Nihayet Dirilt Kalbini yorumunu yapıyorum.
Kısa bir video izleyin bari.
Arkadaşlar youtube kanalıma abone olun ya, bin kişi olmalıymış Youtube takipçisi benim de az kaldı, söyletmeyin beni, hiç hoşlanmam böyle şeylerden ama yani elinize mi yapışır 😂😂
Yeni bir hesap açmanıza bile gerek yok ki!
Link burada. 👈
Hem her aboneyi göremiyorum o sizin ayarlarınızla alakalı isterseniz gizli gizli takip edin. Açıktan edenler bir yorum bırakırsa, mesela "kız Seyhan seni mi kıracağım" derse de güzel olur. 💖
Bu arada aranızda Nouman Ali Khan'ı tanımayan var mıydı?
2017 okumaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2017 okumaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
29 Ocak 2018 Pazartesi
Dirilt Kalbini
Etiketler:
2017 okumaları
,
dini kitaplar
,
dirilt kalbini
,
kitaplar
,
Nouman ali khan
,
timaş
,
timaş yayın grubu
6 Ocak 2018 Cumartesi
Kader Kitabı
Geçen yıl mı önceki yılmı ne, Martı yayınlarından bana hediye gelen kitaplardan biriydi Kader Kitabı.
Ne anlattığını bilmiyordum ama kapağı ilgi çekiciydi benim için.
Sürekli gözümün önünde dursun istedim, gözümün önünde dursun ki okuyayım.
Maalesef benim kitaplar raflarda önlü arkalı dizili vaziyette son aldıklarım ise önceki alınanların önünü kapatıyor.
Neyse işte.
Annemle rafları düzenlerken gene göz önüne çıkardım bu kitabı ve neredeyse evime gelip kitaplığa kurulduktan 2 yıl sonra kitabı okumak nasip oldu.
Kitap başlarda neredeyse yarım bırakmama neden olacak bir anlatıma sahip.
Konuyu merak ettim ama anlatıma tahammül edemiyordum, şimdi ki zamanla anlatılıyor.
Sadece şimdiki zaman olsa iyi (aslında değil) arada zamanlar da karışıyor, falan.
37. sayfada, bırakacağım, dedim ama, neyse 50. sayfaya geleyim öyle karar vereyim, dedim.
50. sayfaya geldiğimde konuyu çok merak ettiğimi fark ettim.
geçmiş ve günümüz şeklinde ikili bir anlatıma sahip olan kitapta geçmiş anlatım neyse ki günümüz anlatımı çok iyiydi. Yazar onda da aynı anlatım taktiğini uygulasaydı mümkün değil devam etmezdim.
Kütüphanede çalına Simon' a bir gün ailesiyle bağlantısı olduğunu düşündüğü bir kitap gelir. Kitap bir karnaval sahibinin notlarıdır ve içinde büyük annesinin de ismi geçmektedir. Birkaç yüzyıllık olan bu kitap sayesinde ailesindeki kadınlara ilişkin bir sırrı keşfeder ve kardeşi için endişelenir.
Keşfettiği sır, aynı kaderi yaşamasın diye kardeşi için uğraşması, Simon'ın karakteri, ailesine ilişkin diğer sırlar.. hepsi çok ilgi çekici ve hoştu.
Harika ve ilgi çekici bir konu, ortalamanın altında kötü bir anlatım (kitabın yarısı).
Gerçekten şu anlatım karmaşası olmasaydı süper derdim bu kitap için.
Ne anlattığını bilmiyordum ama kapağı ilgi çekiciydi benim için.
Sürekli gözümün önünde dursun istedim, gözümün önünde dursun ki okuyayım.
Maalesef benim kitaplar raflarda önlü arkalı dizili vaziyette son aldıklarım ise önceki alınanların önünü kapatıyor.
Neyse işte.
Annemle rafları düzenlerken gene göz önüne çıkardım bu kitabı ve neredeyse evime gelip kitaplığa kurulduktan 2 yıl sonra kitabı okumak nasip oldu.
Kitap başlarda neredeyse yarım bırakmama neden olacak bir anlatıma sahip.
Konuyu merak ettim ama anlatıma tahammül edemiyordum, şimdi ki zamanla anlatılıyor.
Sadece şimdiki zaman olsa iyi (aslında değil) arada zamanlar da karışıyor, falan.
37. sayfada, bırakacağım, dedim ama, neyse 50. sayfaya geleyim öyle karar vereyim, dedim.
50. sayfaya geldiğimde konuyu çok merak ettiğimi fark ettim.
geçmiş ve günümüz şeklinde ikili bir anlatıma sahip olan kitapta geçmiş anlatım neyse ki günümüz anlatımı çok iyiydi. Yazar onda da aynı anlatım taktiğini uygulasaydı mümkün değil devam etmezdim.
Kütüphanede çalına Simon' a bir gün ailesiyle bağlantısı olduğunu düşündüğü bir kitap gelir. Kitap bir karnaval sahibinin notlarıdır ve içinde büyük annesinin de ismi geçmektedir. Birkaç yüzyıllık olan bu kitap sayesinde ailesindeki kadınlara ilişkin bir sırrı keşfeder ve kardeşi için endişelenir.
Keşfettiği sır, aynı kaderi yaşamasın diye kardeşi için uğraşması, Simon'ın karakteri, ailesine ilişkin diğer sırlar.. hepsi çok ilgi çekici ve hoştu.
Harika ve ilgi çekici bir konu, ortalamanın altında kötü bir anlatım (kitabın yarısı).
Gerçekten şu anlatım karmaşası olmasaydı süper derdim bu kitap için.
Etiketler:
2017 okumaları
,
erika swyler
,
kader kitabı
,
kitaplar
,
martı yayınları
27 Aralık 2017 Çarşamba
İstanbul Kırmızısı
Ferzan Özpetek'in filmlerini bile izlememişken neden kitabını alır ki bir insan?
Cevap veriyorum, Can yayınların tatlış minikitap versiyonları yüzünden.
Her alışverişte bir adet kendime minikitap almaya kararlıyım. Devam edeceğim minikitap almaya ama bu kitabı da hiç sevmedim ya hu!
Bakıyorsunuz bir cümle şimdiki zaman, hemen arkasındaki cümle -di'li geçmiş zaman.. Böyle kitaplarda şeyi merak ediyorum: Basmadan önce okunmuyor mu?
Anlatım bozukluğu dolu.
Adam uzun süredir yurtdışında yaşıyor ya ondandır diyeceğim ama zaten bizim dilimizde yazmamış ki çevrilmiş bu kitap.
İtalya'da yaşayan biseksüel yönetmen ve eşiyle İstanbul'a gelen tasarımcının hayatının nasıl kesişip durduğunu, Anna'nın hayatının nasıl alt-üst olduğunu okuyoruz.
Biseksüel diye özellikle belirttim çünkü özellikle belirtiliyor bu.
Aşk her şeyin üstündedir, mesajı veriliyor.
Emek sinemasının yıkılıp Avm yapılması ve Gezi olaylarına da değiniliyor.
Mesajlar vermeye çalışmış ama çok zorlama olmuş diye düşünüyorum ben naçizane.
Filmi de varmış kitabın. İzler miyim? Hiç sanmıyorum 😀
Cevap veriyorum, Can yayınların tatlış minikitap versiyonları yüzünden.
Her alışverişte bir adet kendime minikitap almaya kararlıyım. Devam edeceğim minikitap almaya ama bu kitabı da hiç sevmedim ya hu!
Bakıyorsunuz bir cümle şimdiki zaman, hemen arkasındaki cümle -di'li geçmiş zaman.. Böyle kitaplarda şeyi merak ediyorum: Basmadan önce okunmuyor mu?
Anlatım bozukluğu dolu.
Adam uzun süredir yurtdışında yaşıyor ya ondandır diyeceğim ama zaten bizim dilimizde yazmamış ki çevrilmiş bu kitap.
İtalya'da yaşayan biseksüel yönetmen ve eşiyle İstanbul'a gelen tasarımcının hayatının nasıl kesişip durduğunu, Anna'nın hayatının nasıl alt-üst olduğunu okuyoruz.
Biseksüel diye özellikle belirttim çünkü özellikle belirtiliyor bu.
Aşk her şeyin üstündedir, mesajı veriliyor.
Emek sinemasının yıkılıp Avm yapılması ve Gezi olaylarına da değiniliyor.
Mesajlar vermeye çalışmış ama çok zorlama olmuş diye düşünüyorum ben naçizane.
Filmi de varmış kitabın. İzler miyim? Hiç sanmıyorum 😀
Etiketler:
2017 okumaları
,
ferzan özpetek
,
istanbul kırmızısı
,
kitaplar
,
the royal book club
23 Aralık 2017 Cumartesi
Mem u Zin
Bu ara 4-5 hatta 6 kitabı bir arada okuyor ama hiçbirini bitiremiyorum.
Bu vesileyle önceden bitirdiğim ama hiç sevmediğim bir kitaptan bahsedeyim
Mem u Zin, nerede duymuşum da sepetime atmışım bilmem, hatırlamıyorum.
Ancak zaten üç beş lira bir şey diyerek almıştım.
Belki eskiler için güzel de sayılabilir ama biz şimdi bu kadar kitap okumuş bunların türlü türlü versiyonlarını görmüşken kesmiyor.
Bununla beraber anlatım falan da beni sarmadı.
İnce bir kitap ama bitirmek işkenceye döndü desem yeridir.
Kitap eleştirmeni değilim, edebiyatçı hiç değilim. Ama sevmediysem de sevmedim diyebilmeliyim. Bunu da belirtmekte yarar var, kitabı sevmedim demeye korkar oldum.
2017 biterken 2018'in karşıma daha güzel kitaplar çıkarmasını diliyorum.
Edit: Kitabın yazarı Ahmede Xani imiş. Kürt kültürünün önemli bir eseriymiş. Herhalde bu yüzden okumak istedim. Ancak kitabın orijinali iki ciltmiş. En fazla 100 sayfaydı benim okuduğum versiyonu. Büyük ihtimal o yüzden de sevmedim. Bunlar ne ara aşık oldu da öldüler bittilere şaşırmıştım zaten. Şimdi taşlar yerine oturdu.
Filmi de varmış, bir ara izlerim artık.
