29 Temmuz 2010 Perşembe

Patlıcan Salatası

Gün geçmiyor ki yeni bir tarifle karşınıza çıkmayayım:)
Bu sefer tarif Yemek Cininden.
Mine de yapıp onaylayınca zaten aklımda olan bu salatayı denemek farz olmuştu.

İyi ki yapmışım, zira bütün patlıcanları bu şekilde kullanmak istiyorum.


Tarif burada!

Yazdıklarımı sildim.
Ne gerek var uzatmaya..
Ne yazmıştım acaba?
:)

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Bruno Heller Kimdir?


İzlediğim her bölümde yayında ve yapımda emeği geçen herkese teşekkür edesim gelen "The Mentalist" dizisinin yapımcısıdır.


Ya o kadar bahsediyorum nasıl merak edip izlemiyorsunuz?
(Dizi yorumları için forum aşındırmaktan bıkan insan)
Simon Baker'in cazibesinden nasıl kaçabiliyorsunuz?
(O gülümseyince içi açılan insan)
Peki Cho'yu tanımamış olmanın eksiliğinin farkında bile olmamaya nasıl dayanıyorsunuz?
(Cho'nun kişiliğini kıskanan insan)

Bruno Heller'dan bahsedecektim değil mi?
Bizim Bruno yaa...
:)

27 Temmuz 2010 Salı

Bir Pantolonun Son Saati -d.i.y.-


Ben Seyhan'ın bin yıllık pantolonu.
Geçtiğimiz aylarda beni yıkadı, ütüledi, gözünün önünde olacağı bir yere kaldırdı.
Giyilmeye hazır öylece bekledim. Ama giymedi. Sanırım benden vazgeçmeye daha o günlerde başlamıştı.

Bugün beni bekleyen hazin sonu böylece yatarak bekliyorum.


Makasın soğuk ve zalim darbeleri paçamı parçalarken Seyhan'la geçirdiğimiz günleri düşündüm; GBA'ya artık küçük geldiğim içim Seyhan'a verilmiştim. Seyhan beni hep sevdi. Bahar yağmurlarında birlikte ıslandık, pikniklerde çimlerin üstünde yattık, yakan top oynadık -ki Seyhan o oyunu sevmez (pek iyi olmadığı için belkide:)

Son zamanlarda benim iyice esnemem, Seyhan'ın zayıflamasıyla birbirimizi iyi taşıyamaz olduk.

Yinede bu sonu beklemiyordum:


Bu ben miyim şimdi?
Reenkarnasyon dedikleri bu olsa gerek ya da geri dönüşüm:)

Benimle bu kadar uğraşması sanırım bana hala olan sevgisinin bir göstergesi...

Diğer paçamdan ne çıkacak sizde benim gibi merak etmiyor musunuz?

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Leyla

Kitaplarla ilgilenip konusunu bilmeyen yoktur herhalde. 1992'de başlayıp 1995'de sona eren savaşı birçoğumuz hatırlar. Leyla o dönemi, en zorlu atlatanlardan.
Tanıtım oldukça iyi yapılıyor ve gerçek yaşam öyküsü olduğu için insan okumaya korkuyor aslında.

Savaşta erkekler cephelerde savaşmış olsa da bütün kahrı kadınlar çekiyor. Sevdiklerini kaybeden ve ayakta kalmak zorunda kalan yine kadınlar oluyor. Sadece bu da değil, sırf erkeklerin şerefleriyle oynamak için yine kadınlar kullanılıyor. Onların gururu inciniyor...

"Eğer vatan savunası için şart değilse, her savaş bir cinayettir!" diyordu 'Veda' filminde Atatürk... Üstüne söz söylemeye ne hacet!

Yanı başımızda sürüp giden zulme, seyirci kaldıkça, geçmişe ahlanıp vahlanmak bana pek samimi gelmiyor aslında...


22 Temmuz 2010 Perşembe

Ben Dahi Parfe Yaptım

O parfe tarifi senin, bu parfe tarifi benim geziyorum. Her seferinde "Evet bunu yapacağım" diyorum.
En son Tülin'in tarifi gördüm ve uyguladım!
Tarifi burada..


