3. yılım. Ve ben bıkmışım.😂
Atanamayan, kadro bekleyen, ücretli öğretmenlik yapan, artık öğretmenlik yapmayan, öğretmenlikten umudu kestiği için kendine başka bir meslek seçen, mesleğe yıllarını verdiği halde hala ilk günkü aşkla çalışan ve asla kimseyi memnun edemeyen ilk fırsatta suçlanan öğretmenlerimin öğretmenler gününü kutlarım. ♥♥♥

14 Kasım 2018 Çarşamba

Ay Işığı Sokağı | Bir Çöküşün Öyküsü

İnsanın yazmaya.. bir dakika bir dakika ne yazması.. Okumaya nasıl vakti olmaz anlamıyorum.
Ama yok. Resmen vakit bulamıyorum.
Her yıl, yıl içinde okuduklarımı yıl içinde blogda görmek istiyorum ama sanırım bunu başarabildiğim yıl sayısı çok az, belki de yok.
O yüzden bu ara yazdım mı ikişer ikişer post giriyorum.

Ay Işığı Sokağı ile başlayalım. Zaten pek bir şey söylemeyeceğim. Ama kitabın kapağına karşı ayrı bir sempatim olduğunu tekrar söylemeden duramayacağım.


Stefan Zweig ince kitapların derin adamı.
Görünüşte tek seferde okurum deseniz de kitapların hiçbiri bir oturuşta okumalık değil.
Bu kitap ise benim onun okuduğum diğer kitaplarından ayrı olarak birkaç öykü barındırıyor.
Hepsi de birbirinden karanlık.
İlk defa bu kitapta adamın ben intihar edeceğim diye bas bas bağırdığını hissettim.

Bir Çöküşün Öyküsü'ne gelirsek:

Bu kitapta krala vaktiyle çok yakın olmuş bir kadının saraydan uzaklaştırılması ve bunun sonucunda kadının yaşadığı bunalım anlatılıyor.
Gene çok güzel, derinlemesine tüm hisler aktarılıyor. Zweig sevenlerin sevmeye devam etmesini sağlayacak kısa kitaplardan.

Her alışverişe bir Zweig kitabı ekleyeme devam öyleyse.

10 Kasım 2018 Cumartesi

Lviv: Namazları Nasıl Kıldık?

Yurt dışına seyahate giden insanlarda en merak ettiğim şeylerden biri namazları nasıl kıldıkları.
Diğeri de nasıl/ne yemek yedikleri.
Yemek konusuna gelmeden evvel namaz konusuna değinmek istiyorum.

Namazları nasıl kıldık?
İlk iş internetten namaz saatlerine bakmak daha sonra da kıble belirleyici bir uygulama indirmek :)
Kıble belirleyiciler her zaman doğru göstermeyebiliyor biliyorsunuz ama işte döndüm kıbleye kıblem kabede...
Eve gelince kontrol ettim ama kıbleyi, bizim evde doğru gösterdi, o kadar rahat etti ki için anlatamam ^^

Lviv'de cami yok maalesef. Lviv'li birine de sorduk hiç cami var mı diye de, o da yok dedi, çok fazla müslüman ziyaretçisi olsa da orada yaşayan pek fazla müslman yok anlaşılan.
Gerçi cami olsa da böyle yerlerde turistin ihtiyacı için değil orada yaşayan müslümanların toplanması için olur o da pek merkezi olmazdı. Yani belki de vardır.

Lviv çok büyük bir yer olmadığından ve biz de tam merkezde kaldığımızdan 😎 günü üçe bölüyorduk.
Sabah kahvaltı için çıktığımızda ikindi olmadan otele dönüyorduk.
Bu zaman bize hem yemek hem gezme için hayli hayli yetiyordu. Otelde öğleni kılıp ikindiyi beklerken biraz dinleniyor, ikinciyi kılar kılmaz çıkıyorduk.
Gideceğimiz saat döneceğimiz saat belirliydi. İkinci turumuzdan da yatsı olmadan otele dönüyorduk.
Burada akşamı kılıp çıktığımız da oldu, yatsıyı bekleyip çıktığımız da oldu. Her ikisinde de fazla uzaklaşmıyorduk ama. Zaten otel Rynok Meydanına çok yakın olduğundan bir kahve keyfine, yürüyüşe çıkıyor çok geç olmadan da dönüyorduk.