Bu vesileyle önceden bitirdiğim ama hiç sevmediğim bir kitaptan bahsedeyim
Mem u Zin, nerede duymuşum da sepetime atmışım bilmem, hatırlamıyorum.
Ancak zaten üç beş lira bir şey diyerek almıştım.
Belki eskiler için güzel de sayılabilir ama biz şimdi bu kadar kitap okumuş bunların türlü türlü versiyonlarını görmüşken kesmiyor.
Bununla beraber anlatım falan da beni sarmadı.
İnce bir kitap ama bitirmek işkenceye döndü desem yeridir.
Kitap eleştirmeni değilim, edebiyatçı hiç değilim. Ama sevmediysem de sevmedim diyebilmeliyim. Bunu da belirtmekte yarar var, kitabı sevmedim demeye korkar oldum.
2017 biterken 2018'in karşıma daha güzel kitaplar çıkarmasını diliyorum.
Edit: Kitabın yazarı Ahmede Xani imiş. Kürt kültürünün önemli bir eseriymiş. Herhalde bu yüzden okumak istedim. Ancak kitabın orijinali iki ciltmiş. En fazla 100 sayfaydı benim okuduğum versiyonu. Büyük ihtimal o yüzden de sevmedim. Bunlar ne ara aşık oldu da öldüler bittilere şaşırmıştım zaten. Şimdi taşlar yerine oturdu.
Filmi de varmış, bir ara izlerim artık.
Etiketler:
2017 okumaları
,
ahmede xani
,
kitaplar
,
mem u zin
,
sadık yalsızuçanlar
,
the royal book club
,
timaş yayın grubu
6 Aralık 2017 Çarşamba
Beni Asla Bırakma
Bana kitap almak tehlikeli iştir.
Kuzenim bu kitabı doğum günü hediyesi olarak almıştı. Ay inşallah okumamışsındır, diye verdi.
Okumamıştım ama okuma listemdeydi.
Neden?
Çünkü yazar Nobel edebiyat ödülü almıştı.
En son gelen ilk okunur ya, ben de onca kitabın içinde bu kitaba başladım.
Başlarken storyde falan paylaştığım için çok mesajlar aldım, herkes merak ediyordu kitabı.
Öyleyse, hazırsanız bu merak edilen kitap hakkındaki görüşlerime geçeyim.
DİKKAT SPOILER İÇEREBİLİR!!
Kitap, organ bağışlamak üzere yatılı bir okulda yetiştirilen, sanata ve spora teşvik edilen, sağlıkları üzerinde hassas olmaları tembihlenen çocuklardan biri olan Kathy'nin ağzından anlatılıyor. Distopik bir roman. Bu çocuklar organ bağışlamadan evvel bir süre bağışçıların bakıcısı olarak çalışıyor, zamanı gelince de kendileri bağışçı oluyor.
Kathy ise on bir yıldır bakıcı. Artık son senesi. Geriye dönüp okulunu ve durumu anlatmasıyla açılıyor kitap. Dolayısıyla başlarda anlayamıyorsunuz: Bağışçı mı? Nasıl yani? Doğru mu anladım acaba?
Kitap, buraya kadar anlattıklarım ilginizi çekmediyse kesinlikle okumamanız gereken ama ilginizi çektiyse de bayılacağınız bir kitap.
Zira bu kadar.
Hani muhteşem bir edebi eser desem değil, inanılmaz bir kurgu desem değil.
Orijinal bir fikir, kabul ediyorum ama kitaptan beklentim daha çoktu benim. "Heh şimdi geliyor", "tamam şimdi wow!dedirtecek", "oo isyan başlayacak.." dedim dedim ama olmadı aynı durağanlıkla, boyun eğmişlikle devam etti.
Okurken gene "çok güzel" gibi yorumlar da gelmişti. Filmi olduğu da söylendi. "Filmini izleme", de dendi :) Kitap ne ki filmi ne olsun, dedim 😏
Kendimden başka beğenmeyene rastlamadım ama ben de fazla abartıldığını düşünüyorum. Yoksa fena değil hani.
Kuzenim bu kitabı doğum günü hediyesi olarak almıştı. Ay inşallah okumamışsındır, diye verdi.
Okumamıştım ama okuma listemdeydi.
Neden?
Çünkü yazar Nobel edebiyat ödülü almıştı.
En son gelen ilk okunur ya, ben de onca kitabın içinde bu kitaba başladım.
Başlarken storyde falan paylaştığım için çok mesajlar aldım, herkes merak ediyordu kitabı.
Öyleyse, hazırsanız bu merak edilen kitap hakkındaki görüşlerime geçeyim.
DİKKAT SPOILER İÇEREBİLİR!!
Kitap, organ bağışlamak üzere yatılı bir okulda yetiştirilen, sanata ve spora teşvik edilen, sağlıkları üzerinde hassas olmaları tembihlenen çocuklardan biri olan Kathy'nin ağzından anlatılıyor. Distopik bir roman. Bu çocuklar organ bağışlamadan evvel bir süre bağışçıların bakıcısı olarak çalışıyor, zamanı gelince de kendileri bağışçı oluyor.
Kathy ise on bir yıldır bakıcı. Artık son senesi. Geriye dönüp okulunu ve durumu anlatmasıyla açılıyor kitap. Dolayısıyla başlarda anlayamıyorsunuz: Bağışçı mı? Nasıl yani? Doğru mu anladım acaba?
Kitap, buraya kadar anlattıklarım ilginizi çekmediyse kesinlikle okumamanız gereken ama ilginizi çektiyse de bayılacağınız bir kitap.
Zira bu kadar.
Hani muhteşem bir edebi eser desem değil, inanılmaz bir kurgu desem değil.
Orijinal bir fikir, kabul ediyorum ama kitaptan beklentim daha çoktu benim. "Heh şimdi geliyor", "tamam şimdi wow!dedirtecek", "oo isyan başlayacak.." dedim dedim ama olmadı aynı durağanlıkla, boyun eğmişlikle devam etti.
Okurken gene "çok güzel" gibi yorumlar da gelmişti. Filmi olduğu da söylendi. "Filmini izleme", de dendi :) Kitap ne ki filmi ne olsun, dedim 😏
Kendimden başka beğenmeyene rastlamadım ama ben de fazla abartıldığını düşünüyorum. Yoksa fena değil hani.
Etiketler:
2017 okumaları
,
beni asla bırakma
,
distopya
,
kazuo ishiguro
,
never let me go
,
nobel edebiyat ödülü
,
roman
,
the royal book club
,
yapı kredi yayınları
29 Kasım 2017 Çarşamba
Emanet
Fatma Erdek.
Yeni roman.
Of.. Kayıtsız kalamazdım.
Şimdi bana söyleyin videoyu izlediğiniz/dinlediğiniz zaman sesimdeki gülümseme anlaşılıyor mu?
Bir kere, okurken yer yer duygulandığım hatta ne oluyor bana diye gözlerimin yaşarması bir yana, burada mutlu mutlu bu kitabı yorumladığım video başka tarafa.
Kitapta bir aile dramı konu edinilmiş. Beni yer yer çok etkiledi.
Ama videoyu editlerken yavrum bu ne neşe dedim kendime.
Ne neşesi biliyor musunuz?
Fatma Erdek'in yeni kitabının neşesi. Yeni kitabını okuma neşesi ve bu kitabı beğenme neşesi.
Alın okuyun ya, anlatmıyorum işte başka bir şey.
Kapağı hakkında konuşmak istiyorum ama videoda değinmemişim.
Kapağın dokusu mükemmel.
Ciltli değil ama kadife gibi. Bu arada Ephesus'un bundan kelli hep ciltli kitap çıkarma kararı aldıklarını sanıyordum. Neyse vazgeçtilerse demek.
O gözler olmasa daha güzel olurmuş diye düşünüyorum.
Fatma Erdek'in kitaplarına gitmiyor sanki bu kapak ki Ephesus kapak konusunda ya nokta atışı yapıyor ya da ıskalıyor.
Benim sevdiğim kapaklar, Kara Kış Beyaz Düş, Melekler Zamanı, Erken Rüya Zamanlar. Hem de bu sıralamayla.
Diğerleri.. daha güzel olabilirdi.
Bunu da içimde kalmasın, söyleyeyim. Fatma Erdek'e torpil yapıyorsun demeyin bak eleştirecek bir şey olsa eleştiririm 😀
Yeni roman.
Of.. Kayıtsız kalamazdım.
Şimdi bana söyleyin videoyu izlediğiniz/dinlediğiniz zaman sesimdeki gülümseme anlaşılıyor mu?
Bir kere, okurken yer yer duygulandığım hatta ne oluyor bana diye gözlerimin yaşarması bir yana, burada mutlu mutlu bu kitabı yorumladığım video başka tarafa.
Kitapta bir aile dramı konu edinilmiş. Beni yer yer çok etkiledi.
Ama videoyu editlerken yavrum bu ne neşe dedim kendime.
Ne neşesi biliyor musunuz?
Fatma Erdek'in yeni kitabının neşesi. Yeni kitabını okuma neşesi ve bu kitabı beğenme neşesi.
Alın okuyun ya, anlatmıyorum işte başka bir şey.
Kapağı hakkında konuşmak istiyorum ama videoda değinmemişim.
Kapağın dokusu mükemmel.
Ciltli değil ama kadife gibi. Bu arada Ephesus'un bundan kelli hep ciltli kitap çıkarma kararı aldıklarını sanıyordum. Neyse vazgeçtilerse demek.
O gözler olmasa daha güzel olurmuş diye düşünüyorum.
Fatma Erdek'in kitaplarına gitmiyor sanki bu kapak ki Ephesus kapak konusunda ya nokta atışı yapıyor ya da ıskalıyor.
Benim sevdiğim kapaklar, Kara Kış Beyaz Düş, Melekler Zamanı, Erken Rüya Zamanlar. Hem de bu sıralamayla.
Diğerleri.. daha güzel olabilirdi.
Bunu da içimde kalmasın, söyleyeyim. Fatma Erdek'e torpil yapıyorsun demeyin bak eleştirecek bir şey olsa eleştiririm 😀
Etiketler:
2017 okumaları
,
çok seviyorum
,
emanet
,
fatma erdek
,
kitaplar
,
roman
,
the royal book club
24 Kasım 2017 Cuma
Öldüm Çık
Gün geçmiyor ki bir fenomen kitap çıkarmasın.
