30 Ekim 2015 Cuma

Lokum Yapma Tecrübem {Sahi'nin Katkılarıyla}

Karaköy'de güzel birçok mekanın içinden kalitesiyle ayrılan bir yer Sahi İstanbul.
Daha önce davetleri üzerine gidip bir kahvelerini içmiş ortamı incelemiştim.
Bundan size bahsetmiştim (şu yazımda) ama bir de lokum yapımını göstereceğimin sözünü vermiştim.
Şimdi sözümü yerine getirme zamanı!
Burada az çok anlaşıldığı üzere tezgahın arkasına geçip kolları sıvadım :P
Açıkçası lokum ustası olmak bana çok yakışırdı, yalnız yaptığım lokumları yemekten hareket edemez hale gelirdim, orası kesin.

Şimdi söz verdiğim videoyu paylaşayım. Edit by Sahika ^^



İşinin ehli bir ustayla çalıştık burada. Belki yakın zamanda İstanbul Coffee Fest'e gidenler Sahi standında kendisiyle tanışmıştır.
Ama işte ben sizden çok önce gidip tanışmış, muhabbet edip, lokum yapmıştım. :)

Siz de Sahi İstanbul'a gittiğinizde kendi lokumunuzu yapmak isteyebilirsiniz, bunun müjdesini vereyim. Tabii mağazada yoğunluk yoksa.
Benimki incirli cevizli ve tabii ki kaymaklı idi. Kaymaklı lokum çok severim.

Lafı daha fazla uzatmadan sizleri YouTube kanalıma {Syhn Zn} davet ediyorum :D

27 Ekim 2015 Salı

Burak Özçivit Mi O?

Bilgisayarımın bozulmasıyla biraz tv seyretmeye başlamış olabilirim.

Geçen gün kuzenim bu diziden bahsedince ben de fikrimi söyledim, aa izliyor musun, diye şaşırdı. Dizi takip etmediğimi herkes biliyor -bellirli bir dönem dışında.
Ben de, iki kere denk geldim dedim.
İki bölüm yayınlandı zaten dedi.
Euheuheuh (yeniler bilmez biz eskiden böyle gülerdik, hunharca kahkaha attım manasında:) )

Diziye bulaşmam şöyle oldu;
Annem geçgeç (bknz ing. zapping) yaparken, aa geri gel bakiyim Burak Özçivit mi o? diye afalladım.
Sakal bıyık yok, parlak bir delikanlı. on yaş gençleşmiş sanki.


Bakıyorum valla ben bu adamı yakışıklı bulmuyorum cidden.
Ama başka bir şey var bunu da inkar edemeyeceğim. Bir parıltı var adamda.

Neyse işte dizi de oldukça klişe, ama buna ilk bölüm kendileri de değindi, zengin kız fakir oğlan, dedi Burak çok klişe.
Ama güzel işte izletiyor kendini. Zaten çocuk zengin oldu bile. Bıyıklar da geri geldi, daha bi yakışıklı oldu.
 Ne olacak şimdi?

Hayır izlemeye devam etmeyeceğim. Beğenmediğimden değil, bilgisayar sorunum kalmadığından :)
İzleyenler arada sırada gelip anlatabilir tabii bana, çekinmeyin.

26 Ekim 2015 Pazartesi

Beni Sev Diye

Gelelim merakla beklenen Asude'nin "Beni Sev Diye"sine.
Sizin tarafınızdan bilemem gerçi ama çok konuşulan, beklenen, övülen bu kitabı ben merak ediyordum.

Asude'nin daha önce Pabucumun Ajanı I isimli kitabını okumuş beğenmiştim.
Çok hoş esprili bir dili vardı, göndermeler benzetmeler on numaraydı.
Bu kitabın da öyle olacağını düşünmüştüm.
Ancak oldukça farklıydı. Hatta alakası yoktu. Bir kere karakterler İngiliz/İrlandalıydı, hem sonra Başka bir yüzyılda geçiyordu. Kısacası bir romanstı bu.
Bir türk yazardan tarihi romans okuyacaktım.

