28 Mart 2012 Çarşamba

Online Alış-Verişin Sonu Yok

Ben ki, internetten alış veriş mi yapılır, derdim.
Nasıl güvenilir? Nasıl emin olunur? Hem neden alınır? Çık, al.
Olmuyor işte. O kapıya teslimin cazibesi var ya..
Ahh.. Ahh...

İnternetten alışverişe başladım ama, ayakkabıda alınmaz hani, diyordum...
Ayakkabıyı çoktan geçtik, çizme bile aldım; bu kış Trendyol sayesinde sokağa çıkabildim :)

Ufak bir şey anlatayım hemencik.
Uyarmama rağmen siparişlerim amcamın dükkanına bırakılıyordu.
En son nerde kaldı bu sipariş diye kontrol ederken 3 gün önce teslim edildiğini görünce çıldırdım.
Amcamlar haber vermemiş, Markafoni mesaj atmamış, Yurtiçi kargo aramamıştı.
Ben de Markafoni'ye bir mail döşedim. Facebook duvarlarına yazdım.
Sonra hızımı alamadım Yurtiçi Kargo'ya yazdım.

İnsan bu kadar sinirlenmişken  alışveriş yapmaz sanıyorsunuz değil mi?
Ben 'hazır Markafoni'ye girdim bi' bakınıyım' derken...
O çok sevdiğim ayakkabılara rastladım..
Herşeyi unuttum ondan sonra :)

Lafımın arkasında dursaydım iyiydi tabii..

Ertesi gün, Yurtiçi Kargo bir taraftan arıyor, Markafoni bir taraftan...
Yetmiyor amcam da arıyor.
-Seyhan bizi tanımadığını söylemişsin...

Upss...
:)

Ne yaparlarsa yapsınlar alışverişe devam ettiğimizden '75 TL ve üzeri alışverişlerde kargo bizden'i kaldırmışlar uyanıklar..
Hatta sevgili Trendyol 5.90'a çıkarmış kargo ücretini.
Ama bize müstehak...

Sadece son 24 saatte 3 kampanyadan yararlandım.
Aldıklarım olmasa da, geri versem bari diye düşünmeye bile başladım :))))

Merak etmeyin, aldığım şeylerin fotoğrafını koymayacağım ama o kadar bahsettim şu ayakkabıları göstereyim size.


Dogo'ların hepsini çok seviyorum.
Ama bu Cute Paws diye bir marka. Dogo'yla aynı desen, aynı tarz.
Kalitesi aynı mı bilemem ama Cute Paws beklediğimden çok ama çok(ama ÇOK) daha kaliteli ve aşırı rahat! { apaşırı (: }
Desen desen ayakkabıların hepsini çok seviyorum ama İstanbul desenine karar verdim.
İstanbul'u bunlarla gezeyim dedim. Diğer desenlere de sıra gelir elbet ;)

Dün Accessorize'da "bu kız eğilmiş ne yapıyor :/ " derken benle konuştuğunu farkettim.
Üstündeki  Boğaz Köprüsü mü ?
Çok şeker, markası ne?

Diğer kız ise deliymişim gibi bakıyordu bana :)

Not: Oyyyy kurban olsunlar!!! Okudun mu kız hepsini? -Yani kız derken samimiyetten ;) - Canımsın ;)

26 Mart 2012 Pazartesi

Leyla İle Mecnun


İzlemeden sevebilir mi bir insan bir diziyi?
TRT1'de yayınlanan "Leyla İle Mecnun" adlı diziye gönülden bir bağım var.

Sosyal medyada yapılan paylaşımlarla ilgimi çekti önce.

"Hiç çay ısmarlayan biri kötü olur mu?" diye yazmıştı biri.
Meğer bunu meşhur İsmail Abi söylemiş.
O kadar hoşuma gitti ki bu laf...
Bir ara bütün dizi internetten izlemeye niyetlendim.
Sabredemedim.. Vakit bulamadım.. Pek anlamadım.. Vazgeçtim :D

Yine de paylaşılan videoları izlemeden duramadım.

Şimdi her pazartesi bir TRT1'de yayınlanan 'Bir Zamanlar Osmanlı' adlı diziyi merak etmemle bana 'Leyla İle Mecnun' kapıları da açılmış oldu.




Dizideki karakterlerin geçmişini bilmiyorum.
Ama izledikçe onun o kadar da önemli olmadığını anladım.
Çok keyifle izliyorum. Göndermelere bayılıyorum.