Bana tatilin nasıl geçti diye soranlara, çok şükür namazları aksatmadık, diye cevap veriyorum. Bu benim için tatil harika geçti demek.

Gerçekten güzeldi Lviv. Tam yazısı gelecek, şimdilik sadece bu kadar yazmaya vaktim var, valizimi ortalıktan bugün kaldırdım, düşünün 😂
Bunu benim gibi çekinceleri olanlar için ve beni kilise kilise gezerken görüp din mi değiştirdi acaba diye düşünenler için yazdım.

اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
😘

5 Kasım 2018 Pazartesi

Lviv’de İlk Gün Sorgu Odasına Alındık!

Yorgunluktan ölüyorken bu satırları evimden çok uzakta Lviv’de bir otel odasında yazıyorum.
Hep aklımda vlog çekmek vardı. Nedenki?! Vlogları kimse izlemese de yazılar hala okunuyor 😘

Efendim arkadaşımın “hadi Lviv’e gidelim” demesi üzerine “peki” dedim ve düştük yollara.
Uçak yolculuğu 1sa 40dk sürüyor bu arada. Lviv hava alanında bütün polislerin kadın olduğu kontrol kuyruğunda bekliyoruz sıra bana geliyor, polis pasaportumu inceleyip şuradaki sorgu odasına gidin diyor, melül melül arkadaşıma bakıyorum ve ben sorgu odasının önünde beklerken arkadaşım da bana katılıyor.
Ama telaşa mahal yok. Araştırmamızı yaptık ki biz 😎

Ukrayna’ ya ilk kez geliyorsanız sizi böyle sorgu odasına alıyorlar. Dönüş biletiniz ve otel rezervasyonunuz çıktısı elinizde olmalı. Bizim evraklar tamam ama herkes biz mi?!
Sırada bekleyen abilerden biri dönüş biletini almadan gelmiş, biri kalacak yer ayarlamamış. Herhalde nerede akşam orada sabah yaparım diye düşündü ama abicim o işler öyle olmuyor 😄



Sorgu odasında nereden geldiğimizi niye geldiğimizi ne iş yaptığımızı sordular, biletler ve otel bilgilerinin fotoğrafları çekildi. Ne kadar para getirdiğimizi sordular, paraları çıkarıp kameraya gösterdik ve çıktık. Dışarda birileri dönüş bileti almaya, kimileri rezervasyon yapmaya çalışıyor bekliyorlardı. Yavrum, tedirginlerdi ama biz el sallayıp yola koyulduk. Ne yapalım beybisi, insan iki blog yazısı okuyup gelirdi.

Hava alanında Türkçe konuşan bir Ukraynalı kartlarını verdi cafeleri varmış, ay bak onu şimdi hatırladım fırsatımız olursa gidelim. Dövizi çevirdik, uber çağıramadık bir türlü olmadı dışarı çıkıp hava alanının tam önünde troleybüs 🚃 bekleyen kişilerin arasına kaynaştık ve sorduk, genç ve güzel kızlar bize yardımcı oldular biz de tek kelime İngilizce bilmeyen bir Türk’e yardımcı olduk. Hep beraber 9 numaraya bindik sonra durakta indik ve kızlar gene yanımıza geldi sizi ötele kadar götürelim dediler 😍😍
İşte o an benim Lviv’e ve Lviv’lilere bayıldığım andı.
Ama arkası yarın 😄
İlk günde dahil olmak üzere dolanıp dolanıp duruyoruz.
Kusurana kadar Lviv görmek isterseniz instagram storylere beklerim 😂
              

2 Kasım 2018 Cuma

Pertev Bey'in Üç Kızı ve Pertev Bey'in İki Kızı

Münevver Ayyaşlı'nın üç kitaptan oluşan Pertev Bey serinin ilk iki kitabını bir yazıda anlatacağım bu sefer.
Çünkü okuduğum kitaplar çok birikti, günceli yakalamam lazım.
Halbuki bu seriyi bitirdikten sonra özene bezene bir Youtube videosu çekmek istiyordum ancak seriyi tamamlayamadım. Eylül ayında okuduklarım videosunda seriyi neden tamamlayamadığımdan bahsettim, şimdi ona girmeyeceğim ama isteyen bu linkten izleyebilir.