Perizekalıyım ismi twitter hesabı sahibini belki aranızda tanıyanlar vardır.
Ben tanımıyordum.
Kitap hakkında da cidden güzel yorumlar duymuştum. E hediye de gelince hemen okudum.
Videoda görüşlerimi izleyebilirsiniz.
Fazla olmuş ağır konuşmuşsun diyenler olabilir. Gerçekten elimden geldiğince kibar olmaya çalıştım.
bir bu kadar daha söyleyeceklerim vardı oysa.
Perizekalıyım ismi twitter hesabı sahibini belki aranızda tanıyanlar vardır.
Ben tanımıyordum.
Kitap hakkında da cidden güzel yorumlar duymuştum. E hediye de gelince hemen okudum.
Videoda görüşlerimi izleyebilirsiniz.
Fazla olmuş ağır konuşmuşsun diyenler olabilir. Gerçekten elimden geldiğince kibar olmaya çalıştım.
bir bu kadar daha söyleyeceklerim vardı oysa.
Etiketler:
2017 okumaları
,
kitaplar
,
okumaz olaydım
,
perihan gün
,
perizekalıyım
,
roman
,
the royal book club
,
twitter fenomenleri
8 Kasım 2017 Çarşamba
Kırmızı Şemsiyeli Kız
Size de oluyor mu söyleyin lütfen. Okumak, okumak ve okumak istiyorum.
Okuduğum şeyleri unutmayayım, yeni şeyler öğreneyim istiyorum.
Bu yazarın ilk kitabını okumamışım mesela. Aranızda muhakkak okuyanlar çıkacaktır; Kadife Çiçekleri Düşerken..
Yazar Susan Meissener, belli ki benim sevdiğim tarzda yazıyormuş ancak benim haberim bile yokmuş.
Bu kitap 2. dünya harbinde birbirinden ayrı düşen Londralı iki kardeşin hikayesi.
Günümüzde açılan bir hikaye. Tarih öğrencisi Kendra'nın ikinci dünya savaşını yaşamış biriyle röportaj yapması gerekmektedir. Isabel 93. yaş gününde Kendra'yı ağırlar ve ona hayat hikayesini anlatır.
Savaş arka planda kalıyor desek doğrudur. Savaşın tek etkisi iki kardeşin ayrı düşmesi de diyebiliriz.
Savaş devam ederken ancak henüz İngiltere bombalanmamışken, Emmy ve ailesini tanıyoruz. Emmy'nin kız kardeşine annelik yapmasını, annesindeki eksiklikleri okuyor, babası hakkındaki gerçekleri merak ediyoruz. Çok fazla bilgi vermiş gibi olmazsam Charlotte gibi bir koruyucu aileye verilmesindeki şansı nasıl teptiğini ve bunun sonuçlarını öğrenip üzülüyoruz.
Daha neler neler..
Başarılı bir kitap.
Sadece bu iki zamanlı hikayelerde ben şeyi seviyorum.. iki hikaye olmasını. Hani günümüzde açılıp geçmişe gitmesi değil de.. bir bölüm günümüz hikayesinde bir bölüm geçmiş hikayede geçip sonunda birleşmesini seviyorum.
Bunu en güzel yapan da tabii.. Sarah Jio diyeceğim sanıyorsunuz ama Kimberley Freeman.
Sarah Jio'nun yeri de başka tabii. O da başka yönlerden iyi.
Neyse fazla uzattım, farkındayım. Güle güle okuyunuz.
Okuduğum şeyleri unutmayayım, yeni şeyler öğreneyim istiyorum.
Bu yazarın ilk kitabını okumamışım mesela. Aranızda muhakkak okuyanlar çıkacaktır; Kadife Çiçekleri Düşerken..
Yazar Susan Meissener, belli ki benim sevdiğim tarzda yazıyormuş ancak benim haberim bile yokmuş.
Bu kitap 2. dünya harbinde birbirinden ayrı düşen Londralı iki kardeşin hikayesi.
Günümüzde açılan bir hikaye. Tarih öğrencisi Kendra'nın ikinci dünya savaşını yaşamış biriyle röportaj yapması gerekmektedir. Isabel 93. yaş gününde Kendra'yı ağırlar ve ona hayat hikayesini anlatır.
Savaş arka planda kalıyor desek doğrudur. Savaşın tek etkisi iki kardeşin ayrı düşmesi de diyebiliriz.
Savaş devam ederken ancak henüz İngiltere bombalanmamışken, Emmy ve ailesini tanıyoruz. Emmy'nin kız kardeşine annelik yapmasını, annesindeki eksiklikleri okuyor, babası hakkındaki gerçekleri merak ediyoruz. Çok fazla bilgi vermiş gibi olmazsam Charlotte gibi bir koruyucu aileye verilmesindeki şansı nasıl teptiğini ve bunun sonuçlarını öğrenip üzülüyoruz.
Daha neler neler..
Başarılı bir kitap.
Sadece bu iki zamanlı hikayelerde ben şeyi seviyorum.. iki hikaye olmasını. Hani günümüzde açılıp geçmişe gitmesi değil de.. bir bölüm günümüz hikayesinde bir bölüm geçmiş hikayede geçip sonunda birleşmesini seviyorum.
Bunu en güzel yapan da tabii.. Sarah Jio diyeceğim sanıyorsunuz ama Kimberley Freeman.
Sarah Jio'nun yeri de başka tabii. O da başka yönlerden iyi.
Neyse fazla uzattım, farkındayım. Güle güle okuyunuz.
Etiketler:
2017 okumaları
,
arkadya kitap
,
arkadya yayınları
,
kırmızı şemsiyeli kız
,
roman
,
sizi seviyorum arkadya
,
susan meissener
,
the royal book club
25 Ekim 2017 Çarşamba
İncir Kuşları
İyi ki okumuşum diyorum bu kitabı.
Kitap, 20. yüzyılın sonunda doksanlı yıllarda geçen Bosna savaşının acı gerçeklerini anlatan, yaşanmış gerçek bir hikayeden oluşuyor.
O yüzden iyi ki okumuşum, diyorum. Yoksa ben anladım Sinan Akyüz kalemi bana göre değil. Tüm iyi niyetli çabalarıma rağmen sevemedim kalemini.
Hikayenin kendisi çok etkili ama.
Hep diyorum, belki bana da kızıyorsunuz ama, yabancıların gözünden yahudi soykırımı, ikinci dünya savaşı temalı az mı şey okuduk/okuyoruz?! Neden doksanlarda olan bu kin dolu savaşı biri çıkıp kınamıyor, acımızı paylaşmıyor, bu savaş temalı filmler çekilmiyor, kitaplar yazılmıyor?!
Nedense müslümanların acılarını görmezden gelmek çok kolay.
Bu konuya değinmesi itibariyle çok beğendim, gerçek hayat öyküsü olduğu için de çok etkilendim.
Sinan Akyüz severler ise bayılacaktır eminim.
Etiketler:
2017 okumaları
,
alfa yayınları
,
incir kuşları
,
kitaplar
,
roman
,
sinan akyüz
,
the royal book club
10 Ekim 2017 Salı
Bir Başka Gökyüzü
Çok merak ettiğim bir kitaptı bu kitap.
Aslında okumaya da korkuyordum konusu itibariyle.
Görme engelli doğan bir çocuk ve onun için her şeyi göğüsleyen bir anne anlatılıyordu.
Twyla ve Dylan'nın çocukları Charlie kör doğuyor. Twyla ilk andan itibaren huzursuz hissetse de en başta bilmiyorlar. Ancak birkaç ay sonra anlaşılıyor.
İlk etapta ne yapacaklarını bilmiyorlar.
Evladının gökyüzünü göremeyecek olmasını bir türlü kabullenemiyor anne. Ona olan sevgisi çok büyük. Görse de görmese de. Ancak yapılacak bir şey varsa da yapmak istiyor.
Tedaviler araştırıyor.
Riskli ve masraflı bir tedavisi mümkün.
Bu noktada ise herkes söz hakkı varmışçasına bu durumu kabullenmesini değiştirmeye çalışmamasını söylüyor. Hatta isimsiz mektuplar alıyor.
Bu kısımlar çok sinir edici.
Size ne ya, size ne?!
Ne demek tedavi imkanı varken tedavi etmesinmiş!
Çok fazla anlatıp tadını kaçırmak istemiyorum ama daha bir sürü olay var kitapta.
Anneleri derinden etkileyecek bir kitap olduğuna şüphem yok.
Empati kuran herkesi derinden etkiler aslında. Twla ise güçlü bir karakter.
Yazar Cath Weeks'in bir de baskıcı anneler ve çocuklarıyla ilgili bir kitabı varmış. Onu da çok merak ettim.Umarım dilimize çevrilir.
Etiketler:
2017 okumaları
,
arkadya kitap
,
arkadya yayınları
,
bir başka gökyüzü
,
cath weeks
,
roman
,
the royal book club
,
twyla
2 Ekim 2017 Pazartesi
Öğretmen
Her pazartesi bir kitap yorumu yazmaya çalışıyorum.
Bir hafta atlarsam ki atladığım oluyor, sene bitiyor ama ben tüm kitapları yorumlamamış oluyorum.
Bu da beni rahatsız ediyor. Çünkü maalesef okuduğum her kitap aklımda kalmıyor, keşke kalsa. Burada bulmak, o kitabı okurken neler hissetmişim bakıp hatırlamak kolayıma geliyor. Üstelik seviyorum.
Öğretmen isimli kitabı da ilk elime geçer geçmez okumak istemiştim. Sonra kızlarla beraber okuruz diye beklettim.
Eylül ayında da artık beraber okumaya niyetlendik ama okudular mı hiç haberim yok, sıkıştırıp durmak da istemediğimden ben yorumu giriyorum.
Bu ürpertici bir kitap.
Bir cinayetle açılıyor. Ne kurbanı ne de cinayeti işleyeni tanıyoruz. İntihar şeklinde olduğu için çok fazla yankı uyandırmıyor ama cinayete kurban giden şahısla bağlantısı olanlar mesajı alıyor. Mesajı alan diğerleri ise her biri öncekinden daha korkunç olmakla beraber cinayete kurban gidiyor.
