31 Mayıs 2010 Pazartesi

Katre-i Matem


Bu kitabı yorumlayıp yorumlamama konusunda çok kararsız kaldım.
Çok sevenleri olduğunu biliyorum. Ama ben cinnet geçirerek okudum.
Off bu da çok direkt bir yorum oldu.

Kitabın başındaki sunuş ve girizgahı okuyarak başlamamıştım kitaba. Önsözleri sevmem çünkü. Sonra kitabın son on sayfasında kitabın başına döndüm, niyetim; tekrar okumaktı. Çünkü kitabı sevmemiştim, sevmediğim için sorun bende olmalıydı.
Bu sefer sunuşan başladım.

Merak ediyorum önce sunuş kısmını okusaydım görüşüm farklı olur muydu?
Çünkü sunuşu okuduktan sonra bazı şeyler netleşti.
Kitabı okurken zaten o dönemi bu kadar yaşanmış gibi anlatması çok etkileyici gelmişti.

Yine de Zindan Adası nasıl beni filmlerde soğuttuysa, bu kitapta beni kitap okumaktan soğutacak diye ödüm koptu.
Çok sıkıldım ama İskender Pala okumaya devam edeceğim.

Bakarsınız birgün en başından tekrar okurum bu kitabı ve o zaman belki de beğenirim.

Olumsuz bir yorum yaptığım için vicdan azabı duyuyorum, o yüzden kitabı okumayanlar için lütfen birde şu yorumu okuyun diyorum.

Şekeri Azalttım

Beni tanıyanlar ne de çok şeker tükettiğimi bilir.
Şu yazıya konu olmuştur mesela (yeni sekmede açınız(: )
Dün itibariyle artık 3'ü biraradama şeker ilave etmediğimi söylemeliyim :)
Evet azaltmaktan kastım buydu :)

Bu resimde bunun bir diğer kanıtı bencee..
Fotograflara bakıyordum bir baktım benim önümdeki tepside hiç şeker yok.. Ahh intikam ne tatlı şeysin sen öyle! Bütün şekerler GBA'nın önünde!!


Bu arada Ikea'nın cheesecake i süper, muffinlerdan ona terfi ettim ama bir dilim çok geliyor. Bir dilimi paylaşmaya ise kimse yanaşmıyor.

Ikea'nın bloggerlar arasında yeri ayrı biliyorum.
Benim arkadaşlarım arasında da yeri ayrı. Neredeyse her hafta ziyaret ediyoruz ama yemekler için:))))

Bunu anlatmadan edemiyeceğim.

Ikeadan çıktık.
Normalde çok etrafıma bakan biri değilim, hele hele insanlara dikkat eden biri hiç değilim. Ama nasıl olduysa biri görüş alanıma takıldı.
Takılmakla kalmadı gözgöze geldik.
Gözümü alamıyorum adamdan!

Bir adım uzaklıkta ki adamın gözünün içine baka baka "o ne ya!?!" dediğimi utanarak hatırlıyorum.

Yok böyle bir güzellik, böyle bir endam!
Ama hay Allah tandıkta geliyor bir yandan.
Yanındaki kadın sesinden Deniz Çakır'ı tanıdım nam-ı diğer Ferhunde!
O an dank etti "Anaaa bu Ferhunde'nin patronu!!!"


Kesinlikle ekranda göründüğünden çok daha yakışıklı! Hatta hiç bir fotoğrafı onu yansıtamamış, görsel beğenemedim o derece.
Birde bu adamın adı ne?
:)

Kendisini gördüğüm an etrafa yayılan şarkı buydu!
:)

sibel tüzün - kaçın kurası klip | izlesene.com


Özlemişsinizdir dinlemeden geçmeyin :)

27 Mayıs 2010 Perşembe

Cankurtaran Sosyal Tesisleri

Artık bir sosyal tesise benim adım verilsin istiyorum:)
Cankurtaran oluyor da Seyhan neden olmuyor?

Seyhan Sosyal Tesisleri..

Kulağa hoş geliyor :)


Bu yazımda Beyazın İstilası bana Cankurtaran Sosyal Tesislerini önermişti.
Hemde "kahvaltıya git" demişti.
Ben ne yaptım?
Tabii denileni!

