Gelelim Türkiye'de çılgınca sevilen yazar Sarah Jio'nun son kitabının yorumuna.
Bazılarınız için oldukça üzücü bir haberim var ki yazmayacağım yorumu. Kitap yorumunu youtube kanalımda yaptım ahanda buraya videosunu koydum demek istediğim için yazdım bu yazıyı.
Vay efendim kanalıma abone olun diyormuşum da, yorum videoda diyormuşum da..
Derim.
Kimse okumazsa ben okurum diye diye yıllarca blog yazdım ben, şimdiden sonra kimse izlemezse ben izlerim diyerek kanalıma videoları ekliyorum.
Kim demiş o lafları kız seyhan diyenleri videomu izlemeye ve beğenmeye davet ediyorum :)
Bu arada çok ilginç annemle babam videoları tvde izliyor bir de yorum yapıyorlar, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi 😂
Boşuna yıllarca kasmışım kimliğim belli olmasın diye.
Şimdi komşum instagramdan takip ediyor, meslekdaşım blogumu okuyor, annem babam videolarımı izliyor. ♥
Neyse. Sarah Jio. Paris'ten Çiçeklerle. İzleyin!!!
29 Kasım 2018 Perşembe
23 Kasım 2018 Cuma
Öğretmenler Günü
Meslekte 3. yılım. Öyleyse 26 yaşındayım.
Dün bir öğrencim yaşımı hesaplamış, böyle söylüyor. 😁
Her ne kadar yaşımla barışık olsam da çocuklara yaşımı söylemiyorum.
Zaten onların gözünde çok yaşlıyım. Yaşımı duydukları an dinozor muamelesi görmem olasılıklar dahilinde.
Öğretmenler gününü sevmiyorum.
Öğrenciyken de sevmiyorum hayret öğretmenken de sevmiyorum.
İnsanların gelen hediyeleri görüp oo hadi gene iyisin demelerini ya da sana ne aldı öğrencilerin diye sormalarını sevmiyorum.
Kaldı ki öğrencilerin çiçek bile almalarını istemiyorum. Bir çikolata verdiklerinde benim yerime sen ye diyorum, buna rağmen öğretmenlerin bedavacı diye yaftalanmasından da nefret ediyorum.
Öğrenciyken de sevmezdim öğretmenler gününü. Hediye almak istemediğim halde almak zorunda çok bırakıldım mesela. Küçüklükten bahsetmiyorum, bayılır çocuklar atraksiyon olmasına. Hediye almak kadar vermek de mutlu eder çocukları. Bu yüzden ısrar ediyorlar bir şeyler vermek için.
Ama daha yeni ya.. en son 4 sene evvel gittiğim bir kursta öğretmenler gününde hocaya hediye alınacak para toplandı. Ben vermedim. Daha bir gün olmuş kursa başlayalı, devam eder miyim, hocayı sever miyim bilmiyorum katılmadım ben de hediye olayına. Ay gözleriyle yediler beni. Kınayan bakışlar falan.
Ay lanet olsun be dedim. Hediye içten gelen bir şey olmadıkça ne önemi var.
(Zaten hocada ben kafada bir şey çıktı hiç mutlu olmadı hediyeyi görünce ben hediye kabul etmiyorum arkadaşlar dedi. Çok ısrar ettiler, lütfen bir daha yapmayın dedi.)
O yüzden sevmiyorum özel gün hediyelerini, zorlama oluyor işte!
Oysa içten alındı mı, bir toka bir kitap ayracına bile havalara uçarım ben.
Meseleyi anlatabiliyor muyum?
Dün kutladık okulda.
Ay hocalar mest mest..
Sinir oldum ya, bu neyin sarhoşluğu. Bu öğrenci bunu almışmış, şu sınıf nasıl tezahürat etmişmiş.
Tuhaf geliyor anlatabiliyor muyum?
Ben de onlara tuhaf geliyorum biliyorum.
