30 Kasım 2016 Çarşamba

Kelebek Adası


Bir Sarah Jio sürprizi daha.
İlk defa Türkiye'de çıkan ve orijinal adı Back To You olan kitap, ilk olarak Tüyap kitap fuarında okuyucusuyla buluştu.
Geçen yıl yine tüm dünyada ilk defa bizim ülkemizde çıkan Yeşil Deniz Kabuğu kitabı için İstanbul'a gelmişti Sarah Jio ve kendisiyle tanışma imkanı bulmuştum.
Kasım ayı boyunca, geçen seneyi yad ettim.
Merak edenler Sarah Jio ile tanışma yazımı okuyabilir.
Videosuna ise buradan ulaşabilir. ( Ben şimdi tekrar izledim )
Video demişken bu kitaba video çekmek istiyorum ama her şey gibi video çekmeye de ara verdim, dönmek zor geliyor.

Kelebek Adası, içinde gerçek kayıp hikayelerinin de yer aldığı hoş bir Sarah Jio kitabı. Bermuda Şeytan üçgeni ciddi anlamda teknelerin kayboldu uçak kazalarının olduğu, atlantik okyanusunda bulunan bir bölge. Doksanlı yıllarda dayımın kütüphanesinde denk geldiğim bir kitaptan okumuş çok etkilenmiştim. Şimdiki teoriler o zamankilerden biraz farklı ama bir çok gizemli olayın yaşandığı bir gerçek.

Bu kitapta Yeşil Deniz Kabuğu gibi gelecek bir tarihle açılıyor.
Sonra yakın tarihe dönüyor ve olayları okuyoruz.
Eşiyle balayında tekne yolculuğuna çıkan genç kadının ekstra olarak katıldığı tekne turunda tekne alabora olur ve bir daha genç kadından ve o teknedekilerden haber alınamaz.
Tekne turundan tek kurtulanlar Charlotte ve son derece mesafeli ve suratsız Gray olmuştur ancak bundan sadece kendilerinin haberleri vardır.
Bundan sonrası adada yaşam mücadelesi, keşiflerle geçecek bu arada da birbirlerine bağlanacaklardır. İkisinin de sırları ve geride bıraktıkları vardır.
Peki adadan nasıl kurtulacaklardır?
Bunun dışında yan hikayeler de var ve sonunda çok hoş bir şekilde birleşiyorlar.
Biraz gizem, biraz aşk, biraz Sarah Jio büyüsü ve voila!
Ortaya, bir çırpıda okunan ve insanı mutlu eden bir kitap çıkıyor.

Neredeyse unutuyordum, kitabın başında Türk okurları için bir mektup var. Ama onun dışında karakterler arasında Charlotte ve Gray arasında geçen bir de İstanbul muhabbeti var.
Sarah Jio da bizi seviyor 💕💕Asın bayrakları 😄
Yine de hikayenin hiç değilse bir kısmının Türkiye'de geçtiği, Türk asıllı (adı da Seyhan olan) bir karakterin olduğu bir hikaye beklentim var kendisinden.

Bu arada bu kitabı okurken eleştirdiğim yerler oldu. Ancak okuyup bitirdikten sonra hele de böyle birkaç gün geçtikten sonra kitabı gayet güzel hatırlıyorum. Bu da bahsetmeye değer.

Sarah Jio'nun sırasıyla diğer kitapları :
Mart Menekşeleri
Yağmur Sonrası
Böğürtlen Kışı
Son Kamelya
Gündüzsefası
Elveda Haziran
Agapi
Yeşil Deniz Kabuğu
Kelebek Adası

28 Kasım 2016 Pazartesi

Arçelik Geri Dönüşümü Sanat ile Buluşturuyor!

“Dünyaya Saygılı, Dünyada Saygın” vizyonuna sahip Arçelik geri dönüşüm  konusunda farkındalık sağlamak amacıyla geçtiğimiz günlerde çok özel bir sergiyi hayata geçirdi ve geri dönüşümü sanat ile buluşturdu. Bu sergi ile Arçelik’in geri dönüşüm tesislerinden elde edilen malzemeler Türkiye’nin önde gelen sanatçıları ve tasarımcıları tarafından fonksiyonel sanat eserlerine dönüştürüldü.  Arçelik, bu proje ile geri dönüşüm konusunda farkındalık sağlarken, aynı zamanda tasarım konusundaki uzmanlığına da dikkat çekmiş oldu.

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Fantastik Canavarlar Nelerdir,Nerelerde Bulunurlar?


Belki yüzyıllardır pazar günü sinemaya gitmemiştim.
3D'ye de tövbeliydim aslında. (Başımı ağrıtıyor diye.)
Hiç benim seçmediğim bir filme gittiğimi de hatırlamıyorum, belki olmuştur ama hatırlamıyorum işte :)

Dün hiç beklemediğimiz anda kendimizi sinemada bulduk. Çantamı almamıştım tek telefonum vardı yanımda bir de anahtarım.
Arabayla gidip dönecektik, ona göre de giyinmiştik aslında, ama bir baktık ki inmişiz Avm'nin önünde, bir de baktık bilet alıyoruz falan.
Olay öyle gelişti.

Öncelikle ben 3d filme gitmeyeli değişmiş mi ne olmuş, başım ağrımadı.
Sonra film çok hoştu.
Her Harry Potter severin gitmesi, izlemesi gereken bir film.
Zevkle izledim. Ancak bir kitaptan uyarlama olduğunu duyunca üzüldüm, önce okumalıydım dedim. Film hakkında hiçbir şey bilmeden gelince öyle oluyor işte. Filmin sonunda J.K. Rowling'in ismini gördüğümde jeton düştü, ancak tabii artık çok geçti.

Konusuna gelince, Harry'nin okuduğu bir kitap olan; Fantastik canavarlar nelerdir, nerelerde bulunurlar'ın yazarının NewYork'a gelişi ve NewYork'taki büyücülerle yaşadıklarını anlatıyor. Bir büyü dışını da yani bizim Muggle diye bildiğimiz büyü yapma özellikleri olmayan (yani senin benim gibi) birini de macerasına katıyor.
Filmde Eddie Redmayne, Ezra Miller, Colin Farell gibi isimler oynarken, sonunda sürpriz bir oyuncunun daha karşımıza çıkması, filmin devamının geleceğini söylüyor.