Kuzenlerimin cümbür cemaat bizde toplanmalarını fırsat buldum.
Bu parfeyi yapmama vesile oldular.

Şimdi bir soru:
Biz kabalık bir gruptuk ve hemen yendi, hiç kalmadı. Benim kuzenlerim ayı gibi yer :)))))
Peki kalsaydı parfeyi nerede muhafaza edecektim: Buzlukta mı yoksa normal kısımda mı?

Hamiş: Trabzonda kardeşinin doğumuna giden arkadaşıma nispet ay pardon selam olsun :)

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Like Duchess!

Şu sıcaklarda şapkasız çıkıyorsunuz ya!
Çok kızıyorum!
Tamam bugün hava yağmurlu -çok şükür!- ama heran açabilir!
Yüz tipinize uygun bir şapka seçecek, takacak ve çıkacaksınız.

Ne olmuş mahallede bir tek siz takıyorsanız, metrobüste insanlar tip tip bakıyorlarsa, iş yerinde arkadaşlarınız dalga geçiyorsa, he ne olmuş?!

Evet biliyorum yarın bir çoğunuz bu gazla birer şapka edinecek :Pp

Size Nükte'nin şapkasından bahsedeyim mesela. Birazcık daha ilham olsun.
Nesrin, Nükte'ye şapka almış :

Süslenen şapkanın süslenmemiş hani çekmemişiz:) Ama böyle sadeydi diyelim:)

"Ama böyle olmaz" demiş "Biraz bireysellik katılmalı buna...
...Hımm... Ne yapsak acaba?"

Seyhan'a mesaj atmış 'iğne iplik al parkta buluşalım, şapka süsliycez?'

'Parkta mı? Şapka mı? Termosla çay getirsem, çay içsek?' diye yanıtlamış Seyhan :)))))
Böylede deşifre ettim seni Nesrin :))))



İşte bu!


Benim güllerle aram yok biliyorsunuz, yok beceremiyorum! Nesrin yaptı gülleri.
"E gülleri Nesrin yaptıysa sen ne yaptın ki?" diye sormayacaksınız umarım!

Manevi destek paha biçilemez..


Eminim sana Nesrin daha çok yakışmıştır Nükte:)) Güle güle kullan!

20 Temmuz 2010 Salı

Giotto

İnsanın yurt dışında akrabaları olacaksa, Almanya'da olsun.
O akrabalar çikolata getireceklerse Giotto getirsinler:)

Avrupanın çeşitli ülkelerinde (Almanya, İngiltre, Fransa, Danimarka) akrabalarım var. O akrabalar gelince çikolata getirirler.

Almanya'dan gelenler dışında getirilenleri yiyemiyorum bile!
Almanya'dan gelenlerde ise Giotto'nun yeri ayrı.

Paylaşamadığım tek çikolata.

Almanya'dan gelen kişiler arasında sadece annemin getirdiği çikolata;
Sanmayın her gelen bana Giotto getiriyor:)

Anneminde sadece bana getirdiği çikolata;
Sanmayın yani diğer çocuklarına da getiriyor:)

Giotto adamı şair eder,
dillendirir.
Seyyah eder,
yollara düşürür...



Bu foto elimde kalan son Giotto'm(du)
Doğru ya! Fotograf çekiminden sonra kayıplara karıştı :Pp

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Yavuz

Asrın güneşiydi; güneşin de ikindi vakti gibiydi.
Gölgesi çok uzun; ancak, zamanı kısaydı.

Sekiz yıllık saltanat hayatı boyunca 2.350.00 kilometre kare olarak devraldığı toprakları 6.557.000 kilometre kareye çıkaran yalnız bir Sultan olan Selim Han'ın hikayesi.

Taht için babasıyla savaşan, kardeşlerini hatta yeğenlerini katleden bir hükümdar.
Ama ne yapsın adam? Kardeşlerine gerekli uyarıları yaptı ama onlar anlamadı onu. İnsanların inatla anlamadığı Osmanlıda kardeş katli, benim son derece ılımlı karşıladığım bir olay:)
2 tane ağabeyim var benim bildiğiniz üzere.. Tasvip ediyorum yani helal be Yavuz!:)

Olanca sadeliğinde anlatılıyor.