Ortak bir geçmişe sahip bu kurbanların hangi hatası bu kadar korkunç bir şekilde katledilmelerine neden oluyor peki?
Katil kim?!
Kitabın kapağında 'Zekice. Ürpertici. Sürükleyici.' yazıyor. Cidden öyle.
Yalnız biliyorum yabancı isimlerle arası olmayanlar var aramızda. Bu kitapta da bir kişiden bazen adıyla bazen soyadıyla bahsediyor ya ben de çok sıkıntı çektim o konuda ne yalan söyleyeyim.
Bir de öğretmen, ne alaka? Cani bir öğretmen bekliyordum ben bu kitapta daha çok 😁
Sanırım katilin verdiği dersten ötürü bu isim.
Neyse, pek bu tarz önermiyordum, değil mi?
Polisiye, gerilim, korku.
Kış günleri için güzel bir alternatif oldu.
Bir hafta atlarsam ki atladığım oluyor, sene bitiyor ama ben tüm kitapları yorumlamamış oluyorum.
Bu da beni rahatsız ediyor. Çünkü maalesef okuduğum her kitap aklımda kalmıyor, keşke kalsa. Burada bulmak, o kitabı okurken neler hissetmişim bakıp hatırlamak kolayıma geliyor. Üstelik seviyorum.
Öğretmen isimli kitabı da ilk elime geçer geçmez okumak istemiştim. Sonra kızlarla beraber okuruz diye beklettim.
Eylül ayında da artık beraber okumaya niyetlendik ama okudular mı hiç haberim yok, sıkıştırıp durmak da istemediğimden ben yorumu giriyorum.
Bu ürpertici bir kitap.
Bir cinayetle açılıyor. Ne kurbanı ne de cinayeti işleyeni tanıyoruz. İntihar şeklinde olduğu için çok fazla yankı uyandırmıyor ama cinayete kurban giden şahısla bağlantısı olanlar mesajı alıyor. Mesajı alan diğerleri ise her biri öncekinden daha korkunç olmakla beraber cinayete kurban gidiyor.
Ortak bir geçmişe sahip bu kurbanların hangi hatası bu kadar korkunç bir şekilde katledilmelerine neden oluyor peki?
Katil kim?!
Kitabın kapağında 'Zekice. Ürpertici. Sürükleyici.' yazıyor. Cidden öyle.
Yalnız biliyorum yabancı isimlerle arası olmayanlar var aramızda. Bu kitapta da bir kişiden bazen adıyla bazen soyadıyla bahsediyor ya ben de çok sıkıntı çektim o konuda ne yalan söyleyeyim.
Bir de öğretmen, ne alaka? Cani bir öğretmen bekliyordum ben bu kitapta daha çok 😁
Sanırım katilin verdiği dersten ötürü bu isim.
Neyse, pek bu tarz önermiyordum, değil mi?
Polisiye, gerilim, korku.
Kış günleri için güzel bir alternatif oldu.
Etiketler:
2017 okumaları
,
katerina diamond
,
kitaplar
,
öğretmen
,
pena yayınları
,
the royal book club
25 Eylül 2017 Pazartesi
Bağdatın Solmuş Çiçekleri
Bu kitabı ben A101'den 3.95 TL'ye aldım.😊
Hoşuma gideceğini düşündüm. Gitmese bile bu fiyata kaçmaz, dedim.
Alır almaz da okumaya başladım.
Zaten bir kitap ilk elime geçtiğinde okumazsam sonra başka kitaplar aldığımdan okumam bayağı gecikebiliyor.
Kitap Saddam rejimi sonrası Bağdat'ta sıradan hayatları anlatıyor.
Birbirini tanımayan ama bir şekilde yoları kesişen Malik ve Aadil'in ağzından anlatılıyor.
Malik, görüp geçirdikleri sıkıntılar karşısında bile iyimserliğini yitirmemiş, satış olmamasına rağmen harap olmuş dükkanların arasında harap olmamış dükkanını her sabah açan, gömleklerinin satılacağı günü bekleyen bir Bağdatlı.
Aadil ise Saddam'ın ordusunda bulunduğu için Amerikalılar Bağdat'ı ele geçirdiklerinde ordudan atılan bir anda işsiz kalan ailesini geçindirmek zorunda kalan ve yolu yanlış kişilere çıkan eski asker yeni mahkumdur.
Kitabın sade, iç burkan bir anlatımı var. Bir yerde patlatıp olaylar hızlanacak, dram dayanılmaz olacak, diye bekliyorsunuz. Tempo bir ara artacak gibi olurken tekrar eski temposuna dönüyor, siz de bir daha tempo yükselmez diye beklerken sonuysa sizi sarsıp bırakıyor.
Kitap bittiğinde elinizden bir şey gelmediğine yanıyorsunuz.
Nasıl bizim sahip olduğumuz sıradan normal hatta şikayet ettiğimiz günün sıradanlığına sahip olamayan insanlar olduğunu düşünüp nankörlüğünüze yanıyorsunuz.
Etkileyici bir kitaptı bence. Ama ne Saddam rejimini yerden yere vuruyor, ne Amerikalıları göklere çıkartıyor ya da yeriyor. Bu yandan da ilginçti bence.
Kitaptaki en kötü karakterin isminin ise Muhammed olması biraz algı operasyonu gibi geldi. Çünkü özellikle bunun bir önemi olmadığının altı çizilerek Muhammed ismine vurgu yapılıyordu.
Tek eleştirim bu ama bu da bence büyük bir eleştiri.
Son olarak kitabı 3.95'e alamamanıza üzüldüm.
Hoşuma gideceğini düşündüm. Gitmese bile bu fiyata kaçmaz, dedim.
Alır almaz da okumaya başladım.
Zaten bir kitap ilk elime geçtiğinde okumazsam sonra başka kitaplar aldığımdan okumam bayağı gecikebiliyor.
Kitap Saddam rejimi sonrası Bağdat'ta sıradan hayatları anlatıyor.
Birbirini tanımayan ama bir şekilde yoları kesişen Malik ve Aadil'in ağzından anlatılıyor.
Malik, görüp geçirdikleri sıkıntılar karşısında bile iyimserliğini yitirmemiş, satış olmamasına rağmen harap olmuş dükkanların arasında harap olmamış dükkanını her sabah açan, gömleklerinin satılacağı günü bekleyen bir Bağdatlı.
Aadil ise Saddam'ın ordusunda bulunduğu için Amerikalılar Bağdat'ı ele geçirdiklerinde ordudan atılan bir anda işsiz kalan ailesini geçindirmek zorunda kalan ve yolu yanlış kişilere çıkan eski asker yeni mahkumdur.
Kitabın sade, iç burkan bir anlatımı var. Bir yerde patlatıp olaylar hızlanacak, dram dayanılmaz olacak, diye bekliyorsunuz. Tempo bir ara artacak gibi olurken tekrar eski temposuna dönüyor, siz de bir daha tempo yükselmez diye beklerken sonuysa sizi sarsıp bırakıyor.
Kitap bittiğinde elinizden bir şey gelmediğine yanıyorsunuz.
Nasıl bizim sahip olduğumuz sıradan normal hatta şikayet ettiğimiz günün sıradanlığına sahip olamayan insanlar olduğunu düşünüp nankörlüğünüze yanıyorsunuz.
Etkileyici bir kitaptı bence. Ama ne Saddam rejimini yerden yere vuruyor, ne Amerikalıları göklere çıkartıyor ya da yeriyor. Bu yandan da ilginçti bence.
Kitaptaki en kötü karakterin isminin ise Muhammed olması biraz algı operasyonu gibi geldi. Çünkü özellikle bunun bir önemi olmadığının altı çizilerek Muhammed ismine vurgu yapılıyordu.
Tek eleştirim bu ama bu da bence büyük bir eleştiri.
Son olarak kitabı 3.95'e alamamanıza üzüldüm.
Etiketler:
2017 okumaları
,
bağdatın solmuş çiçekleri
,
bruce lyman
,
kitaplar
,
roman
,
the royal book club
18 Eylül 2017 Pazartesi
Seninle
Size geçen hafta gittiğim anlık kısa tatilimde, bir çırpıda okuduğum kitaptan bahsetmek istiyorum; Seninle.
Bu kitap bende uzun süredir var aslında.
Hep son alınanları okumakla geçirdiğim için bazı kitaplar raflarda bekledikçe bekliyor. Keşke daha fazla okuyabilsem.
Okuduğum kitap bitmek üzereydi diye yazlığa giderken onu almayayım dedim gözüme de "seninle" ilişince aldım çıktım yola.
Seninle, türü itibariyle genç yetişkin kategorisindeymiş. Zaten kapağından anlamalıydım ama anlamadım. Kapağını da hiç sevmedim bu arada. Okuduktan sonra da sevmedim.
Ama kitabı çok sevdim. Çünkü bu tarz kitaplarda önemsenecek bir konu olmaz. Kafa dağıtır, pembe tutkulu bir aşk hikayesidir falan ama bu kitap, içinden cinselliği çıkardığınız zaman konusu sizi etkileyecek bir roman.
Kitap Nelly'nin ilk aşkını ve ilk aşkını elim bir kazada kaybettikten sonra abisi ile yakınlaşınca yaşadığı ikilem üzerine kurulu. Nelly önce çocukluk arkadaşı Kyle ile sevgili olmasını sonra onu nasıl kaybettiğini ve Kyle'ın abisi Colton ile işler nasıl buralara geldi onu anlatıyor. Arada ama nadiren anlatıcı değişip Colton oluyor.
Yazar bazen sayfalarca, keşke sansürlü yazsaydı, dediğiniz kısımlara yer vermiş. Sayfalarca :))
Özellikle ilk başlarda, madem asıl aşkın bu değil bari bunları kısa geçseydin, dediğim de oldu.
Ama bu türü sevenler bayılacaklardır buna eminim.
Şu anda kitapyurdu sitesinde de çok uyguna alabilirsiniz. 8,80 ne ya?! Harika!
Bence, madem anlatıcı olarak Colton'a da yer verecekti yazar, onun hikayesini de baştan onun ağzından dinleyebilirdik, daha güzel olurdu.
Tatile gitmeden evvel bana mesaj atıp soruyorsunuz ya, ne götüreyim yanımda, diye. Gelecek sene için unuturum belki ben siz unutmayın, şimdiden not alın.