Can kurtaranda kahvaltı ettik, ne de iyi ettik ;)


Ama gör ki, Beyazın İstilası şimdi bana 'ne geziyorsun' diyecek :D
Evet diyorsun!!
:D

Sosyal Tesis menüsü, tarzı, hep aynı olduğundan fazla bir şey yazmaya gerek yok. Dekoru, Manzarası güzelse, birde eğlenilmişse anlatılmaya değiyor işte.


Blogger camiasının en kötü kolajcısı benim biliyorum! :/

26 Mayıs 2010 Çarşamba

İlk Ojelerim

Benim bir okuyucum var.
Tarih84 kayıtsız adıyla yorum bırakıyor.
Sonradan öğrendim ki J.Potter arkadaşımızın arkadaşıymış.
Sıkı bir blog takipçisi.

Geçen beni görmeye İzmir'den İstanbul'a geldi :Pp
Tamam tamam yalan söyledim.
İstanbul'a gelmişken beni de göresi gelmiş.
Çok sevindim tabii..

Ben, Handan (Tarih84) ve J.Potter Üsküdar'da buluştuk.
Vapurla Karşıya geçtik.
Tabii vapurda çay içtik ;)

Sultan Ahmed'e yürüdük, bir Kore restaurantına girdik.
İçeri girerken keskin kokusu sizi tıkıyor daha da bir şey yiyesiniz [böyle bir kelime var mı:) ] gelmiyor.

Handan yazdığım konulara göndermeler yaparak mest ediyor beni.
Nasıl aklında kalıyor diye şaşırıyorum.

Ayrılmamıza yakın bana minik bir paket veriyor.
Siz bilirsiniz belki ama ben bilmiyordum. Flomar 319 nolu oje pek popülermiş ama değiştirilmiş ve eskisini arıyormuş kllanıcılar.
Handan bana bir 319 renk birde rakı beyazı oje almış
"Seyhan denesin onun görüşünü alalım dedim" diyor.

Böylece hiç makyaj eşyası olmayan benim iki adet ojem olmuş oluyor, birde tırnak stickerları..

Şimdii...
Ben ojeleri sürdüm. Sürmek denilirse tabii.. Taşıra taşıra.. Tırnaklarıma değil parmaklarıma adeta :D
Ama öncesini bilemediğim için kıyas yapamıyorum...


Sonra kuzenim Fatmaya sürdürdüm. Hem oje sever, hem parmakları güzel, hemde ne dersem yapar :) -hee tabii tabiii-


Oje postlarında gördüğüm gibi poz verdirmeye çalıştım ama çok banal buldular benden söylemesi:)

Elif'im yaratıcı fikirlerini kullandıda çekimler tamamlandı:)

Handancımmmmm..
Yine gel, bana yine oje al bebişimm ;)


Senin nezdinde tüm kpss ye gireceklere başarılar diliyorum.
Allah kimsenin emekleirni boşa çıkarmasın.

25 Mayıs 2010 Salı

Kitabım Yurdum Siparişim!


Ay 'Mahkum Prenses'i bitirdikten sonra günlerce kitapsız kaldım.
Sonunda canıma tak etti de kitap yurdunda sepete eklenmiş vaziyette sipariş bekleyen kitapları satın al butonuna tıklayarak, hemde bir gece yarısı, satın almış oldum:)

Halime acıyan arkadaşım siparişlerim gelene kadar oyalanmam için Katre-i Matemi verdi.
Dün de halamdan geliyorum, kapıda kargocular. Onlar benim!
İmzamı attım, paketi teslim aldım.
Yukarı çıkarken babanneme yakalandım:D

Ona yemek hazırladım, bitirmesini bekledim ki bulaşığını yıkayayım.
Ama dayanamıyorum. Kitap paketini açmadan geldim ya yanına..
Beklerken bir kavunun yarısını bitirdim :D kısa günün karı :)))
Sonra evime gidip parçalarcasına paketi açtım.

Hayır, sanki içindeki kitapların ne olduğunu bilmiyorum:)

Dokunmak istedim bir an önce...

Şimdi ise..
Başucumda yeni kitaplar elimde Katre-i Matem, gözüm 'Şahane bir kadının gizli günlüğü'nde..
Sürüklenip gidiyoruz işte..