Birincisi, bu kitapta Gül ve Avcı'nın karakterleri var ancak seri değil, yine de önceden okumakta yarar var -ben okumamıştım :) Yine de anladım, yan karakterleri ayrı bir hikayesi olduğunu tahmin ettim ve doğru tahmin etmişim.
İkincisi, ben Asude'nin neredeyse tüm kitaplarının kapaklarını severim ancak bunu sevmemiştim, yine de romanla uyumlu olduğunu inkar edemeyeceğim.
Üçüncü ve artık konusuna gelirsek, eş zamanlı iki hikaye anlatılıyor. İki kardeş hikayelerin ortak noktaları. Birinin artık unuttuğu eşiyle yolları tekrar kesişiyorken diğeri şantajcısının peşinde. İkisinin yolu da tabii ki aşka çıkıyor.

Romans severlerin çok severek okuyacaklarına eminim. Tarihi Romans sevmeyenler bu kitaptan uzak dursunlar ama Asude'nin diğer kitaplarına bir göz atsınlar.

25 Ekim 2015 Pazar

Remember Me

Aslında eski bir film sayılmaz ama yeni bir film de sayılmaz.
Canımın drama izlemek istemesiyle aklıma gelen bu film oldu.

Etkileyici bir açılışı var filmin.
Küçük bir kız çocuğu metroda annesinin ölümüne tanık oluyor. Sonra film 10 yıl sonradan devam ediyor.
Bu kısımda da esas oğlanla tanışıyoruz. Ağabeyinin intihar ederek ölümünün yıl dönümünde. Ailevi sorunları ve sigara ve alkol problemi var. Twilight serisininden tanıdığımız Robert Pattinson oynuyor.
O küçük kız da büyüdü tabii, onu da güzeller güzeli, Emili De Ravin canlandırıyor. Kendisini benim gibi önce Lost, daha sonra da Once Upon A Time dizisinden tanıyorsunuzdur.

Film aslında durağan ilerliyor. Sıkılmadan izledim ama sonlarına doğru, pek bir olayı yokmuş hani, diye düşündüm.
Ay düşünmez olaydım!
Sonra Bum!
Hiç beklemiyordum. Kahrolduğum, ağlamaktan geberdiğim bir son ile karşılaştım.
Amerikalılar bu işi biliyor.

Sonu için söylemek istediğim bir şey daha var ki, hani kitapların yerini tutmaz deriz ya, hani hep eksik gelir.
Bir sahne ancak bu kadar etkileyici anlatılabilirdi.
İlk defa bir sahnede edebiyatın eksik kalacağını aynı etkiyi vermeyeceğini düşündüm.

Siz izlemiş miydiniz?

21 Ekim 2015 Çarşamba

Gelecek Hızla Geçmiş Oluyor!

Zaman nasıl da sinsice akıp geçiyor hayret doğrusu.
Bu kadar hızla geçmesine rağmen çoğu zaman fark etmiyoruz.

"Geleceğe Dönüş" filminde geleceğe gittikleri tarihte olduğumuzu görünce önce afalladım sonra duygulandım. Sonra, vay be, dedim.
Bloga koyayım bunu hatıra olsun, dediğimde zaman yine durmamış akmış.
Geleceğe dönüş filmi en sevdiğim filmlerden, hatta serilerdendir.
Micheal J. Fox nam-ı diğer Marty McFly ise..
Neyse ya eski gönül işlerini açmayalım. Akranlarım anladı beni :)
Hatıra olsun blogumda dursun istedim işte.

Not: Ben bu yazıyı şubatta yazmıştım. Elimde şubat 2015 görseli vardi. Şimdi baktım twitter sallanıyor :) dedim, Seyoş düzelt.

Bu akşam kanallardan biri Geleceğe Dönüş 2' yi vermezse çok ayıp olur ;) 

20 Ekim 2015 Salı

Sana Söyleyemediğim Her Şey

Hımmm..
Sene 1977. Lydia daha onaltısında, geleceği parlak, anne ve babasının gözdesi bir genç.