Bu kitap bende uzun süredir var aslında.
Hep son alınanları okumakla geçirdiğim için bazı kitaplar raflarda bekledikçe bekliyor. Keşke daha fazla okuyabilsem.
Okuduğum kitap bitmek üzereydi diye yazlığa giderken onu almayayım dedim gözüme de "seninle" ilişince aldım çıktım yola.
Seninle, türü itibariyle genç yetişkin kategorisindeymiş. Zaten kapağından anlamalıydım ama anlamadım. Kapağını da hiç sevmedim bu arada. Okuduktan sonra da sevmedim.
Ama kitabı çok sevdim. Çünkü bu tarz kitaplarda önemsenecek bir konu olmaz. Kafa dağıtır, pembe tutkulu bir aşk hikayesidir falan ama bu kitap, içinden cinselliği çıkardığınız zaman konusu sizi etkileyecek bir roman.
Kitap Nelly'nin ilk aşkını ve ilk aşkını elim bir kazada kaybettikten sonra abisi ile yakınlaşınca yaşadığı ikilem üzerine kurulu. Nelly önce çocukluk arkadaşı Kyle ile sevgili olmasını sonra onu nasıl kaybettiğini ve Kyle'ın abisi Colton ile işler nasıl buralara geldi onu anlatıyor. Arada ama nadiren anlatıcı değişip Colton oluyor.
Yazar bazen sayfalarca, keşke sansürlü yazsaydı, dediğiniz kısımlara yer vermiş. Sayfalarca :))
Özellikle ilk başlarda, madem asıl aşkın bu değil bari bunları kısa geçseydin, dediğim de oldu.
Ama bu türü sevenler bayılacaklardır buna eminim.
Şu anda kitapyurdu sitesinde de çok uyguna alabilirsiniz. 8,80 ne ya?! Harika!
Bence, madem anlatıcı olarak Colton'a da yer verecekti yazar, onun hikayesini de baştan onun ağzından dinleyebilirdik, daha güzel olurdu.
Tatile gitmeden evvel bana mesaj atıp soruyorsunuz ya, ne götüreyim yanımda, diye. Gelecek sene için unuturum belki ben siz unutmayın, şimdiden not alın.
Etiketler:
2017 okumaları
,
genç yetişkin
,
jasinda wilder
,
kitaplar
,
pena yayınları
,
seninle
,
the royal book club
11 Eylül 2017 Pazartesi
Kelebek ile Keman
Gelelim bir yahudi soykırımı alt yapılı romana daha.
Bu tarz kitapları her okuyuşumda, bu konulu kitapları okumak istemediğimi, söylememe rağmen yine de okuyorum, değil mi?
Ama öyle okumak istemiyorum.
Genelde kitapların konusuna, arka kapakta yazan hikayesine bakmıyorum ama bunu biliyorsunuz.
Bu yahudi soykırımlı kitapları okumamak istemememin nedeni de hristiyanların yahudi düşmanlığı gibi değil. Bunu da açıklamayı borç bilirim. Sadece samimiyetsiz geliyor. Dünya üzerinde bu kadar acı varken, üstelik bunların yarısına yahudiler sebep oluyorken, hristiyanların çıkıp da, biz seneler evvel sizden sabun yaptık ama hepimiz öyle değiliz biz aslında iyiyiz, diye günah çıkarmaları samimiyetsiz geliyor.
Ne yapacaksınız yani şimdiki katliamların üzerinden 70-80 yıl geçtikten sonra, ya kusura bakmayın biz de böyle olsun istemezdik mi, diyeceksiniz?
İşte bu konuları okumamak istemememin sebebi bu.
Bu kitapta yahudilere yardım eden avusturyalıların yahudiler gibi kampa düşmesi anlatılıyor.
Bu da bana şey gibi geliyor; bakın işte biz de çektik.
Erik Ağacı da böyleydi. Yani gerçekten günah çıkarıyorlar. E yahudiler bu soykırımın ajitasyonunu yapmaya devam ederse günah çıkaran çok olur.
İkili bir hikayesi var biri günümüzde geçiyor haliyle.
Günümüzde geçen kısımda Sanat galerisi işleten (sanat galerisi işletmek demek de kulağa abes geliyor) Sera James soykırım zamanından kalma bir tabloyu araştırmakta. Bu tabloyu ararken de yolu William ile kesişiyor.
Yazar sanat tarihi mezunuymuş ve soykırım zamanında kalma ciddi eserler varmış. Üniverite bunu ilk duyduğundan beri bu konuya eğilmiş. Yine yazarın instagram profiline baktığınız zaman dindar bir hristiyan olduğunu anlamanız mümkün.
Bunu romana da serpiştirmiş. Hem de iki hikayeye de.
Geçmiş hikayede Adele'nin gücünü Tanrıdan alması hoştu ancak günümüz hikayesinde Sera ile William'ınki biraz zorlamaydı.
Özetle kitaba duyduğum tüm olumsuzluğa rağmen beğendiğimi söylemeliyim :) Buna ben de şaşırdım.
Yer yer acemice yazılmış kısımlar olduğunu düşünüyorum ama. Aşırı olmamakla birlikte tekrara düşülmüş gibiydi; sayfada bir diyalog var diyelim, ikinci sayfada Sera yanlış bir yerde şaşırıyor aynı kişi olayları ona tekrar anlatıyor. Halbuki Sera aptal bir karakter değil. Böyle ufak tefek ama sıkan yerler. Ama az.
Yalnız sıkı eleştirdim değil mi?
Yahudi soykırımını, ikinci dünya savaşını anlatan ama detayla boğmayan kitaplardan, hatta iki hikayeli hikayelerden hoşlanıyorsanız çok seveceğinize eminim. Ben tüm olumsuzluklarına rağmen -keyifle demeyeyim çünkü acıklı bir hikaye- ilgiyle okudum.
Bu tarz kitapları her okuyuşumda, bu konulu kitapları okumak istemediğimi, söylememe rağmen yine de okuyorum, değil mi?
Ama öyle okumak istemiyorum.
Genelde kitapların konusuna, arka kapakta yazan hikayesine bakmıyorum ama bunu biliyorsunuz.
Bu yahudi soykırımlı kitapları okumamak istemememin nedeni de hristiyanların yahudi düşmanlığı gibi değil. Bunu da açıklamayı borç bilirim. Sadece samimiyetsiz geliyor. Dünya üzerinde bu kadar acı varken, üstelik bunların yarısına yahudiler sebep oluyorken, hristiyanların çıkıp da, biz seneler evvel sizden sabun yaptık ama hepimiz öyle değiliz biz aslında iyiyiz, diye günah çıkarmaları samimiyetsiz geliyor.
Ne yapacaksınız yani şimdiki katliamların üzerinden 70-80 yıl geçtikten sonra, ya kusura bakmayın biz de böyle olsun istemezdik mi, diyeceksiniz?
İşte bu konuları okumamak istemememin sebebi bu.
Bu kitapta yahudilere yardım eden avusturyalıların yahudiler gibi kampa düşmesi anlatılıyor.
Bu da bana şey gibi geliyor; bakın işte biz de çektik.
Erik Ağacı da böyleydi. Yani gerçekten günah çıkarıyorlar. E yahudiler bu soykırımın ajitasyonunu yapmaya devam ederse günah çıkaran çok olur.
İkili bir hikayesi var biri günümüzde geçiyor haliyle.
Günümüzde geçen kısımda Sanat galerisi işleten (sanat galerisi işletmek demek de kulağa abes geliyor) Sera James soykırım zamanından kalma bir tabloyu araştırmakta. Bu tabloyu ararken de yolu William ile kesişiyor.
Yazar sanat tarihi mezunuymuş ve soykırım zamanında kalma ciddi eserler varmış. Üniverite bunu ilk duyduğundan beri bu konuya eğilmiş. Yine yazarın instagram profiline baktığınız zaman dindar bir hristiyan olduğunu anlamanız mümkün.
Bunu romana da serpiştirmiş. Hem de iki hikayeye de.
Geçmiş hikayede Adele'nin gücünü Tanrıdan alması hoştu ancak günümüz hikayesinde Sera ile William'ınki biraz zorlamaydı.
Özetle kitaba duyduğum tüm olumsuzluğa rağmen beğendiğimi söylemeliyim :) Buna ben de şaşırdım.
Yer yer acemice yazılmış kısımlar olduğunu düşünüyorum ama. Aşırı olmamakla birlikte tekrara düşülmüş gibiydi; sayfada bir diyalog var diyelim, ikinci sayfada Sera yanlış bir yerde şaşırıyor aynı kişi olayları ona tekrar anlatıyor. Halbuki Sera aptal bir karakter değil. Böyle ufak tefek ama sıkan yerler. Ama az.
Yalnız sıkı eleştirdim değil mi?
Yahudi soykırımını, ikinci dünya savaşını anlatan ama detayla boğmayan kitaplardan, hatta iki hikayeli hikayelerden hoşlanıyorsanız çok seveceğinize eminim. Ben tüm olumsuzluklarına rağmen -keyifle demeyeyim çünkü acıklı bir hikaye- ilgiyle okudum.
Etiketler:
2017 okumaları
,
arkadya kitap
,
arkadya yayınları
,
kelebek ile keman
,
kitaplar
,
Kristy Cambron
,
roman
,
the royal book club
4 Eylül 2017 Pazartesi
Bir Aşk Çarpıntısı
Günlerden bir gün.
Bütün kitaplarımı yarım yarım bırakıyorum okuyamıyorum falan.
Hepsi mi sıkıcı geliyor kardeşim? Ama geliyor işte.
Dedim, böyle devam etmez.
Şöyle elime aldığım gibi aksın gitsin rahat bir şeyler okuyayım ödev mi yapıyorum tez mi hazırlıyorum, bu ne işkence, rahat bir şey okuyayım, dedim. Kitaplıkta bekleyen kitaplara göz attım.
İşte pembe bir kitap.
Ne zamandır o rafta hiçbir fikrim yok. Okuma listemde bile değil.
Ama işte! Onu seçtim!