Bu kadar görkemli bir tarih bu sade neden anlatılıyor?

Yavuz çok sade bir hükümdar olduğu için mi?
Son derece hatta en sade ve en mütevazı padişah olması yaptığı işlerinde sadelikle örtülmesini gerektirmez herhalde!

Yoksa kaynaklara bağlı kalmak mı amaç? Kurgu minimum derece tutmak mı?

Bu ikincisi daha akla yatkın geliyor bana..

Sonuç olarak, keşke tarih dersi aldığım zamanlar okusaydım bu kitapları o zaman hocalardan da daha iyi istifade ederdim. Gençlerin yerinde olsam daha çok okurdum!

Okul yıllarından ziyade insan yaşı ilerledikçe daha çok merak eder oluyor..
Handancım bir dahaki gelişinde bu yönde çok sorularımla karşılaşabilirsin ;)

Güzel kitaptı...
"Ben bu dünyadan göçerken, oğluma nihayet huzur bulmuş bir ülke bırakacağım.
Dahası, için rahat etsin diye söylüyorum,
vicdanımın karanlık yüklerini tüm gücümle omuzlamış taşırken ben,
cellatların elinde işkenceyle can verenlere dahi özendiğim oluyor.
Çünkü ten bir yere kadar dayanır acıya, ama ruh, sahip olduğu o müthiş güçle yıllarca yaşar,
yavaş yavaş ölür."

17 Temmuz 2010 Cumartesi

GBA'dan İnciler

Dün tatilden nihayet dönen arkadaşımla buluştum.
Onu beklerken iyice ısındım ve 0 derece arabaya binince bir "ohh" çektim.
GBA:
- Geldimde seni bu sefaletten kurtardım!
Diyerek açılışı yaptı:) Hiç bir selamlaşma, öpüşme olmadan evvel:)

Bilgisayarı bozulmuş. Bilgisayarcı arkadaşımıza gittik beraber.
Adam çözümü anlattı "Ekranın değişmesi gerekiyor ama format atarsak bir kaç ay idare eder" dedi.
- O zaman format atalım.
Dedi bizimki, adamda;
- Ama bir kaç sonra elinizde patlar dedi

Ay bir çığlık attı "Elimde mi patlıycak" diye..
Yazarkende tıpkı orda attığım kahkahayı atıyorum:))
"Yani" dedim "bebişim, sadece bir kaç ay idare eder demek istedi"
Canım benim, laptopun kucağında patlayacağını düşündüğü saniyeler boyunca neler hisseti acaba? :)

Dün beni çok güldürdün ya!
Ciddi bir rejimde olan arkadaşıma desteğim sonsuz!
Dün ben hamburger tabağımı götürürken, o salatasındaki otlara sövüyordu:)



Gülben Ergen'den bu kadın bu işi biliyor dedirten yeni klip.
GBA yeni imajı pek beğenmemiş ama aksi gibi ben beğenmişim:)
Farkında değilim :)

16 Temmuz 2010 Cuma

Deli Deli Olma

Film önerilerinin hafta sonuna denk gelmesini seviyorum hafta içi yayılıp film izlemeye kimin vakti oluyor ki?
Hoş bu hava da nereye kadar yayılabilirsiniz?
Canına yandığım kış.. Gelsede, ferahlasak...



Kars'ın dondurucu soğuğunda çekilmiş sıcacık bir film.
Ailecek keyifle izlenebilirsiniz.
İzlerken o tatlı lehçeye de vurulacaksınız:)
Tarık Akan'ın gençliğini oğlu, Şerif Sezer'in gençliğini ise kızı canlandırıyor.

Ray


Jamie Foxx bu filmle Oscar almıştı değil mi?
Tüm Oscarlar feda olsun ona! Süper bir oyunculuk!
Ray Charles'ın gerçek yaşam öyküsünü anlatan bu film benim gibi gerçek yaşam öykülerini sevenlerin hoşuna gidecektir.
Ahmet Ertegün'ün ise Ray Charles'ın kariyerinde dönüm noktası olduğunu görmek sizi de benim gibi şaşırtmayacaktır.