Bizim yakınlarımızda Münevver Ayyaşlı Kültür merkezi var. Münevver Ayyaşlı ismi tanıdık ama kimdir bilmiyordum, baktığımda onun da bir yazar olduğunu öğrendim. Allah'ım daha keşfedilecek ne kadar çok yazar var bir düşünsenize. 
Ve bir gün Münevver Ayyaşlı da okuyacağıma söz verdim. Nice ertelememden sonra bir alışverişimde sepete ekledim ve nice ertelemeden sonra bir gün elime alıp okumaya başladım. Kitaba başlar başlamaz beni sardı, korktuğum gibi değildi ama hepsi bu değil...

Pertev Bey'in üç kızında Osmanlı'nın yıkılışının bir aile üzerindeki etkilerini; kitapta geçen tabirle koskaca imparatorluğun bir ailenin üzerine çökmesini okuyoruz. Kitabın öyle aşırı orijinal/marjinal  bir konusu yok bilakis çok klasik mevzulara rastlamak mümkün. Ama bunu yaparken tarihin arka sokaklarında gezdiriyor sizi. Zaten bildiğiniz şeylerin başkası üzerinde bu kadar etkili olabileceğini hiç düşünmediğinize üzülüyorsunuz. Aynı zamanda size, daha fazla Tarih okumalıyım, da dedirtiyor.

Birinci kitap bittiğinde ara vermeden ikinci kitaba başladım. Buna ben de şaşırdım çünkü en az bir kitap ara veririm sanıyordum ama dayanamadım.


İkinci kitap Pertev Bey'in İki Kızı'nda artık adından da anlaşılacağı üzerinde aile üzerindeki kayıplar devam ediyor ancak bu sefer taze Cumhuriyetin, İstanbul Ankara ayrımının aile üzerindeki etkilerini okuyorsunuz. Aileyi de tanıdığınız için değişim inanılmaz geliyor.

Üçüncü kitabı çook merak ediyorum.
Çok uzatmak istemiyorum ama kısaca konu olarak belki farklı değil ama kitaptaki eleştiriler bile o kadar güncel ki, bugün yazılmış gibi. Bu kadar tahmin edilebilir olmak çok üzücü gerçekten. Ve etkileyici.

Kitapları çok sevdim, bu yazının benim sevgimi anlatabildiğini pek sanmıyorum, herkeste aynı etkiyi bırakmayacağına da eminim. Gerçi Instagramda paylaştığımda okuyanlar çok sevdiklerini söyleyen yorum bırakmadan geçmediler. 
Takdir sizin.

30 Ekim 2018 Salı

Müslüm Baba | Aydede

Bundan on yıl önce bana, "Müslüm Gürses'in hayatının anlatıldığı bir film çekilecek ve sen de bu filmi sinemada izleyeceksin!." deseydiniz muhtemelen sizi kale bile almazdım. Oo beni hiç tanımıyorsun dostum, diyebilirdim azıcık önemsiyorsam ama işte gelin görün ki Müslüm Gürses'in hayatının anlatıldığı filme gönül rızamla gittim.
Ve ne biliyor musunuz?
İyi ki gitmişim.

Bu film bana çok dokundu.
Müslüm Gürses aynada alnına düşen bir lüleyi düzeltirken gözlerim dolu, o fotoğrafta bir tek ben kaldım dediğinde gözlerim doldu, Eveet diye tek kelimelik cevap verdiğinde ve aslında komik bir sahneyken benim gözlerim doldu.
Gözlerim doldu dolu, genelde dolsun ama akmasın diye tutarak kendimi tüm filmi izledim.
Ve çok ama çok beğendim.

Oyuncular harikaydı. Fragmanları ilk izlediğimde "kim oynamış acaba Müslüm Gürses'i" diye düşünmüştüm. Sonra Timuçin Esen adını görünce yok ya ona benzemiyor o başka roldedir dedim :) Sonra, filmi izliyorum ama Bu nasıl Timuçin Esen ya! çok iyiydi! Herkes çok iyiydi gerçi.