Ben keyif alarak izledim, hiç sıkılmadım.
Sinemada izlediğime mutlu oldum ki aslında bana kalsa bu filmi bile seçmezdim 🙈

26 Kasım 2016 Cumartesi

Arap Müziğinin Evrimi

Geçenlerde önerilen bir videoyu izledim ve hoşuma gitti.
Sonra habire önüme çıkmaya başladı ve ben dinledikçe daha da hoşuma gitti, halbuki hiç dinlemem.
Size de bir şans vermeniz için burada paylaşmak istedim.



Eğer günler haftalar belki de yıllar sonra bu yazıya denk gelir ve videoyu aamazsanız diye söylüyorum Evolution of Arabic Music şeklinde aratırsanız umarım denk gelirsiniz.

Çok güzel değil mi?
Hem kafa ağrıtmıyor, hem neşelendiriyor. Gerçekten çok hoş. Hem sordum hem cevap verdim 😂😂
Özellikle pek alışık olmayanlardan yorum bekliyorum.

24 Kasım 2016 Perşembe

Furkan Biraz Garip..


Günün anlam ve önemine binaen bir yazı yazmak istedim.
Malum öğretmenler günü.
Tüm öğretmen arkadaşlarımın ve arkadaşım olmayan öğretmenlerin öğretmenler günü kutlarım. 😉

Bu aralar unuttuğumun bile farkında olmadığım anılarım gün yüzüne çıkıyor, çoğu eğitim-öğretim hayatımla alakalı.

Ama anlatmak istediğim şey farklı.
Bu, unutmak istemediğim bir şey.

Bu sene ilkokul dördüncü sınıflara Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine giriyorum.
Çocuklarla çalışmak inanılmaz keyifli, diyebilmeyi isterdim ama çok garip. Her şeyden önce her şeyi tüm detaylarıyla anlamak istemelerini inanılmaz tuhaf buluyorum. 
- Öğretmenim deftere mi yazalım?
- Öğretmenim defteri düz mü tutalım?
- Öğretmenim kırmızı kalem kullanabilir miyim?..
😨
Bu ve benzeri soruların cevaplarını defalarca tekrarlama kapasiteme şaşırıyorum.

İlk kez sınıflardan birinin hocası, "sınıf nasıldı, hocam beğendiniz mi?" diye sordu. İlkokulda da bu var işte, sınıfın bir sahibi var ve sınıflar aslında gizli bir rekabet halinde. Lisede kimse sormaz 😀
Ben de, "iyi hocam", dedim, "yalnız Furkan biraz garip", dedim. Hoca da beni onayladı, aslında zeki bir çocuk olduğundan ancak ailesinin de biraz tuhaf olduğundan bahsetti.
Hemen sonraki teneffüs aynı hoca gelip, öğretmenler odasında;
"Hocama sordum çocuklar nasıl diye Furkan biraz garip dedi. Çocuklara sordum din hocanız nasıldı diye Furkan, Din öğretmenimiz biz garip dedi" dedi. Nasıl kahkaha attım ama.
Hep bana bakıyordu demiş, nasıl gülüyor kadın.
Ama bütün gün Furkan'a güldüm ben.

Ya öyle bir şey ki ders anlatırken bir bakıyorum Furkan yok, sıranın altına girmiş, çık demesem kalacak orada tüm ders, çık diyorsun hemen de çıkıyor ikiletmiyor lafı ama çantasının sapıyla ağır ağır oynaması falan, o kadar tuhafıma gitti ki. Çocuğun da dikkatini ona bakmam çekmiş anlaşılan.

Furkan şu an gözdem ama. Hala garip ama cidden zeki. 

23 Kasım 2016 Çarşamba

Ünlü Anneler Ve Kopyala Yapıştır Kızları

Sanırım herkes evladı kendine benzesin ister ve sanırım her evlat annesine benzetilmekten hoşlanır.
Ben mesela biri anneme benzediğimi söylediğinde bunu iltifat kabul eder ve teşekkür ederim. Annem ise her zaman 'sen daha güzelsin', der, çünkü o fiziksel güzelliğin ötesinde kalp güzelliği de eşsiz olan bir kadındır. 💖💗💘

Kalbinin güzelliklerini bilemeyeceğim ancak fiziksel olarak güzelliklerine çamur atamayacağım Hollywood ünlüleri ve 'bir insan annesine ancak bu kadar benzer' dedirten kızlarını paylaşıyorum:


Angelina Jolie ve tuhaf isimli kızı Shiloh ile açılış yapalım. Aslında bu çocuk Angelina'nın dudaklarının estetik olmadığının kanıtı.


Cindy Crawford ve kızı Cindy Crawford Jr. 😜 Kaia Gerber.


Reese Witherspoon ve küçük Reese. Halandan hiç mi bir şey almadın mübarek bu kadar mı benzenir anneye?! 😂😁😂😄
Ancak babası Ryan Phillippe de öyle yabana atılacak biri değil kaldı ki Reese ile çok benziyorlar ya 🙈 (boşandılar)

Ben bu fotoğrafı ilk gördüğümde, bir programla aynı fotoğrafın simetriği oluşturulmuş sandım. Yani ikisini aynı kişi sandım. Evet gerçekten öyle sandım sonra fark ettim. Ama poz bile aynı insafsızlar.
Bu kız babası Bruce Willis'a benzemek yerine annesi Demi Moore'a benzediği için dua ediyor olmalı. (nasıl harcadım ya ergenusken bayıldığım Bruce Willis'i)


Goldie Hawn ve kızı Kate Hudson. İnanılmaz tatlı iki oyuncu. Ben bunların anne kız olduklarını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Armut tam dibine düşmüş, değil mi?
Gerçi bunların aile biraz karışık. Bir ara size anlatayım ister misin?

Oyy ben de ne gereksiz bilgiler var bir bilseniz... Dedikodu kazanı kaynasınnn 😂

22 Kasım 2016 Salı

Nez'in 2016 Düğünü

Bir ara ne popülerdi Nez.
Devire devire yürüyordu şişeleri, o değil barlar sarhoştu.
Hatırlarsınız siz de belki?
Ancak ben zaten evli biliyordum!?
Ne ara boşandı da tekrar evlendi yoksa boşanmadı da, ben karıştırdım, şimdi mi evleniyor bilemiyorum ama Nez de  2016'da dünya evine giremedim, demez artık.


Saçını çok beğendim, gelinlik de güzel aslında ama o boyla tercih edilmemesi gereken bir model. Boyun yanı sıra balık etli olmasının da etkisi var. Bence üst aynı altı kalıp etek kısmı kalçadan itibaren hafif bollaşan, düz, tarlatansız, olsaydı kendisine daha çok giderdi.
Benim dediğim gibi olsaydı gelinliği, düğün dansında da daha estetik bir görünüm elde ederlerdi.