Değmez miyiz hocam diyor yani bir günlüğüne?!
Değme meselesi değil ki bu. Değme meselesiyle daha fazlasına değerim ve bunun farkındayım. Kimin değip kimin değmediğinin de farkındayım ayrıca.
Ama çocuğun belki son parasını belki de tüm parasını öğretmenini sevindirmek adına harcamak zorunda kalmasını istemiyorum. Belki sevmediği bir öğretmenine bir şey almak zorunda kalacak, yalandan sarılacak hatta.
Aşırı saçma geliyor ya anlatabiliyor muyum?
Onun yerine idare güzel bir çift laf etsin, öğretmenler odasından sandalyeler kaybolmasın, müdür güler yüzle selam versin, velinin/öğrencilerin yanında azarlamasın, çocuklar küfretmesin derslerden iyi not alsın,öyle uzun yıllar olmasa da birkaç yıl hatırlasın...
Benim değerim 3 liralık karanfil, dosyalar dolusu mektup değil yoksa.
A sana neler geldi bana bunlar geldi sidik yarışı hiç değil.
Meslekte 3. yılım. Ve ben bıkmışım.😂
Atanamayan, kadro bekleyen, ücretli öğretmenlik yapan, artık öğretmenlik yapmayan, öğretmenlikten umudu kestiği için kendine başka bir meslek seçen, mesleğe yıllarını verdiği halde hala ilk günkü aşkla çalışan ve asla kimseyi memnun edemeyen ilk fırsatta suçlanan öğretmenlerimin öğretmenler gününü kutlarım. ♥♥♥
Dün bir öğrencim yaşımı hesaplamış, böyle söylüyor. 😁
Her ne kadar yaşımla barışık olsam da çocuklara yaşımı söylemiyorum.
Zaten onların gözünde çok yaşlıyım. Yaşımı duydukları an dinozor muamelesi görmem olasılıklar dahilinde.
Öğretmenler gününü sevmiyorum.
Öğrenciyken de sevmiyorum hayret öğretmenken de sevmiyorum.
İnsanların gelen hediyeleri görüp oo hadi gene iyisin demelerini ya da sana ne aldı öğrencilerin diye sormalarını sevmiyorum.
Kaldı ki öğrencilerin çiçek bile almalarını istemiyorum. Bir çikolata verdiklerinde benim yerime sen ye diyorum, buna rağmen öğretmenlerin bedavacı diye yaftalanmasından da nefret ediyorum.
Öğrenciyken de sevmezdim öğretmenler gününü. Hediye almak istemediğim halde almak zorunda çok bırakıldım mesela. Küçüklükten bahsetmiyorum, bayılır çocuklar atraksiyon olmasına. Hediye almak kadar vermek de mutlu eder çocukları. Bu yüzden ısrar ediyorlar bir şeyler vermek için.
Ama daha yeni ya.. en son 4 sene evvel gittiğim bir kursta öğretmenler gününde hocaya hediye alınacak para toplandı. Ben vermedim. Daha bir gün olmuş kursa başlayalı, devam eder miyim, hocayı sever miyim bilmiyorum katılmadım ben de hediye olayına. Ay gözleriyle yediler beni. Kınayan bakışlar falan.
Ay lanet olsun be dedim. Hediye içten gelen bir şey olmadıkça ne önemi var.
(Zaten hocada ben kafada bir şey çıktı hiç mutlu olmadı hediyeyi görünce ben hediye kabul etmiyorum arkadaşlar dedi. Çok ısrar ettiler, lütfen bir daha yapmayın dedi.)
O yüzden sevmiyorum özel gün hediyelerini, zorlama oluyor işte!
Oysa içten alındı mı, bir toka bir kitap ayracına bile havalara uçarım ben.
Meseleyi anlatabiliyor muyum?
Dün kutladık okulda.
Ay hocalar mest mest..
Sinir oldum ya, bu neyin sarhoşluğu. Bu öğrenci bunu almışmış, şu sınıf nasıl tezahürat etmişmiş.