Filme girmeden evvel, Arabesk kültürüm sıfır olduğu ve tabii hiç Müslüm dinlemişliğim olmadığı için şarkılardan bunalır mıyım acaba diye düşünüyordum. Ama film bittikten sonra şarkılar biraz daha fazla olabilirmiş diye düşündüm.

Kusursuz biri değil, hatta anlatıldığı gibi melek hiç değil ama iyi biriymiş Müslüm Gürses. O başına gelenleri yaşan bir insan ne kadar iyi biri olabilirse o kadar iyi olmuş. Hatta daha iyi olmuş ama bu kadar olmuş. O yüzden ben sen ya da başkası görememiş bu iyiliği: yok onu dinleyenler kendini kesiyor, yok kırolar, yok bu ne dinlenir mi demişiz ama adam dinlenmiş, kimisinin yarasını deşmiş kimisine merhem olmuş. Ne hayatlar var bu yer yüzünde, bilememişiz. Normal biri kendini keser mi, düşünmemişiz.

Çok beğendim filmi çok dokundu bana.
Bu saatten sonra Müslüm Babacı olur muyum?
Sanmıyorum, ama radyoda falan denk geldiğimde hızla değiştir miyim onu da hiç sanmıyorum.

Salon tıklım tıklımdı. İzleyici profilini soranlar oldu instagramda gittiğimi görenler arasında, milletin kendini kesmesini mi bekliyordunuz bilmem ama normal sinema izleyicisiydik işte.
Filmi izlersiniz izlemezsiniz size kalmış bir şey ama izlemiyorsunuz diye kendinizi nimetten saymayın. Filme değil gitmek, gitmeyi düşünmedikleri için kendini elit sanan bir avuç eziğe rastlıyorum sosyal medyada. Yazık size.

Gelelim Aydede filmine.
Vay be bu ay iki vizyon filmi izlemişim aferin bana.


Aydede filmini Ezgi Mola'nın instagram hesabında göre göre merak ettim, zaten severim kendisini. Hatta yalnız gittim doya doya ağlarım dedim ama öyle tahmin ettiğim gibi olmadı.
Bir iki güldük. Azıcık sinirlendik sonra dan! vurucu bir son ama dedik bu kadar mı?
Babasının yanında kalıp onun tuhafiye dükkanını işleten, bir oğluyla dul kalmış bir kadını canlandırıyor Ezgi Mola. Çok da güzel oynuyor. Babasının vefatıyla açılıyor film. Ya uzatmayayım böyle ilerler konu gelişir de bir şey olur diye beklerken bitti. Kötü bitti yalnız.
Festival filmi olduğunu da söyleyeyim.

Ben lafımı ortaya koydum her zamanki gibi.
Gerisi size kalmış.

26 Ekim 2018 Cuma

Eskici Ve Oğulları

Bu sene bayağı yeni yazarla tanışmışım. Gerçi Orhan Kemal'e yeni yazar demek ne kadar doğru orası tartışılır.
Benim için yeni yazar diyelim daha önce okumamak ayıpsa o da benim ayıbım olsun.
Ancak keşke daha önce tanısaydım daha önce okusaydım dediğim bir kitap olmadı benim için, onu baştan belirteyim.