Daha net görelim diye :)

23 Mayıs 2010 Pazar

İnci Çiçeklerim

Günlerdir evde oturamıyorum bir koşuştrmaca..
Nereye koşuyorum bilmiyorum..
En son ne zaman bütün gün evdeydim? Hatırlamıyorum.
Derken işte o gün bugündür dedim evde oturmalıyım.
Ama kuzenim sabahtan başladı "bize gel" demeye.
Öyle böyle derken yarım saatte bir arayıp "çıkmadın mı?" diye sorunca ve de "gelirsen katmer yapacağım" diyerek beni evden çıkardı.

Meğer hatunum blog açmış! Katmer bahane ve de şahane ;)
Gittim böyle-şöyle yapın falan fıstık bir heyecan bir hareketlilik sormayın gitsin.



Kuzenim ve komşusu.
İki kanki.
Ve artık iş ortağı.

İlgi alanınızdır, değildir / Seversiniz, sevmezsiniz..
Ama bu güzel iki bayanın hayallerine bir adım yaklaşması konusunda yardımcı olabilirsiniz.
Sizin ihtiyacınız yoktur belki ama olan birilerini tanıyorsunuzdur.
Aklınızda bulunsun ;)

Ha bu arada gittim, atölyeyi yerinde inceledim.
Kaliteli malzeme kullanıyorlar ve dikişleri gayet düzgün. Yamuk giden tek sıra bile gözümü tırmalar benim sözüme güvenebilirsiniz ;)

Uğurlu gelirimde bol kazançları olur inşallah.
Sonra bana bol bol katmer yaparlar ;)



Butiğin adı beyaz inci
Kullandıkları resim ise inci çiçeği
Bana gayet orjinal geldi ;)

20 Mayıs 2010 Perşembe

Sapanca // Maşukiye


Sapanca da kahvaltı.
Kahvaltı alanında trambolin.


Trambolinde zıplayan, yo yo uçan Gezmez:)

Sonra Maşukiye:


Dere. Tepe. Şelale.


Alabalık, nihayetinde ;)

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Çocuk İşçiler

Birlikte büyüdüğüm çocukların şimdi çocukları var.
:D
Grup fotoğrafını seversiniz değil mi? Ama illa ki biri eksik olur.
Garsona veya işte yoldan geçen birinden rica etseniz bile yüzünüz tanıdık birine gülümser gibi gülemez.

Arkadaşlarımın çocuklarıda bizimle beraber büyüyorlar.
Her işimizi yapar oldular son zamanlarda.
Fotoğraflarımız onlara çektiriyoruz ve tam kadro bir karede yer alabiliyoruz.
Çeken bu şahane, küçük insanlar olunca da koptuğumuz resimler Facebook sayfalarını süslüyor:)
Yoo hayır benim facebook hesabım yok :)

Ebrar:

Çekirdekten yetişiyorlar işte geleceğin Nihat Odabaşıları :)
Biz grupcak çok severiz Nihat'ı.

"Gel birde ben seni çekeyim" diyorum
"Ben kendim çekerim" diyor:

Ada:


Çekiyorda hee! :D

Bu kadar şahane anneleri oldukları için çok şanslılar.
Hele hele böyle mükemmel teyzeleri oldukları için daha da :)

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Mahkum Prenses

Bakirenin Aşığı'ndan hemen sonra okumam gereken bir kitaptı, elimdeydi, bekliyordu. Ama 'İngiltre Kraliçesi Aragonlu Katherine'in hayatını nasılsa biliyorum, yani en azından sonunu biliyorum, sonunu bildiğim bir hikayeyi okumaya ne gerek var' diye okumakta acele etmediğim bir kitaptı.
Yanılmışım!
Öyle ya işler nasıl bu raddeye geldi?
O zor zamanlarında neler hissetti?

Eğer bu Philippa Gregory'nin Tudor serisine henüz başlamamış ve okumak istiyorsanız, yazılmış olan ilk kitap 'Boleyn Kızı' olmasına karşın bu kitaptan başlamanızı öneririm.

Alışık olduğum Gregory tarzında, ilgi çekici sürükleyici bir kitaptı.
Kitaba ilişkin tek eleştirim, Boleyn Kızının hayatlarına dahil olmasıyla hissettiklerinin olmayışı..

Bir Kraliçeydi tahtından ve haklarından edildi...
Belkide bu kısmını Boleyn Kızında işlediği için tekrar açmaya gerek görmedi.

