30 Ekim 2012 Salı

Mel'in Dükkanı

Bugün sizlere belki de bildiğiniz bir dükkanı anlatacağım.

Blog alemi başkadır.
Bakarsın, canım cicim, der size ama link vermekten ödleri kopar.
İsterler ki sadece onu ziyaret edin aman başka blogları onu beğendiğiniz gibi beğenmeyin.
Ben de isterim ki, sevdiğim kişiyi sevdiğim diğer kişiler de sevsin.

Bahsetmeye değecek kişiden bahsedeceksin arkadaş.
Başarıyı takdir etmeli, kıymet bilmeli.

Mel'in dükkanını gezerken, yeteri kadar insan biliyor mu ki acaba, diye düşündüm.
En azından benim sevdiklerim bilsin istedim.
Güzeller çünkü.


Broş, kolye, yüzük, bileklik..
Özellikle yüzükleri çok beğendim, otantikler. mesela:

Ne ararsanız var hatta sadece takı da yok. Melike ayrıca 'party organizasyonları' da yapıyor.
Açıkçası bir parti olsa da bütün işi Melike yapsa diye düşünüyorum bu ara :)


Melike Melike diyorum. Yani Mel'den notlar.
Ve Mel'in Dükkanı facebook.

28 Ekim 2012 Pazar

Bayramdan Notlar


  • Bayram gecesi annem geldi.
  • Hayatımda ilk defa bayram sabahı erken kalkmama gerek olmadığını söyleyerek uyumama izin verdi. Ama ne mümkün kapı ve telefon zilleri annemin müsaade ettiği şeye izin vermedi :/
  • Hiç bir kurban bayramında bu kadar et yemeden beklediğimi ve bu kadar az yediğimi hatırlamıyorum.
  • Ve bayramın 4. günü bir Seyhan gününe döndü. Sabah kalabalık bir aile kahvaltısı, akşam kızlarla yemek ile bir yaş daha yaşlanmanın haklı mutsuzluğunu yaşattılar bana.
Hatırlanmak falan güzel tabii de, sevmiyorum be doğum günlerimi.
Doğum günlerini sevenler, cıvıldayanlar da samimi gelmiyor bana.
Hiç göstermiyorsun Seyhan 
ayarında güzel yorumlar yazın hadi bana;)
elmakurdum

24 Ekim 2012 Çarşamba

Arefe Mi, Arife Mi?

Bu yazıyı kaçan uykuma armağan ediyorum.

O vesileyle bayramdı seyrandı kutlayalım, küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öpelim.
Harçlık aldığımız günleri anımsayıp, nerede o eski bayramlar, diyelim.
Kapıyı çalan çocuklara avuç avuç şeker verelim.
Sevdiklerimizin yolu kabristan da olsa gidip görelim...

*nedensizce sevdiğim bir fotoğraf...

23 Ekim 2012 Salı

Hayalperestin Büyüğü Küçüğü Olmaz

Büyük hayalleri olan küçük bir kızım.
Küçük de değilim ki artık Allah kahretsin.
Çok yaşlı da sayılmam ama.
Yoksa çok mu yaşlıyım la?

Değilim, değil mi? Olmamam gerek.
Depresyonda mıyım acaba?
Herkes o kadar küçük ki benden.

Nefret ediyorum Ekim ayından.
Bir de ilkbahardan. Bu sonbahar yalakalık yapıyor ya ilkbahara, ona da kızıyorum.

Sinirli miyim acaba şu anda ben? Gergin miyim?


Bu arada beni gören, aa zayıfmışsın sen, diyor, ben seni böyle düşünmemiştim.
Ya da gençmişsin. En çok bunu seviyorum.
Ben seni yaşlı sanıyordum, diyor mesela. Bunu sevmiyorum ama.
Güzelmişsin kız sen, diyen bile var Allah seni inandırsın.
Artık ben kendimi nasıl bir ucube olarak anlatıyorsam...

Normalim ben normal.
Bu konu buraya nasıl bağlandı çözemedim, en iyisi ben susayım :)

20 Ekim 2012 Cumartesi

Kariye Müzesi

Kuzenlerle gezmeye gitmeyi hiç sevmiyorum!
Yiyoruz içiyoruz ben ödüyorum.
Bu benim pek alışkın olduğum bir şey değil.
Ama annemin kesin talimatı var: Çocuklara ödetme!
Çocuk dedikleri de dev gibi valla üçe beşe katlarlar beni.
Çok mu minik kaldım ben ya, o kadar da süt içtim oysa..

Hadi çıkalım deyip Kariye Müzesine gitmeye karar verdik ama yol bilmiyoruz, iz bilmiyoruz. İnternetten yola bakınca Edirnekapı'dan indikten sonrası kolay gözüküyor.
Nitekim öyle. Mezarlığı boydan boya yürüdükten sonrası çok kolay oldu :)

Burası çok eski bir klise. Neredeyse tek Türk turist biziz, cidden başka var mıydı hatırlamıyorum. Turistlerin ise çoğu Alman.