Eylül ayında okuduklarım videosunda azıcık bahsettim ama  konusuna hiç değinmemişim. Çünkü Kitabın isminden anlaşıldığı kadarı yetiyor sanmıştım :)
Ağzı bozuk, her akşam içen nefret ettiğim bir karakter olan Eskici ve onun ailesi. Bir tane şahane mi şahane büyük oğlan -ki babası yanında çalışmasın diye etmediği hakaret kalmıyor, bir tane abisine hayran babasından nefret eden ama babasının da bir miktar çekindiği küçük oğlan ve bir de evin kızıyla, dedikoducu palavracı bir eşe  sahip Eskicinin habire hayatından şikayet edip küfürler savurmasını okuyoruz. Okuyoruz habire okuyoruz aynı şeyleri.
Büyük oğlan ırgat olmaya, pamuk toplamaya, Çukurova'ya gitmeye karar vermiş böylece babasından da kurtulacak biraz para biriktirip kendi işini açacak. Bu büyük oğlanın bir de mükemmel bir eşi var, ne kaynanasının zehirli diline aldırıyor ne eşini darlıyor, o da onla gidecek. Derken küçük kardeş de onlarla gitmeye karar veriyor, sonra baba derken gene ailecek bu pamuk toplamaya gidişleri, mahalleli tarafından küçümsenmeleri, tükürdüklerini yutmaları, karşılaştıkları zorlukları.. İşte bunlar anlatılıyor kitapta. Ve tabi unutmadan küfür küfür küfür. Tiksindim yemin ederim küfürlerden.
Kitaptan da ne yalan söyleyeyim nefret ettim.

21 Ekim 2018 Pazar

Set It Up

Artık gerçekten umudu kesmiştim, yok yani artık romantik komedi yapmıyorlar.
Love Rosie izledim en son ve dedim ki yuh!
Love Rosie imdb puanı 7.2 olan film ve benim romantik komediye olan inancımı bitirdi. Bunlar artık komik ve gülünç olmak adına her türlü pisliği yapar ve buna güler hale gelmişler.

Romantik komedi izlemek istediğim bir gün dedim ki eski izlediklerimden izleyeceğim yani yeni bir şey izlemeye gerek yok!
Ama her nereden kaydetmişsem Set It Up'ı kaydetmişim ve bu son dedim, bu film de güzel çıkmazsa tamam, bitti, izlemiyorum artık yeni bir şey. Lucy Liu oynuyor bir de, kıyamam ona. Ally McBeal'den beri severim ya, suratsız cool rolleriyle hele..

Neyse, Netflix filmiymiş. Ne varsa Netflix'te mi var artık nedir ;)
Kendilerine nefes aldırmayan patronlarının arasını yapmaya ve bu sayede onlar aşık olurken kendilerine zaman ayırabileceklerini düşünen iki asistanın komik halleri.
Güzel ve dozajında keyif veren bir filmdi.

Bu arada imdb puanı 6.5, ancak Love Rosie'yi ikiye katlar

19 Ekim 2018 Cuma

En Yeni Süper Hızlı Kitap Alışverişi

Sevgili arkadaşlar,
Her şeyi son videomda anlattım vaktim yok, bakın bence, izleyin izletin beğenin beğendirin 😂😂



Ne çok yani demişim değil mi?
Kimler izlemedi?

18 Ekim 2018 Perşembe

Anne With an E #2

Anne With an e isimli diziden daha evvel bahsetmiştim. İşte burada ilk yazım.
Ancak şimdilerde çokça henüz keşfedenler olduğunu görüyorum.
Hala keşfetmeyenler vardır demek ki diyerek bir yazı daha yazıp hatırlatmak istedim.
Çok güzel, çok seveceğiniz, neden sezon bölümleri bu kadar az, diyeceğiniz bir dizi bu.



Ekran görüntüsünü almak istediğim çok fazla diyalog olsa da, bunu yapmıyorum çünkü Anne konuşurken ondan dinlemeniz lazım, sesindeki o tutkuyu duymalısınız.
Daha ne diyeyim yani ;)

16 Ekim 2018 Salı

Okyanusun Ötesindeki Yıldızlar

7 kitap 1 yazar, hanımlar beyler!
İşte Kimberley Freeman'ın son kitabı.
Önce sırasıyla kitaplarını yazayım:
Kır Çiçeği Tepesi
Deniz Feneri Koyu
Kor Adası
Zümrüt Şelaleri
Esir Şarkılar Vadisi
Issız Kar Taneleri
Okyanusun Ötesindeki Yıldızlar