Düğün dansı demişken, çok kısa izledim ben. Siz de internette bulabilirsiniz, şimdi buraya koymakla uğraşmayayım.
Açıkçası Neslihan Atagül'ün o itici dansından sonra tüm düğün dansları hoşuma gider oldu. Ona kıyasla hepsi harika. Dolayısıyla Nez'inki de izlediğim kadarıyla hoş ve eğlenceliydi.

Allah mesut etsin Nez, valla tur bindirdin bana 😂😂😁

21 Kasım 2016 Pazartesi

Kurt Gölü

Hiç okumadığım bir yazar olan John Verdon ile tanışmamız, kendisinin son kitabına nasip oldu.
Pek polisiye okumuyorum artık nedense.
Gerilim ve polisiye çok okurdum, bundan on yıl kadar önce falan. Ancak şimdiler de.. Belli oluyor zaten ne okuduğum.

Neyse kitabımıza dönelim.
John Verdon kitapları Koridor yayınlarından çıkıyor ve dikkat ederseniz kapakları hep aynı tip. Yazarı sevip tüm kitaplarını okuyanlar/okumak isteyenler için harika bir şey bu. Kitaplığınıza dizdiğinizde de mutlu edecek bir ayrıntı.
Nedense yayınevleri bunu göz ardı edebiliyor. Etmeyin yayınevleri. Her yazarın bir tarzı olsun bence. 

Kitap 470 sayfa, ancak yazı boyutu çok küçük, sayfayı ilk açtığımda okumaktan biraz korktum biraz da soğudum. Ama ilk tedirginliği atınca konuya girince hemen daldım. Kitap içine aldı.
Ortada 4 intihar vakıası var. İntihar eden 4 kişiden önce aynı psikologa gidip hipnoz terapisi olmuş, dördü de aynı korkunç kabuslardan mustaripmiş.
Haliyle bu ölümlerin intihar değil de bir cinayet olabileceği üzerinde duruluyor ve oklar terapist Richard Hammod'u gösteriyor.
Bitti mi? Bitmedi. Richard ise ne kendini savunuyor ne avukat tutuyor. Ancak kız kardeşi, bu işin peşini bırakmamaya kararlı. Başkası adına - kardeşi bile olsa- avukat tutamacayağını öğreniyor ama olayı araştırması, ortaya çıkarması için dedektif Gurney'i tutuyor. Bu arada Gurney ile karısı arasında da bir tuhaflık, çözülmesi gereken şeyler oluyor.

Yazarın tarzını da bilmediğimden tahmin edemedim, ama dikkat kesildim ve herkesten şüphelendim :) Yine de ben tahmin etmiştim diyemedim sonunda.
Yalnız ben kitabı seri değil diye okumak istedim. 
Ama anladığım kadarıyla kitaptaki karakterler Verdon'un önceki kitaplarında da olan karakterler. Bunu kitapta çok fazla karakter olmasından yola çıkarak düşündüm. Araya bazı karakterler isimler giriyor ama onun hakkında fazla bilgi vermiyor, anlıyorsunuz ama, isim tutamıyorsanız aklınızda bu bir sorun. Diğer kitaplardan aşikar iseniz hiç sorun yok tabii.
Benim için böyle bir sorun oldu sadece, onun dışında merakla ve ilgiyle okuyacağınıza eminim.

20 Kasım 2016 Pazar

Elçin Sangu Ve Altın Kelebek

Elçin Sagu* ismi biraz tuhaf değil mi?
Yoksa bi' bana mı tuhaf geliyor? Sagu bana bebeklerin 'agu' demesini hatırlatıyor.
Ama soyadları konusunda konuşması gereken en son kişiler arasında yer almalıyım ben herhalde, diyerek bu gereksiz girizgahı kapıyor sadede geliyorum.

Geçenlerde Altın Kelebek Ödül Töreni düzenlendi.
Körler sağırlar birbirini ağırladı, magazine bolca malzeme verildi.
Ben ne yaptım peki?
İzlemedim tabii ki. Bizimkiler beceremiyor bu işi, 5 dk bile dayanamayacağımı bildiğimden hiç bulaşmadım. Atılan tweetlerden anladığım kadarıyla isabetli bir karar vermişim.

Neyse, Elçin Sagu hakkında dönen bir haber var. Cüneyt Arkın konuşurken birden sahneye fırlamış falan. Saygısız demişler kıza. Heyecandan atlamış sahneye demişler. Acemi demişler..
Oysa Elçin'in bir anda sahneye çıkmasının nedeni tamamen yanlış yönlendirilmeymiş. Organizasyon hatası kısaca. Ne beklenir ki?!

Bu haber hakkında benden bir yorum bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Ben sadece Elçin Sagu'nun güzel elbisesini paylaşmış olmak için fırsat buldum, onu kullanıyorum.
Yeri gelmişen, Cüneyt Arkın'ın saçlarına hala mı bayılıyorum ya 😍😍

İsmini vermek istemediğim çok yakın bir arkadaşım (Hülya 😁) Kiralık Aşk dizisine bayılıyor, bu ikiliye bayılıyor, ben de ona diziyi indiriyorum ancak dizi hakkında hiçbir fikrim yok.
Yalnız bakır rengi saça bayılırım ve Elçin Sagu da bence harika taşıyor.
Ama bu elbisenin zarifliğine, orijinalliğine söyleyecek söz bulamıyorum.
Tebrik ederim Elçin, çok güzel taşımışsın 🙆


*sagu değil Sangu imiş soy adı ya, vay arkadaş 🙈

18 Kasım 2016 Cuma

Tüyap'ta Sizi Bekleyen Sarah Jio


Geçen yıl Tüyap Kitap Fuarında Sarah Jio rüzgarı esmişti hatırlarsınız.
Pena Yayınlarıyla Jio görülmemiş bir imza günü gerçekleştirerek, akıllara kazındılar adeta.
Bu yıl ise yine ilk kez Türkiye'de çıkan kitabı Kelebek Adası, orijinal adıyla Back To You, yine ilk kez Tüyap'ta kitap severlerle buluştu.

