21 Ocak 2020 Salı

Anne With an E #3


Geçenlerde dedim ya hiçbir şey izlemiyorum diye.
Sonra dedim neden izlemiyorum ya, Anne'in son sezonunu gelmiş bir bölüm kendimi ödüllendireyim dedim.
Bir bölüm bir bölüm daha derken, ama özellikle yavaş izlemeye çalışırken.. bitti.
Yalnız ne güzel bir son sezondu.
Ve keşke son sezon olmasaydı.
Tadı damağımda kaldı.
Hemen hemen her bölümde gözlerim doldu ya.
Ama yarım da kaldı değil mi birçok şey?
İzleyenler bana katılacaktır. Kesinlikle.

Arşivimizden güzel bir dizi daha geçti.

20 Ocak 2020 Pazartesi

Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler

Bu kitap ilk olarak Koridor yayınlarından çıkmıştı.
O zaman da çok merak etmiştim ama asıl merakım bir Youtube videosu izledikten sonra oldu.
Genç adam bu kitaptan en sevdiğim kitap diye bahsediyordu.
Biri bir kitaptan en sevdiğim kitap diye bahsettiğinde hep çok merak ederim.
Sonra baktım Arkadya'dan çıkmış kitap.
Ooo dedim daha da okumayacaksam artık...


Kitapta bize olayları anlatan Julia'nın babası ortadan kaybolmuştur ve kızı ancak yıllar sonra peşine düşer babasının. Tek ilginçlik bu olsa diyeceğim ama gerçekçi bir gözle baktığımda çok uzak gelen başka şeyler de vardı. Gerçekçi tarafımı köşeye bıraktığımda ise güzel farklı bir hikayeydi diyebilirim.
Babasının izlerini takip edip Burma'ya vardığında ise babasına değilse de hikayesine ulaşacaktı.
buraya kadar anlattığım kısım girişi kitabın. Asıl olay tabii ki Julia'nın babasının hikayesi ve ona zerre değinmedim :)
Kitabın türü sizin ilgi alanınızsa bu kitabı da kesin seversiniz, birazcık bile bahsedip tat kaçırmak istemiyorum.

19 Ocak 2020 Pazar

Kabuğunu Kıran İnci

Kitabı okuyalı çok oldu, ne kadar kitap yorumlarımı güncel tutmak istesem de beceremiyorum.
Bundan da çok yakınıyorum herhalde.
Yazmasam da olmuyor, buraya yazmak çok işime yarıyor ama onu da şimdi anlatmayayım kitaba geçeyim.


Kitap bir batı hikayesi değil. Doğu hikayesi.
Kadın hikayesi.
Doğuda kadın olmak hikayesi.
Karakterlerimiz Müslüman. Mekan Afganistan.
Öyle olunca kitabın içinde barındırdığı acıyı tahmin edebilirsiniz.
İkili bir hikaye bu arada, Arkadya okurları olarak severiz bir geçmiş bir günümüz şeklinde ilerleyen işleri.

Günümüz hikayesinde erkek çocuğu olmayan bir ailenin, bir kız çocuklarını erkek kılığına sokup erkek işleri yapmasını okuyoruz. Kitapta anlatıldığına göre Afganistan'da kızları olmayan ailelerin yaptığı bir uygulamaymış bu: Bacha posh.
"Bacha posh"luğuyla özgürlüğü doruklarında yaşayan Rahima'nın erkek arkadaşlarıyla şakalaşmasını gören annesi bu işe son vermesi gerektiğini fark edip babasına şikayet edince olay Rahima'nın genç yaşta evlenmesine kadar ilerler.
Geçmiş hikayemiz ise Rahima'nın annesinin anneannesi(ydi galiba). Çok çok acıklı bir hikaye.
Acıklı hikayelerden çıkan savaşçılar aslında ikisi de.
Bol bol sinir harbi yaşayacağınız hüzünleneceğiniz bir roman bu.
Ama kayıtsız da kalamayacağınız bir tür.