Alakalı Not: Tudor hanedanlığına iyice merak salmışken, 'keşke tudorsu ilk sezondan izlemeye başlasaydım' diye düşünürken, e2 "The Tudors" dizisini, ilk sezondan itibaren tekrarlarını yayınlamaya bu akşam başlıyor.
Pazartesi, salı, çarşamba saat 24:00 te e2 de..

Burada artık e2yle özdeşleşmiş bir "born to be wild" çekmesem olmazdı :)

16 Mayıs 2010 Pazar

En Hayalperestimiz Hangimiz?

Dün blog blog gezerken bu yazıyla Beyaz'ın yeni sevgilisini öğrenmiş oldum.
Beyaz'ı pek severim ve mutlu bir yuva kurmasını en az Gülben Ergen kadar istiyorum:)


Bu sabah ise, vakit haylice geç hala yatıyorum.
Ee bi pazarımız var o kadar olsun.
Hem erken kalkıp gıcık abime kahvaltı mı hazırlıyayım daha neler..
Neyse..

Yatıyorum, müzik dinliyorum.
Kendimi Beyaz'ın düğüne giderken ne giyeceğimi düşünürken buldum!
Bu kurduğum hayale kendim bile inanamadım.
Sanki Şeyda'nın düğünü düşünür gibi Beyaz'ın düğünü hayal ediyordum.

Bu kurduğum en uç hayal değil tabii... Ama o sıra ciddi ciddi ne giyeceğimi düşünüyordum yaa!!

Şimdi sizden ricammmm..
Varsa böyle kendinize şaşırdığınız hayalleriniz bana yazmanız :)
Böylece 'ayol bunlar deli ben akıllıymışım' diyebilirim :D

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Dikiş Dikebilmek

Bir çok kursa gittim.
Hepsinden nefret ettim :)
Ama en nefret ettiğim kurs ise biçki dikiş oldu.

Dikiş biliyorsunuz diye insanların ricaları bitmez.
Sevmediğimi anlatamıyorum insanlara.
Kendi kumaşlarımı terziye verirken size neden birşeyler dikeyim acaba?
:)
Parayla dik derler birde.
Bu işi profesyonel yapanlar var, onlara parayla diktirebilirsiniz mesela ;)

Neyse ki kalp kıra kıra dikiş dikmeyi sevmediğimi, dikiş dikmeyi biliyor olmam herkese bir şeyler dikebileceğim anlamına gelmeyeceğini herkesin idrak etmesini sağladım.


Bu ağabeyimin, benim çok sevdiğim gömleği.
yine iğrenç bir çekimle karşınızdayım, utanmıyorum da he!
Gömlek sapasağlam, ama sol kolu nedendir bilinmez yıpranmış.
Annem atacaktı bunu "ben ondan elbise yapacağım" dedim attırmadım.
Bir sene dolapta bekledikten sonra ne elbisesi ya, diyerek atacaktım ki, kollarını kısaltmak geldi aklıma.
Aslında elbiseden önce bunun gelmesi gerekmez miydi?
:)


İşte böyle kısalttım, temiz dikiş oldu, keşke iç kısmını da çekseydim.

Ama teşekkür eden oldu mu?
Yooo...

Bugün İstanbul'un havası tam benlik, gelde çıkma dışarı :)

13 Mayıs 2010 Perşembe

Telden Gönüle {diyeyim ben(: }

Geçenlerde Yere Batan Sarnıcında bir dinletiye katıldık.
Adını hatırlayamadığımdan başlık böyle.
Yani 'telden gönüle' miydi, 'gönülden tele' miydi, yoksa gönülden gönüle miydi inananın hatırlıyamıyorum.
Hatta belki bir adı bile yoktu :)

Pek ilahi kültürüm yoktur, o nedenle söylenen tüm ilahiler benim için yeniydi.
"Tale al bedru aleynayı" da söylemediler ki eşlik edeyim :)
Ayy lütfen kızmayın sadece şaka yapıyorum.


Bunu şunun için dedim; benim hoşuma gitsede bu tür etkinliklere katılan, hatta onun sayesinde bu dinletiye katıldığımız arkadaşımızın memnun kalmaması. Şimdi ben iyi şeyler yazarsam kızabilir ama benim için güzeldi.

Ama nasıl güzel olmasın?
Yere Batan Sarnıcındayız; 1500 yıllık tarihi bir mekan.
Ney var bir kere..