Adı çıkmış bekar bir anne olan Maddie, işe giderken bir kaza geçirir. Kendisine çarpan şahıs işverenlerinin oğlu Mac, adaya yeni gelmiş, Maddie'nin başında dolanan uğursuzluklarından hepsinden bihaberdir. Vicdan azabı duyan Mac, Maddie iyileşene kadar ona yardım etmeye karar verir ve Maddie bu karara ne kadar karşı çıksa da onu vazgeçiremez.
Gidişat belli değil mi?
Olsun. ♥
Tam istediğim şeyi verdi bana kitap. Birkaç saat de olsa beni İstanbul'dan hayatımdan uzaklaştırıp Gansett Adası sakinlerinin arasına karıştırdı.
Birkaç saat diyorum çünkü başladığım akşam bitti.
Ondan sonra nihayet diğer kitaplara da geçebildim, yarım kitaplardan bazılarını bitirebildim.
Böyle kitaplar bu yüzden var, biliyorsunuz değil mi?
İyi ki varlar.
Bu kitap bir seri başlangıcı bu arada. Her kitapta başka karakterlere yoğunlaşıyormuş yazar. Bağımsız da okunur herhalde diye umuyorum çünkü hepsini okumak isterim ama okuyamam. Mesela kitaplardan biri kesinlikle Mac'in kız kardeşinin hikayesidir. Onun hikayesi hangi kitapta anlatılıyor acaba. Onu da isterdim okumayı. Bana almak ister misiniz? 😂
Elimde bir de Marie Force'un Aşka Son Bir Şans isimli kitabı var. Bu serinin kaçıncı kitabı bilmiyorum ama yakında onu da okumayı düşünüyorum.
Hasılı sadece meraklısına öneriyorum ya da işte benim gibi bunalıp pembiş bir aşk kitabı okumak isteyenlere.😊
Bütün kitaplarımı yarım yarım bırakıyorum okuyamıyorum falan.
Hepsi mi sıkıcı geliyor kardeşim? Ama geliyor işte.
Dedim, böyle devam etmez.
Şöyle elime aldığım gibi aksın gitsin rahat bir şeyler okuyayım ödev mi yapıyorum tez mi hazırlıyorum, bu ne işkence, rahat bir şey okuyayım, dedim. Kitaplıkta bekleyen kitaplara göz attım.
İşte pembe bir kitap.
Ne zamandır o rafta hiçbir fikrim yok. Okuma listemde bile değil.
Ama işte! Onu seçtim!
Adı çıkmış bekar bir anne olan Maddie, işe giderken bir kaza geçirir. Kendisine çarpan şahıs işverenlerinin oğlu Mac, adaya yeni gelmiş, Maddie'nin başında dolanan uğursuzluklarından hepsinden bihaberdir. Vicdan azabı duyan Mac, Maddie iyileşene kadar ona yardım etmeye karar verir ve Maddie bu karara ne kadar karşı çıksa da onu vazgeçiremez.
Gidişat belli değil mi?
Olsun. ♥
Tam istediğim şeyi verdi bana kitap. Birkaç saat de olsa beni İstanbul'dan hayatımdan uzaklaştırıp Gansett Adası sakinlerinin arasına karıştırdı.
Birkaç saat diyorum çünkü başladığım akşam bitti.
Ondan sonra nihayet diğer kitaplara da geçebildim, yarım kitaplardan bazılarını bitirebildim.
Böyle kitaplar bu yüzden var, biliyorsunuz değil mi?
İyi ki varlar.
Bu kitap bir seri başlangıcı bu arada. Her kitapta başka karakterlere yoğunlaşıyormuş yazar. Bağımsız da okunur herhalde diye umuyorum çünkü hepsini okumak isterim ama okuyamam. Mesela kitaplardan biri kesinlikle Mac'in kız kardeşinin hikayesidir. Onun hikayesi hangi kitapta anlatılıyor acaba. Onu da isterdim okumayı. Bana almak ister misiniz? 😂
Elimde bir de Marie Force'un Aşka Son Bir Şans isimli kitabı var. Bu serinin kaçıncı kitabı bilmiyorum ama yakında onu da okumayı düşünüyorum.
Hasılı sadece meraklısına öneriyorum ya da işte benim gibi bunalıp pembiş bir aşk kitabı okumak isteyenlere.😊
Etiketler:
2017 okumaları
,
bir aşk çarpıntısı
,
genç yetişkin
,
kitaplar
,
Marie force
,
novella yayınları
,
the royal book club
28 Ağustos 2017 Pazartesi
Sherlock'un Kadınları
Sherlock Holmes etrafında dolanıp duruyorum ama bir türlü Sherlock okuyamıyorum.
Evet bu kitap da bana asıl okumama gerekenin Sir Arthur Conan Doyle'un Sherlock Holmes'u olduğunu hatırlattı.
Çünkü yazar bir Sherlock hayranı.
Defalarca okumuş kitaplarını. Aklına, kitaplarda sadece ismi geçen bir karakter ve Sherlock Holmes'un ev sahibi olan Bayan Hudson'a başrol verme fikri gelince de ortaya bu kitap çıkmış.
Sherlock Holmes'un geri çevirdiği davalardan birini üstleniyor Bayan Hudson.
Bayan Hudson ve Doktor Watson'ın eşi Bayan Watson. Sherlock Holmes'un durumdan haberi yok tabii.
Kadın oldukları için fazla dikkat çekmiyorlar ve kadınlar onlara daha rahat içlerini dökebiliyor.
Sonuçta ortada kadınlara şantaj eden biri ve onları zor durumda bırakan hatta ölümle sonuçlanan vakıalar var. Kadınların çözmesi de gayet makul.
Tabii bir kadın gözüyle bunları söyleyebiliyorum. Erkek bakış açısı kitapta yer alıyor.
Bu noktada yazarın biraz feminist olmasından şüphelendiğimi belirtmem gerekir.
Sonuç itibariyle güzel bir polisiyeydi. Ancak ben Sherlock okumadığım için karakterlerin ruhu tam yansıtılmış mıydı, bir fikir sahibi değilim.
Yine de dediğim gibi Sherlock kitaplarına merak saldım.
Belli ki bir gün Sherlock okumam gerekecek.
Etiketler:
2017 okumaları
,
arkadya kitap
,
arkadya yayınları
,
kitaplar
,
michelle birkby
,
roman
,
sherlock holmes
,
sherlok'un kadınları
,
the royal book club
23 Ağustos 2017 Çarşamba
Poldark
Poldark, benim yıllardır önce kitabını okumak için beklettiğim edebiyat uyarlaması bir dizidir.
Haliyle bu hem kitap hem dizi yazısı, belki bir nevi karşılaştırmadır.
Kitabı okumak için bekletmemin en büyük nedeni çok güveniyor olmamdı.
Dizi görselleri çok ilgimi çekiyor, önce kitap diyordum. Kitap okumaya ise vaktim olmuyordu.
İyi ki olmamış ya. Ben kitabı hiç sevmedim. Zor anlaşılır haliyle sıkıcı bir kitap. Okuduğunuz zaman hiçbir sahne gözünüzde canlanmıyor, çoğu yeri tekrar tekrar okudum doğru mu anladım diye. Üstelik çok basit bir dil kullanılıyor. Keşke başka çevirisini bulmak mümkün olsa da karşılaştırma yapabilsem.
Ama iyi ki okumuşum, neden mi?
Çünkü okumayıp diziyi izleseydim çatlardım keşke kitabı okusaydım önce diye. Ve diziyi izledikten sonra kitabı okusaydım önce diziyi izlediğim için kitabı beğenmediğime yorardım.
Gelelim diziye.
Dizi sayesinde kitapta anlamadığım birçok şeyi anladım.
Ama dizi çok hızlı, kitap çok yavaş ilerliyor.
Mesela kitabın üçte ikisi bittikten sonra Demelza ile Ross.. Spoiler! biraz geç oldu ama siz zaten kitabı okumayacak diziyi izleyeceksiniz, dizide de ikinci bölümde hımm böyle olacak diye hissediyorsunuz, 3.bölümde hissettiğiniz oluyor :P
Sadece bu da değil mesela bir bölüm sonunda biri, hadi spoiler olmasın kim diyor söylemeyeyim; hamileyim, diyor sonraki bölümde bir bakıyorsunuz karnı burnunda. Bazen ertesi haftaya, bazen bir yıl sonrasına geçebiliyor bölüm aralarında. Ama bu güzel bir şey. Sıkılmıyorsunuz. Tabii senaryoda açık yakalarsınız da, hmm belki de bana öyle geldi, diye geçiştiriyorsunuz; çünkü geçen zamanı takip etmek ekstra efor istiyor :)
Ayrıca Poldark orijinal serisi 14 kitaptan mı ne oluşuyordu yanlış hatırlamıyorsam. İngilizlerin sezonları da kısa kısa oluyor biliyorsunuz, seneler senelerce sürerdi bunu yapmasalar.
Konusundan bahsetmeyeyim ya, sürpriz olsun.
Dönem dizilerini sevenler bayıla bayıla izler zaten, bu kadarını söylemek yeterli, bir de tabi görüşlerim. Onlar çok önemli 😂
Dizinin en sevdiğim özellikleri arasında, müstehcen sahnelerin olmayışı ve kadınların göğüslerinin dışarı fışkırmaması geliyor.
Bazı filmlerde kadınları göğüsleri neredeyse ağzına çıkmış şekilde görmüşsünüzdür.
Çok rahatsız edici.
Gerçi bu dizinin de son sezon finali beni sinir etti.
Bu sezon bir şans vereceğim ama son bölüm moralimi bozdu. Anlatamam spoiler olur.
Demelza'ya son bölüme kadar bayılıyordum. Saçları harika!
Kıyafetler zaten muazzam. Demelza'nınkiler en sönükleri bu arada.
Aslında Ross'u tip olarak çok beğeniyorlar ama ben pek hayranı sayılmam. İngilizden çok Latinlere benziyor. Gülünce de haylaz çocuklara. 😊
Bir de çok mikrofonik bir sesi var. Yapay geliyor bazen 🙈
Ama karakteri çok güzel.
Gerçi son şeylerde o da kızdırdı beni.
Neyse.
Diziyi izlemek isterseniz, şimdilik; dizipub/dizilab/diziay, online izleme sitelerinden izleyebilirsiniz. Üçünü de yazdım çünkü bazen birinde olmayan bölüm ötekisinde oluyor.