15 Temmuz 2010 Perşembe

Tahinli Kıtır

Bende yemek yapabiliyorum biliyor musunuz?
Hatta en büyük zevklerim arasındaydı yemek blogları gezip tarif toplamak, sonra uygulamak.
Şimdi tarifleri topluyor ama çoğunlukla denemek için vakit bulamıyorum.
Siz kısaca "üşeniyorsun" diyebilirsin :)


Görsel her zamanki gibi şahane :/

Seda'nın blogunda gördüğümde hoşuma gidecek bir lezzet olduğunu anlamıştım
tarif için

Yemek bloglarının yemeklerini uygulayıp sonra onlardan blogunuzda bahsemenin en güzel yani tarife link verebilmek:)

Yalnız bizim fırın çabuk pişirince, kurudular, azcık erken alaydım fırından bunlar olmazdı. Yine de çok güzeldi.
Tahinden, ağızda dağılan lezzetlerden hoşlanıyorsanız yapımı son derece kolay olan bu atıştırmalığı öneriyorum;)

13 Temmuz 2010 Salı

Evcilik Oyunu

İzliyor musunuz bilmiyorum ama ben denk gelirsem izlemeye çalışıyorum.
Çalışıyorum, çünkü haliyle sevdiğim çift olduğu gibi sevmedim hatta gıcık olduğum çiftlerde mevcut.
Aslında televizyonum serviste olmasa daha sık izleyebilirdim.
Veya çevremde çok izleyenler olsa bana anlatsa, izlemeyebilirdim.

Hiç lafı uzatmadan Yiğit'e bayıldığımı söyleyeyim:)
Bütün işi yapıyor, yakınmıyor, söylenmiyor, kızmıyor, saçmalamıyor.
Kusursuz!
Tamamiyle kendine olan özgüveninden kaynaklanıyor sanıyorum.
Yiğit'i hayran hayran izlerken Kendi'ye bile alıştım, onu da seviyorum artık:):)

Hakan ve Tuğçe, özellikle Tuğçe, sinir ediyor beni. Garip bir iticilik hakim kıza. İyi bir şey çıkmıyor ağzından. Hakan'ıda deli edecek bu gidişle.
Bu son bölümlerde Tuğçe'nin annesi onlara kalmaya geldi. Anneyi çok sevdim ama. İlk başlarda anlamadım kimin annesi diye.
Kaynana ile damat ilişkisi de çok şeker.

Yiğit: Rüya...

Hakan: Gerçek...

Sertaç: Kabus!

Böyle bir adam olmaz olsun ya!! Kaprisli, alıngan, ve mütemadiyen saçmalayan.
Onun eşi Yıldız'a da gıcık oluyordum başlarda ama şimdi acıyorum kıza.
Her bölümde "kaç kurtar kendini kızııımmm" diyorum ekran karşısında.
"Bu kız Sertaç'ı sevdiğine göre..." diyorum
"kocaman kafasının dışında bir de kocaman bir kalbi olmalı!"

İlk oyumu da az önce verdim.
Sizde Tuğçe&Hakan gitsin yönünde oyunuzu kullanında; Hakan, Tuğçe işkencesinden kurtulsun :)

Başka izleyen?

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Keşke Gerçek Olsa/Maraz

Yazlığa giderken yanıma sadece bir kitap aldım o da 'Keşke Gerçek Olsa'ydı.
Öyle ya kitap mı okuyacağım tatilde :P


Kitabın akıcılığına birde hava muhalefeti eklenince 2 günde biten 'Keşke Gerçek Olsa'yla ortada kalakaldım:)
Evet, 'Cennet Gibi'ye benziyor ama bu kitabı yarıda bıraktırmayı gerektirmez -burda birine gönderme yaptım:)-
Devamını okumak için sabırsızlanıyorum.

Emeğe saygı: Görsel kaynak zeynebin evi;)

'Keşke Gerçek Olsa' bitti ama tatil devam ediyordu...
Akşam kurulan tezgahlardan birinin korsan tezgahı olması mutluluktan gözlerimi yaşarttı:)

O tezgahtan 'Maraz'ı aldım. Aslında alacaklarım vardı daha da. Kadın dedi ki yarında geleceğim... Ama gelmedi... Korsancılara güven olmaz zaten..

