31 Ocak 2016 Pazar

Aşk Yeniden..

*Blogda konuk yazar günü.
Diğer yazılar için:

Fox TV'nin ve bence ekranların en iyi romantik komedisi Aşk Yeniden. 
Bütün romantik komedilerde olduğu gibi önce bir oyunla başlayıp, sonra gerçeğe dönüşen bir "aşk" hikayesi.  
Ama şimdiye kadar gördüğümüz örneklerinin yaptığı hataya düşmediler ve hikayeyi serüvene çevirdiler. 
Ve en önemlisi Türk tipi bir romantik komediye çevirdiler. 
Bu sebeple olsa gerek ikinci sezonunda ve salı günleri, güçlü rakiplerine rağmen izleniyor. 

Dizinin başrol oyuncusu Özge Özpirinçci(Zeynep) bence oyunculuğuyla övgüleri hak ediyor. Buradaki performansı göstermiştir ki kesinlikle dramaların değil komedilerin kadını. Çok sempatik. 



Buğra Gülsoy (Fatih), Özge Özpirinçci kadar olmasa da iyi (Ben  Kuzey Güneyde de Güneyciydim de :))

Ama benim bu dizideki favorim Esin Gündoğdu (Ayfer).

Kulağa hoş gelen,  doğal ve sempatik Sivas şivesine benden tam not. 

Dizinin Karadenizli asabi babası Şevket Taşkın'ın (Reis) şivesi de bir o kadar antipatik. 


Bir de Lale Başar (Mukaddes) var ki fazlasıyla karikatürize olduğunu düşünüyorum. Ama dizinin temposunda o bile normal geliyor. 
Dizi zaman zaman tekrara düşse de eğlenceli bir şekilde devam ediyor. Bence yapımcılar romantik komedi türü projelerine sadece yazın değil kışın da devam etmeliler.

Sizin favorileriniz kimler? :)

30 Ocak 2016 Cumartesi

Sizin İçin Oh My Venüs'ü Seçtim

Gözlerimden kalpler fışkırıyor.

Daha dizinin yazısını hazırlamamışken, daha dizim bitmemişken daha doğrusu, yazıyorum bu yazıyı.
Gözlerimden kalpler fışkırıyor bayım bu kızcağız ne yapsın?!


Size Oh My Venus'ü izlemek için can attığımı ama vaktimin olmadığını ama vakit bulur bulmaz izleyeceğimi söylemiştim. O yazı burada.  
Oh My Venus izliyorum ve..
Neyse daha fazlası için dizi bittiğinde hazırlayacağım yazıyı beklemeniz lazım.
Ama size bir spoiler vereyim, her bölüm için bir yazı yazabilirim. O derece.
Ne o?! Okumayı bırakıp diziyi izlemeye mi başladınız?!

Edit: Bu yazıyı yazarken dizim bitmemişti ama şimdi bitti. Yani dizi yazısı yakında. Yani spoiler korkusu olmadan yorum yazabilirsiniz. :)

29 Ocak 2016 Cuma

2015'in En İyi Kitapları

"N'oluyor Seyhan 2015 mi kaldı?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim :)
Yıl sonunda size filmlerden dizilerden kitaplardan liste yapma fırsatım olmadı.
İstiyordum aslında. En azından Ocak ayı bitmeden kitap videosu çekeyim, dedim.
Bu benim de unutmamam için iyi en azından.



Videodaki konuşma hızım nasıl?
Normalde bu kadar hızlı konuştuğumu sanmıyorum. Video çekimi yaparken bana bir şeyler oluyor ve hızlı hızlı sıralıyorum. Bir de Seda, Arda gibi tekrar tekrar anlatıyorsun salak mıyız biz, dedi :)
Çok mu tekrar ediyorum ya? Aslında kestiğim kısımları görseniz bir de aynı şeyler dolambaçlı ve daha ayrıntılı anlatıyorum :P

Görüşlerinize açığım.
Videoyu beğenmeyi kanala abone olmayı unutmayın. Onlar işin teşvik eden kısmı.
^.^ Hoşçakalın.

28 Ocak 2016 Perşembe

Tanıştırayım; Frero Delavega

Fransız filmlerini, fransız müziklerini hatta Fransız mutfağını seviyoruz aslında çaktırmasak da.
Bir tek ben seviyor olamam o yüzden tüme varım metoduyla hepimizin sevdiğini varsaydım. 
Bunlar da son sevdiğim Fransızlar: Jérémy Frérot, Flo Delavega.