Ben de, acaba ne okusam, diye düşünürken, kitap çıktı ve bana da yine okunacaklar listemi alt üst etmek düştü.
Bu aralar çok yavaş okuyorum ve bana ilaç gibi geleceğini düşünüyorum. 😊
Üstelik şimdiden, "nasıl, okudun mu, alayım mı?" diye sorular geliyorsa, benim zaten okumamak gibi bir seçeneğim olamaz.

Sırf sizin için arka kapak yazısını bile okudum.
Beklentimi arttırmasın, konu kafamda şekillenmeye başlamasın diye  kolay kolay arka kapak yazısını okumam.
Ve bak arka kapak yazısı da hoşuma gitti gördün mü?
Bu arada ben bu satırları yazarken Sarah Jio'u özlediğimi fark ettim, ne dersiniz seneye gelir mi?



Mavi kelebeklerin hikâyesini bilir misiniz? Mavi kelebekleri her yerde göremezsiniz. Oldukça nadir görülürler. Sabah uyandığınızda, “Bugün mavi kelebekleri görmeye gidiyorum,” diyemezsiniz. Siz onları değil, onlar size bulur. Efsaneye göre bu kelebekler, değişimin habercisidir. Olur da gündoğumunda yolunuzu bir mavi kelebek keserse, bilin ki artık hayatınız eskisi gibi olmayacaktır. Ne hayatınız ne kaderiniz ne şansınız... Artık bildiklerinizi unutun. Belki bambaşka biri girer hayatınıza. Belki bambaşka bir yerde uyanırsınız. Ya da ilk kez adımınızı attığınız bir yerde kendinizi hiç olmadığınız kadar huzurlu ve evinizde hissedersiniz. Kaybolurken bulunursunuz. Geldiğinizi sanarken gittiğinizi görürsünüz. Hayata başka bakarsınız mavi bir kelebek kanat çırptığında, çünkü size başka bakıyordur artık hayat.



“Sarah Jio, beklenenin üzerinde bir kitapla karşımızda. Okurken, kıyıya ulaşmak isteyen bir yolcu gibisiniz, her zamanki gibi bütün kalbi çevreleyen bir aşk... Kitabı bitirdikten sonra etkisinden çıkamayacaksınız. Gördüğünüz her kelebek size ‘Kelebek Adası’nı hatırlatsın ve umudu hissettirsin.” 

- Berna Saray / SarahJioTurkey

Bu sefer Arka kapakta ben yokum diye paylaşmayacağım sanmadınız herhalde😎 Sevgili Berna (instagram sarahjioturkey sayfası kurucusu ve başkanı 😉 ), Tam bir Jio hayranı, nasıl da merak ettirecek bir yorum yazmış.
Bize de okumak düşer gençler.
Haydi  bu hafta sonu aldığınız kitaplar arasında bu kitap da olsun beraber okuyalım.
Benden önce okumayın ama kıskanırım 🙈

Neredeyse unutuyordum, Sarah Jio, bu cumartesi (19.11.16) telekonferans ile tüyap'ta sevenlerinin sorularını yanıtlayacak. Sevenlerine duyurulur 💖

17 Kasım 2016 Perşembe

My Fair Lady

Her ay bir klasik bölümünün ekim ayı filmi Audrey Hepburn'ün baş rolünü üstlendiği My Fair Lady.
Aynı isimde bir Kore dizisi de var, izleyenleriniz muhakkak olmuştur, ama maalesef bana hala izlemek nasip olmadı. Şimdiden sonra da umudum yok açıkçası.


Filme dönersek, film Profesör Higgins'in, inanılmaz bozuk bir aksanla ingilizce konuşan Eliza Dolittle'a ingilizce öğretmesini konu alıyor ve film üç saat.
Filmin ilk kısmı bittiğinde filmin üç saat olduğunu anladım ve yıkıldım. Bir buçuk saatlik kısmı inanılmaz sıkıcıydı, sadece başında biraz hareketlilik vardı o da çok azdı sonra bitmek bilmedi.
İkinci kısmını birkaç hafta sonra sırf filmi yarım bırakmamak adına tamamladım. İlk bölüm kadar sıkıcı olmasa da sıkıcıydı.
Filmden bir saati çekip alsak çok güzel olurmuş aslında :)
Gördüğünüz gibi ben, aralarında; en iyi erkek oyuncu, en iyi film ve en iyi yönetmen kategorilerinin de bulunduğu toplam 8 dalda Oscar kazanmış bir klasiği bile eleştirebilirim.
:)

İzlemenize gerek yok bence ama siz bilirsiniz tabii, ille ben de Audrey Hepburn'ü, kıyafetlerini, nasıl değiştiğini göreceğim derseniz o ayrı ♥

16 Kasım 2016 Çarşamba

Decendants Of The Sun

Kore dizilerine verdiğim mecburi arayı, ismini bir türlü aklımda tutamadığım Decendants of the Sun ile bozmuştum.
- Mış'lı geçmiş zaman kullanıyorum, çünkü bu diziyi bitireli de yine uzun bir zaman oldu.


Diziyi izlemediğim zaman her yerde görüyordum nasıl öneriyorlardı.. aşkla..
Aman nasıl izleyemiyorum diye kahroluyordum.
Sonra izledim ve püff.. 😏
Nasıl sıkıldım anlatamam.
Bir de beklentimi çok arttırmış yersiz öneriler.

Aslında dizi güzel başladı. İlk bölümde vuruluyordu oğlan kıza, sonra ikinci erkek yoktu. Klişelerden uzak gibiydi.
Kız çok güzel, oğlan çok şekerdi.
Ama bu kadardı işte.
Sarmadı beni, izlerken sıkıldım. Sonlara doğru hızlandırılmış halini izledim ve bitirdim. Güzel sahneler de vardı dediğim gibi ama yetmedi.

Ben öyle çekilen her dizi hakkında fikrim olsun her şeyi izleyeyim modundan çok uzağım. Hep diyorum gerçi bunu ama sadece en iyilerini izlemek istiyorum.
Aslında benim biraz güzel kore filmi izlemem lazım. Onu çok boşladım değil mi?
Neyse güzel önerilerinize açığım ama güzel önerilerinize. Ortalamalara gelemiyorum artık.
Gerçi hiç belli olmuyor bazen öylesine başladığınız diziye bayılabiliyor, bazen çok harikadır diye düşündüğünüz dizi/film fos çıkabiliyor.