Maraz, evli ve mutluyken aldatıldığını öğrenen bir kadını anlatıyor.
Kitapta öyle yan hikayeler var ki; bambaşka kitaplara konu olabilir.
Mesela o komşusu olan yaşlı kadının hikayesi anlatılsa gayette güzel bir kitap olur:)

İşte asıl kitapsızlığım bu kitaptan sonra başladı sonra da zaten güneş açtı :)
Buraya gelince "Sıradakiii" diyerek 'Çirkinin Aşığı'na el attım.


Bu kitabı alıp, okuyup, sonradan 'Seyhan tavsiye etti' dediğinizi duymayayım!!!!
Okuduğumu gören biri yorum bırakıp +18 lik olduğunu söylemişti. Bu düşünceye kesinlikle katılıyorum!!
Tarihi Romans ödüllüymüş birde. Bunlara aldanıp alıyorsun sonra kalıyorsun.
Kalın kitapların ürküttüğü insanlar için iyi bir başlangıç olarak görülebilir diye düşünmüştüm okumaya başlayınca; dili basit ve akıcıydı..
Bitirince "Boşver, başka bir şeyle giriş yapsınlar kalın kitaplara" dedim:)

Aynı fikirde miyiz? :)

9 Temmuz 2010 Cuma

Hedefimiz KPSS

Tatil dönüşü buluşmamızda arkadaşlarım blogumun sıkıcılığından dert yandılar..
Şahaneler değil mi?

Hep kitap yorumu varmış, sıkılıyorlarmış okurken!
Ay ne yazsaydım acaba?
Minibüste nasıl düştüm onu mu yazsaydım?!
O kadar canım yandı ki rezil olduğuma yanamadım onu mu yazsaydım?!
Daha da acısı akşam eve gelip annemin verdiği cevabımı anlatayım?
Peki! Oldu olacak anlatayım:

Ben: Kesin nazar değdi bana!!
Annem: Ne nazarı ya ne kadar güzel insanlar var.

Hani, yani, ben milletin nazar edeceği kadar güzel değilim, bana geleeenee kadaaaarrr...



Hafta sonu KPSSye girecek arkadaşlara bir avuç yaban mersini ikram ediyorum:)
Hastalık derecesinde çok seviyorum bu yemişi.
Her türlü derde deva olduğunu iddia edebilirim; oysa hiç bir bilgim yok hakkında:)
Çok sevdiğimi, kalorisinin az olduğunu, bilinen hiç bir yan etkisi olmadığını biliyorum.
Belki zihin açıcı özelliği vardır?
Kim bilir? Google bilir;)

Sen o kadar oku, öğrencilik hayatın sınavlarla geçsin ama yetmesin!!
Devlet güvenliğinde çalışabilmen için ille tekrar sınava tabi tutul!!
Çok sinirlerime dokunuyor bu sistem...

Bu sene benim çevremde de çok var KPSSye girecek olan, blogçu arkadaşlardan da;)
Hepinize başarılar diliyorum..
Allah kimsenin emeklerini boşa çıkarmasın!!

6 Temmuz 2010 Salı

Coffee Prince



Kaç zamandır Güney Kore filmlerinden bahsetmiyorum değil mi?
Çünkü dizileriyle pek bir haşır neşirim:)

Aslında bu diziden önce başka bir dizi daha bitirmiştim ama artık ona değinir miyim değinmez miyim, değinirsem ne zaman değinirim; bilemem:)


Diziyi anlatmayacağım:)

Bu izlediğim 3. Güney Kore dizisi. İlk 2 diziyi tek başıma izlemiştim ama hep tavsiye ediyordum.
Bu sefer bu diziyi kuzenlerime de izletme kararı aldım.
Biri "Ben Japon dizisi falan izlemem", ötekisi "Sevmiyorum bunları ben" diye sızlanıp benim tepemin tasını attırmalarıyla "Hepiniz ilk bölümü izlemek zorundasınız!!" diyerek, resti çekmemle sindiler ve biz ilk bölümü izledik.