Hizmette sınır tanımıyorum.😎
Diğer karakterlerden, kıyafetlerden, şapkalardan bahsetmediğim için buruk bitiriyorum yazıyı ama çok uzun oldu, ne yapayım?
Mesela kimler okudu?
Peki izleyen/izleyecek olan var mı?
Haliyle bu hem kitap hem dizi yazısı, belki bir nevi karşılaştırmadır.
Kitabı okumak için bekletmemin en büyük nedeni çok güveniyor olmamdı.
Dizi görselleri çok ilgimi çekiyor, önce kitap diyordum. Kitap okumaya ise vaktim olmuyordu.
İyi ki olmamış ya. Ben kitabı hiç sevmedim. Zor anlaşılır haliyle sıkıcı bir kitap. Okuduğunuz zaman hiçbir sahne gözünüzde canlanmıyor, çoğu yeri tekrar tekrar okudum doğru mu anladım diye. Üstelik çok basit bir dil kullanılıyor. Keşke başka çevirisini bulmak mümkün olsa da karşılaştırma yapabilsem.
Ama iyi ki okumuşum, neden mi?
Çünkü okumayıp diziyi izleseydim çatlardım keşke kitabı okusaydım önce diye. Ve diziyi izledikten sonra kitabı okusaydım önce diziyi izlediğim için kitabı beğenmediğime yorardım.
Gelelim diziye.
Dizi sayesinde kitapta anlamadığım birçok şeyi anladım.
Ama dizi çok hızlı, kitap çok yavaş ilerliyor.
Mesela kitabın üçte ikisi bittikten sonra Demelza ile Ross.. Spoiler! biraz geç oldu ama siz zaten kitabı okumayacak diziyi izleyeceksiniz, dizide de ikinci bölümde hımm böyle olacak diye hissediyorsunuz, 3.bölümde hissettiğiniz oluyor :P
Sadece bu da değil mesela bir bölüm sonunda biri, hadi spoiler olmasın kim diyor söylemeyeyim; hamileyim, diyor sonraki bölümde bir bakıyorsunuz karnı burnunda. Bazen ertesi haftaya, bazen bir yıl sonrasına geçebiliyor bölüm aralarında. Ama bu güzel bir şey. Sıkılmıyorsunuz. Tabii senaryoda açık yakalarsınız da, hmm belki de bana öyle geldi, diye geçiştiriyorsunuz; çünkü geçen zamanı takip etmek ekstra efor istiyor :)
Ayrıca Poldark orijinal serisi 14 kitaptan mı ne oluşuyordu yanlış hatırlamıyorsam. İngilizlerin sezonları da kısa kısa oluyor biliyorsunuz, seneler senelerce sürerdi bunu yapmasalar.
Konusundan bahsetmeyeyim ya, sürpriz olsun.
Dönem dizilerini sevenler bayıla bayıla izler zaten, bu kadarını söylemek yeterli, bir de tabi görüşlerim. Onlar çok önemli 😂
Dizinin en sevdiğim özellikleri arasında, müstehcen sahnelerin olmayışı ve kadınların göğüslerinin dışarı fışkırmaması geliyor.
Bazı filmlerde kadınları göğüsleri neredeyse ağzına çıkmış şekilde görmüşsünüzdür.
Çok rahatsız edici.
Gerçi bu dizinin de son sezon finali beni sinir etti.
Bu sezon bir şans vereceğim ama son bölüm moralimi bozdu. Anlatamam spoiler olur.
Demelza'ya son bölüme kadar bayılıyordum. Saçları harika!
Kıyafetler zaten muazzam. Demelza'nınkiler en sönükleri bu arada.
Aslında Ross'u tip olarak çok beğeniyorlar ama ben pek hayranı sayılmam. İngilizden çok Latinlere benziyor. Gülünce de haylaz çocuklara. 😊
Bir de çok mikrofonik bir sesi var. Yapay geliyor bazen 🙈
Ama karakteri çok güzel.
Gerçi son şeylerde o da kızdırdı beni.
Neyse.
Diziyi izlemek isterseniz, şimdilik; dizipub/dizilab/diziay, online izleme sitelerinden izleyebilirsiniz. Üçünü de yazdım çünkü bazen birinde olmayan bölüm ötekisinde oluyor.
Hizmette sınır tanımıyorum.😎
Diğer karakterlerden, kıyafetlerden, şapkalardan bahsetmediğim için buruk bitiriyorum yazıyı ama çok uzun oldu, ne yapayım?
Mesela kimler okudu?
Peki izleyen/izleyecek olan var mı?
Etiketler:
2017 okumaları
,
aidan turner
,
bbc dizileri
,
demelza
,
ingiliz dizileri
,
ingiliz edebiyat uyarlaması
,
ingiliz edebiyatı
,
kitaplar
,
poldark
,
ross poldark
21 Ağustos 2017 Pazartesi
Sarai
Şöyle rahat okunan bir kitap arayışındaydım ki, Sarai gözüme çarptı, yazık belki okunmayı bekliyor, gözüme çarpıp duruyordu.
Ancak ben biliyordum ki J. A. Redmerski sular seller gibi yazmıştır bir elime alsam yeterdi, hemen biterdi.
Ve öyle de oldu.
Sarai küçük yaşta annesi tarafından uyuştucu çetesinin başına verilmiştir. 9 yıldır zorla tutulduğu evden kaçmaya niyetlidir.
Victor soğukkanlı bir katildir ancak nedense Sarai, Victor'un kendisine yardım edeceğine emindir.
Çok çabuk okunan, tam yazlık bir kitap.
Bir günde, bilemediniz iki günde rahatlıkla okuyabilirsiniz.
Ancak mantık hataları yok değil.
En başta kaçışı biraz fazla kolay olmuyor mu?
Bu arada kitap bazen Sarai'nin, bazen Victor'un ağzından anlatılıyor. Redmerski bunu hep yapıyor.
Yanılmıyorsam bu seri 6 kitaptan oluşuyordu. Bu Sarai'nin ve tabii Victor'un hikayesi. İkinci Kitabın isminden yola çıkarak Sarai'nin Izabel'e dönüşünün anlatıldığını söyleyebilirim.
Ancak serinin devam kitaplarını okumaya pek niyetim yok 😊
Ancak ben biliyordum ki J. A. Redmerski sular seller gibi yazmıştır bir elime alsam yeterdi, hemen biterdi.
Ve öyle de oldu.
Sarai küçük yaşta annesi tarafından uyuştucu çetesinin başına verilmiştir. 9 yıldır zorla tutulduğu evden kaçmaya niyetlidir.
Victor soğukkanlı bir katildir ancak nedense Sarai, Victor'un kendisine yardım edeceğine emindir.
Çok çabuk okunan, tam yazlık bir kitap.
Bir günde, bilemediniz iki günde rahatlıkla okuyabilirsiniz.
Ancak mantık hataları yok değil.
En başta kaçışı biraz fazla kolay olmuyor mu?
Bu arada kitap bazen Sarai'nin, bazen Victor'un ağzından anlatılıyor. Redmerski bunu hep yapıyor.
Yanılmıyorsam bu seri 6 kitaptan oluşuyordu. Bu Sarai'nin ve tabii Victor'un hikayesi. İkinci Kitabın isminden yola çıkarak Sarai'nin Izabel'e dönüşünün anlatıldığını söyleyebilirim.
Ancak serinin devam kitaplarını okumaya pek niyetim yok 😊
Etiketler:
2017 okumaları
,
ephesus
,
ephesus yayınevi
,
ephesus yayınları
,
gençlik serisi
,
j. a. redmerski
,
kitaplar
,
roman
,
sarai
21 Temmuz 2017 Cuma
Şanzelize Düğün Salonu
Bir gün twitterda Tarık Tufan alıntılarına denk geldim.
Çok sade ama bir o kadarda derinden ifadeler vardı.
Çok tanıdıktı.
Benim için yazılmış gibi ama ben yazmışım gibi değil.
Unuttuğum sandığım yaraların sızladığını hissedince ben bu adamı okumalıyım, dedim.
Bunun üzerine o sıralar sürmekte olan bir kitap fuarında söyleşisi olduğunu duydum.
Hiç okumadığım, hiç tanımadığım yazarın söyleşisine gittim ve söyleşi sonunda da bu kitabı aldım, imzalattım.
Maalesef hemen okuyamadım. Kendime okuma önceliği yaptığım tüm kitap listelerinin içinde yer alıyordu ama bir türlü sıra gelmiyordu.
Ta ki geçen ay türk yazar okumak istiyorum, diyerek elime alana kadar.
Kitap konusu özetlemekte çok kötüyüm. Çünkü ben genelde konusuna hiç bakmadan kitap okurum ve burada konusundan bahsederken olmadık bir şey söyleyeceğim de okuyan/okuyacak birinin tadını kaçırırım diye korkarım.
Kitaptaki karakterimiz babası tarikat şeyhi olan eski bir derviş. Üniversite yıllarında tanıştığı bir kızla dergahı, dervişliği unutacak bir derviş.
(Böyle söyleyince tekrar dini bulmasını anlatıyor diye devam edecekmişim, gibi geliyor, sanki dini bir romandan bahsediyormuşum gibi değil mi?
Değil merak etmeyin.)
Çok seviyor.
Tüm hayatını değiştirecek kadar.
Biz hayatı değişmişken tanışıyoruz, sonra neler olduğunu geçmişe dönüp okuyoruz. Bir de bu zamanda en yakın arkadaşının düğünden kız kaçırmasına tanıklık ediyoruz. Evet Şanzelize düğün salonundaki düğünden.
Rüstem'le tanışma hikayeleri çok güzeldi. Birçok şey çok güzeldi aslında, madem Rüstem'den başladık, Rüstem'i anlatışını da çok sevdim.
Eda'yı hiç sevmedim.
Aranızda annesi yeni ölen biri var mı, dediği andan itibaren sevmedim hem de. Gerçek bir karaktermiş ve o karakter gerçekten çok bencilmiş gibi sevmedim.
Daha bir sürü kişiler ve olaylar.. olaylar...
Akıcı bir dili var, rahatlıkla okunuyor. Ama bu basit demek sanmayın. Size bol bol altını çizdiriyor cümlelerin. Çok basitçe bir acıdan bahsediyor ama siz bu acı üzerine uzun uzun düşünebiliyorsunuz. Çünkü hayattan. Çünkü olmayacak bir şey değil.