Ve semazenler!
İlk defa onları canlı izleme şansına eriştim. Huşu içinde ne de güzel dönüyorlardı. Tüylerim ürperdi izlerken.

Oralara kadar gitmişken köftemizi de tabii ki Tarihi Sultan Ahmed Köftecisinde yemeden dönemezdik.


Bu yazımın çıktısı alınıp bu panoya asılmasına müsade ediyorum :)

11 Mayıs 2010 Salı

İzlemek-İzlenmek Adına


Ayy nihayet izleyici sayım 5yüze ulaşmış.
Beni anlayacağınızı, aptalca bulmayacağınızı biliyorum,
o yüzden gönül rahatlığıyla yazıyorum:
İzleyici sayısı artınca ben mest oluyorum :)

İlk bloglamaya başlayıncada böyleydim; "Ayy inannnmıyorumm 3 izleyicim olmuş!!" diye yerlere göklere sığamıyordum:)
Ve şimdi 5yüzde de aynı mutluluğu yaşıyorum.

İzlemeye alındığım tüm bloglara geri döner, izlerim. Ama çoğunda bir bağlantı adresi bulunmuyor google da aratırım ve bulursam o blogu izler yoksa ve yorum yazmamışsa bana o kişiye dönemem.
Bu nedenle kişilerin size dönmesi açısından, blogunuza bağlantı adresi verdiğnizden emin olun!

Ha sizi izleyen kişiye geri dönmek şart mıdır?
Elbette değildir { ama kibarlıktır(: }
Ama ben izlemeye aldığım kişilerin bana geri dönüşlerine ne kadar seviniyorsam o kişilerinde sevineceğini düşünerek izlemeye almakta gecikmiyorum.

"Güzel gören, güzel düşünür,
güzel düşünende hayatından zevk alır"

felsefesi ;)

Son olarak: :)
Gülüyorum çünkü söleyeceğim şeyin konumuzla alakası yok:)
Havalar ısındı;
Hadi nisanda çizmelerinizi giyiyordunuz, anlıyordum; havalar soğuk gidiyordu.
Evet bende nisan 1 den itibaren çizme mizme giymedim çünkü havaya göre değil takvime göre giyinirim :)

Ama kardeşim hava 26 derece, hissedilen 30! O ayağındaki ne?

Lütfen arkadaşlar çizmelerimizi bir sonraki kış için kaldıralım, kaldırmayanları uyaralım:)

İzleyiciniz bol olsun efendim ;)

10 Mayıs 2010 Pazartesi

La, Sonsuzluk Hecesi

İlk Nazan Bekiroğlu okuyuşum değil. Ama ilk gibi. Hakkını yemişim daha evvel bunun ayrımına vardım bu kitapla.
Bazı kitaplar kapak tasarımlarıyla, ismiyle ille de oku derler beni, Nazan Bekiroğlu sevmediğimi düşünsemde aldım, okudum. Sevdiğimi düşünüyorum şimdiyse kendisini..

Ademla Havva'nın hikayesi.
Ama sadece Adem'le Havva'nın hikayesi değil.
Hikaye kadar önemli olan birde, yazarın dili.
İlk defa anladım; bitmesin diye yavaş okuyanları.
Bu kitap bölüm bölüm okunur, üstüne düşünülür.
Sindirilir.

Bir Havva anlatışı var; iyi ki kadınım dedirten.
Bir dünya var; iyi ki gelmişim dedirten.
Ve cennet gören Adem bile alışıyorsa, biz nasıl sıkı sıkıya bağlanmayalım diye düşündüren.

Alın okuyun ya pişman olmazsınız.
Stuven özellikle sen?
Aklıma geldin okurken hep, neden?
:)

9 Mayıs 2010 Pazar

Benim Annem

Benim annem hepinizin annesi gibi.
Dünyanın en güzel kadını.
Benim annem; benim kız kardeşim, en iyi arkadaşım, sevgilim, sırdaşım...
Benim annem; üçüncü gözüm, sağduyum, yol göstericim...

Büyük ağabeyim doğduktan sonra, babam başka çocuk istememiş. Ama annem bir kızı olsun istiyormuş. Ben evin üçüncü ve son çocuğu, tek kızıyım.
Annemin nazlısıyım, şımarığıyım.
"İki gözüm bir kızım"ım.
"-İyi ki doğmuşum değil mi anne?
- İyi ki doğmuşsun kızım"ıyım.