Çin kökenli James ve Amerikalı Marilyn'in gözde evlatları Lydia'nın ölümüyle açılıyor hikaye.
Lydia neden öldü?
Yoksa öldürüldü mü?
Aile târumar olmuşken Lydia'nin ölümündeki sis perdesi yavaş yavaş açıladursun; biz Marilyn ve James'in nasıl tanıştıklarını, çocuklarını nasıl yetiştirdiklerine göz atıyoruz.
Melez bir ailenin nasıl zorluklar çektiğini, bunun kişiliklerinde oluşturduğunu tahribatı  içim parçalanarak okuyor, filmlerde dayatılan Amerikan rüyasının nasıl da boş olduğunu iliklerime kadar hissediyorum.

Ağır drama bu kitap.
Her şeyi en iyi bilen kişi olarak olaylara müdahele etme, düzeltme, işleri yoluna koyma dürtüsüne engel olamıyorum.

Yine de seviyorum dramaları.
Hepimiz geçmişte yaptığımız hataları geri dönüp düzeltmek istiyoruz ancak bu mümkün değil.
Fakat okuduklarımız bunu mümkün kılıyor. Yani başkasının geçmişinden, hatasından ders alabiliriz.
Roman deyip geçerek okuduğum kitapları beğenmezler ama ben, özellikle de bu kitaptan çok şey ögrendim.

Maatteessüf, eleştireceğim noktalar da var. Bir yerde James'ten Jack diye, bir yerde John diye bahsediliyordu. Bir yerde Lydia ile Marilyn yer değiştirmişti. Ufak gibi görünse de -ki ufak :)- sevmiyorum böyle hataları.

Fuar listesi hazırlayanlar için kapsamlı bir yazı oldu, içimi dökmem lazımdı, vesile olduğunuz için teşekkürler ^^

18 Ekim 2015 Pazar

Sarah Jio Türkiye'de

Hanımlar, beyler..
Pek değerli Sarah Jio hayranları.
Toplanın şöyle yamacıma!
Sarah Jio Tüyap kitap fuari için kasım ayında ülkemize geliyor!

Geçen yıl beklediğimiz ancak yayınevi değişikliği nedeniyle gelmeyen Jio, yeni yayınevinin yani Pena yayınlarının imza etkinlikleri kapsamında burada olacak.
İmza günleri Tüyap ile sınırlı mı, lansman olacak mı? Ne gibi planlar var?
Bunlar ve daha birçok sürprizi yeri gelince sizlerle paylaşmayı ümit ediyorum.
Jio hayranlarının Pena Yayınlarını sosyal medyadan takip etmelerini öneririm, mesela birkaç okuyucu düzenlenen bir yarışma sonucu Sarah ile çay içme şansı elde etti.

İmza gününe gidebilir miyim, Sarah Jio ile tanışabilir miyim?, bilmiyorum ama geleceği için çok mutluyum.
Kitapları birçok Avrupa ülkesinde de 'çok satanlar' listesinde ama Amerika dahil olmak üzere en çok Türkiye'de sevildiğini ve her fırsatta eleştirilen türk okuyucularının bu güzelliği hak ettiğini düşünüyorum.

8. Kitap ve senin için hazırız Sarah!
Değil mi gençler ;)

17 Ekim 2015 Cumartesi

Nicolas Cage'in Külkedisi

Külkedisi hikayelerim bitti mi sandınız?
Haaaaayıııırrr!!!
Devam ediyor. Yazı dizimin öncesini bilmeyenler için işe link vererek başlayalım.
1. Külkedisi Hikayesi
2. Külkedisi Hikayesi
3. Erkek Külkedimiz

4. Külkedisi hikayemiz ise şimdi başlıyor ama başlıkta tüyoyu vermiş bulundum.


Nicolas cage ve 11 yıllık eşi Alice Kim bir restaurantta tanışıp evlenengillerden.
Ama nasıl bir restaurant?!
Alice'in çalıştığı restaurant!!
Yine mi garson? Bu da mı gol değil?