Gördüğünüz iki kişiden oluşan bir müzik grubu ismini solistlerin soyadlarından alıyor: Frero Delavega.
Müzik pek dinlemiyorum artık eskisi gibi ama dinleyince de böyle ezberleyemeceğim şarkıları seçmem beni bu grupla tanıştırdı.


Örnek şarkı bırakıyorum yukarıya, dinlemeden geçmeyin. her şarkılarının da böyle güzel olduğunu belirteyim. ve klipleri.. klipleri de harika..

Evet?! Fikirlerinizi alayım? Sevdiniz, değil mi?

27 Ocak 2016 Çarşamba

Kötü Cadı Julia Roberts Ve Mirror Mirror

Julia Roberts'ın Pamuk Prensesin kötü kalpli üvey annesini canlandırdığı bu film izlenmez mi?

Dahası ben bunu "eski" izledim, nasıl yazmamışım şimdiye kadar.
Öyleyse masal uyarlaması filmler kuşağı kapsamında yer alsın.

Konusunu anlatmama gerek yok değil mi?
Pamuk Prensesimiz, Kötü kalpli cadımız var. Olaylar malum.
Güzel müzikler harika kostümler. Mükemmel bir kadın Julia Roberts...
Bir insan ancak bu kadar tatlı bir kötü olabilir:)


Öyle muazzam bir yapım, aman aman efsane bir şey beklemeyin, ama şöyle rahat izleyebileceğiniz, keyif yapacağınız, hoşça vakit geçireceğiniz, sabun köpüğü mü dersiniz artık bilmem, öyle bir film.
Masal uyarlaması sevenler varsa, benim gibi tadınını çıkararak izler. ^.^

26 Ocak 2016 Salı

Gülümsemeye dair şaşırtıcı gerçekler: Hangi gülümseme ne anlama geliyor?

Vücut dili kullanımının en belirgin özelliklerinden olan gülümsemenin farklı çeşitleri, altında farklı anlamlar barındırıyor. Tıpkı hissederek gülümsemenin ve mutlu olmadığımız halde gülümsemenin karşımızdaki kişiler tarafından hissedilebiliyor olması gibi, nasıl güldüğümüzün de karşımızdaki kişiler tarafından algılanış biçimi farklılıklar gösterebiliyor.

Dudakları kapatarak gülümsemek



Dudaklar kapalı şekilde gülümsemek, gülümsemenin en yaygın olarak kullanılan çeşitlerinden biri. Kolay yapılabiliyor olması, gülümsemek istemediğimiz ancak gülümsememiz gereken durumlarda karşı tarafa kibar ve nazik bir tepki vermeyi daha kolay hale getiriyor. Dudaklar kapalı olarak gülümsemek, çoğunlukla samimi algılanmayan bir gülümseme biçimi. Gerçekten hissederek gülümseyen kişilerden dişlerini göstererek gülümsemelerini bekliyoruz. Her ne kadar orta dereceli bir samimiyet belirtisi olarak algılansa da, karşımızdaki kişinin gülümserken dişlerinin beyazlığına güvenmiyor oluşunun ya da dişlerindeki problemleri gizlemek isteyişinin de dudaklarını sıkı şekilde kapatarak gülümsemeyi tercih etmesinin sebebi olduğunu da aklımızın bir köşesinde bulundurmakta fayda var.

Kendini beğenmiş gülümseme



Kendini beğenmiş ve odağın kendisinde olmasını isteyen insanların çoklukla kullandığı bu gülümseme çeşidinde, dudaklar genelde kapalı ve gülümseme sağa ya da sola çekilmiş olarak bulunuyor. Zaman zaman dudakların aralık olduğu ya da üst dudağın biraz daha kalkık tutulduğu durumlarda da gözlenebiliyor. Dudaklarla birlikte kaşlarda da bir tarafı kaldırmak gülümsemeyi tamamlayıcı olarak kullanılabiliyor.

Kendini beğenmiş şekilde gülümseyen insanların bir çoğu bulunduğu ortamda lider konumunda olmak isteyen ve odak noktası olmak isteyen kişiler. Kalabalık bir ortamda iletişim kurduğunuz kişilere bir süreliğine bu şekilde gülümsemeye devam ettiğinizde sizinle konuşurken çok daha dikkatli ve gergin olduklarını hissedebilirsiniz.