Benim annem dünyanın en 'cool' kadını.
En güzel güleni, en güzel bakanı, en güzel susanı...
Dedğim gibi:
Tıpkı sizin anneniz gibi.

Benim annem, benim en büyük idolüm!
Onun gibi iyi bir anne olmak en büyük hayalim..

Bu yazıyı yazarken ağlamış olabilirim.
Bir daha dönüp ne yazmışım diye okuyamayabilirim.
Ama siz benim için üzülmeyin:
Annenizin ellerinden bir kere de benim için öpün!
Ben de gidip annemin yerine anneannemin ellerinden öpeyim:)

candan erçetin & annem | izlesene.com

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Film Önerisi

Haftasonu tüm İstanbul sokaklarda olacağı için evde oturmak istersiniz belki.
Evde oturacaksanızda sinema keyfi yapmak istersiniz.
Ve diyorsunuzdur ki "Şu Seyhanda film önermiyor ki izleyelim"

Seyhan şimdi size üç film önersin bakalım, hala izlemediyseniz listenizde ön sıralara çıkarmanızı tavsiye edeceğim. Ama, maalesef özgün öneriler değil; her yerde rastlayacağınız film önerileri..

It's Complicated


Merly Streep hayranlığıma hayranlık eklendi; sanki daha mümkün olabilirmiş gibi. Filmi çok sevdim, çok güldüm. 'Çok güldüm' demek aslında kahkahalarımın yanında az kalıyor. Zevkli bir filmdi.
Daha fazla ne diyebilirim bilmiyorum; izleyin demekten başka.
Sonuda öyle bitmeseydi üzülürdüm :)

What Happen In Vegas


İşte bir harika komedi daha.
Ya Ashton Kutcher'ın ses tonu bile beni güldürmeye yetiyor, o mimikleriylede birleşince harika! Kendisine çok yakıştırdığım, büyüyememiş yaramaz umursamaz erkek çocuğu rolüyleydi karşımızda.
Cameron ile muhteşem bir uyumları var.
Film 'izlenilebilir'den öte, 'vakit kaybetmeden izleyin'lik bir film.
Film adı Amerikalıların sık sık kullandığı, Vegasta yaptıkları çılgınlıklara paravan olsun diye uyduklarını düşündüğüm 'Vegasta olan Vegasta kalır' deyiminden ya da atasözünden:) geliyor.

Başka Dilde Aşk


Heryerde görüyorum, tavsiyelerini okuyorum, en sonunda bende izleyebildim.
Biraz açıklar olmasına karşın farklı konusuyla, yan hikayeleriyle gayette güzel bir filmdi.
Delikanlı'nın adı neydi? Mert Fırat! Ne güzel oynamış o sinirlendiği zaman falan özellikle.. büyüleyici..
Saadet Işıl Aksoy'un ise saçları.. Diyecek söz yok, ne kadar doğaldı:) İnsan güzel olunca böyle oluyor demek ki; saçın elektrikli olmuş, kabarık olmuş pek birşey alıp götürmüyor insan üzerinden.
Lale Mansur... Türkiye'nin Merly Streep'i bence, keşke dünyanın Lale Mansur'u olabilseydi, hiç bir eksikliği yok her rolun altından hakkıyla kalkıyor..
Hatırlıyorum da filmi öylesine izlemeye başladım aslında hiç canım istemiyordu, yarısında bırakırım sanıyordum.
Öyle olmadı oysa, şimdi burda durmuş tavsiye ediyorum.

İyi Seyirler...

6 Mayıs 2010 Perşembe

Seni Anan Benim İçin Doğurmuş

Bundan 49 yıl önce.
Buradan çok çok uzak bir yerde.
Lexington, Kentuckyde.
Büyünce bu kadar yakışıklı olcağını tahmin etmedikleri bir erkek çocuğu dünyaya geldi.


Çocuğa George Timothy Clooney ismi verildi.


Babası ve halası show dünyasının içindeydiler.
Ama onunda bu dünyaya dahil olmadan evvel deneyeceği meslekler vardı.
Ayakkabı satıcısı bunlardan biriydi.
Ve eminim bayanlara ayakkabı satmakta üstüne yoktu.


(Demiştim yakışıklı olması beklenmiyordu :D )

Aslında baseball oyuncusu olmak istiyordu.


Ve ne de güzel yakışırdı.