Videoda kitaplardan şöyle bir bahsediyorum burada ise sadece Okyanusun Ötesindeki Yıldızlardan bahsedeyim.
Victoria'nın annesi Londra'da Bakıma muhtaç olmadan önce ingiliz edebiyatı tarihi üzerine çalışmalar yapan bir profesördür. Daha da net olmak gerekirse 19. yy tarihçisi. Ancak hafızasında yaşadığı sıkıntılar nedeniyle emekleri, araştırmaları tehlike altındadır. Victoria Annesinin kendisini iyi hissetmesi için ofisine giderek ona yardımcı olmaya çalışacak ve yarım bir mektup bulacaktır. Victoria mektubun devamını arayadursun biz de bir yetimhaneye bırakılmış Agnes'ın, yetimhaneden çıkıp annesini bulmak için katlandığı türlü maceraları gözkaralığı okuyoruz.
Ve tahmin edin ne oluyor? Ya da tahmin etmeyin spoiler vermek üzere olduğumu fark ettim ve sustum. Ama tabii ki Kimberley hikayeleri havada bırakmıyor ;)
Neyse videomu da izleyin ve hangisi daha keyifli bana yazın. Videodan beni izlemek mi yoksa yıllardır vazgeçmeden yazdığım yazılarım mı :))))

15 Ekim 2018 Pazartesi

Maestro Italiano | Beşiktaş

Ne zamandır size mekan yazısı yazmamıştım değil mi?
Önceden postlar hazırlanırdı sonra instagramda paylaşır olduk story çıktığından beri kolay kolay instagram galerimde bile mekan paylaşmadığımı fark ettim.
Artık hiçbir şey gizli ya da arada derede kalmıyor, hele böyle cafelerse mutlaka birileri çıkıp keşfediyor falan, bazen sevdiğin yerler bilinmesin bile istiyorsun :)

Çok güzel cafeler var artık evet ama çok boşlar. Bir bakıyorsun kahveni soğuk ya da köpüksüz getiriyorlar bir de on tl alıyorlar, tatlı desen bozulmaya yüz tutmuş. Ya da gidiyorsun ay ne hoş yer diyorsun ay nemrut çalışanlar falan. Lanet olsun dünya kadar yer var artık neden sırf instagramda fotoğraf koyacağım diye dandik bir keke 15-20 tl vereyim ya da aptal çalışana katlanayım.

Mekan yazısından ziyade bir iç döküşe döndü hemen konumuz olan Maestro Italiano'ya dönelim. Beşiktaş'ta dolanırken önünden geçtik ve gelecek sefer buraya gidelim diye konuştuk Esma'yla ve gerçekten bir dahakine buraya girdik.


Burayı sevdim.
Mekan güzel, bizimle ilgilenen çalışan sevimli, tatlılar lezzetliydi.
Tüm paketin bir arada sunulduğu bir yer, daha azına razı olmayın.

12 Ekim 2018 Cuma

Princess Eugenie'nin Gelinliği | Royal Wedding

Tam da aylardır kaynattığımız Harry&Megan düğününün etkileri sönmeye yüz tutmuşken.. Ohhh.. Ne de güzel oldu prenses Eugenie'nin evlenmesi.
Prenses Eugenie, Kraliçe Elizabeth'in ikinci oğlunun kızı. Bu kızın annesi de meşhur olduğu kadar yüzsüz de. Gerçi yüzsüzlüğüyle meşhur ya geçelim bu konuyu royal weddingimize zarar vermesin.


Açılış fotoğrafımız bu olsun :)

Bu benim en sevdiğim fotoğraf oldu. ↑

Açıkçası Megan'ın gelinliğiyle kıyaslayınca çok güzel ama nedense ilk görüşte çok beğenmedim ama baktıkça hoşuma gitti. Arkadan duruşuna bayıldım ama ilk gördüğümde de, ya bir eksik ne eksik bu gelinde bilemiyorum?


Duvak yok diye mi? Nedir bu gelindeki boşluk?


Gelinliğin arkadan görüntüsünün harikalığına bakar mısınız? ♥
Çiftin 8 yıldır beraber olduklarını belirtelim, prenses kızımız da 28 yaşında bu arada. 

Davetliler rüzgarlı havanın azizliğine uğradılar ve ortaya renkli görüntüler çıktı 🙈
Ama ben size sadece iki davetli paylaşacağım.
Bunlardan biri türk asıllı biriyle evlenen Robbie Williams:



Diğeri de, aman Allah'ım bayıldım, Cara Delevingne:




Normalde hiç de sevmem ama ilk gördüğümde vuruldum♥♥♥
Ancak o kürdan nedir 😈 Artist yeaa..