Tuhaf geliyor anlatabiliyor muyum?
Ben de onlara tuhaf geliyorum biliyorum.
Değmez miyiz hocam diyor yani bir günlüğüne?!
Değme meselesi değil ki bu. Değme meselesiyle daha fazlasına değerim ve bunun farkındayım. Kimin değip kimin değmediğinin de farkındayım ayrıca.
Ama çocuğun belki son parasını belki de tüm parasını öğretmenini sevindirmek adına harcamak zorunda kalmasını istemiyorum. Belki sevmediği bir öğretmenine bir şey almak zorunda kalacak, yalandan sarılacak hatta.
Aşırı saçma geliyor ya anlatabiliyor muyum?
Onun yerine idare güzel bir çift laf etsin, öğretmenler odasından sandalyeler kaybolmasın, müdür güler yüzle selam versin, velinin/öğrencilerin yanında azarlamasın, çocuklar küfretmesin derslerden iyi not alsın,öyle uzun yıllar olmasa da birkaç yıl hatırlasın...
Benim değerim 3 liralık karanfil, dosyalar dolusu mektup değil yoksa.
A sana neler geldi bana bunlar geldi sidik yarışı hiç değil.
Meslekte 3. yılım. Ve ben bıkmışım.😂
Atanamayan, kadro bekleyen, ücretli öğretmenlik yapan, artık öğretmenlik yapmayan, öğretmenlikten umudu kestiği için kendine başka bir meslek seçen, mesleğe yıllarını verdiği halde hala ilk günkü aşkla çalışan ve asla kimseyi memnun edemeyen ilk fırsatta suçlanan öğretmenlerimin öğretmenler gününü kutlarım. ♥♥♥
Etiketler:
bir öğretmenin feryadı :)
,
öğretmenin not defteri
,
öğretmenler günü
,
öğretmenlerimiz
,
seyhan hoca
14 Kasım 2018 Çarşamba
Ay Işığı Sokağı | Bir Çöküşün Öyküsü
İnsanın yazmaya.. bir dakika bir dakika ne yazması.. Okumaya nasıl vakti olmaz anlamıyorum.
Ama yok. Resmen vakit bulamıyorum.
Her yıl, yıl içinde okuduklarımı yıl içinde blogda görmek istiyorum ama sanırım bunu başarabildiğim yıl sayısı çok az, belki de yok.
O yüzden bu ara yazdım mı ikişer ikişer post giriyorum.
Ay Işığı Sokağı ile başlayalım. Zaten pek bir şey söylemeyeceğim. Ama kitabın kapağına karşı ayrı bir sempatim olduğunu tekrar söylemeden duramayacağım.
Stefan Zweig ince kitapların derin adamı.
Görünüşte tek seferde okurum deseniz de kitapların hiçbiri bir oturuşta okumalık değil.
Bu kitap ise benim onun okuduğum diğer kitaplarından ayrı olarak birkaç öykü barındırıyor.
Hepsi de birbirinden karanlık.
İlk defa bu kitapta adamın ben intihar edeceğim diye bas bas bağırdığını hissettim.
Bir Çöküşün Öyküsü'ne gelirsek:
Bu kitapta krala vaktiyle çok yakın olmuş bir kadının saraydan uzaklaştırılması ve bunun sonucunda kadının yaşadığı bunalım anlatılıyor.
Gene çok güzel, derinlemesine tüm hisler aktarılıyor. Zweig sevenlerin sevmeye devam etmesini sağlayacak kısa kitaplardan.
Her alışverişe bir Zweig kitabı ekleyeme devam öyleyse.
Ama yok. Resmen vakit bulamıyorum.
Her yıl, yıl içinde okuduklarımı yıl içinde blogda görmek istiyorum ama sanırım bunu başarabildiğim yıl sayısı çok az, belki de yok.
O yüzden bu ara yazdım mı ikişer ikişer post giriyorum.