Neyseki oyunculuğa el attı.
Neyseki, çünkü, ondan bi haber geçecekti hayatım, öteki türlü.


Julia Roberts'ın "7/24 şakacı" diye nitelendirdiği,
Nicole Kidman'ın "harika bir gülümsesi " var dediği,
2 kere aynı saat diliminde buluştuğumuz,
babamın "yabancı damat istemiyorum" uyarısına neden olan şahıs...

Görüp görebileceğiniz en muhteşem çeneye sahip kişi!

Bütün bunları doğum gününü kutlamak için yazıyorum:
Happy Birthday Georgie Boy!

foto kaynak clooneyfiles ve google görseller

4 Mayıs 2010 Salı

Oradaydım: Blog Buluşması

2 Mayısda bloggerlar bahara merhaba dedi.
Ve sayemizde bahar geldi:)
Havalar ısınmak için ya Demet Akalın'ın albüm çıkarmasını ya da bizim toplanıp pozitif enerjimizi bekliyormuş.

Girişte Carte d'Or etkinliğinde tanışmış olduğum Ayşen Hanım güler yüzüyle karşıladı;
Buluşmaya Zeynep için gittiğimi itiraf edeyim hadi:)
Ama elime liste verilip tanıdık isimleri görünce çok sevindim.


Zeynep, gelecek buluşmayı organize edecek kişi aynı zamanda,
o bana "gel ya" demeseydi ben erkenden yollara düşmezdim ya neyse:)
Sohbet etmeye doyamadım.
Keşke ben veli olsaydım Zeynep'de benim çocuğumun öğretmeni olsaydı, sonra ben sık sık onu ziyarete gitseydim hocam çocuğumun durumu nasıl diye :Pp

Ceyda, yok böyle bir güzellik! Yok yani! objektifin arkasında değil önünde olması gereken biri olduğunu düşünüyorum. Gerçi o güzelliğin hakkını hangi fotoğraf verir orasıda muamma. Evet o derece! Maşallah diyin :)

Burcu, nerde görsem tanırmışım, birşey var; önceden tanışıyormuşuz gibi hissediyorum. Beşiktaşlı olduğu ise asaletinden belli :)

Aylin, kuzinede kızaranından :)
Ev sahibesi edasıyla herkesle tek tek ilgilendi.
Onun fotoğrafını çekmek için makinesini boynundan alırken "Seyhan fotoğrafçılığa da el attı" demesini duymadım sanmayın:)

Bütün resimlerimde siz varsınız, düzgün çekebilmiş olsam gene neyse, eledim eledim bi kolaj yapabildim:


Oysa Carte d'Or etkinliğinden tanıdığım arkadaşlarda vardı,
Behiye, Bengü ve İnci Ablayla sohbet etme şansı yakaladım.
Behiye'den pasta sözü bile aldık Bengü ile :D

Birde hediyeleşme oldu.
Hani hediye görselim? Off ya çok unutanım ya da çok aptal :)
Ben hediyemi Ebruya verdim.
Ve hediyemi Hande'den aldım.

Gelecek buluşmalar için bir öneri:
Yaka kartları hazırlanıyor ya, bence kesinlikle profil resmimiz olmalı yaka kartlarımızın yanında!
Çünkü ben sık sık okuduğum Nilay'ı eve gelip sayfasına bakmadan hatırlıyamadım, profil resmini görmem yeterdi oysa..

Aslında bahsedeceğim daha çok şey var, ama, zaten kim okuyacak bu uzun yazıyı:)

İstek Üzerine

- Neden yazmıyorsun artık?
+ Vaktim mi var?

- Daha önce neden okumuyormuşum ya süpermiş, artık nerdesin diye merak etmiyorum :)

"Geçen gün aradım yoktun, neyse bi kaç gün sonra okurum:)" - gelen bir mesaj-

- Film izlemiyor musun ya?
+ İzliyorum
- E yazsana!

Bunlar ve buna benzeyen diyalogları sık sık yaşıyorum arkadaş çevremde.
En sonda "bunu bloguda yayınla noolur" diye bir mail aldım.
Peki yayımlayalım.

Bu benim domates çorbam;



Vay efendim hava sıcakmış ben nasıl çorba sipariş edermişim?
Pek güzeldi artık hep içeceğimdir!

Yazmam gereken şeyler birikti..
Bu arada daha sık post girebilirim ;)