Benim hayalimdeki meslekler başlıklı bir yazım vardı bilmem hatırlayanlarınız olacak mı? İlk defa okumak veya hafızanızı tazelemek için linki tıklayıp 2009 tarihli o yazımı okuduğunuzda hayalimdeki mesleklerin ilk sırasında garsonluk olduğunu göreceksiniz.
Ben şimdi bu yazı dizisini hazırladıkça az çakal değilmişim, diyorum :)
Nicolas Cage'in, Alice Kim ile tanıştıktan sadece bir ay sonra evlenme teklif ettiğini de söylemeden edemeyeceğim.
Şimdi uzun süreli aşıklar düşünsün:D

14 Ekim 2015 Çarşamba

Çıldırtan Çanta Kombini

Ülkecek zor günler geçirdiğimiz şu günlerde daha fazla içe dönüyoruz, daha fazla kitaplara yöneliyoruz sanki.
Benim için öyle en azından.
Karamsar bir haldeyken posta kutuma günler öncesinde düşen bir maille biraz olsun  neşelendim. Belki de geldiği gün fark etmememin nedeni buydu, diye düşünüyorum şimdi.
Ve belki sizi de benin gibi heyecanlandırır diye paylaşmaya karar verdim..

Çanta hediyeli Timaş Yayın Grubu Setleri!
Kitaplar zaten çok güzel peki ya kitaplarla kombin olmuş çantalara ne demeli?


Bu ne güzel fikirdir ya hu?!

İlk çanta: Bir çanta dolusu edebiyat seti
İkinci çanta: Bir çanta dolusu tarih seti
Üçüncü çanta: Bir çanta dolusu polisiye seti
Dördüncü çanta: Bir çanta dolusu aşk seti

Beşinci çanta: Bir çanta dolusu kelime seti
Altıncı çanta: Bir çanta dolusu ilahi aşk seti

Bütün bez çantalar ve bittabi kitaplar harika olmakla beraber, Milena'ya Mektuplar çantasına bayıldımmm bayıldımmm!
Ve tabii Nazan Bekiroğlu setine asla hayır diyemem!
'Çok cahilsin keşke okusan'a ne demeli!!

Buradan yetkililere sesleniyorum.
Bu ay doğum günüm var, bilmem anlatabiliyor muyum?
:)

Agapi

Bütün gün yatarak kitap okuyamayacağım günler.
Stresli, yoğun..
Yine de kendime zaman ayırıp, birkaç satır da olsa okuyabileceğim günler..
Bu kitaba başlıyorum.
Bu kitap çok eleştirilmişti değil mi?
Öyleyse neden beni daha ilk satırlarda içine çekti? Sevecektim belli ki.

İkinci elime alışımda moralim çok bozuktu.
Artık onardığımı sandığım kırık kalbim eski bir hatırayla sızlıyordu.
Kitaptan bir bölüm okuduktan sonra yatağımda tepiniyordum "çok güzel" diye. Sızılarıma merhem olmuştu.

Sonra bitirdim bu kitabı birkaç günde.
Diğer kitaplarından farklı. Ama bu  kitabı kötü yapmıyor. Neden bu denli eleştirildi ki?
Yazardan hep aynı şeyleri yazmasını beklemektense, aynı şeyleri okuyun bence:)

Bu kitabı eleştirip okumamı geciktirenlere biraz kızgınım.
Ama neticede tüm Sarah Jio kitaplarını okumuş bir Sarah Jio okuru olarak kasımda çıkacak son kitabına hazırım ^.^

Yalnız, tamam yayınevi değişikliğinden ötürü kapaklar alıştığımız tarzda değil, hadi neyse.
Neden "Agapi" ismi tercih edilmiş?
Ben olsam -en olmadı- "Aşk Bakışı" diye çevirirdim :)

Konusuna gelirsek, aşkı görmek gibi kimilerinin lanet kimilerinin yetenek diyebileceği bir kabiliyeti olan Jane'in 30'una basmadan gerçekleştirmesi gereken bir görevi vardır. Görev gerçekleşmezse istidadı onu aşksızlıkla lanetleyecektir.