Bunun dışında monologlar..
Poff.. bazen yeter sus be demek istedim karaktere.
Söyleşiye gittim demiştim ya, kitabı okuyanların neler konuştuğunu hatırlamaya çalışıyorum. Ben olsam sonunda ne oldu diye sorardım. Çok havadaydı. Biliyorum bunu tercih etmiş ama bir daha bunu tercih etmeyin, derdim.
Sonra İzmir'e İhsan Oktay Anar'ı gerçekten görmeye gittiniz mi, derdim.
Anne ilgili kısımlar çok duygusal çok içtendi. Ama bunu soramazdım.
Siz de okuyun bence.
Ben başka Tarık Tufan kitapları okumayı düşünüyorum ve bu iyiye işaret.
Çok sade ama bir o kadarda derinden ifadeler vardı.
Çok tanıdıktı.
Benim için yazılmış gibi ama ben yazmışım gibi değil.
Unuttuğum sandığım yaraların sızladığını hissedince ben bu adamı okumalıyım, dedim.
Bunun üzerine o sıralar sürmekte olan bir kitap fuarında söyleşisi olduğunu duydum.
Hiç okumadığım, hiç tanımadığım yazarın söyleşisine gittim ve söyleşi sonunda da bu kitabı aldım, imzalattım.
Maalesef hemen okuyamadım. Kendime okuma önceliği yaptığım tüm kitap listelerinin içinde yer alıyordu ama bir türlü sıra gelmiyordu.
Ta ki geçen ay türk yazar okumak istiyorum, diyerek elime alana kadar.
Kitap konusu özetlemekte çok kötüyüm. Çünkü ben genelde konusuna hiç bakmadan kitap okurum ve burada konusundan bahsederken olmadık bir şey söyleyeceğim de okuyan/okuyacak birinin tadını kaçırırım diye korkarım.
Kitaptaki karakterimiz babası tarikat şeyhi olan eski bir derviş. Üniversite yıllarında tanıştığı bir kızla dergahı, dervişliği unutacak bir derviş.
(Böyle söyleyince tekrar dini bulmasını anlatıyor diye devam edecekmişim, gibi geliyor, sanki dini bir romandan bahsediyormuşum gibi değil mi?
Değil merak etmeyin.)
Çok seviyor.
Tüm hayatını değiştirecek kadar.
Biz hayatı değişmişken tanışıyoruz, sonra neler olduğunu geçmişe dönüp okuyoruz. Bir de bu zamanda en yakın arkadaşının düğünden kız kaçırmasına tanıklık ediyoruz. Evet Şanzelize düğün salonundaki düğünden.
Rüstem'le tanışma hikayeleri çok güzeldi. Birçok şey çok güzeldi aslında, madem Rüstem'den başladık, Rüstem'i anlatışını da çok sevdim.
Eda'yı hiç sevmedim.
Aranızda annesi yeni ölen biri var mı, dediği andan itibaren sevmedim hem de. Gerçek bir karaktermiş ve o karakter gerçekten çok bencilmiş gibi sevmedim.
Daha bir sürü kişiler ve olaylar.. olaylar...
Akıcı bir dili var, rahatlıkla okunuyor. Ama bu basit demek sanmayın. Size bol bol altını çizdiriyor cümlelerin. Çok basitçe bir acıdan bahsediyor ama siz bu acı üzerine uzun uzun düşünebiliyorsunuz. Çünkü hayattan. Çünkü olmayacak bir şey değil.
Bunun dışında monologlar..
Poff.. bazen yeter sus be demek istedim karaktere.
Söyleşiye gittim demiştim ya, kitabı okuyanların neler konuştuğunu hatırlamaya çalışıyorum. Ben olsam sonunda ne oldu diye sorardım. Çok havadaydı. Biliyorum bunu tercih etmiş ama bir daha bunu tercih etmeyin, derdim.
Sonra İzmir'e İhsan Oktay Anar'ı gerçekten görmeye gittiniz mi, derdim.
Anne ilgili kısımlar çok duygusal çok içtendi. Ama bunu soramazdım.
Siz de okuyun bence.
Ben başka Tarık Tufan kitapları okumayı düşünüyorum ve bu iyiye işaret.
Etiketler:
2017 okumaları
,
kitaplar
,
profil yayınları
,
şanzelize düğün salonu
,
tarık tufan
,
the royal book club
19 Haziran 2017 Pazartesi
Esir Şarkılar Vadisi
Kimberley Freeman'ın ülkemizde çıkan son kitabı Esir Şarkılar Vadisi tam 800 sayfalık bir roman.
Diline, hikayelerine alışık olduğum ve sevdiğim Kimberley Freeman'ın kitabı çıkar çıkmaz elbette okumalıydım. Ancak kargo paketinden çıkan görkemli cüsse karşısında büyülendim.
Kalın kitap çok severim!
Kitap alıştığımız Kimberley Freeman kitaplarından farklıydı. Uzun yıllara yayılmış bir hikaye anlatılıyordu ama geçmiş gelecek, şeklinde dönüşlü şekilde değil. Başta, iki yerde sanırım, gelecekten bir bölüm anlatılıyor ama o da çok başlarda hiçbir tüyo alamıyorsunuz.
Konusu kabaca şöyle; Ünlü bir şarkıcı olan Penny Bright'ın ansızın ortadan kaybolması ve menajerinin yerine onun çok benzeri olan birini bulup eğitmesini anlatıyor.
Çok yüzeysel bir biçimde böyle. Penny ve penny'nin yerine geçen kişinin geçmişlerini öğreniyoruz ve hikaye bizi onların orta yaşlarına kadar götürüyor.
Hiç sıkılmadan okudum. Tahmin etmedim. Ancak bir yerden sonra; "hala açıklanmamış şeyler var, yoksa Kimberley ara ara heyecanı arttırmak için gizemli şeyler attı ve unuttu mu? Eğer unuttuysa bu kitaba benden puan çıkmaz" diye düşünmedim değil.
Lakin unuttuğum bir şey vardı. Bu kitabın Yazarı Kimberley idi. O unutmazdı. Unutmadı. Hepsini bir güzel bağladı sonunda.
Bana sorarsanız Ivan'lı kısım gereksizdi. Onu da okurken sıkılmadım ama kitap bittikten sonra gerek de yokmuş sanki diye düşündüm. Tabii gidişatı tahmin etmeyelim diye yapıyor olabilir, değil mi?
Sonuçta işe yaradı.
Meraklısına, Arkadya Kitap'ın instagram sayfasında Kimberley Freeman Röportajı yayınlandı. Çok şekerdi. İzleyin çok seveceksiniz 😉
Keşke röportajın tamamını YouTube kanalına koysaymış Arkadya. Ben de paylaşırdım şimdi, siz de izlerdiniz ne güzel.
Her şeyi ben mi söyleyeceğim ille?
Hasılı, Kimberley Freeman'ın tüm kitaplarını okumuş Syhn öneriyor 😉 Hatta benim bu kitaptan önce favorim Kır Çiçeği Tepesiydi. Ancak artık bu! Sizin Kimberley kitapları içinde favoriniz var mı?
Kimberler Freeman'ın Kitapları, sırasıyla:
Kır çiçeği tepesi
Deniz Feneri Koyu
Kor Adası
Zümrüt Şelaleleri
Diline, hikayelerine alışık olduğum ve sevdiğim Kimberley Freeman'ın kitabı çıkar çıkmaz elbette okumalıydım. Ancak kargo paketinden çıkan görkemli cüsse karşısında büyülendim.
Kalın kitap çok severim!
Kitap alıştığımız Kimberley Freeman kitaplarından farklıydı. Uzun yıllara yayılmış bir hikaye anlatılıyordu ama geçmiş gelecek, şeklinde dönüşlü şekilde değil. Başta, iki yerde sanırım, gelecekten bir bölüm anlatılıyor ama o da çok başlarda hiçbir tüyo alamıyorsunuz.
Konusu kabaca şöyle; Ünlü bir şarkıcı olan Penny Bright'ın ansızın ortadan kaybolması ve menajerinin yerine onun çok benzeri olan birini bulup eğitmesini anlatıyor.
Çok yüzeysel bir biçimde böyle. Penny ve penny'nin yerine geçen kişinin geçmişlerini öğreniyoruz ve hikaye bizi onların orta yaşlarına kadar götürüyor.
Hiç sıkılmadan okudum. Tahmin etmedim. Ancak bir yerden sonra; "hala açıklanmamış şeyler var, yoksa Kimberley ara ara heyecanı arttırmak için gizemli şeyler attı ve unuttu mu? Eğer unuttuysa bu kitaba benden puan çıkmaz" diye düşünmedim değil.
Lakin unuttuğum bir şey vardı. Bu kitabın Yazarı Kimberley idi. O unutmazdı. Unutmadı. Hepsini bir güzel bağladı sonunda.
Bana sorarsanız Ivan'lı kısım gereksizdi. Onu da okurken sıkılmadım ama kitap bittikten sonra gerek de yokmuş sanki diye düşündüm. Tabii gidişatı tahmin etmeyelim diye yapıyor olabilir, değil mi?
Sonuçta işe yaradı.
Meraklısına, Arkadya Kitap'ın instagram sayfasında Kimberley Freeman Röportajı yayınlandı. Çok şekerdi. İzleyin çok seveceksiniz 😉
Keşke röportajın tamamını YouTube kanalına koysaymış Arkadya. Ben de paylaşırdım şimdi, siz de izlerdiniz ne güzel.
Her şeyi ben mi söyleyeceğim ille?
Hasılı, Kimberley Freeman'ın tüm kitaplarını okumuş Syhn öneriyor 😉 Hatta benim bu kitaptan önce favorim Kır Çiçeği Tepesiydi. Ancak artık bu! Sizin Kimberley kitapları içinde favoriniz var mı?
Kimberler Freeman'ın Kitapları, sırasıyla:
Kır çiçeği tepesi
Deniz Feneri Koyu
Kor Adası
Zümrüt Şelaleleri
Etiketler:
2017 okumaları
,
arkadya kitap
,
esir şarkılar vadisi
,
kimberley freeman
,
kitaplar
,
roman
,
the royal book club
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)