Siz ne düşünüyorsunuz?

11 Ekim 2018 Perşembe

40 Uçurma Sepeti

Efenim ben bugüne bugün 3 çocuk halasıyım ♥
Allah yeğenlerime hayırlı, sıhhatli, neşeli, uzun ömürler versin, çok acayip seviyorum onları.
Değişik bir şey yeğen sevgisi. Her ne kadar "hala"lar bu konuda harcansa da hala bu. Onların da bir kalbi var ve onlar da yeğenlerini çok ama çok seviyor.

Bizim son numaranın kırkı çıktı.
Kırk uçurmaya geleceklerdi. Annem birden telaşlandı, bir şeyler hazırlayayım diyerek markete gitti. Haydaa. Bir geldi ki un şeker sabun bilmem ne bilmem ne almış bana bunları paketle diyor. Yahu kadın Ramazan erzağı mı hazırlıyorsun bunlardan az az olsa yeter. Bizimki paket paket ürün almış. 
İhtiyaçları olsa zeytin yağı tavuk falan da al. Hani misafirliğe gittiği yere göre annelerimiz yapar ya o alışverişi :)



Sonunda sepete koyalım sepeti de süsleyelim üstüne de tak sen altınını dedim. Bozuk para dahil minik minik kilitli poşetlere koyduk.
Ne var peki sepetin içinde; un, pirinç, tuz, çörek otu, şeker, ekmek, yumurta. Sabunla ıslak mendil de almış onları da koyduk. Bozuk para olmazsa olmazmış onu da koyduk. Kahve koyacaktık, taze çekilmiş babam yeni almıştı, onu koymayı unuttuk :) sonra sepeti tülle sardık klasik, altını da tülün üstüne iliştirdik, en gereklisi o çünkü 😂


Çok mütevazı bir hazırlık olduğu için paylaşıyorum yoksa aman bakın neler de yaptık değil amacım, hiçbir zaman o olmadı.
Böyle şeyler de hava civa atma değil, içten gelmesi mühim bence, yoksa bence çok sırıtıyor, kendimizi zorlamadık yaparken mutlu olduk. Biz hediyemizi verdik diye onlar aldı diye mutlu oldu önemli olan oydu.
Diğer yeğenlerime böyle yapmamıştık aklımıza bile gelmedi, son numaranın kısmeti de buymuş. 

9 Ekim 2018 Salı

Tarihi Hoşça Kal Lokantası

Şermin Yaşar'ın benim okuduğum ilk kitabı.
Öykü kitabı. Ve bilirsin ben öykü kitabı okumayı sevmem.
Bunun da öykü kitabı olduğunu bilmiyordum. Aylin almıştı bunu bana beraber okuyalım diye ♥
Pekiii.. Beğendim mi?



Arkadaşlar bu video çoook zor şartlar altında çekildi.
Bilseniz zaten kanalıma abone olur eşe dosta da izletirdiniz :))
Beğenmeyi ve kamera arkasını izlemeyi unutmayın!!

7 Ekim 2018 Pazar

Kabuk

Gelelim yılın okumayı en beklediğim kitabına.
Bunu çok kişide gördüm ama asıl çok sevdiğim bir türkçeçinin yazdığı bir yorum karşısında tamam dedim alıyorum. Hatta kendime değil Aylin sana da alıyorum dediğim kitaba.

Söylenmesi gerek şeyleri videoda söylemişiz üzerine bir şey yazmama gerek yok.



Ben Aylin'le olan videolarımızı çok seviyorum.
Tek de video çektim hatta yüklemem sanıyordum ama yükledim. Ama Aylin'li olanlar pek güzel ve keyifli.
İzlemeyenler bilmez ama izleyenler bana hak verir mi?

5 Ekim 2018 Cuma

Yaşamak

Bu kitabı takip etmediğim daha önce videolarını izlemediğim bir Youtuber'da görüp aldım.
Büyük cesaret ama bazen yeni yazarlarla tanışmak için tanımadığım insanların sevdiği kitaplara yöneldiğim doğru. Zaten çok övmemişti, akıcı kitaplar arasına koymuştu.
Ben de hep aynı tip okuyorum diye kendime çok yükleniyorum işte, alayım, dedim.


