fransız sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fransız sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ekim 2015 Perşembe

The Hundred-Foot Journey

Bu yaz güzel filmler izledim.
Bazen listedeki sıraya uymadım bazen de isyankarlık edip listemin dışına çıktım. :P
Listedeki sıraya uymayıp bir de yaptığım bu arsızlıktan  memnun kaldığım bir Fransız- Abd- Hint ortak yapımı filmdi, Aşk Tarifi.

Madam Mallory rolünde tanıdığımız bir isim, Helen Mirren oynuyor. Bir fransızı canlandırıyor.

Aşkla yemek yapmayı, baharatların büyülü dünyasını annesinden öğrenmiş bir genç olan Hassan ve ailesi - Manish Dayal canlandırıyor Hasan'ı- annesini kaybettikten sonra ailecek çeşitli yerlerde tutunmayı deniyorlar. Bu yolculuklarında (ruhani bir şekilde) annesiyle konuşup fikrini alıyor babası.
Hasan'ın babasını Om Puri canlandırıyor.
Bir Fransız kasabasında ünlü bir restaurantın karşısına yerleştiklerinde olanlar, kendilerini kabul ettirme ve yükseliş hikayesi.
Ben sevdim.

Tabii herkes bilir ki fransızlar size, hem de ingilizce konuşarak yardımcı olmazlar.
E bu film ingilizce.
Yani bu büyük bir eksinin dışında sevdim.

Ben hint filmlerinin böylesini daha çok seviyorum zannımca: Yeni ve ortak yapım olanlarını.

7 Nisan 2014 Pazartesi

Günlerin Köpüğü {Bir Kitap- Bir Film}

Ben böyleyim işte.
Bir kitapta bir kitaptan bahseder, o kitabı merak ederim. Bir filmden bahsetse izler, bir şarkı anılsa dinlerim.
Bu kitabı listeme ekleten de çok sevdiğim bir kitap.
Bir Cihan Kafes isimli İclal Aydın kitabında geçer: Okuyanlar hatırlayacaktır, Doruk Lorin'in çok sevdiği bu kitabın, orijinal dilli basımını hediye eder.

Bir cihan kafes, çok sevdiğim, hatta geçen yıl okuduklarımın içinde en iyisi diyebileceğim bir kitap. Haliyle kitapta bahsedilen bu kitap listeye eklenmekle kalmadı, listenin üst sıralarında yer bularak kendini biran önce okuttu.


Değdi mi peki bu kadar hevesle alıp okumama?
Maalesef.. Yazar Boris Vian, bu kitabı iki günde yazmış ama üzülerek belirtmeliyim ki benim için okumak aynı hızda olmadı aksine, tam bir eziyet oldu.
Bu kadar metaforik anlatım bünyemde ters etki yaptı ve beni çileden çıkardı.
E bir de, gelmiş geçmiş en iyi aşk hikayesi, gibi yorumlar duyunca beklenti tavan tabi ama beklentim yüksek olmasaydı da benim tarzım olmayan bir kitap, sevmezdim sanıyorum.

"Madem sevmedin ne diye filmini izledin?" diye sorabilirsiniz.
Birincisi bu kitap nasıl film edilir acayip merak ettim.
İkincisi oyuncular harikaydı.
Üçüncüsü Fransız sinemasını severim bilirsiniz.

Merak etmeme gerek yokmuş, fazla kasılmamış, yani ben kitapta anlatılanlar bir mantık çerçevesine oturtulur öyle film edilir sanıyorken onlar rahat rahat filmi çekmişler.
Oyuncular çok başarılı. Kitapta da filmde de Colin'i sevmemek elde değil ve Colin'i canlandıran aktör Romain Duris'i L'arnacoeur filminden, kitapta ve filmde uyuz olduğum Chick'i canlandıran aktör Gad Elmaleh'i Priceless filminden hatırladım.
Audrey Tautou ise bir yerlerden tanıdıktı ama tam çıkaramadım :P

Filmi kitaptan daha çok sevdim, en azından hayatımdan sadece iki saat çaldı. Ve 'o çiçeğin' Chloe'nin ciğerlerine nasıl yerleştiği çok güzel anlatılmıştı.