Ben kalkmaya hazırlanırken "Hadi ikinci bölümü izleyelim" dediler ve günün birinde sırf ben sonraki bölümü izlemek istemiyorum onlar izlemek istiyor diye kavga bile ettik:)
Ben CDlerimi o laptopunu aldı, ama akşam o laptopunu ben CDlerimi ortaya koymak suretiyle uzlaştık:=)


6 bayan diziyi severek izledik, aramızda korece konuşmaya başladık.
'Hani izlemiycektiniz? Hani sevmiyordunuz?' diye hep başlarına kaktım tabii:)
Sonra "I'm sorry, i love you" dizisini onlara verdim, onu tekrar izleyemem yaa.. Çok acıklı..

Kızlar dizinin başrol oyuncusu Gong Yoo'ya bayıldılar:


Bense So Ji Sub'u tek geçerim! Peki konuyu dağıtmayalım:)

Gong Yoo'nun ciddi bir hastası olan LaFea sayesinde izlediğim bu dizi için kendisine teşekkürü bir borç bilirim.
Yeni dizi ve film CDlerine kapımın her zaman açık olduğunu burdan bildirerek, maruzatımı belirtmiş olduğumu, mesajın doğru yere ulaştığının farkında olarak bu yazıya son veriyorum.
Yoksa sabaha kadar yazacağım:)

Kaynak tabii ki google görseller :)

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Kitab-ı Aşk/ İki Darbe Arasında

Bir önceki yazıma
gelen yorumlardan aldığım gazla
sırtım yere gelmez gibi hissediyorum şuanda:)

Kitap yorumlarım birikti:) Tatile gitmeden okumuş ama burda yazamamıştım.


Farklı zamanlarda yazılmış aynı konu konu üzerine yazılar; aşk..
Önsözde -artık önsöz okuyorum görüldüğü üzere(:- denildiği gibi zamanımızda iyice ucuzlatıldığı için tamda okunması gereken bir kitap.
Çoğunlukla bir beyit açıklaması şeklinde.
Beyit dediğin nedir; 2 satır. Minimum2 sayfada açıklanmış bir 2 satırdan bahsediyorum.
hatta bir açıklamayı şöyle bitiriyordu:
Bu kadar sözden sonra belki de sormak lazımdır; acaba hangi medeniyetin hangi şairi, böylesine dimağları mest eden bir tek beyit söylemiştir; söyleyebilmiştir? Dante mi; Shakespeare mi?!...
Heyhat!...
O yüzden İskender Pala Prof. Doç. Dr. bense sadece bir okuyucuyum dedirtti bana.

Hani diyelim alıp okumazsınız, tarzını değildir, İskender Pala sevmezsiniz belki ama bir kitapçıya girip sayfa 46yı açıp "Şakayık" başlıklı yazıyı mutlaka okuyun.
Beni kırmayın en azından o yazıyı bir okuyun! Ne demek istediğimi anlayacaksınız ;)
Hele J.Potter bu kitabı mutlaka oku ;)

İskender Pala üssü İskender Pala: İki Darbe Arasında


Harika bir kitap!
'Kitab-ı Aşk'ı okurken elime almış, sadece önsözünü okumak için koltuğun köşesine ilişmiş, derken koltuğa yayılmış halde kitabı neredeyse yarılamış halde buldum kendimi.
İskender Pala'nın askeri kimliğini hiç bilmiyordum. Yazıklarının samimiyetine, tüm samimiyetimle inanıyorum.
Hakikaten herkese tavsiye ederim.
Yer yer güldüm, yer yer gözlerim doldu.
Ama en çok 'bunları yazdığı için bir gün başı belaya girmez umarım' dedim.

"Maalesef"ler... "İyi ki"ler...
İlginç zamanlar...

4 Temmuz 2010 Pazar

Beni Özlemediğinizi Biliyorum :(

Çılgın kalabalıktan bir süre uzaklaşmanın bana bu kadar iyi gelebileceğini hayatta tahmin etmezdim.

Meğer ne yorulmuşum, meğer ne de ihtiyacım varmış.

Dönmek istemedim.
Hatta geri dönmek istiyorum...

Büyük ihtimal ilk fırsatta kaçacağımdır:)