Bu arada bu dizi hakkında yazmadığımı unutmuşum. Şimdi çok hoşuma giden bir Kore dizisi izliyorum ve, işte bunları izlemek istiyorum, diye düşününce bu dizi hakkındaki görüşümde blogda olsun istedim.
Ha ama şunu eklemeden olmaz. Bu dizide ne varsa ikinci çiftte var. bu dizi onlar hatrına tamamlandı, denebilir 😊😊

15 Kasım 2016 Salı

Murat Yıldırım'ın Müstakbel Eşi

Yıkıldım.
Cidden Murat! Bu mu yani?!

Ya söyleyecek çok şeyim var ve aynı zamanda hiçbir şeyim yok.

Murat Yıldırım Fas'lı olduğu söylenen bir güzelle aşk yaşıyor. Hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Facetime aracılığıyla kızı babasından istemiş.
Hiç gerek yoktu, onaylamıyorum bu ilişkiyi :göz yaşlarını tutamayan smiley:


Bu da Murat Yıldırımın instagram hesabından paylaştığı o an.

Pek yakıştıramadım bu kızı ben Murat'a ama gençler beğenmiş, anlaşmışlarsa.. :gözlerini deviren smiley:

Makyajsız hali daha hoş bu arada. bu makyajlı halleri çok basit bir imaj çizmiş, o imajdan ötürü de yakıştıramadım sanırım.

Neyse, ben bir bölüm muhteşem romantik komedi dizime gömüleyim de moralim yerine gelsin.
Hıh!

14 Kasım 2016 Pazartesi

Tozlu Rüyalar Kitapçısı


Tozlu Rüyalar Kitap Kulübümüze isim konusunda ilham olan kitabımızda sıra.
Ekim ayında okunmak üzere bu kitabı seçmiştik.
Daha doğrusu bir yıldır rafta okumamı bekleyen bu kitabı okumamız için teklifi götüren ben oldum. Bir senedir okumayı çok istediğim halde fırsat bulamadığımdan okuyamadığım bu kitabı okumama vesile olan arkadaşlarıma çok teşekkür ederim..
Sanırım onlar da bana bu kitabı okuyalım dediğim için teşekkür edecek, çünkü ben çok sevdim kitabı.
Bence onlar da sevdi.
Ekim ayı buluşmamızı gerçekleştiremedik maalesef, o yüzden varsayımsal konuşuyorum.

Kitabın ilginç bir konusu var bana göre. Konusuna bakmak gibi bir huyum olmadığından garip geldi ve hoşuma gitti. Hayatımızda karar verdiğimiz dönüm noktaları olduğunda diğer seçeneğin bize neler sunacağını merak ederiz ya hani, Kitty de rüyalarında paralel evrendeki hayatını görmektedir.
Daha fazla bilgi veremem bu konuda :) çok kısa oldu biliyorum ama öyle olması gerekiyor.
Çok yumoş yumoş, aman aman çok sıcak bir hikaye değil ki öyle bir şey bekliyordum ben nedense, ama devamlı merak ediyorsunuz ne olacak nasıl bağlanacak, diye hemen okumak istiyorsunuz.

Başlangıcı, bitişi, üslubu açısından beni tatmin eden bir kitap oldu.
Kitabın asıl adı The Bookseller, ancak Tozlu Rüyalar Kitapçısı bence kitaba daha çok gitmiş, yine bizim kapağımız orijinal kapaktan daha güzel ♥
Gerçi kitap kapağında kitap sırtı görüntüsü biraz rahatsız ediyor beni ama o kadar olur.


Bu kitabı listeye eklememe izin veren kulüp arkadaşlarıma ve bu yazıyı okuyan sizlere teşekkürlerimi sunuyorum.
Kitabı da hemen listenize ekleyin bence ♥

13 Kasım 2016 Pazar

Ashton Kutcher'in İlk Karısı, İkinci Karısı Ve Muhammed Ali Tshirtü

Bizde Ashton Kutcher yeteri kadar tanınıyor mu bilmem ama aslında oldukça ünlü biri bu çocuk.
İsmi bilinmese de cismi muhakkak biliniyordur.
Mesela ismini okuyunca hiçbir tepki vermeyen kişiler fotoğrafını görünce, "heee..", yapacaklar biliyorum. :)

Şimdi Ashton Kutcher ve eşi Mila Kunis hakkında bir yazı okuyordum da, aklıma bu çiftten bahsetmek geldi.

Ashton Kutcher, Demi Moore ile evliydi hatırlar mısınız bilmem. Çok iyi hatırlıyorum blogumun ilk yıllarında onların görselini kullanarak bir yazı hazırlamıştım.
Hatta hemen o yazının linkini vereyim size: Beyaz Takım Elbise. (hala aynı fikirdeyim ;)
Demi Moore ile birliktelikleri de evlilikleri de olaylıydı.
Aslında çift olaylı değildi ama onlar hakkında hep konuşuldu evlenmezler dedi evlendiler, uzun sürmez dedi uzun sürdü (ama sonunda boşandılar..)
Demi Moore'a güzellik kattı bence Ashton.
Neyse konumuz Demi değil.

Aslında biraz da Demi.

Çünkü Ashton, Demi ile evli olduğu dönemde devam eden dizisi That's the 70's Show'daki rol arkadaşı olan Mila Kunis ile evli.
Şu an benim sizin yüzünüzü, sizin de benim yüzümü görmenize ihtiyacım var :) Ama aydınlanma yaşadığımızı varsayıyorum.

Ben hep merak etmişimdir, Mila Kunis ile ilişkileri Demi Moore ile boşandıktan bir yıl sonra başlamış ama acaba öncesi var mıydı diye, Demi de merak ediyor mudur acaba?

Yalnız tek başıma ne kaynattım kendime inanamıyorum şu anda :)))
- Şu sabah dedikodu programları var ya, onlardan birinde de ben çıksam; köşede oturup, millet hakkında bir keresinde 'şöyle demişti o bunun hakkında, hiç unutmam' desem, okumadığım kitapları okudum diye özet geçsem.. bir de bunun için para alsamm.. -

Ve bütün bana bunları yazdıran fotoğraf ise şu:

Çok hoşuma gitti, paylaşmak istedim ^.^ Sonra bir baktım, meğer yazasım varmış benim. Sosyal medyayı minimuma indirince başka yerlerde üretkenliğim artmasının sonuçları.