Ben sevmedim diye siz de sevmeyeceksiniz diye bir şey yok tabii, ben üstüme düşeni yaptım. Okuyup, izleyip karşıt görüşlerinizi yazsanız memnun bile olurum, fikir olur. Benim fikrimi değiştirmeye çalışmayın yeter ki :)

9 Aralık 2012 Pazar

Pazarları Hiç Sevmem

Ben eskiden nasıl takip ederdim vizyonu.
Her hafta ekleri için alınan gazeteler ve aylık sinema dergileri annemi çıldırtırdı.

Hangi film ne zaman gelecek, eleştirmen ve izleyici yorumlarını yakından takip ederdim.

Bana ismi çok şey anlatan bir film: Pazarları Hiç Sevmem.
Adı yetiyor yani. Kafamda şahane bir senaryo oluştu. Ancak olumsuz eleştirilerden sonra, zaten beklentim de yüksek, diyerek gitmedim - izlemedim - bilmiyorum. Sadece hala merak ediyorum



İzlemediklerimizi kenara koyup izlediklerimize gelirsek - ki ben bu ara fena halde dizi izlediğimden çok az film izliyorum, bir Fransız - bir ABD - bir Alman filmi var bugünün önerilerinde.

Hors de Prix (The Priceless)


Benimle daha önce film izleyenler bilir, film ilk başladığında jenerik bazen ilgimi çeker ve film hakkında notumu o dakika veririm.
Bu film başlarken de, ayy çok sevdim, diye notu verdim. Her zaman tutmaz bu arada ama bu sefer tuttu. Bir de ben bu kadını pek seviyorum, yüz hatlarına bayılıyorum falan.
Konusuna gelince. Konusunda gelmeyelim ya eğlenceli bir Fransız filmi, izleyin derim ben.

Mamma Mia!


Müzikal severim ben. Durup dururken insanların birden şarkı söyleyip dans etmesini neden sevmeyeyim :)
Evlenme arifesinde bir genç kızın babasını bulma macerası diyelim konusu için.
Öyle ahım şahım bir film olmasa da müzikal sevenler, oyuncular için izleyebilir.

Goodbye Lenin


Doğu Almanya yıkılmadan kalp krizi geçiren 8 ay komada kalan kadının uyandıktan sonra, oğlunun değişimi ondan saklamasını anlatan bir film. Bunu kuzenim ısrarla tavsiye etmeseydi asla izlemezdim. Ya da başında sıkılır değiştirirdim. Siz de benim tavsiyemle başlarına biraz sabredip sonra çocuğa hayran kalabilirsiniz. hatta sonra sıkıldıkça filmin müziklerinde kaybolabilirsiniz ;)

İyi seyirler..

10 Eylül 2012 Pazartesi

L'arnacoeur

Pazartesi günü film kritiği yapmak adetim değildir aslında.
Değil midir?
Öyle diyorsam öyledir herhalde.

Yeni fark ettiğim bir şey var ki, o da nicedir film postu hazırlamadığım. Gerçi film mevsimi şimdi başlıyor.

Upuzun zamandır izlemek isteyip de izlemediğim bir filmi nihayet izledim.
A Walk to Remember
Pek beğendim.

Coco Avant Chanel
İki Chanel biyografisini okuduktan sonra kesinlikle beni kesmedi. Çok eksikleri olduğunu düşünüyorum.
Önce filmi izleyenler muhakkak kitabı okumalı!