Rehberlere kulak kabartıyoruz, genel olarak mozaiklerde anlatılmak isteneni açıklıyorlar.

Burası eski bir klise. Fetih'ten sonra camiye çevriliyor. Sadece mihrap ekleniyor ve Fatih'in emriyle orjinali muhafaza edilmeye çalışılıyor.
Fatma buraya bayıldı. Ay Seyhan Abla şöyle güzel de, böyle güzel de. Ne iyi ettik de geldik, çok sevdim falan.
Ay, dedim, yeter! Abartma hani o kadar da güzel değil :)
Ayasofya'ya gidince ne yapacaksın, çok merak ettim!
Eğer bu yazıyı kuzenim yazmış olsaydı, şu an Kariye Müzesini görmek için yola çıkmıştınız.

Ben de sevdim aslında. Özellikle çevresini. Bir yeri sevip sevmediğimi, tekrar gitmeyi isteyip istemediğime bakarak anlıyorum ve buraya sık sık gitmek isterim açıkçası.

Son olarak burayı aklıma sokan Zeynep'e teşekkürler.
Bana hamsili pilavı hatırlatan bir görselle yazıyı noktalıyorum:

17 Ekim 2012 Çarşamba

Boys Over Flowers

Güney Kore dizilerine alıştırdığım insanlar şimdi bana dizi film öneriyor, iyi mi?
İyi tabii!
Henüz yeni bir diziye başladım ve bu diziyi sizinle paylaşmadığım da böylece aklıma gelmiş oldu.
Bana bu diziyi kuzenim verdi ama keşke lüle saçlı Lee Min Ho uyarısı yapmış olsaydı :D


Lee Min Ho ve lüle saçları başlarda beni çok güldürdü, dikkatimi dağıttı falan.
Şimdi o da çok şeker geliyor :D

Bu dizinin geri dönüşlerinde -bakın nasıl türkçeleştirdim flashback de neymiş? Hıh! -
çocukluklarını canlandıran bebeler o kadar tatlı, o kadar tatlı ki!!
Ve nasıl bulmuşlar? İnsanın kendi küçüklüğü bile bu kadar benzemez :D


Gun Jun Pyo'nun atasözleri ve deyimleri yanlış söylemesini unutamıyorum.
Bir de evlerinde Geum Jan Di'nin kaldığı odadaki nevresimi!
'Evleri'mi dedim? Çok pardon, saray demeliydim.
Ben de sarayda yetiştiğim için böyle ayrımlara dikkat etmeliyim :)


Tüm görselleri, Google'dan arakladım. Bir gün sırf bu yüzden başım belaya girecek diye korkuyorum.
Yine iğrenç bir dizi yorumu oldu.
Ama izleyenler ne demek istediğimi anladılar,
izleyecekler ne demek istediğimi anlayacaklar,
izlemeyip izlemeyecek olanlarınsa zaten umurlarında olmaması gerekir..

Not: İzleyen herkesle aynı fikirde emin olduğum bir not bu; İzlediğim en kötü son buydu :D

15 Ekim 2012 Pazartesi

Bir Soru Bir Aşk

Acayip enerji doluyum.
Uçuş için hazırız.
Kemerlerinizi takıp, koltuklarınızı dik konuma getirin!

Tamam, kabul ediyorum, bir kitap postu için oldukça iddialı bir giriş oldu.
Üstelik bahsedeceğimiz kitap "Bestseller" olmuş ama Seyhan'ın kalbini kazanamamış bir kitap.
Hoop konu kapanmıştır, yazının bundan sonraki kısmını okumanıza gerek bile kalmadı ;)


Her şey sizin için. Kitap yorumlarını seven var sevmeyen var değil mi ama, sevmeyen insanı niye tutayım ben burda? 
Kitaba gelirsek... Öncelikte Deeptone'da gördüm, merak ettim, aldım ve okudum. Kulakları çınlasın :)
-Onun benimkiyle zıt yorumu için tıklıyoruz-
Rahat okunan bir kitap. Esprili.
O dönemde, o yaş aralığında, İngiltere'de yaşamış, yani o kültürden gelen biri için kitap çok şey ifade edebilir ama benim için etmiyor, etmedi.
Bestseller olmasını anlıyorum ama, aşk bunun neresinde, diye sormadan edemiyorum.
Çünkü... sonunu size söylemiyorum ama, çünkü!.

Bir tuhaf kitap yorumunun daha sonuna geldik, geçmiş olsun. Çıkış için lütfen kemer ikaz ışıklarının sönmesini bekleyin ;)

8 Ekim 2012 Pazartesi

Anneanne Olacak Mıyım?

Bir gün çok tatlı bir anneanne olmak gibi bir hayalim var.
Babaanne değil ama anneane.
Anneannem gibi torunları tarafından sevilen ve kıskanılan bir anneanne.

Ne kadar düşkün olduğum yakın çevrem tarafından iyi bilinir. Hatta dalgası da geçilir ama anneannemi öyle sever öyle severiz ki, bizimle beraber konu-komşu, eş-dost, akraba da sever.