Durdurun beni yoksa size bir kaç sahne anlatmaya başlayacağım :)


24 Mart 2012 Cumartesi

Kereviz Sapından Çorba Yaptım

Dedim ya severim sebzeyi.
Kerevizin kokusu bile iştahımı kabartır.
Portakallı kereviz yapmak için aldığım kerevizlerin yaprakları taze taze gözüme batınca...
Kereviz sapından yapılan çorba aklıma düştü.


Çorbanın tadını hatırlamıyordum yaparken.
Yaptım. Bitti. Kupama  koydum. Ama o kadar güzel olmuştu ki, bir daha, bir daha içtim.
Ve böyle çorbalar için kupa uygun değilmiş onu anladım.
Tencereyi önüme çekseydim işim daha kolay olurdu :)

Kimileri içemez kupadan çorba. Ben içer, çok da severim.
Özenti miyim neyim? :)))

Not: Tarifini, internetten bulabilirsiniz düşüncesiyle yazmadım ama editleyip sizler için tarif ekliyorum :D

Malzemeler:
1 kase kereviz sapı
1 tane kırmızı biber -yeşilde olur- ikiside olur
1 tane kuru soğan

Terbiye için:
1 sb bardağı yoğurt
4 yk un
yarım limon suyu
tuz, yağ, et suyu

Yapılışı:
1 tavada soğanı ve biberleri sotele. Kereviz yapraklarını ekle. Sıcak suyu ekleyip sebzeler yumuşayıncaya kadar pişir.
İstenilirse blendırdan geçir - ama bence geçirme :)
Devamlı karıştırarak terbiyesini ekle.

Bitti :D

21 Mart 2012 Çarşamba

KüçükSu Kasrı

Güneşe aldanan arkadaşın canı dışarı çıkmak istemiştir.
Benim canım ise Küçüksu Kasrına gitmeyi.
Güneşe aldanan arkadaş hastadır.
Bense turp gibi.

Burası Sultanın av köşküymüş.


Dışardan görüntüsüne bayıldım. İkinci pencereden el salladığımı hayal edin lütfen ;)



Köşkün girişi burasıymış ama biz arkasından girdik.. Neden bilmiyorum :)
Tabii ki artık öğrendiğimiz üzere, içerine fotoğraf çekilmiyor.
 Yine, içerideki gördüğümüz tüm sarı renklerin altından elde edildiğini öğrenip şaşıyor, hayran kalıyoruz.


Av köşkü olmasından mütevellit, köşkte banyo, yatak odası, hatta yatak bile yok, her odada şömine var.
Çünkü çok soğuk, a dostlar...

Cumhuriyetin ilk yıllarında, cumhurbaşkanlığı köşkü olarak kullanılmış ve o zaman, duş eklenmiş.


Hemen yanı başında cafesini ve o soğukta dışarda oturan cesur insanları görüyoruz...


Burada ise, huysuz, hasta, üşümüş, acıkmış yol arkadaşımı görüyorsunuz...

İşte Küçüksu Kasrı'nın ve cafesinin manzarası :


Burayı çok sevdim aslında.
Yazın sık sık geleceğim, dedim.
Ama o sokak köpekleri... önce onların orda olduklarını unutmam gerek. O kadar çoklar ki...

Not: Bu yemek yerleri çok sorun oluyor, giderseniz şurada yemek yemeyi tercih edebilirseniz.
Ama ben yeni yerler keşfetme pahasına bilmediğim bir yerde pide yemeyi tercih edince... 
yani Dilara daha fazla söylendi sadece :) 

19 Mart 2012 Pazartesi

Doğal Gelinler

Beni bilenler bilir.
Doğallıktan, sadelikten hoşlanırım.
Ya da kendimle bile uğraşamayacak kadar üşengecim de bunu paravan olarak kullanıyorum...
:)
Ama öyleyim.
Makyaj yapmam -zaten yapamam.
Takı takmam -hiç yakıştıramam.
Bir tek tüm renklerle aram iyidir. Yine de cafcaflılardan uzak dururum.

Sadeliği ise en çok gelinlere yakıştırıyorum.