12 Ocak 2020 Pazar

Beni Böyle Havalar Mahvetti

Eskiden beri kış mevsimini, yağmurlu kapalı havayı, gri günleri çok severim.
Sevmek ama nasıl..
Yazın bitmesini iple çekmek.
Soğuk günlerin hayalini kurarak.

Mesela sıcak çikolata ya da sahlep, sonra güzel bir film, sonra battaniye.

Gel gör ki şimdi, sıcak çikolata içemiyorum çok tatlı geliyor.
Salep dediğimiz salep değil bin tane kimyasal karışım.
Film desen bir buçuk iki saatimi nasıl filme verebilirim?
Battaniye ise uzanınca lazım uzanırsam içim sızlar.

Hasılı böyle havalarda ben gamsız hayat günlerimi düşünerek özlem duysam da o gamsızlığa bırakamıyorum kendimi.
Çünkü geriye baktığımda oh ne de güzel filmler izleyip keyif yapmışım diyemiyorum.
Keşke daha verimli kullansaydım diyorum.

Bugün biraz hafif işlerim biraz saldım mesela. Baksana oturdum yazı bile yazıyorum. Ama diyorum ya sızlıyor vicdanım, bir pazarın var böyle miskin miskin mi geçireceksin diyor!
Bir kahve ve çalışmaya başlıyorum.
Zamanında halledebilirsem bir filmle kendimi ödüllendirebilirim diyeceğim ama yapamayacağımı biliyorum. Onun yerine iki satır okurum.
Foto kaynak Pinterest

5 Ocak 2020 Pazar

Hafız Mustafa Tatlıları


Ya ben bu tatlıcı hakkında yazmak istiyorum yüksek müsadenizle.
Benim tanıtımıma ihtiyacı yok oldukça popüler evet ama müşteri memnuniyeti diye bir şey var.
Bir kutlama sebebiyle Sirkeci'deki mekanlarından tatlı almam gerekti.
Aslında Karaköy'e gidebilseydim Külünkoğlu'ndan alacaktım, çok yorgundum. Yol üstünde de burası vardı. Yoksa yine mahrum kalacaktım desene.

Daha önce vitrinde gördüğüm süslü püslü tatlılardan yemiştim hatta bir keresinde meyveli tatlımın içinden kurt çıkmıştı. Yalnız buranın şerbetli tatlıları dururken  vitrin bebeklerine para verilir miymiş arkadaş!
O kadar güzel ki, anlatamam yemeniz lazım.
Taptaze! Asla şerbeti boğazını yakmıyor. Mis gibi.
Yediğim en güzel şerbetli tatlılardı.
İçine şeker giren her şey güzel oluyor illaki ucuz da alsanız yenip gidiyor ama bu enfes.
Bunu yedikten sonra başka bir şey beğenmiyorsunuz.
Bilmiyorum bana öyle oldu. Şimdiye kadar yemediğime de pişman oldum.

Yalnız dedim ya sirkeci şubesinden aldım. İçerisi tıklım tıklım turist dolu.
(Valla turistler var ya yaşıyorsunuz bu hayatı. Hem miss gibi yemekler hem size göre çok ucuz.
Biz yurtdışına gidince de içinde ne var bunun alkol mu var domuzcuk  mu var diye  deneyemiyoruz bir, ikincisi de yemek kültürü mü var batının Allah aşkına?! İtalya'da pizza yedik de ne oldu? Dünya para verdik, hem de annemin pizzası daha güzel)

Ne demiştik içerisi turist oldu. Ay ilgilenen tezgahtarlar turistlere karşı ne kadar kaba, ne kadar ayı!
Hatta benim tepkimi görünce "noldu ki" diye sordu pişkin pişkin "çok kabasınız" dedim. Ne dedim ki diyor. Ayı daha ne diyeceksin desem anca anlardı herhalde, sanki bir kendileri biliyor İngilizce.
Neyse.
Buranın şerbetli tatlılarını bir deneyin, tezgahtarlara aldırmayın, onlarda günde binlerce kişiyle ilgilenmekten az biraz sıyırmış olabilirler.
Ama size öyle davranmalarına da izin vermeyin ;)