Yarım gülümseme



Kendini beğenmiş gülümsemeye oldukça benzeyen bu gülümseme türü, asimetrik bir görüntü yarattığı ve tam olarak ne yaptığınızın anlaşılmaması nedeniyle en karmaşık ve en farklı tepkiler alabileceğiniz gülümseme çeşidi. Kendine güven, utanma, ilgi, kızgınlık, dominantlık gibi birbirinden çok farklı duyguları yansıtabiliyor.

Ağız açık gülümseme



Ağız açık olarak gülümseme, dişlerin tamamının gösterildiği gülümseme çeşidinden farklı olarak, kahkaha atarken çekilmiş bir fotoğraf görüntüsünü andırır. Bu gülümseme de, şaşırtıcı şekilde çoğunlukla yapay ve samimiyetsiz bir imaj yansıtır. Her ne kadar yapay olsa da, bu şekilde gülümseyen kişiler çoğunlukla umursamaz, ben merkezci ve eğlenceli kişiler olarak tanımlanır. Özellikle fotoğraflarda fotojenik görünmenin en kolay yollarından biri, tüm dişleri göstermek ve ağzınızı olabildiğince açmak. Tabii ki öğle yemeğinde dişinizde maydanoz kalmadığından ve dişlerinizin yeterince beyaz olduğundan emin olduktan sonra:)



Bu içerik http://www.uplifers.com/ tarafından hazırlanmıştır.


Bir boomads advertorial içeriğidir.

İki Yabancı Olmadan Önce

Bu kitabın kapağındaki renklere bayılmıştım.
Sadece bu yüzden okumak istedim, diyebilirim.
İyi ki okumuşum, diyerek az sonra yazacaklarımı özetledim sanırım :)

Böyle bir hikaye okumak istiyordum. 
Yoğun geçen günler.. ben, yorgun savaşçı edasıyla yatağa girip uyumadan iki dakika önce hoş bir hikaye okumak istiyordum. 

Bu kitapta otuzlu yaşlarının ortalarında bir fotoğrafçı var ama ödüllü mödüllü kendi çapında ünlü bir fotoğrafçı. 
Bak hayatı hakkında bilgi vermiştim sildim onları ;) 
Metroda sadece bir anlığına üniversitedeki aşkını görüyor. Biri metronun içinde öteki dışında birbirlerine bakakalıyorlar ve metro hareket ediyor.

Sonra biz nasıl sevgili olduklarını okuyoruz ve nasıl ayrılmış ki bunlar, diye şaşırıyoruz, sonra onu da okuyoruz falan.
Hani uyumadan evvelki iki dakikamı değerlendireyim de iki satır okuyayım diye elime kitap alıyorum demiştim ya, heh işte iki dakika bir saate çıkıyordu. Zaten erken kalkıyor ve uykusuz kalıyorsun yat artık, diye kendime kızıp kapıyordum kitabı çoğunlukla. Uykusuz kalmak önemli değil ama yüzüm kırışacak diye korkuyorum :)

Kitabı okurken kendime demiştim ki, bak yetişkin muhabbeti, yetişkin sahneleri var bunlara değin okuyacak olan bilsin. Sonra uyuşturuculu sahneler de dikkat çekecek kadar vardı, demek bu kadar normal bunlarda, diye şaşırdım. Ama bunları şimdi buraya yazarken hatırlıyorum yoksa bunlar beni kitaptan soğutmadı. 
Hala ay ne güzeldi diye sırıtıyorum kitap için hissiyatım bu.
Kitaptan soğuyacak olsam yazım yanlışlarından ötürü soğurdum. Yazım yanlışlarını da geçtim hadi, ama adamın yengesini görümce olarak çevirmek ne ya?!
Gördüğünüz gibi çeviri yanlışını anlamak için orijinal metni okumama gerek yok. {Burada eskiden yaptığım çevirmen eleştirime gelen tepkiye gönderme yaptım:) } 
"Sister-in-low"u gören çevirmen basmış görümceyi. Bunu görünce ne yalan söyleyeyim çevirmen erkek herhalde diye kitabın kapağına baktım çevirmen kimmiş diye. Kadın olduğunu görünce şaşırdım. Sonra son okumaya baktım hani bunu son okumayı yapan nasıl fark etmemiş diye, o da kadın. Çevirmen ve son okumayı yapan erkek olsaydı gerçekten anlayabilirdim. Erkeklerin bu terimlere bakışı benim ofsayta bakış açım gibi: Bilsem ne olur bilmesem ne olur ayarında :)

Eleştiri kısmı sizi hazırlamak içindi sadece. İndigo Kitap kızmasın bana, seviyorum İndigo'yu.
Artık Matt'in görümcesinin aslında yengesi olduğunu biliyorsunuz:) Dolayısıyla bu tarz kitapları seviyorsanız, kaçırmayın okuyun bence, yazım yanlışlarına falan takılmayın.