Bu fotografı görünce aklıma Asu'nun düğünü geldi.
Ee arkadaşımız evleniyordu, gelin masasına en yakın masayı seçtik.
Fotograf makinasını Asuman'a verip çeksene bizi demiştik :D


Kuzenim duvağı sadece bir fön çekilmiş saçına tutturulmuştu.
Gelin çiçeği ise papatyalardan oluşuyordu.
Yine sade, neredeyse düz bir gelinliği vardı.
Bayılmıştım. Uzun süre herkese bahsettiğimi hatırlıyorum.
Yine, kocakarı davetlilerin 'ay çiçeğine bak', 'ay o saçın haline öyle' demesini de hatırlıyorum. :/


2012'de az topuzlu, az makyajlı, çok kahkahalı, daha doğal, daha rahat gelinler görmek ümidiyle ;)

Fotograflar Anastasia Volkova'dan.

16 Mart 2012 Cuma

Ahmet Kaya Diye Biri Varmış Duydunuz Mu?

ShowTv'de yeni bir dizi başladı geçenlerde.
"Suskunlar" diye.
Konusunu üstün kör anlattılar ve ben çok sevdiğim 'Sleepers' isimli efsanevi filmden esinlendiğini anladım.
Şahane filmdir buarada.
Geçen onun  fragmanında bir şarkı çalıyordu.
Aman Allah'ım ne kadar güzeldi.
Tüylerim diken diken olmuştu

 

Bak yine oldu.
O gün bu gündür ben Ahmet Kaya dinliyorum.
Vay be ne adammış arkadaş!
Ne şarkıları varmış böyle!

Benim arkadaşımın müzik kulağı çok iyidir zaten.
Ama o bile uzun yıllar Ahmet Kaya dinlediğini benden gizlemişti.

"Suskunlar" dizisine borçlu hissediyorum kendimi.
Ezel'in senaristleri yazıyormuş.
O zaman şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, daha çok filmden falan esinlenirler ama neticede güzel bir iş çıkar.


Ama ben bu kadar bunalıma gelemem.
Siz İzleyin ;)

14 Mart 2012 Çarşamba

Brokoli Gecesi

Ben çok severim brokoliyi.
Neden sevilmeyen sebzeler arasında yer alır bilmem.
Sebzelerle aram zaten iyidir de -gerçi benim bütün yiyeceklerle aram iyidir-
En sevilmeyen sebzeler genellikle en sevdiklerimdir.
Patlıcandan, kabaktan bahsetmiyorum.
Brüksel lahanası, kereviz, enginar gibi eve girmek için vize işlemlerine tabi tutulacak sebzelerden bahsediyorum.
Brokolinin de o grupta olduğunu düşünüyorum. Oysa ben çok seviyorum. Bunu zaten demiştim:)


Mantarlı brokoli salatası yaparken dedim ki, bunun çorbası olmaz mı acaba?
Biraz brokoli, biraz mantar ayırdım ve çorbasını denedim.
Mantarlı brokoli çorbası:
Bildiğiniz brokoli çorbası tadında aslında, sadece içinden mantarlar çıkıyor :)

Ben çok memnun kaldım ama bana bakmayın siz,
 ben her şeyi yerim ;)

13 Mart 2012 Salı

Kanlıca'nın Orta Yerinde Bir Taşa Uzanalım Mı?

İstanbul gezileri hava koşullarının izin verdiği hızda devam ediyor.

Ben hiç gitmemiştim Kanlıca'ya.
Yememiştim meşhur yoğurdundan.

Listemde ilk sıralardaydı. Listeye bir çentik daha atıldı.

Yoğurdunu beğenmedim.
Zaten, nesi meşhur, diye yorumlar okumuştum.
Katılıyorum nesi meşhur? Neden meşhur?
Pudra şekerli yediğim yoğurt nihayetinde midemi de bulandırdı, tam oldu :)

Ve bu Kanlıca küçücük bir yer!
Küçücük.
Yoğurt-balık ne alaka diyerek balık yemek istemezseniz, yol kenarında bir kebapçıya gidebilirsiniz.
Kanlıca'ya gelip yol kenarında bir kebapçı da yemek yemek istemezseniz aç kalabilirsiniz.
Siz bilirsiniz:)
Balık üzeri yoğurt beni zehirlemedi sizi de zehirlemez ;)
Parmaklarım donma tehlikesi geçirdiği için pek fotoğraf çekmediğim, güneşli ama bir o kadar da soğuk bir gündü Kanlıca günü.

11 Mart 2012 Pazar

Dantel Trençkot

İndirimleri çok sevsek de, sezon açılışlarına bayılmıyor muyuz hepimiz??

Etraf pazar yeri olmamış, istediğimiz ürünün istediğimiz rengi ve bedeni henüz tükenmemişken alış veriş yapma mutluluğu bir başka olmuyor mu?