Mila Kunis:

Bu arada Mila Kunis ikinci bebeklerine hamile. Ve göbeğe bakılırsa doğum yakında.
Görsel kaynak:JustJared

12 Kasım 2016 Cumartesi

Merhaba Tüyap Kitap Fuarı ve Hayır Diyemeyeceğimiz Kitaplar

An itibariyle İstanbul(!) Tüyap Kitap Fuarı okuyucusuyla buluşmuş durumda.
Yine de gidenler; uzaktı, trafik vardı, izdiham vardı, stand görevlileri çok ilgisizdi, stand görevlileri çok tatlıydı, indirim yoktu gibi yorumlarla bize fuar izlenimlerini anlatacak biz gidemeyenler ise onları, yeri geldi mi aaa ben de gitseydim ya da aa iyiki gitmemişim diyerek dinyeleceğiz, takip edeceğiz :)

Geçenlerde beni acayip eden bir kargo aldım.
Geleceğinden haberim yoktu, çok güzel bir sürpriz oldu.
Arada bir bana böyle hediyeler gelir ama ben hediyeyi paylaşmayı çoğunlukla okuduktan sonraya bırakırım, bazen de böyle hayran kalıp hemen paylaşmak isterim.


Arkadya Kitap'ın, masalların orijinal çevirilerini hazırladığını biliyordum ve açıkçası merakla bekliyordum. Çünkü;
1- Ben bu bizde sadeleşe sadeleşe kuş kadar kalan metinlerin orijinal hallerini hep merak etmişimdir.
2- Ben masalları çok severim ♥


Paketi açmamla gözlerim kocaman oldu. Arkadya Kitap çocukluğumu kargolamış resmen bana. Doksanlarda çocuk olan kim olsa çıldırasıya sevinirdi buna.
Cino ♥ ki benim favorim hala, bir büfede falan denk gelsem muhakkak alırım, leblebi tozu ^.^, poşette renkli kolonyalar (pakette patlamıştı o yüzden fotoğrafta yok), patlayan şeker veee... muhteşem tetris...
Bilemiyorum bir tetris bağımlısına tetris oyuncağı göndermek ne derece doğru ama o bağımlının sevinçten tetris dansı yaptığı kayıtlarımızda mevcut :))

Kitaplara geri dönersek ki dönelim, kitaplar bez ciltli!!!!!
Elime alınca, hayran hayran, Tüyap'ta bu kitabı eline alan bırakamayacak, dedim.


Hep online alış veriş diyoruz ya hani online alışverişte görüp belki de ay ne güzel kapağı var dersiniz ama kitapçı görüp bir de dokunduğunuzda o güzel kapağa bir de hayran kalırsınız.

Heidi'nin tam metin hikayesini okumak için sabırsızlanıyorum. Tetris'ten kafamı kaldırırım da hemen okur size yorumlarımı yaparım umarım.
Ay nasıl sevgi doluyum var ya şu an bunları yazarken bile.
♥♥♥ 

11 Kasım 2016 Cuma

Saatleri Geri Almama Saçmalığı

Hatırlıyorum, her saatleri ileri veya geri aldığımızda birileri 'niye geri alıyoruz ki, niye ileri alıyoruz ki?'diye saçmalıyorlardı.
Onların gazıyla yaz saati uygulamasında kalsa hep ne olur ki?, dediğim zamanları hatırlıyorum. Halbuki ben, kış mevsimini de erken kararan havaları da pek severim. Ama hesap edemediğim bir şey varmış. Şimdi o kadar iyi anlıyorum ki..
Keşke daha evvel de tecrübem olsaydı belki bu kadar sinirlenmezdim böylece, ancak ilk yılımda kış saati uygulamasına geçilmemesinin acısını dibine kadar hissediyorum.


İnsanlar evden, hala namazı kılıp çıkıyorlarsa bile, çok yakında evden çıkıp iş yerilerine vardıktan sonra kılacaklar sabah namazlarını. Namaz kılıyorlarsa veya iş yerleri müsaitse tabii.
Ama varmak istediğim noktayı görebiliyor musunuz?

Aralık ayında neredeyse sekiz buçukta hava aydınlanacak ki, bu yedide derse giren öğrenciler ilk iki derslerini karanlıkta işleyecek, üçüncü derste anca ayılmaya başlayacaklar, demek.
Hocaları ise ilk iki ders, kendi hayattan bezmişken, öğrencileri uyandırmaya, ders işlemeye ve akıl sağlığını korumaya çalışacak demek.

Siz de kendi hayatınızdan örnek verebilirsiniz tabii, ancak ben de kendi hayatımdan bir örnekle derdimi anlatmaya çabaladım.
Özellikle eğitim sektörü için saatleri geri almamak korkunç bir hata. Bütün okullar dokuzda ders başı yapmıyor malum.

Ha bir de şu var, bugünlerde hava yedi buçuk gibi aydınlanmaya başlıyor. (Tam aydınlanma demiyorum aydınlanmaya başlıyor.) Ama sokak lambaları daha yedi olmadan, etraf zifiri karanlıkken sönüyor. Bu hangi muhteşem zekanın(!) ürünü bilemiyorum ama herhalde evden çıkmıyor kendisi.
Yolda görseniz küçücük çocuklar, gençler sokaklar da oluyor, durağa varırken okula giderken korkuyorlar mı, kendilerini güvende hissediyor mı?, diye düşünmeden edemiyorum.

Neyse ya sinirleniyorum yazdıkça.
Altıda yollara düşen çocuklarımı düşünüp üzülüyorum. Allah'a emanet olsunlar.

10 Kasım 2016 Perşembe

Erik Ağacı

Ellen Marie Wiseman ismi size tanıdık geliyor mu?
Arkadya Kitap okurlarına tanıdık gelmiştir.
Ellen Marie Wiseman Ardımda Kalanlar'ın yazarı.
Yazarın Arkadya Kitaptan ikinci kitabı olan Erik Ağacı ise gerek kapağı gerekse konusuyla yine ilgi çekici. Üstelik yaşanmış bir hikayeye dayandığı söyleniyor.

Yazar bu kez bizi İkinci Dünya Savaşı öncesi Almanyasına götürüyor. Olayların henüz patlak verdiği zamanlara.
Biri yahudi ötekisi alman olan iki gencin yaşadığı aşk hikayesi etrafında yahudi soykırımını, nazi almanyası her almanın aynı olmadığını okuyorsunuz.
Yalnız ben yazarımız Ellen Marie Wiseman'ı anladım. Dibine kadar dram yazıyor, öyle böyle değil, artık yeter diye boğuluyorsunuz kitaplarında. İlk kitapta da böyle olmuştum.