Ay Işığı Sokağı ile başlayalım. Zaten pek bir şey söylemeyeceğim. Ama kitabın kapağına karşı ayrı bir sempatim olduğunu tekrar söylemeden duramayacağım.
Stefan Zweig ince kitapların derin adamı.
Görünüşte tek seferde okurum deseniz de kitapların hiçbiri bir oturuşta okumalık değil.
Bu kitap ise benim onun okuduğum diğer kitaplarından ayrı olarak birkaç öykü barındırıyor.
Hepsi de birbirinden karanlık.
İlk defa bu kitapta adamın ben intihar edeceğim diye bas bas bağırdığını hissettim.
Bir Çöküşün Öyküsü'ne gelirsek:
Bu kitapta krala vaktiyle çok yakın olmuş bir kadının saraydan uzaklaştırılması ve bunun sonucunda kadının yaşadığı bunalım anlatılıyor.
Gene çok güzel, derinlemesine tüm hisler aktarılıyor. Zweig sevenlerin sevmeye devam etmesini sağlayacak kısa kitaplardan.
Her alışverişe bir Zweig kitabı ekleyeme devam öyleyse.
Etiketler:
2018 okumaları
,
ay ışığı sokağı
,
bir çöküşün öyküsü
,
kitaplar
,
stefan zweig
,
stefan zweig nasıl okunur
,
the royal book club
10 Kasım 2018 Cumartesi
Lviv: Namazları Nasıl Kıldık?
Yurt dışına seyahate giden insanlarda en merak ettiğim şeylerden biri namazları nasıl kıldıkları.
Diğeri de nasıl/ne yemek yedikleri.
Yemek konusuna gelmeden evvel namaz konusuna değinmek istiyorum.
Namazları nasıl kıldık?
İlk iş internetten namaz saatlerine bakmak daha sonra da kıble belirleyici bir uygulama indirmek :)
Kıble belirleyiciler her zaman doğru göstermeyebiliyor biliyorsunuz ama işte döndüm kıbleye kıblem kabede...
Eve gelince kontrol ettim ama kıbleyi, bizim evde doğru gösterdi, o kadar rahat etti ki için anlatamam ^^
Lviv'de cami yok maalesef. Lviv'li birine de sorduk hiç cami var mı diye de, o da yok dedi, çok fazla müslüman ziyaretçisi olsa da orada yaşayan pek fazla müslman yok anlaşılan.
Gerçi cami olsa da böyle yerlerde turistin ihtiyacı için değil orada yaşayan müslümanların toplanması için olur o da pek merkezi olmazdı. Yani belki de vardır.
Lviv çok büyük bir yer olmadığından ve biz de tam merkezde kaldığımızdan 😎 günü üçe bölüyorduk.
Sabah kahvaltı için çıktığımızda ikindi olmadan otele dönüyorduk.
Bu zaman bize hem yemek hem gezme için hayli hayli yetiyordu. Otelde öğleni kılıp ikindiyi beklerken biraz dinleniyor, ikinciyi kılar kılmaz çıkıyorduk.
Gideceğimiz saat döneceğimiz saat belirliydi. İkinci turumuzdan da yatsı olmadan otele dönüyorduk.
Burada akşamı kılıp çıktığımız da oldu, yatsıyı bekleyip çıktığımız da oldu. Her ikisinde de fazla uzaklaşmıyorduk ama. Zaten otel Rynok Meydanına çok yakın olduğundan bir kahve keyfine, yürüyüşe çıkıyor çok geç olmadan da dönüyorduk.
Bana tatilin nasıl geçti diye soranlara, çok şükür namazları aksatmadık, diye cevap veriyorum. Bu benim için tatil harika geçti demek.
Gerçekten güzeldi Lviv. Tam yazısı gelecek, şimdilik sadece bu kadar yazmaya vaktim var, valizimi ortalıktan bugün kaldırdım, düşünün 😂
Bunu benim gibi çekinceleri olanlar için ve beni kilise kilise gezerken görüp din mi değiştirdi acaba diye düşünenler için yazdım.
اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
😘
Diğeri de nasıl/ne yemek yedikleri.
Yemek konusuna gelmeden evvel namaz konusuna değinmek istiyorum.
Namazları nasıl kıldık?
İlk iş internetten namaz saatlerine bakmak daha sonra da kıble belirleyici bir uygulama indirmek :)
Kıble belirleyiciler her zaman doğru göstermeyebiliyor biliyorsunuz ama işte döndüm kıbleye kıblem kabede...
Eve gelince kontrol ettim ama kıbleyi, bizim evde doğru gösterdi, o kadar rahat etti ki için anlatamam ^^
Lviv'de cami yok maalesef. Lviv'li birine de sorduk hiç cami var mı diye de, o da yok dedi, çok fazla müslüman ziyaretçisi olsa da orada yaşayan pek fazla müslman yok anlaşılan.
Gerçi cami olsa da böyle yerlerde turistin ihtiyacı için değil orada yaşayan müslümanların toplanması için olur o da pek merkezi olmazdı. Yani belki de vardır.
Lviv çok büyük bir yer olmadığından ve biz de tam merkezde kaldığımızdan 😎 günü üçe bölüyorduk.
Sabah kahvaltı için çıktığımızda ikindi olmadan otele dönüyorduk.
Bu zaman bize hem yemek hem gezme için hayli hayli yetiyordu. Otelde öğleni kılıp ikindiyi beklerken biraz dinleniyor, ikinciyi kılar kılmaz çıkıyorduk.
Gideceğimiz saat döneceğimiz saat belirliydi. İkinci turumuzdan da yatsı olmadan otele dönüyorduk.
Burada akşamı kılıp çıktığımız da oldu, yatsıyı bekleyip çıktığımız da oldu. Her ikisinde de fazla uzaklaşmıyorduk ama. Zaten otel Rynok Meydanına çok yakın olduğundan bir kahve keyfine, yürüyüşe çıkıyor çok geç olmadan da dönüyorduk.
Bana tatilin nasıl geçti diye soranlara, çok şükür namazları aksatmadık, diye cevap veriyorum. Bu benim için tatil harika geçti demek.
Gerçekten güzeldi Lviv. Tam yazısı gelecek, şimdilik sadece bu kadar yazmaya vaktim var, valizimi ortalıktan bugün kaldırdım, düşünün 😂
Bunu benim gibi çekinceleri olanlar için ve beni kilise kilise gezerken görüp din mi değiştirdi acaba diye düşünenler için yazdım.
اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
😘
5 Kasım 2018 Pazartesi
Lviv’de İlk Gün Sorgu Odasına Alındık!
Yorgunluktan ölüyorken bu satırları evimden çok uzakta Lviv’de bir otel odasında yazıyorum.
Hep aklımda vlog çekmek vardı. Nedenki?! Vlogları kimse izlemese de yazılar hala okunuyor 😘
Efendim arkadaşımın “hadi Lviv’e gidelim” demesi üzerine “peki” dedim ve düştük yollara.
Uçak yolculuğu 1sa 40dk sürüyor bu arada. Lviv hava alanında bütün polislerin kadın olduğu kontrol kuyruğunda bekliyoruz sıra bana geliyor, polis pasaportumu inceleyip şuradaki sorgu odasına gidin diyor, melül melül arkadaşıma bakıyorum ve ben sorgu odasının önünde beklerken arkadaşım da bana katılıyor.
Ama telaşa mahal yok. Araştırmamızı yaptık ki biz 😎
Ukrayna’ ya ilk kez geliyorsanız sizi böyle sorgu odasına alıyorlar. Dönüş biletiniz ve otel rezervasyonunuz çıktısı elinizde olmalı. Bizim evraklar tamam ama herkes biz mi?!