Hele kıştan bahara geçiş...
Bunu ben de kabul ediyorum; koleksiyonda kullanılan renkler içimi açıyor!

Geriye bir tek etiket fiyatı sorunsalı kalıyor...
Onu da umursamayanlar vardır.
Hayat onlara mı güzeldir?
:D

İçimi açan mağazalardan biri, tabii ki İpekyol.

Aslında gayet hoş gözüken bu trençkotu görünce, nasıl bu hataya düşmüşler, diye şaşırmadım değil.
Tamamen dantel olduğunu düşünsenize..
Düşündünüz mü?
Ne kadar harika olurdu değil mi?

Bir kraliyet düğününe bile katılırsınız dantel trençkotun benim hayal ettiğim versiyonuyla :)

Nasılsa hep fikirlerim çalınıyor o yüzden ulu orta söyleyeceğim artık.
Bence ilk dantel trençkotu çıkaran kazanır!
:)

10 Mart 2012 Cumartesi

Ragbi Mi?

Sporun her dalıyla aram iyidir.
Bir kaç kere boğulmaktan kurtulmuş, bisikletten düşüp dudağımı patlatmış, koşarken liflerimi zedelemiş biriyim.
Çok anlarım(!) Çok severim(!)
Uzun atlamada madalya sahibi olduğum profil yazımda da geçmekte... ;)
Unuttuğum bir fotoğraf çıktı karşıma. Gülümsetti beni.


Bir pazar kahvaltısı sonrası çekilmiş bir fotograftır kendisi.
Ekranda gördüğünüz 2011 Ragbi Dünya kupası maçı.
Yeni Zellanda ve Fransa arasında oynanıyor.
Maçı kazanıp Dünya kupasını eve götüren takım Yeni Zellanda oluyor.

İnsanın iki ağabeyi olunca hafta sonları magazin programı karşısında kahvaltı etmek yalan oluyor.
İzlenecek hiç birşey bulunamadıysa Eurosport açılıyor ve hiç anlamadığımız bir sporu izlemek zorunda kalıyorum.
Ciddi anlamda bir kaç maç izledim -zorunda kaldım- ve kesinlikle hiç bir şey anlamadım!

Ama yorumlarımı eksit etmedim.
Lan herife bak ayı gibi!
Ulan kaşı yarıldı!!
Abbow o kadar kişinin altından sağ çıktı!!
Gibi...

Ragbi oynamak için insanın deli olması gerekir sanırım.
Amerikan futbolunda olduğu gibi korunaklı üniformaları yok zira...
Deli değillerse de bi' kaç darbeden sona deliriyorlardır :))

8 Mart 2012 Perşembe

Kaç Zil Kaldı Öğretmenim?

"Anca kitap ve film yorumu, başka bir şey yok" dediği için bir arkadaş, kitap ve film yorumlarına ara verecektim ama bu kitabı anlatmamaya daha fazla dayanamıyacağım!


Nergisce tek bir cümle yazmıştı bu kitap hakkında.
Attım hemen sepete. Öyle değer veririm önerilerine ;)

Bense tek cümleyle özetliyemiyeceğim bu kitabı ve bana hissettirdiklerini.
O kadar sevdim, o kadar duygulandım ve sabırsızlıkla okudum ki bu kitabı.
İstedim ki herkes okusun, Empati kursun. Ben olsaydım, desin.
Burnum sızladı çokça. Gözlerin doldu yer yer. Sonunda koyverdim zaten.

İstanbul'da korunaklı hayatındayken, ilk tayini Diyarbakır'a çıkan bir öğretmen kendi ağzından yaşadıklarını anlatıyor.
Vay be güzel özetledim :)



Bizim de Naki'miz var biliyor musunuz?
Çıtı pıtı, güzel mi güzel, şık mı şık...
Diyarbakır'da öğretmenlik yapıyor o da.
Bir de Zeynep'cim geldi aklıma okurken.. Sonra öpesin geldi Zeynep'i :)

İlkokul öğretmenlerinin çocukları hayatları boyunca etkilediklerini düşünürüm.
Okumayan çocukların yarısı ailesi yüzünden okumamışken, yarısı da gıcık bir öğretmene denk geldiği için soğumuştur.
Biliyorum çok zor ama ekstra sabır göstermelerini diliyorum.
Hele tayini doğuya çıkan, sınıfı türkçe bile konuşamayan çocuklardan oluşan bir öğretmene ekstradan da fazla sabır diliyorum.
O sabırı gösteren, çocuklara okuma sevgisi veren her öğretmenin ellerinden öpüyorum.
İyi ki varsınız!!