24 Ocak 2016 Pazar

Paramparça Dizisi Parçalanıyor Mu?

*Blogda konuk yazar günü.
Ne iyi oldu bu bölüm değil mi, sevgili okur?
Blogun bir açığını kapıyor sanki.
Tv ayağını?
Bakınız diğer yazılar:



Yayınlandığı ilk sezon Karadayı'yı tahtından etmiş, hikayesiyle çok konuşulmuştu. 
Bu sezon dizinin ikinci sezonu, hâlâ izleniyor. Zirvenin ortağı fakat dizi daha çok setteki anlaşmazlıklarla gündemde. 
Erkan Petekkaya ve Nurgül Yeşilçay'ın öpüşme sahnesi yüzünden çıkan tatsızlık Nurgül Yeşilçay'ın diziden ayrılmasına kadar vardı. Bence kötü oldu. 
Önemli bir karakter nasıl dolduracaklar yerini açıkçası merak ediyorum. 
Aslında burada Erkan Petekkaya da sorgulanmalı bence, çok fazla rolüne kaptırmış kendini, hiç profesyonel değilmiş. 

Diziye dönecek olursak: Hızlı olay örgüsü, düşmeyen temposu bence izlenme sebebi. 
Diziyi her izlediğimde "bu insanların başına daha ne gelebilir?" diyorum ve her defasında şaşırıyorum. 
Dizideki her karakterin başına gelen olaylardan ayrı dizi olur. :)



Oyunculara gelecek olursak hepsi tecrübeli ve iyi isimler. Genç oyuncular Burak Tozkoparan (Ozan) dışında başarılı. Ama Nursel Köse'yi (Neriman) ayrı tutmak gerekiyor. Başlarda karakteri çok abartılı bulsam da, şimdi görüyorum ki en gerçek karakterlerden. Tabii Nursel Köse de iyi oyuncu.

Dizi eksilse de bol entrika, bol dram ve gözyaşıyla tam gaz devam ediyor.  Ama sizce de artık Gürpınar ailesi huzura ermesin mi? 

23 Ocak 2016 Cumartesi

Süreyya Yalçın'ın Gelinliği

Süreyya Yalçın önceki gece gerçekleşen kınası ve kınasında giydiği elbisesiyle çok konuşuldu.
Haliyle bugün giyeceği gelinlik merak konusuydu.
Ben de tabii ki sadece sizler için takipteydim.
Yoksa merak ettiğim için falan değil.

Önce görmeyenler için giydiği 30 bin dolarlık kına kıyafetini göstereyim.
Hiçbir şey söylemek istemiyorum.
Ya da durun söylemek istiyorum. Bu kıyafetten sonra gelinlik çok zarif ve güzel göründü gözüme.
Makul bir eleştiri sanırım değil mi?
Gelinlik mi?
İşte burada ;)


Hiç de haksız sayılmam kına elbisesine kıyasla bir harika dostum!..
Daha fazla bir şey söylemeyip sözü size bırakacağım, çoğunlukla benim hislerime tercüman oluyorsunuz zaten :D

Siyah Kar {Kitap Tanıtım}


Zaman adeta sihirli bir değnek gibidir. Ya tamamen olacakları değiştirirsiniz ya da geçmişin gölgesini…

“Son bir kez daha gördüm karlar arasındaki yüzünü. Bu kez konuşmadı. Menekşe gözleri her şeyi açıklıyordu. Çok geç kaldın diyordu sanki. Çok geç kaldın.”

İkizlerin birbirini hissettikleri söylenir. Tıpkı gazeteci Jillian Chambord’un, korkunç bir rüyadan karlı sabaha uyandığında ikizi Isla’nın başının dertte olduğunu hissettiği gibi. Yollarını ayırdıktan altı sene sonra Samuel Kelly’nin dedektif olarak Jillian’ın karşısına çıkması iyiye işaret değildir. İkizi Isla, iki genç kızla birlikte İsviçre’den Paris’e giden gece yarısı ekspresinden kaçırılmıştır.

Jillian, acı bir geçmişi paylaştığı ikizini bulmaya çalışırken, Yılbaşı Arifesi’nde tarihin yeniden yaşandığını keşfeder. Çünkü 1937 yılında Isla gibi başka bir genç kız iki kişiyle birlikte aynı trenden kaçırılmıştır. Jillian ve Samuel, olayı çözmek için gece yarısında Doğu Ekspresi treninde yolculuk ettiklerinde kendilerini çok farklı bir durumda bulurlar. Onlar artık 1937 yılındadır… Jillian bu zorlu yolculukta ikizini kurtarmaya çalışırken, Samuel’e olan hislerini dizginleyebilecek midir? Dahası artık onlar için bir gelecek var mıdır?