"Anneannemi sevmiyorum, sevmiyorum anneannemi, sevmiyorum işte" diyordu kuzenim telefonda teyzesine.
Teyzesi de benim kadar üzülmüş müdür acaba öyle söylemesine?

Torunlarımın beni sevmeyebileceği ihtimali ilk kez aklıma geldi.
Ki torunlarım olmayacağı bile aklıma gelmişti.

Anneannem çok uzun süredir hasta ve bakımı annem ve teyzemde kalıcı rahatsızlıklara neden oldu ama bu onu sevmemize hiç bir zaman engel olmadı.

Anneannemiz değil adeta bebeğimiz. Kızsın, vursun küfretsin diye ağzının içe baktığımız bebeğimiz.

Konu anneanne olunca bağlayamıyorum.
Sevin istiyorum, herkes sevsin. Ben de anneanne olacağım. Beni de sevin ;)

6 Ekim 2012 Cumartesi

Uçar Cafe

Havalar bozmadan anlatmam gereken bir yerdi burası.
Ama ben ne yaptım?..
Gitmeyin diye anlatmadım, havaların bozmasını bekledim, adeta.
Sonuçta havalar pek bozmuş sayılmaz. Ama akşamları giderseniz bir şeyler dinlemeye ya da içmeye. Oturamazsınız ki dışarda.

Çok yanlış yaptım çook..


Gene gelir ki yaz, sıcak havalar. O zamanlar gidersiniz olmaz mı?
Sanki akşamlar sıcak olsa koşa koşa gidecektiniz. Bu kadar da beni kötü hissettirmeyin :)

Ne ezikmişim arkadaş, diyemedim ne güzel söylüyordu ne keyifli bir akşamdı..

Neredeyse unutuyordum. 
Küplüce burası.Uçar Cafe.
Not: Kahve fotoğrafı yok. Daha doğrusu gelen kahvenin hakkını veren bir fotoğraf yok - photoshop biliyor olmama rağmen- ;)

2 Ekim 2012 Salı

Can Boğazdan Çıkar

Ben aslında karar vermiştim kitap almayacaktım. Ama babam önerdi bu kitabı. O kadar ısrarla okumamı istedi ki, internet siparişimi beklemeden gidip kitapçıdan almak zorunda kaldım.
İnternetten alsam daha ucuza alacaktım ama kitapçı gezip kitaplara dokunarak seçmeyi de özlemişim.

Bu kitap için okuma sıramı bozmaya hiç niyetim yoktu ama belli ki babamla aynı fikirde değildik. Bu kitabı okuyana kadar okuduğum bütün kitaplara laf etti.
Baktım rahat edemeyeceğim okunacaklar listesinin üstüne taşıdım ve önce bu kitabı okudum.

Kitap, doğru beslenmeden sıkça yapılan ama aslında yanlış olan beslenme alışkanlıklarından ve kan grubuna göre beslenme şeklinden bahsediyor.

İtiraf edeyim bu kitap için doğru kişi değilim çünkü çabuk etkilenirim. Ve kitaptan acayip etkilendim.

Kitaptan yola çıkarak şunu diyebilirim ki hepiniz ama hepiniz yanlış besleniyorsunuz!
Düşünün, sizin nasıl beslendiğinizi nerden bilebilirim, ama eminim ki hepiniz yanlış besleniyorsunuz.

Hemen bir örnek vereyim. İnsanın günlük yemek ihtiyacı, diyor Mehmet Ali Bulut, kendi yumruğu kadardır.
Bırakın günlüğü, bir öğünde yediğimiz bir çeşit bile yumruğumuzdan fazla. Kaldı ki bir çeşitten fazla yedimiğimizi söylersem yanlış olmaz sanırım.

Hepiniz yani hepimiz yanlış besleniyorsunuz derken bunu kastettim :)
Daha neler neler... tek tek yazmayacağım size. Alırım, okur uygularım diyorsanız, ne ala! Yararını göreceğinize eminim.
Ben de ciddi bir takıntı oldu, yemek yerken veya su içerken saate bakıp sonraki yiyeceğimi ona göre ayarlamak.
Zavallı annem, babam yetmezmiş gibi bir de benle uğraşmak zorunda kaldı. Onu yemem, bunu yemem, şimdi yemem, bu bizim kan grubumuza iyi gelmiyor, falan..

Her şey bir tarafa. Zaten çok lanet bir kan grubumun varmış ne seviyorsam yasak ama hamsinin benim kan grubuma yaramadığını hatta zararlı olduğunu görünce yıkıldım!
Her yasağa uysam da buna uyamam!

Not: Kitabın arkasında hangi kan grubuna ne yarar ne yaramaz diye bir liste var. Devamlı listeyi kontrol ettiğim için kitabı birine hediye ettim :)
Not2: Yazarın buradaki uygulamalarla 35 kilo verdiğini ve bir çok rahatsızlığından kurtulduğunun altını çizelim ;)