Severek okuduğum beni mutlu eden güzel bir Sarah Jio romanı idi.
Sıradaki kitaba hazırım Sarah! :)

11 Ekim 2015 Pazar

Sen Benimsin Kitap Çekilişimizin Sonucu

Geldik bir çekilişimizin sonuna.
Çekilişte biraz ders aldım bir daha nerelerden takibe aldığınızı da yazmanızı isteyeceğim yorumlara.
Evet bu demek oluyor ki devamı gelecek, takipte kalın ;)
Birkaç kişiyi eledikten sonra kalan katılımcılar 23'e düştü ve 19. yorumun sahibi cgdmag Sen Benimsin isimli kitabımıza, sen benimsin, diyecek şahıs olarak seçildi.
Bu vesileyle Kitapperest bloguna da link verelim ^.^

Kitap çekilişlerimiz devam etsin değil mi?

9 Ekim 2015 Cuma

Cennetin Çocukları

İran sinemasına Bir Ayrılık filmiyle giriş yaptığımı sanıyorum.
İran filmlerinden oluşan da bir listem var ama bir türlü filmlerin üstünü çizemedim.
Pek sevdiğim bloggerlardan sıkı İran sineması izleyicileri varken listemin olmaması mümkün mü?

Ancak bu filmi izleyişim Kezban'ın sitayişle bahsetmesinden hemen sonra gerçekleşti.
O akşam izlemeye karar verdim.

Daha ilk dakikalarda ağlamaya başladım.
Bu doğu filmlerinde yoksul çocukların saflığı..
Allah'ım insanın içi parçalanıyor.
Yediğinden, içtiğinden, kutularda bekleyen giymeye fırsat bulunmayan ayakkabılardan utanıyor insan.

Ali'nin, kız kardeşinin onarılan ayakkabısını ayakkabıcıdan aldıktan hemen sonra kaybetmesiyle açılıyor film.
Bir çift ayakkabının içinizi bu kadar acıtmasına inanamayacaksınız.
İzleyin.
Hatta etrafta hayatından şikayet eden ergenler varsa onlara da zorla izletin!!

8 Ekim 2015 Perşembe

Ölüm Bizi Ayırana Dek

Kitap çekilişimiz devam ededursun ben size okuduğum güzel romanların birinden bahsedeyim.


Barbara J. Zitwer imzalı Nemesis Kitaptan çıkan romanımızın  orijinal adı bu değil aslında.
Bizde Ölüm Bizi Ayırana Dek, diye basmayı uygun görmüşler, ki haklı olabilirler ancak kitabın orijinal adı The J. M. Barrie Ladies' Swimming Society.

Joey, New York'ta yalnız yaşayan, patronuyla ilişkisinden yaralar almış kızımız, iş için İngiltere'ye gidecektir. İngiltere'de bulunduğu sürede, uzun zamandır görmediği arkadaşıyla işleri yoluna koyma ya da ipleri hepten koparma arasında gidip gelmektedir.( Bu arkadaşlık ilişkisinden güzel dersler çıkardığımı söyleyebilirim.)
Bu kitaba asıl  ismini veren yüzme kulübünün de bir parçası olmayı istemektedir.
Ve tabii bir de Ian var.
Güzel ilişkiler, örnekler ve akıcı bir dil.

Kitabın tek kötü yanı bitmesi oldu.

Bakın bir hayal edin, kitabın sonuna gelmişim, son sayfadayım ve bittiğine inanamıyorum!
Devam etmeliydi, olmadı seriye bağlamalıydı yazar, ama resmen "son" yazmışlar. :)

7 Ekim 2015 Çarşamba

Hediye Kitabımızı Tanıyalım: Sen Benimsin

Kitap çekilişimiz çok yakında sonuçlanacak. Hala katılmayanlarınız varsa şansını denesin.
Ama önce kitap neyi anlatıyor hep beraber bir göz atalım.