Siyah Kar, muhteşem kurgu ve etkileyici anlatımıyla aile bağlarının önemini vurgulayan, sevdiklerimiz için neleri göze alabileceğimizi gösteren zaman ötesi bir roman.

Benim Mühürüm Var, Sizin Var Mı?

Kıskandırmak istemezdim bir mühürüm oldu sonunda..

Ben eskiden kitap aldığım zaman ilk iş kitabın ilk sayfasına tarih ve ismimi yazardım. (Hatta nereden ve kaça aldığımı da.)
Online almaya başladığımdan beri bu alışkanlığım gitti.
Kitaplarımı paylaşmayı sevdiğimden aslında hiç olmazsa ismimi yazmam gerektiğinin farkındaydım.
Kitaplar gidiyor ve gelmiyor biliyorsunuz.

Meğer ben mühür yaptıracakmışım da o yüzden kitap kapaklarına isim yazmıyormuşum.
^.^
O kadar seviyorum ki mühürümü sizinle paylaşmazsam olmazdı.
Hem ben sizi biliyorum, siz ne kitap kurdusunuz siz.. Kesin böyle bir şey istersiniz.

Uzun zamandır bakıyorum aslında mühürlere. İstiyorum o belli, ama nasıl olsun bir türlü karar veremiyordum. En sonunda  Mühürcüm'e yazdım. Dedim ki, ben mühür istiyorum ama hepsi çok güzel karar veremiyorum.
Sizin için tasarlayayım o zaman, dedi, nasıl olsun? Ben de saydım da saydım şu da olsun bu da olsun diye :) Ama en fazla 3 obje olmasının daha zarif olacağı konusunda hemen ikna oldum.
Gördüğünüz üzere o üç obje de daktilo, kitap ve fincan oldu artık içinde sütlü türk kahvesi mi var yoksa sütlü çay mı onu sizin hayal gücünüze bırakıyorum ^.^

Aslında yapılan tasarımların hepsini beğenmiştim bu sefer de, karar kılmak zor oldu ama bir an önce mührüme kavuşmak istiyorsam birini seçmeliydim ve bunu seçtim.
Özel gün mühür çeşitleri de var, evlenecek çiftler (sevgililer, sözlüler vs) ve öğretmenler arasında da kullanımı yaygın bu mühürlerin, kitapla sınırlı değil yani kullanımı.
Mühürcüm'ün benimle ilgilenmesinden ve mühürümden yana çok memnunum. Sizlere de tavsiye ederim.
Çok güzel değil mi?

21 Ocak 2016 Perşembe

Jane Austen Çıldırtıyor

Çıldırıyorum var ya!
Şu Jane Austen kitap kapaklarını yenileyip yenileyip çıkartıyorsunuz ya meydana!

 

Ben ki, Aşk ve Gurur gibi Jane Austen'ın en popüler kitabını bulmak için 40 takla atmış, bulduğum ilk yerde (eski bir basım, tek tük, nadir kitaplar satan bir gazete bayii) almış biriyim.
Nerede o günler?..
Şimdi neredeyse her yayınevinde, her online kitap satış sitesinde.
Üstelik bunu her Jane Austen kitabımda yaşadım. Mansfield Park'ı sahaflarda buldum mesela.

Bende bir Uğultulu Tepeler var, kapağı bile yok, o derece eski ve ben eski kitap sevmiyorum bile aslında. Sahafta bulduğumda sevincimi gizleyememiştim, adam da kuruş indirmemişti.
- Yani sen bilirsin böyle eski kitapların meraklısı çok, diyerek ben daha pahalıya da alıcı bulurum demek istemişti. Blöfünü görmüş, yine de kitabı başka birine bırakmaya cesaret edememiş, eski kitap sevmememe rağmen almıştım.

Hiç unutmuyorum bunları işte ben.
Böyle kitaplara ulaşmak kolay  mıydı?
Ama şimdi..
Gel gör ki şimdi her yayınevinden çıkıyor. Yayınevleri de kapak konusunda beni çıldırtıyor!
Ben Jane Austen'in tüm kitaplarını, hiç istemememe rağmen  farklı farklı yayınevlerinden tedarik etmişken, yayınevleri daha zevkli kitap kapaklarıyla beni neredeyse ağlatacak!!