Sırada bekleyen abilerden biri dönüş biletini almadan gelmiş, biri kalacak yer ayarlamamış. Herhalde nerede akşam orada sabah yaparım diye düşündü ama abicim o işler öyle olmuyor 😄
Sorgu odasında nereden geldiğimizi niye geldiğimizi ne iş yaptığımızı sordular, biletler ve otel bilgilerinin fotoğrafları çekildi. Ne kadar para getirdiğimizi sordular, paraları çıkarıp kameraya gösterdik ve çıktık. Dışarda birileri dönüş bileti almaya, kimileri rezervasyon yapmaya çalışıyor bekliyorlardı. Yavrum, tedirginlerdi ama biz el sallayıp yola koyulduk. Ne yapalım beybisi, insan iki blog yazısı okuyup gelirdi.
Hava alanında Türkçe konuşan bir Ukraynalı kartlarını verdi cafeleri varmış, ay bak onu şimdi hatırladım fırsatımız olursa gidelim. Dövizi çevirdik, uber çağıramadık bir türlü olmadı dışarı çıkıp hava alanının tam önünde troleybüs 🚃 bekleyen kişilerin arasına kaynaştık ve sorduk, genç ve güzel kızlar bize yardımcı oldular biz de tek kelime İngilizce bilmeyen bir Türk’e yardımcı olduk. Hep beraber 9 numaraya bindik sonra durakta indik ve kızlar gene yanımıza geldi sizi ötele kadar götürelim dediler 😍😍
İşte o an benim Lviv’e ve Lviv’lilere bayıldığım andı.
Ama arkası yarın 😄
İlk günde dahil olmak üzere dolanıp dolanıp duruyoruz.
Kusurana kadar Lviv görmek isterseniz instagram storylere beklerim 😂
Hep aklımda vlog çekmek vardı. Nedenki?! Vlogları kimse izlemese de yazılar hala okunuyor 😘
Efendim arkadaşımın “hadi Lviv’e gidelim” demesi üzerine “peki” dedim ve düştük yollara.
Uçak yolculuğu 1sa 40dk sürüyor bu arada. Lviv hava alanında bütün polislerin kadın olduğu kontrol kuyruğunda bekliyoruz sıra bana geliyor, polis pasaportumu inceleyip şuradaki sorgu odasına gidin diyor, melül melül arkadaşıma bakıyorum ve ben sorgu odasının önünde beklerken arkadaşım da bana katılıyor.
Ama telaşa mahal yok. Araştırmamızı yaptık ki biz 😎
Ukrayna’ ya ilk kez geliyorsanız sizi böyle sorgu odasına alıyorlar. Dönüş biletiniz ve otel rezervasyonunuz çıktısı elinizde olmalı. Bizim evraklar tamam ama herkes biz mi?!
Sırada bekleyen abilerden biri dönüş biletini almadan gelmiş, biri kalacak yer ayarlamamış. Herhalde nerede akşam orada sabah yaparım diye düşündü ama abicim o işler öyle olmuyor 😄
Sorgu odasında nereden geldiğimizi niye geldiğimizi ne iş yaptığımızı sordular, biletler ve otel bilgilerinin fotoğrafları çekildi. Ne kadar para getirdiğimizi sordular, paraları çıkarıp kameraya gösterdik ve çıktık. Dışarda birileri dönüş bileti almaya, kimileri rezervasyon yapmaya çalışıyor bekliyorlardı. Yavrum, tedirginlerdi ama biz el sallayıp yola koyulduk. Ne yapalım beybisi, insan iki blog yazısı okuyup gelirdi.
Hava alanında Türkçe konuşan bir Ukraynalı kartlarını verdi cafeleri varmış, ay bak onu şimdi hatırladım fırsatımız olursa gidelim. Dövizi çevirdik, uber çağıramadık bir türlü olmadı dışarı çıkıp hava alanının tam önünde troleybüs 🚃 bekleyen kişilerin arasına kaynaştık ve sorduk, genç ve güzel kızlar bize yardımcı oldular biz de tek kelime İngilizce bilmeyen bir Türk’e yardımcı olduk. Hep beraber 9 numaraya bindik sonra durakta indik ve kızlar gene yanımıza geldi sizi ötele kadar götürelim dediler 😍😍
İşte o an benim Lviv’e ve Lviv’lilere bayıldığım andı.