Derek Tyler, oldukça başarılı bir komiserdir. Fakat mesleği artık neredeyse tüm hayatını ele geçirmiştir. Öyle ki, karşısındaki daireye yeni taşınan Ginger Peet’ten etkilendiği anda, onun bütün kişisel bilgilerine ulaşabileceği bir araştırma yapar;
o güne kadar aldığı trafik cezaları da dahil…

Ginger, kız kardeşiyle birlikte uzak bir şehirden Chicago’ya taşınmıştır ve yeni bir hayat kurmaya çalışmaktadır. İhtiyacı olan son şeyse, tam karşı dairesinde oturan çekici, yakışıklı ve meraklı bir komiserdir.

Sıkı durun, burası karışacak!

Sizi bilmem ama ben okumak istedim. Kitap sadece bir tık uzağınızda ;)

5 Ekim 2015 Pazartesi

Yeni Kitap Çekilişi: Sen Benimsin

Haftaya kitap çekilişiyle başlamak gibisi yok!
Söz konusu kitap oldu mu hediye etmeyi de hediye almayı da çok seviyorum.
Hala nerede görsem çekilişe katılıyorum :)
Siz de bana çıkmaz demeyin, utanmayın ve katılın.

Kitabımız Nemesis Kitaptan çok taze raflarda yer alan Sen Benimsin isimli roman.
Bu romanı istiyorsanız yapmanız gereken, Nemesis Yayınlarını facebook, instagram ya da twitterdan takibe almak ve tabii ki çekilişe katıldığınıza dair bu yazıya yorum bırakmak.
E yani bu arada blogun izleyicisi olmanız gerektiğini söylememe gerek bile yok ;)

Kazananı hafta sonu duyururum, elinizi çabuk tutun ^.^

2 Ekim 2015 Cuma

Sizin İçin Miss Audrey'i Seçtim

Miss Audrey The Paradise dizisindeki bayan satış elemanlarının şefi.
Hiç evlenmemiş. Çünkü işini seviyor. Zamanında hem işe hem de bir eşe aynı anda sahip olamayacağından tercihini işinden yana kullanıyor ancak zaman acımasız.
Çabuk geçiyor.
Bir de bakmışsın hala satış işindesin, tamam şefsin ama yalnızsın. Bir yuvan yok.

Dans eden gençleri izlerken söylediği bir sözdü bu. Dizide bir anlık bir bölüm.
Miss Audrey'i tanıyınca kurduğu bir cümle ne kadar etkili oldu değil mi?
Öyle gerçekten zaman hızla akıp giderken yitirdiğimiz şey en bi' sevdiğimiz, gençliğimiz oluyor.

İyi değerlendirelim, geri dönüş yok ;)
Ekim ayına girdik malumunuz, bana da böylesi yakışırdı. (Kimler anladı?)

1 Ekim 2015 Perşembe

The Hundred-Foot Journey

Bu yaz güzel filmler izledim.
Bazen listedeki sıraya uymadım bazen de isyankarlık edip listemin dışına çıktım. :P
Listedeki sıraya uymayıp bir de yaptığım bu arsızlıktan  memnun kaldığım bir Fransız- Abd- Hint ortak yapımı filmdi, Aşk Tarifi.

Madam Mallory rolünde tanıdığımız bir isim, Helen Mirren oynuyor. Bir fransızı canlandırıyor.

Aşkla yemek yapmayı, baharatların büyülü dünyasını annesinden öğrenmiş bir genç olan Hassan ve ailesi - Manish Dayal canlandırıyor Hasan'ı- annesini kaybettikten sonra ailecek çeşitli yerlerde tutunmayı deniyorlar. Bu yolculuklarında (ruhani bir şekilde) annesiyle konuşup fikrini alıyor babası.
Hasan'ın babasını Om Puri canlandırıyor.
Bir Fransız kasabasında ünlü bir restaurantın karşısına yerleştiklerinde olanlar, kendilerini kabul ettirme ve yükseliş hikayesi.
Ben sevdim.

Tabii herkes bilir ki fransızlar size, hem de ingilizce konuşarak yardımcı olmazlar.
E bu film ingilizce.
Yani bu büyük bir eksinin dışında sevdim.

Ben hint filmlerinin böylesini daha çok seviyorum zannımca: Yeni ve ortak yapım olanlarını.