Hele insafsız Artemis Aşk ve Gurur'a ciltli ve ciltsiz versiyonları hazırlamış ki cidden muhteşem!
Neyse ki son anda film görsellerinin olduğu kapağı kulanamamışlar ve buna dönmüşler:

Ohh yaa.. neyse ki bu oldu. Hiç güzel değil:)
Filmini de çok sevdiğimde film görselli kapağa da ölmüştüm. Kusura bakmıyorsun değil mi canım Artesmis. Oh iyi olmuş :)

Sevgili Okur,
Jane Austen kitaplarından okumadıkların varsa bu kapakları tercih et, Artemis'te ciltlisini al. Sonra da beni ağlat; baaak benim kitabım seninkinden güzel, diye.

Son olarak buradan çok sevgili yayınevlerine sesleniyorum: Göndersinize bana bu güzel kapaklı Jane Austenlerden ^.^ N'olur ki sanki :(

20 Ocak 2016 Çarşamba

Posta Kutusundaki Mızıka

Kitap yorumlarımı geç giriyorum bloga ve bazen atladıklarım, çokça da sıralamayı değiştirdiğim oluyor.
Rafları düzenlerken bu kitaba denk geldim ve yorumunu hala yazmadığım aklıma geldi.
Instagramda paylaşmıştım ama tabii. Cânım takipçilerim biliyor, zor bir zamanımda okuyordum bu kitabı.

Hastanede geçirdiğim günlerde okurken beni alıp dost sıcaklığıyla sarmalıyordu.
O yüzden belki bu kitap bana hastane günlerini hatırlatsa da üzmüyor.

Kitap bir dosta yazılmış mektuplardan oluşuyor.
Çok naif, çok güzel. Mektup yazmayı çok seven, vaktiyle çok mektup yazmış ve hala ara sıra yazan belki çoğunu yollamayan, hala kendine gönderilen mektupları saklayan biri olarak kitaba elbette bayıldım.
2015'te okuduğum en güzel kitaplardan.

Bende Ali Ural'ın başka bir kitabı daha var, okunmayı bekleyen. Melike'min hediyesi.
Şimdi bu kitabı okuyunca daha da kıymetlendi kendisi ^.^

Sevgili Dost,
Bu satırları okur musun, okursan üstüne alır mısın? bilmem.
Ama okurken aklıma sen geldin.

19 Ocak 2016 Salı

Ah O Kırmızı Elbise! Ah Jennifer

Jennifer Lopez'i ben beğeniyorum arkadaş.
Şahane bir kadın.
Tamam belki şahane bir oyuncu değil ama geri kalan her şeyi şahane.
1969 doğumlu şarkıcı/oyuncu/desinger/dansçı/yazar/yapımcı yaş-lan-mı-yor!

Saçı makyajı hep güzel, hep doğru. Tamam bazen çok uç hatta iğrenç de giyindiği olabiliyor ama bazen de öyle bir giyiniyor ki, tüm kusurları siliyor.
İşte bundan bahsediyorum!
Muhteşem değil de ne?
Fotoğraf eski, ne zamandan beri telefonumda ekran görüntüsü bilmiyorum ama saklıyorum.
Niye sadece kendime saklıyorum ki, dedim belki görmeyenler var..
Gözümüz gönlümüz açılsın.
Bir şal taktım mı üstüne düğüne-derneğe, bakkala-çakkala gidebilirim hatta bu kıyafetle yatabilirim. Hı hı hiç üstümden çıkarmam yani ^.^ Haksız mıyım a dostlar?!

18 Ocak 2016 Pazartesi

2015'in En İyileri

*Blogda konuk yazar günü.
Ocak bitmeden "En"lere devam.
Yazarın diğer yazıları için  tıklayınız.

Geçen hafta 2015'in kötülerini yazınca, bu haftada iyileri yazmak şart oldu. Hep gömmek olmaz iyilerinde hakkını teslim etmek lazım. 
Yine bana göre 2015'in en iyileri:

En İyi Kadın Oyuncu

Nurgül Yeşilçay (Paramparça). O zaten iyi bir oyuncu. Asmalı Konak ' tan sonra izlediğimiz en iyi işlerinden biriydi. Keşke diziden ayrılmasa. 

En İyi Erkek Oyuncu: 

Oktay Kaynarca (Edho). Tecrübesiyle rolünün hakkını verenlerden. 