Yazar bir gün tarlasını süren bir adamla karşılaşıyor ve o adam hayatını anlatmaya başlıyor, başta yazar başka kişilere de rastlayacak onların da hayatını anlatacak sandım ama bu sadece Fugui'nin hayatı.
Kitap çok akıcı çok basit bir dille anlatılmış, inanılmaz acıklı bir hikaye ama acındırmadan o kadar uzak ki..
Dümdüz anlatmış. İnanılır şey değil ama o düz anlatımda siz neler neler çıkarıyorsunuz..
Siyasi gelişmeler de var ama siyaset yok, çok güzel ya bu özelliği de. Adam bir olay anlatıyor, size sayıp dökmek kalıyor bu anlayışa bu zihniyete. Hala bunun güzelliğini savunanların aptallıklarını da düşündürüyor.
İlginç, akıcı, etkileyici bir kitap, etkileyici bir üslup bence.

1 Ekim 2018 Pazartesi

Eylül Ayında Okuduklarım | Maksimum Sayıya Ulaştım

2018 yılının okuma açısından en verimli ayını geride bıraktığımı düşünüyorum.
Bunun benim için rekor olduğunu düşünmüyorum ama rekorum "bir ayda kaç kitap?" onu da bilmediğimi fark ettim.
Sizin rekorunuz var mı?
Hadi ben bunu rekor kabul edeyim ve bundan sonra bunu kırmaya çalışayım. Yine de 2018 için bu sayının üstüne çıkmak benim için çok zor. Belki ilerleyen yıllarda..
Hadi hep beraber neler okumuşum bakalım:



Ay nasıl buldunuz çok merak ediyorummm :)
Kanala abone olmayı unutmayın ^^

30 Eylül 2018 Pazar

Bensu Soral'ın Gelinlikleri!

Bensu Soral'ı beğeniyorum.
Nerede gördüğümü bile bilmiyorum ama güzel bir yüzü var. O yüzden beğeniyorum.
Oyuncu değil mi sallamayayım?
Eşi de ünlü mü onu da bilmiyorum.
Tanıyanların belki tuhafına gidebilir ama hemen açıklayayım bunlar hep yaşlılık belirtileri.

Keşfette gördüm, bu kızı beğeniyorum, dedim, bakayım gelinlikler nasıl?
Gelinlikleri de beğenince bloğumda yazmaya karar verdim.

Evden çıkış için tercih ettiği böbrek dekoltesi adı verilen dekolteye sahip beyaz elbise güzel ama ama bazı fotoğraflarda bu incecik kız bile göbekli gibi çıkmıştı.
Demek ki neymiş, her güzel elbise proporsiyonumuza uygun olacak diye bir şey yok. Ama ben size en ince durduğu fotoğrafı seçtim.

Bu davullu zurnalı, bol eğlenceli ilk gelinlikimsi elbiseyle evden çıkış düğünün bir parçası haline geldi. Evet önceden de davul zurnayla kız almaya gelinirdi ama ne yalan söyleyeyim "sosyetenin" buna bulaşması hiç samimi değil, hiç doğal değil, bir etkinlik havasında.
Herkeste değil ama bu çiftte itici geldi bana.

İkinci gelinlik nikah sırasındaki. çok beğendim çok yakışmış, gelinlik gibi de gelinlik ya hu!


Saçıyla makyajıyla her şeyiyle çok hoş!


Bilmiyorum siz ne dersiniz ama bunu da beğenmediyseniz bir sonraki gelinlik tam size göre!



Genelde düğünün bu kısmında daha da sade bir gelinlik seçilirken Bensu biraz daha abartmış.
Ve ben bu abartmaya bayıldım! (Gelinliğe değil abartmasına bayıldım. Gelinliği çok beğenmekle birlikte favorim ikinci gelinlik, yukarıdaki, nikah sırasında giydiği.)
Abartın arkadaşlar düğün sizin 😂

Sizin favoriniz hangisi?