Ben artık -ikinci dünya savaşı olsun yahudi soykırımı olsun doymuşum ve- okumak istemiyorum sanırım. Okurken zaten bildiğimizin dışında ne anlatabilir, diye düşündüğüm oldu. O noktada farkı olarak soykırımı desteklemeyen almanlar gözünden olaylara bakışından bahsedilebilir. Kitabın daha başlarından itibaren nazilerin uygulamalarının yersizliğinden bahseden ve devamlı -SS'lere karşı gelmeseler de- kendi içlerinde uygulamaları eleştiren bir aileydi, açıkçası bu başlarda bana çok zorlama ve günah çıkarma gibi geldi, uygulamalar sertleştikçe ailenin duruşu da sertleşse daha inandırıcı olurdu sanıyorum. Nitekim kitabın sonundaki yazar röportajını okuyunca, gençliğinde alman kökenli olmasının yaşattığı sıkıntılara bir cevap vermek istediğini anladım.

Ah neredeyse unutuyordum, kitapta çok fazla dram var demiştim ama ben en çok Christine'nin kız kardeşine üzüldüm.
Bu arada yazarın ilk kitabı olan Ardımda Kalanlar için neler yazdığımı merak ediyorsanız lütfen linke tıklayın ve merak etmeyin yazım bu kadar uzun değil :)
Ve son; 500 sayfalık ağır dram olması sizi korkutmuyorsa, kitabı okuyabilirsiniz ♥

8 Kasım 2016 Salı

Rotasız Seyyah Ve Sen Çok Güzelsin

Rotasız Seyyah'ı aslında hepiniz biliyorsunuz. Büyük ihtimal bildiğinizin farkında değilsiniz ama.
Rotasız Seyyah adıyla ünlenen genç fotoğrafçı/gezgin Mehmet Genç, gezdiği yerlerde insanlara "çok güzelsin" demeden önce ve sonra fotoğraflarını çekiyor.
Şimdi anımsadınız mı?



Maalesef çoğunlukla isimsiz bir şekilde paylaşılıyor internette ve çok ilginç büyük tv kanallarında bile.
Oysa Mehmet Genç'in bu projesi dünya çapında ses getiren bir proje. Bizim gazete ve kanallarımız izinsiz hatta üzerindeki imzayı silip kullanadursun, yabancı basın Mehmet Genç'in bu projesinden bahsetmek için kendisinden izin alıyor, telif ödüyor.
 

Bu çalışma yabancı birinden çıksaydı 'ya işte adamlar yapıyor'cular, tabii ki Türk biri konusunda yine kayıtsız yine umursamaz desek de Mehmet Genç'in Ephesus yayınlarından çıkan Rotasız Seyyah isimli kitabını D&R'da çok satanlar arasında görmek güzel.

Rotasız Seyyah'i instagramda, facebookta, takip edebilirsiniz. Ancak size bu fotoğrafların hikayesinin olduğunu sitesini şiddetle öneririm.
Hatta direkt linkini vereyim: Çok Güzelsin Demenin Etkileri

5 Kasım 2016 Cumartesi

Mejid Mejidi'nin Olay Filmi

Eğer beni dinden çıkmakla suçlamayacaksanız Mecid Mecidi'nin Peygamber Efendimizin (s.a.v) çocukluğunu anlattığı filmine gittiğimi söylemek isterim.
Sadece bununla da kalmaz üstüne bir de benim yorumumu okuyun diye biraz film hakkındaki görüşlerimi paylaşırım.

Çok köklü bir İran sineması izleyicisi değilim aslında.
Burada da izlediğim filmleri paylaştığımı ve genel olarak beğendiğimi, daha önce blogda denk gelenler bilir.
Mecid Mecidi de İran sineması denilince akla ilk gelen isim şüphesiz.
Hz. Muhammed'in hayatını anlatan bir film çektiğini duymuştum ve çok uzun süredir bekliyordum. Hatta ilk gün gitmek gibi bir planım vardı.
Ancak o da ne?!
Film vizyona girmeden eleştiriler ayyuka çıktı. Filmi izlemeden insanların eleştirmesinden çok etkilendim. Vay adi Mecidi! dedim, bunu nasıl yapar? dedim, sen kimsin haddini bil?! dedim.. Sonra durdum.. yav acaba ne yapmış, dedim.

Bir yorum okuyorum gitmeye karar veriyorum, bir yorum okuyorum vazgeçiyorum. Öyle bir süre oyalandıktan sonra eleştirebilmek için bile olsa filmi izlemek gerektiğini düşündüm ve ilk gün olmasa da o ilk hafta filmi izledim.
Siz tabii benim ne düşündüğümü merak ediyorsunuz ama ben size tüm samimiyetimle filmden ilk çıktığımdaki hissimi söyleyeyim ayrıntılara sonra devam edeyim.

Filmden çıktığımda, hatta filme ara verildiğinde, evet eleştirilecek yerler var ama, "bu yaygara bu film için mi çıkıyor?", dedim. Bu kadar net.

Filmi beğendiğinizi söylediğinizde, şak, önünüze birinin yazdığı öyleydi de böyleydi de yazısı kopyalanıp yapıştırılıyor. Filmi beğenmenizi eleştirene bakıyorsun filmi izlememiş, onun bunun ağzıyla konuşuyor, bu tip bir eleştiriyi dikkate almam ve zaten bana göndereceğiniz tüm eleştirileri çoktan okudum.
İddia ediyorum malum eleştirileri okumadan giden hiç kimse, şia propagandasıymış yok bilmem neymiş asla öyle bir şey hissetmezdi.
İzleyen ehli sünnet de ne hissederdi ben size söyleyeceğim.