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: 
Esin Gündoğdu (Aşk Yeniden). Küçük bir hatırlatma dizinin Ayfer'i. Başarılı şivesi ve doğal oyunculuğuyla gizli bir yetenek. 

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: 
Mesut Akusta (Karagül). Hafızalara yer etmiş en iyi kötülerden bence. 

En İyi Dizi: 

Diriliş Ertuğrul (TRT). Bize cenk sahnelerinin çok entrikanın az olduğu bir tarih dizisinin de izlenebileceğini gösterdi. 

En İyi Senaryo: 

Ethem Özışık (Poyraz Karayel). En güzel diyalogların yazıldığı dizilerden. Özellikle Oğuz Atay alıntılarına ve Zülfikar'ın sistem eleştirilerinin hastasıyız:).

En İyi Yarışma: 
Kim Milyoner Olmak İster. (ATV). Yıllardır ekrandaki kaliteli,  tek bilgi yarışması. 

En İyi Sunucu: 
Acun Ilıcalı (TV8). Acun için fazla söze gerek yok. Spor muhabiri olarak başladı medya patronu oldu. 

En İyi Kadın Kuşağı Programı: 
İşte Benim Stillim (TV8).

En İyi Haber Spikeri: 

Cem Öğretir. (ATV). Düzgün diksiyonu, sade ve abartısız sunumuyla benim favorim.

15 Ocak 2016 Cuma

Ne?! Tarkan Evleniyor Mu?

Her hafta bir magazin haberi yazmazsam işim rast gitmez.
Ama bu da yani yazılmayacak şey mi?
Tarkan yaw!
Tarkan evleniyormuş. Pınar Dilek isimli gurbetçi bir kızla.

Danışmanı haberi doğrulamış. Ancak neden inanasım gelmiyor?
Tarkan ya bizim Tarkan. Valla ne desem bilmem ki.

Ben görümcesi olarak kızı beğendim. En çok 30 yaşında olması hoşuma gitti. Tam kıvamında. Yaşını başını almış oturaklı güzel bir hanım kızdır diye umuyorum.
Netice Tarkan evimizin küçük oğlu gibi olsa da 43 yaşında!
Evet, 1972 doğumlu Tarkan. Benden genç göstermesi bu gerçeği değiştirmez.

Ay ben çok heyecanlandım, meraklandım ya. Detayları duymam lazım.
Ne zaman olacak düğün? Kıyafetimi falan bir an önce yaptırmalıyım, son ana bırakıp uykusuz kalmak istemem çünkü!
Beyaz giyeyim değil mi? Tamam peki :*

13 Ocak 2016 Çarşamba

Evde Lahmacun Yapımı

Evde lahmacun yapıp yiyor musunuz bilmem ama bildiğim bir şey var ki evinde lahmacun yapanlar dışardakini beğenmiyor katiyen.
Çocukluğumdan beri yapar annem.
Ama bugünkü konumuz annemin yaptığı lahmacunlar değil Gülüm'ün yaptığı lahmacunlar.

Gülüm yurtdışında yaşayan arkadaşım. 
Şunu çok güzel yapıyorum bunu güzel yapıyorum diye anlatıyor ancak biz kendisine ziyarete gidemediğimiz için inanmıyorduk. Burada annesinin ve kaynanasının evinde de mutfağa hakim olmadığını iddia ettiğinden anlattıklarıyla yetiniyorduk.
Ama lahmacun sözü vardı.
Lahmacun yap gülüm, hadi gülüm, diyorduk kısmet bu seneyeymiş.
Gülüm bize lahmacun yaptı. 
Biraz dalga, biraz gırgır şamata, bolca lahmacunlu bir akşamın videosunu Youtube kanalıma ekledim.
Yoksa siz hala abone olmadınız mı?


Videodan tarifi anlaşılmıyorsa ve tam tarifi isteyenler varsa bloga bir ara eklerim. 

Hep kitap videosunu eklemek istemediğimi söylemiştim. Blog gibi Vlogum da belirli bir konu üzerinde sabit kalamıyor, çünkü ben de kalamıyorum.
İstek görüş ve eleştirilerinize açığım. Bunu hep diyorum. 
Ben bu videodan çok zevk aldım. Bizim için güzel bir hatıra olduğunu düşünüyorum.
Siz ne dersiniz peki? ^^

11 Ocak 2016 Pazartesi

Anılar da Yakılır

Hey gidi hey!
Bir yanda Ahmet Günbay Yıldız adının hiçbir şey ifade etmediği insanlar, bir yanda onunla büyümüş nesil...
Timaş bana bu kitabı yolladığında deliye dönmüştüm. Burada bahsettim.
Lisede en çok okuduğum yazarın yeni kitabını yollamışlar, bense yıllardır okumuyordum yazmaya devam ettiğini, basılmış elli kitabı olduğunu bilmiyordum.
Mutluluk denizinde bir dalgıçtım.
Ta ki kitabı okuyana dek..

