2. gün önce kapım çalındı.
Elinde bir elma.
Gelen kişi bir cadıydı.
Cadıların en güzeli.
Kapımda kahkahalar atıyordu.
Bense şaşkınlık içinde. Kopmanın eşiğinde.
Üst kattan inen birileri.
Onlar kim mi?
Somurtkan. Obur. Bilgili..
Ve diğerleri:
Yedi cüceler yani.
Ben çığlık kıyamet.
Pastaya mı sevineyim?
Doğum günümden kaçamadığıma mı üzüleyim?
Yoksa, koca koca kızların yedi cüceler kostümü içinde olmalarına mı güleyim?
Bilemedim.
Direnmedim tacımı da taktım.
Bir prens eksikti o akşam. Ama ona da, beyaz atına da başlıycağım yakında:)
Party istemiyorum ya.
Dedim kaç kere. Sürpriz hele hiç istemiyorum. Sevmiyorum.
Hatta korkmuş bile garibim, kızacağım sanmış güzel cadım :)
Bozuk ruh halime, sürpriz de, yemekler de, davetliler de iyi geldi.
Tabii hediyelerde :)
Dün.
Gerçek doğum günüm.
İşteyim.
Müşteriyle konuşuyorum. Ayyy elinde pasta, üstünde mumlar.
N'oluyoruz?!?
Çok komikti ama ya!
Mumları alelacele üfleyip, müşteriyle konuşmaya devam ettim.
İçerden Burak Bey'in ve ismini bile bilmediğim o çocuğun da gelmesiyle cidden çok utandım ama aklıma geldikçe de gülüyorum.
Bu pastanın öncesinde ve sonrasında yediğim tatlılarla kendimi çok kötü hissetmeye başladım.
Öleceğim sandım ya...
Ama o "ölmeme ramak kalma" bile, akşam bir dilim de, sevgili gelinim ve abilerimle yememe engel olmadı!
Bitti mi?
Yooo.
Gelelim bu sabaha:)
Evet efendim. Bir pasta da bu sabah kestim...
Off şimdi bu yazıyı okuyup "off Seyhan ne doğması sen öl ya" diyeceksiniz diye de bu yazıyı burada kestim.
Demeyin ama günah :)