Bir sonraki filme değinmem için bu filme değinmem gerekiyor yoksa çok uzun zaman oldu bu eğlenceli filmi izleyeli.
L'arnacoeur

Heartbreaker olarak çevrilmiş dilimize :))))
Bir Fransız romantik komedisi.
Ben mi kötü Fransız filmlerine denk gelmedim, yoksa, bu Fransızlar gerçekten film yapmayı biliyorlar mı, orasını tam kestiremiyorum. Bu filmi romantik komedi severlere şiddetle tavsiye ederim.

O Fransız filminde görüp, ay ben bunu izlemeliyim, diyerek izlediğim film ise;
Dirty Dancing.
Nedense dilimize "İlk Aşk İlk Dans" olarak çevrilmiş, ben de korsan kuzenimden indirmesini rica ettim. O da herkesin içinde "Seyhan Abla istediğin 'Dirty Dancing' filmini indirdim" demez mi?!
Ne Dirty Dancing'i atma lan ben öyle şeyler izlemem dedim.
Meğer izlermişim.
Meğer ne edepsizmişim ben :)
Dün kızlar, ne izliyorsun bize söyle bizde izleyelim, dediler de adını söylemeye utandım, öyle de mahçup olurum :P

Uzun yazıyı okumak istemeyenler için Not: 
3 filmi izlemenizi öneriyorum Chanel'i ise okuyun efendim :)

7 Mart 2011 Pazartesi

İzlediğim Filmleri Anlatıyorum, Bloguma Dokunma!

Bir kaç gün önce arkadaşım aradı.
Sitene erişim mahkeme kararıyla engellemiş ne haltlar karıştırdın dedi.
O kadar utandım ki anlatamam.
Durumu anlattım.

Binlerce insanı töhmet altında bırakıp tüm blogspot uzantılı adreslere erişimi engelleyen zihniyeti kınıyorum.
Suçluyu suçsuzdan ayırmak bu kadar zor olmasa gerek!

Neyse DNS ayarlarımı düzenledim ve blogspotlara girebiliyorum.
Ama yazmak gelmedi içimden.

Şöyle bir silkeleneyim dedim.

3 film.
Uluslar arası takılacağım biraz ;)

Postman To Heaven


Yine özgün bir konuya sahip Güney Kore filmi.
Sevdiğimi söyleyip ayrıntılı okumak isteyenleri şuraya davet etsem olur mu? :)

100 Days With Mr. Arrogant

İsim tanıdık geliyordu. Bir yerlerde okumuş olmalıyım. Hımm... Görüntü kalitesi de güzel. E canım da film izlemek istiyordu diyerek izlediğim film.
Bu tür filmler benim için pek risk taşımaz, seveceğim neredeyse kesindir.
Ama sanki o kadarda güzel değil miydi neydi :)
Bu filmi izlerken bazı iğrençlikte sahneleri sadece Güney Kore sinemasında görebilirsiniz diye düşündüm :)

Sonra da Fransız sinemasını düşündüm.
Bir sonraki filmim Fransız Sinemasından olsun dedim.
Ve gerçekten bu kararımı uyguladım ;)

La Vie En Rose


Böyle bir sohbet açılsa ben derim ki Fransız Sinemasını severim.
Oysa Fransız Sinemasına ait izlediğim filmler bir elin parmaklarını geçmez. Bildiğim oyuncu isimleri de keza öyledir ve muhtemelen doğru telaffuz edemem :)
Ama severim!
Çünkü izlediğim o bir elin parmaklarını geçmeyen filmlerin hepsi de harikalardı.
O harika filmlerden birinde La Vie En Rose şarkısına gönül bağıyla bağlanmış, o şarkının hatrına bu filmi izlemiş bulundum.

Film geniş bir vakitte izlenmeli, ama mutlaka izlenmeli.
Ve tabii alt yazılı izlenmeli.
Edith Piaf'ın hayatını anlatan bu film sizi derinden etkileyecek buna eminim. Eşsiz güzellikte şarkılarla bir tarihe tanıklık edeceksiniz.
O derece iddialıyım ;)