Aman ne dram, ne karışık aile... helal dairesinde dönebilecek ne çetrefili entrika.
İçim şişti okurken.
Bir de 20 yıl.. hadi 20 demeyeyim de 15 yıl önce okuyormuşum ben bu hikayeleri, nasıl dayanıyormuşum?

Ahmet Günbay Yıldız, seni gördüğüme sevindim. Gerçekten çok sevindim, yoksa okunmayı bekleyen 100 kitabımın içinde (abartmadığımı biliyorsunuz) seni seçip okumazdım. Ama okumasaydım da aklımda gençliğimin en sevdiğim yazarı olarak kalsaydın.

Yazarı hiç bilmeyenler, yazmış olduğu 50 kitaptan birini seçip okusunlar bence. Çok kitabı var bende, sizse hiç okumamış olmayın.
Yazarı çok sevip her fırsatta kitaplarını okuyanlar muhakkak okusun.
Yazarı bir dönem okumuş sonra da bırakmışlar ise orada bıraksın.

10 Ocak 2016 Pazar

2015'in En Kötüleri

*Blogda konuk yazar günü.
Yazarın ilginizi çekebileceğini düşündüğüm 
diğer yazılar:

Amerika'nın sinemanın en kötülerini ödüllendirdiği Altın Ahududu Ödüllerine (Razzie) hep imrenmişimdir. Gerçi biz daha iyilerine bile layıkıyla bir ödül töreni hazırlayamazken bu biraz zor.
Ben de bu eksikliği gördüm ve gidermek istedim.
Ve 2015'in sinema değil ama televizyondaki kötülerini seçtim.

İşte 2015 'in en kötüleri:)

En Kötü Kadın Oyuncu:

Amine Gülşen (Asla Vazgeçmem). Bu güzellik kraliçelerini dizide oynatmak şart galiba. Bence yapımcılar artık bu sevdadan vazgeçsinler olmuyor çünkü.

En Kötü Erkek Oyuncu: 

Necati Şaşmaz (Kurtlar Vadisi Pusu). Necati Şaşmaz 13 senedir aynı rolü oynuyor ama hala vasat.

En Kötü Yardımcı Kadın Oyuncu: 

Funda İlhan (Güneşin Kızları). Bilmeyenler için, dizide Ali'nin annesi rolünde. Öyle donuk bir ifadesi var ki hangi duyguyu yansıtıyor anlamakta zorlanıyorum. Yüz ifadesi hep şaşkın. Botokslu mu acaba?

En Kötü Yardımcı Erkek Oyuncu: 

Hakan Meriçliler (Kaderimin Yazıldığı Gün). Bundan önce komedide izlediğimiz için belki çok yadırgadık ama jest ve mimikleri bu dizi için çok fazla.

En Kötü Dizi:  

Arka Sokaklar (kanal d). Bu dizinin hala yayında olması en büyük drama zaten. Halen izleniyor olması alışkanlıktan bence.

En Kötü Senaryo: 

Banu Tekcan ­Devrim Yıldız Özdemir (Kaderimin Yazıldığı Gün). O kadar saçmaladılar ki onlar da farkına vardılar ve bitirmek zorunda kaldılar.

En Kötü Kadın Kuşağı Programı: 

Gelin Evi (Show TV). Gelin­Kaynana programlarına rahmet okutacak cinsten, seviye yerlerde.

En Kötü Yarışma: 

Yetenek Sizsiniz (TV 8). Yarışmanın en akılda kalan keşfi bir köpek. Bence başka söze gerek yok.

En Kötü Sunucu: 

Alp Kırşan (Yetenek Sizsiniz). Bence Alp Kırşan zoraki komik halleriyle çok sevimsiz. Daha çok Acun'un yancısı gibi ekranda.

En Kötü Haber Spikeri: 

Nevşin Mengü (CNN TURK). Kurduğu devrik cümlelerle farklı olduğunu düşünüyor olabilir ama bence itici. Yaptığı taraflı sunumu da cabası.

Sizn En Kötüleriniz kimler? Eklemek istediğiniz varsa ekleyebilirsiniz.
Kezban_lonrada bildirdi: Twitter/Instagram