Ama arkası yarın 😄
İlk günde dahil olmak üzere dolanıp dolanıp duruyoruz.
Kusurana kadar Lviv görmek isterseniz instagram storylere beklerim 😂
Etiketler:
Lviv
,
lvivde neler yapılır
,
lvivde sorgu
,
seyhan lvivde
,
ukrayna
2 Kasım 2018 Cuma
Pertev Bey'in Üç Kızı ve Pertev Bey'in İki Kızı
Münevver Ayyaşlı'nın üç kitaptan oluşan Pertev Bey serinin ilk iki kitabını bir yazıda anlatacağım bu sefer.
Çünkü okuduğum kitaplar çok birikti, günceli yakalamam lazım.
Halbuki bu seriyi bitirdikten sonra özene bezene bir Youtube videosu çekmek istiyordum ancak seriyi tamamlayamadım. Eylül ayında okuduklarım videosunda seriyi neden tamamlayamadığımdan bahsettim, şimdi ona girmeyeceğim ama isteyen bu linkten izleyebilir.
Bizim yakınlarımızda Münevver Ayyaşlı Kültür merkezi var. Münevver Ayyaşlı ismi tanıdık ama kimdir bilmiyordum, baktığımda onun da bir yazar olduğunu öğrendim. Allah'ım daha keşfedilecek ne kadar çok yazar var bir düşünsenize.
Ve bir gün Münevver Ayyaşlı da okuyacağıma söz verdim. Nice ertelememden sonra bir alışverişimde sepete ekledim ve nice ertelemeden sonra bir gün elime alıp okumaya başladım. Kitaba başlar başlamaz beni sardı, korktuğum gibi değildi ama hepsi bu değil...
Pertev Bey'in üç kızında Osmanlı'nın yıkılışının bir aile üzerindeki etkilerini; kitapta geçen tabirle koskaca imparatorluğun bir ailenin üzerine çökmesini okuyoruz. Kitabın öyle aşırı orijinal/marjinal bir konusu yok bilakis çok klasik mevzulara rastlamak mümkün. Ama bunu yaparken tarihin arka sokaklarında gezdiriyor sizi. Zaten bildiğiniz şeylerin başkası üzerinde bu kadar etkili olabileceğini hiç düşünmediğinize üzülüyorsunuz. Aynı zamanda size, daha fazla Tarih okumalıyım, da dedirtiyor.
Birinci kitap bittiğinde ara vermeden ikinci kitaba başladım. Buna ben de şaşırdım çünkü en az bir kitap ara veririm sanıyordum ama dayanamadım.
İkinci kitap Pertev Bey'in İki Kızı'nda artık adından da anlaşılacağı üzerinde aile üzerindeki kayıplar devam ediyor ancak bu sefer taze Cumhuriyetin, İstanbul Ankara ayrımının aile üzerindeki etkilerini okuyorsunuz. Aileyi de tanıdığınız için değişim inanılmaz geliyor.
Üçüncü kitabı çook merak ediyorum.
Çok uzatmak istemiyorum ama kısaca konu olarak belki farklı değil ama kitaptaki eleştiriler bile o kadar güncel ki, bugün yazılmış gibi. Bu kadar tahmin edilebilir olmak çok üzücü gerçekten. Ve etkileyici.
Kitapları çok sevdim, bu yazının benim sevgimi anlatabildiğini pek sanmıyorum, herkeste aynı etkiyi bırakmayacağına da eminim. Gerçi Instagramda paylaştığımda okuyanlar çok sevdiklerini söyleyen yorum bırakmadan geçmediler.
Takdir sizin.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)