7 Mart 2012 Çarşamba

Bırakın Sevmeyi Bayılıyorum Kendime


Ne oldu bana bilmiyorum böyle.
Ben aslında kendini pek sevmeyen, devamlı eleştiren ve değiştiren biriydim.
Ama son günlerde çekilmez derece seviyorum kendimi.
'Ee bu kötü birşey değil ki' demeyin!

İnsan uçuğunu sever mi ya?
Ben seviyorum, kötü kız imajı verdi, ne kadar yakıştı bana, diyorum.

Sabah gözlerim şiş şiş; ay ne şeker.
Bugün asansörde; çok tatlıyım.

Narsist miyim, yoksa gerçekten şahane miyim çözemedim :)

İnsanın kendiyle barışık olması çok güzel bir şey.
Keşke herkes kendiyle barışık olsa..
Ama kendini beğenmek... başka... çok başka...

Son olarak bir şey ekleyebilir miyim?
Hayat böyle çok güzel :))
Foto by Alper Erdem

Röportajımda da Dediğim Gibi...

Gazeteciler kapımda kuyruk olsun, röportaj taleplerinin ardı arkası kesilmesin ama ben ilk röportajımı bir blogla yapayım.
Bir blogger önceliği tabii ki bir bloggera verir!

"Blogger Anneler"  bloggerlarla yaptıkları röportajları yayımlayan bir blog.
Henüz keşfetmemişseniz ben vesile olayım. Önce Blogger Anneler bloguyla, sonra Ülkü ve Filiz'le, daha sonra da Ülkü ve Filiz'in röportaj yaptığı kişilerle tanışıp memnun olacağınızı düşünüyorum.

Benim röportajıma gelinceee...
Bakın bakalım benden beklenmeyecek bir cevap vermiş miyim?

Ben bu yazıyı yoruma kapasam... Yorumları röportajın altında okusam...
Hımmm.. 
Bu fikri de sevdim ;)

3 Mart 2012 Cumartesi

İran. İrlanda. Fransa. İngiltere

Başlığı yazınca bilinç altıma hayran kaldım.
Siz, sende de ne ego var demeden düzelteyim; 'bilinçaltı'na.
Farketmemiştim ama seçtiğim filmler İtalya'ya gidemeyişimin acısı resmen..
Bu çok farklı bir hikaye, sormayın söylemem :)

A Separation


Teyzem bile izlemiş bu filmi. 'İzle lütfen' dedi. Neden öyle dediğini izleyince anladım.
Hastası olan için daha başkadır bu film bence. Buna eminim.
Çok ama çok beğendim. Asla unutamayacağımı bildiğim kareler var.
Filmi izlerken, ikiye bölündük; kadın mı, haklı erkek mi?
Bu arada film acıtasyona çok müsait ama helal olsun abartıp, baymamışlar..
Oscar'ı ve Golden Globe'u İran'a kazandıran bu filmi ben de tavsiye ediyorum.

Leap Year


Bu film çok güzel değil mi?
Sevgilisine 29 şubatta evlenme teklif etmek için yollara düşen kızın hikayesi...
Bu yıl şubat 29 çekince hala izlemediğim bu filmi aradan çıkardım. Çok sevdim!

Midnight In Paris


Ben aslında artık Woody Allen izlemem diyordum. Demek ki neymiş büyük konuşmayacaksın :)
Cineshoot önermese izlemezdim ya neyse..
Bence Woody yine canı istediği için filmi bitirip bağlayıvermiş. Yine de hoş. Hatta mesaj bile vermiş bence.

The King's Speech


Merly Streep'e 3. Oscar'ını veren Colin Firth'ü görünce hala bu filmi izlemediğimi farkedip açığı kapatayım dedim.
Ama yer yüzünde film çekilmeye devam ettikçe o açık kapanmayacak belli :)
İngiltere Kralı VI. George'un kekemeliğini çözme çabalarını anlatan gerçek bir yaşam hikayesi.
Beni en çok Helena Bonham Carter'ın oyunculuğu etkilemiş olsa da, Colin Firth cidden çok güzel bir kral olmuş.
Yalnız acaba ağabeyinin hikayesiyle harmanlayamazlar mıydı?

O kadar diyorum bana sorun senaryoyu yazarken :P

Birbirinden güzel dört film önerisiyle sizleri başbaşa bırakıyorum.