Filmde Ebu Talib müslümanlığı tercih etmiş gibi gösteriliyor, evet ama bana söyler misiniz Peygamber Efendimizin hayatını okuyup da Ebu Talib'in iman etmeden ölmesine içi yanmayan var mı? O ki Peygamber Efendimizi hayattayken koruyup kolladı, daima arkasında durdu, en sevdiği amcasıydı..
Şiiler de zaten Hz. Ali'nin babası olan Ebu Talib'in iman ettiğini inanıyorlarmış, varsın öyle çeksinler, zerre rahatsız olmadım bu durumdan.
Hz. Aişe, Hz. Osman, Hz. Ebubekir yokmuş filmde. Filmde çocukluğu anlatılıyor zaten olmamaları normal. Filmin devamı.. Asıl kıyamet o zaman kopacak bence, yine de devamı içinde bir teorim var. Ama şimdilik bu film için yazmaya devam edeyim.
Diğeri, vay efendim eli gözükmüş ayağı gözükmüş.. Peygamberimizin bir insan olduğunu bilmiyor olabilirler mi bu eleştiriyi yapanlar? Yürürken ayaklar gösteriliyor, konuşurken eli.. Omuz hizasında saçı. Bu gibi detaylar sadece. Sima yok. Ses yok. Hemen konu görüntüye gelmişken, salavat getirince o aktör canlanacak gözünüzde diyenlere de verecek cevabım var:
Vallahi, Hz. Hamza dedikleri zaman benim aklıma Anthony Quinn falan gelmiyordu. Ama şimdiden sonra bu gerizekalılar yüzünden gelirse bilemem ama gelmiyordu yani. Nereye geleceğim şimdi, filmi izlediğim ilk gün bile, ne tesbih çekerken ne dua ederken aklıma filmden kimse gelmedi. Gelmiyor kardeşim film o, niye gelsin.
Geçtik. Sıradaki.
Hz. Ali ile Muaviye arasındaki çekişme Peygamber Efendimizin zamanında başlamış gibi gösteriliyormuş diye bir eleştiri vardı. Yine bu eleştiriyi okumadan gidenlerin anlayacağı sezeceği şeyler değil. Ki ben okuduğum halde sezmedim, sadece zaten kötü olduğunu bildiğimiz kişiler nübüvvet gelmeden evvel de kötüymüş gibi gösteriliyordu. Ebu Leheb'i kötü göstermiş, çirkin bir karakter canlandırmış diye de canımı sıkamayacağım açıkçası.

Neyse ya yazarken sıkıldım, ama şu diyalog eleştirisine değinmeden olmaz.
Yahudilere ve Hristiyanlara da yer veriliyor hatta incilden ve tevrattan kesitler okunuyor evet ama orada verilmek istenen mesaj "siz de biliyorsunuz beklediğiniz Peygamber Hz. Muhammed'dir" mesajı. İncil ve tevrattan, Peygamberimizin müjdelendiği ayetler okunuyor o kısımlarda.

Şöyle bir toparlamaya çalışayım. Film çok uzun. Duygusal. Zamanın atmosferini çok güzel yansıtmış. Fil vakası muhteşem!! Tüylerim diken diken oldu. Sadece Ebrehe hiç hayal ettiğim gibi değildi, pigmeydi resmen :)
Peygamberimizin annesi Amine'nin vefatı daha geç gerçekleşmiş gibi gösteriliyordu; 6 yaşları değil de sanki 10-12 gibi. Çok mistik şeyler oluyordu. En çok da balıkların fışkırdığı sahneye bir anlam veremedim. Bunu senaryoya Mecidi mi eklemiş, Şia kaynaklarında böyle bir olay mı var bilemiyorum ama bir ara neredeyse denizi ikiye yaracak gibi sandım :) Böyle gereksiz mistik şeylerle filmi uzatmasaydı daha iyi olurdu bence.

Son olarak, filmi izlemezseniz hiçbir şey kaybetmezsiniz, hatta bilet paranız da cebinizde durur. Ancak filmi izlerseniz de birden Şia'ya sempati duyacağınızdan, itikadınızın zedeleneceğinden korkmanıza gerek yok. İnstagramda takip ettiğiniz hesaplar, izlediğiniz diziler bu filmin yüzlerce katı zarar veriyor inancımıza, yavaş yavaş, sinsice.. O yüzden gerçekten komik olmayın.

Ayrıca sırf şii bir adam çekti diye filmi izlemeden eleştirmenin de ehli sünnet inancıyla ne kadar bağdaştığı konusunda bir durun düşünün isterim.

2 Kasım 2016 Çarşamba

Sahte Kraliçe

Go Kitap farklı tarzda kitapları biz gençlerle buluşturmaya devam ediyor.
Ben de gençlik kitapları okumayı pek sevdiğimden, yaşım ilerlese de, genç okur grubundan saymaya devam ediyorum kendimi.
Sahte Kraliçe de Go Kitap'tan çıkan çok yeni bir kitap. Farklı bir konuya ve dünyaya sahip.

Bu kitapta bahsedilen yer Kupari, Valtia diye isimlendirilen büyü yeteneği olan bir kraliçe tarafından yönetilmektedir. Halktan soyutlanmış bir şekilde tapınakta, akıl hocaları olan rahiplerle beraber yaşamaktadır. Valtia seçilmiş kişidir, hepsi fiziksel yönden birbirine benzemektedir  ve Valtia'nın halefi olan Saadella, çocuk yaşta tapınakta eğitilmekte Valtia'nın ölümünden sonra ondaki büyü özellikleri Saadella'ya geçmektedir.
Daha önce yapmadığım bir şeyi yaparak mümkün olduğunca açık anlatmaya çalışıyorum. Bu sizi bekleyen dünya.
Konusuna gelirsek, Valtia'nın ölümünden sonra büyü özelliklerinin Saadella'ya geçmemesi neticesinde yaşananlar ve Saadella Elli'nin yaşamak zorunda kaldığı güçlükleri ve sonrasında keşfettiği sırları anlatıyor.

Kitap 450 sayfa. İlk 200 sayfa bana inanılmaz karışık geldi, ay öyle miydi böyle miydi, anlamaya çözmeye çalışıyorum, yok! Çok sıkılıyorum falan ama 200. sayfadan sonra aktı gitti.
Ama bence 450 sayfalık kitap için 200 sayfayı anlamak için bu kadar çaba sarf etmek sinir bozucu. Bir de Mim sorunsalı vardı, ben kadın olarak düşündüm, sonra ulan erkek miydi bu dedim.. Kadınmış bu arada, kitabı okuyacaklara benden söylemesi, ama spoiler değil bu merak etmeyin.
Bu arada ben pek arka kapak yazısını okumam ama bu gibi anlayamadığım kitaplarda arka kapak yazısını okurum. Bu kitabın arka kapak yazısı bana yetersiz geldi, yanlış geldi, çünkü beni kitaptaki dünyaya adapte edemedi. -Halbuki şimdi okuyorum, fena bulmuyorum. :))

Dediğim gibi kitabın ilk 200 sayfasındaki yaşadığım sıkıntıları saymazsak, güzel bir kitaptı.
Yaşı genç veya türü sevenlerin daha çok hoşuna gidecektir muhakkak.
Ha bu arada belki bu başların sarmaması/anlaşılmaması belki benle alakalıdır, siz yine de diğer yorumlara da bakın.