mevlana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mevlana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Kasım 2011 Cuma

Daldan Dala

Bu yaz başıma öyle bir şey geldi ki, hayatta ne istediysem gerçekleştiğini o zaman idrak ettim.
İstediğim şey, hep istediğim şey, hem de istediğim şekilde gerçekleşti.

Sonra çoğu şeyin istediğim gibi şekillendiğini gördüm.
Sonra mutlu oldum.
Sonra düşündüm:

Kötü yaradılışlı kişi Allah'a yalvarmasın diye Allah ona dert keder vermez. Unutma firavunun başı bir kez bile ağrımadı..! (Hz. Mevlana)


Bu da beni, 'ben sevilen bir kul değil miyim?'e kadar götürdü.
Sonra da aklıma Sultan Murad geldi.

Sultan I. Murat kelime-i şahadeti 3 kere üst üste getirdiğinde gözlerinin önünde kabe canlanırmış.
Diğer insanların ilk seferde kabeyi gördüklerini sanan Sultan Murad bu duruma çok üzülürmüş.
Yaratıcısı tarafından sevilmediğini sanarmış.

Kosova savaşında, bu savaştan zaferle ayrılmayı ve sehit olarak ölmenin duasını yapmış.
Savaş Osmanlı lehine sonuçlanmış.Sultan Murad zafere, şehit olmadığı-duası kabul olmadı diye sevinememiş bile.
Rabbi'nin onu şehitlik mertebesine layık görmediğinden artık eminmiş.

Derken osmanlı askerleri,
"Sultan'a mesajım var" diyen yaralı bir Sırp'ı, duymuşsunuzdur mutlaka meşhur Miloş'u kendi elleriyle Sultan'ın çadırına sokmuşlar, ve Miloş sakladığı hançerle Sultan Murad'ı şehit etmiş.

Ana fikre gelmeden belirtmek isterim ki Hüdavendigar lakaplı Sultan Murad'ın türbesi şehit edildiği yerde Kosova'dadır. Sırplar türbeyi muhafaza etmiş ancak tam karşısına Miloş heykeli dikmiştir.

Yazının ana fikrini benim söylemem okuyucuyu sınırlamak olacağından ana fikri size bırakıyorum.

Ancak başı sonu alakasız olmasın diye bir gün Kosova'ya gidip Sultan Murad'ın mezarını ziyaret etmenin de, yapmak istediğim şeyler listesinde yer aldığını söylemek isterim.

13 Mart 2011 Pazar

Aşkın Gözyaşları

Her pazartesi kitap yorumu yaptığım zamanlar geliyor aklıma.
Her pazartesi kitap yorumu rutinimi haftada birden fazla kitap okuduğum için bozmuştum ilkin.
Şimdiyse...
Neyse, olur öyle arada :D


Hımm.. Düşünüyorumm...

Öncelikle bir link paylaşacağım sizinle bu kitap hakkında yazılmış başka bir açısı.
onu da okumanızı öneririm. İşte bu!

Çünkü kitabı doğru zamanda okumak önemlidir.
Belki benim için yanlış zamandı.
Niyeyse ben Mevlana ve Şems'in roman kahramanı olmasını sindiremiyorum :/
O yüzden bu tarz kitaplara son verme kararı aldım.
Elif Şafak'ın Aşk kitabı hakkındaki yorumum.
Aynı şeyleri tekrarlamak istemem.

Bunları göz ardı edip yorum yapmam gerekirse,
rahat okunan bir kitap olduğunu söyleyebilirim.
Arka kapak yazısına eklenen birde Nazan Bekiroğlu önsözü olunca insanın beklentisi tavan yapmıyor değil.

Ben, edebi bir yönünü görememenin dışında, sık editör hatası diye adlandırabileceğim hatalarla karşılaştım.
Konuşma çizgisi, paragraf yanlışları falan.
Ufak şeyler gibi gelebilir ama Şems'in konuşma çizgisi içinde Mevlana'nın verdiği cevabı okurken sinir oluyorsunuz.
Ya da başka bir olaya geçiş aynı paragraftayken.

Kimya'yı anlattığı kısım en sevdiğim bölümdü.
Okuduklarım içinde en güzeliydi, zaten o kısımlar bir çırpıda bitti.

Şems hakkında zaten çok şey okuduysanız okumamanızı, ancak Şems'i pek tanımıyor onu anlamak istiyorsanız önerebileceğim bir kitap.

Şems'in
Konya'dan ilk ayrıldığında
Mevlana'nın Şems için yazdığı bu şiiri
Yılmaz Erdoğan yorumuyla sizlerle paylaşmak istedim.
Bu kadar güzel bir şiir bu kadar güzel yorumlanırdı.
Ne kadar dinlesem doymuyorum.



11 Ekim 2009 Pazar

Aşk



Nihayet ben de Elif Şafak'ın "Aşk"nı okudum.
Güzel akıcı bir kitaptı.
Yalnız çok övgü alan diğer her şey gibi bu da beklediğim gibi olmadı. Sanırım beklenti arttığı için, haliyle karşılanmıyor.
Gerçi bunun böyle olacağını biliyordum.

Elif Şafak aklımda nedense sıkıcı biri olarak kalmış. Köşe yazılarının sonunu getirebilmişliğim yoktu. Sonra okuyacak bir şeyler olsun diyerek "Siyah Süt"e başladım ve anlatımına, kendini yerden yere vuruşuna bayıldım. 'Siyah Süt' Elif Şafak'a olan ön yargımı kırdı, geçti. En sevdiğim kitaplar listesinde üst sıralara çıktı.
Anne olan, olmayan herkes okusada kadınların neler yaşadığını anlayabilseler.

Derken meşhur "Aşk"...
Sahilde 5 kadından 3ünün elinde olan bu kitabı ben, ancak okuyabildim. Ama keşke diyorum iyice etkisi geçip, popülerliği söndükten sonra okusaydım. Belki daha fazla severdim.

Değinmek istediğim bi kaç şey var:
Mesela kitapta 40 kuraldan bahsediyor. Okuyan ve okumayı düşünen herkes bilmeli ki; bu Elif Şafak'ın oluşturduğu kurallardır, Şems-i Tebrizi'nin değil.

Hem sonra Mevlana ve Şems-i Tebrizi'nin roman kahramanı olması beni huzursuz etti. Okurken bu düşünceden uzaklaşamadım.
"Bab-ı Esrar"ı da aynı duygularla okumuştum ama neden bilmiyorum 'Aşk' ta daha fazla huzursuz oldum.
Halbuki kitabın bana öğrettiği birşey varsa, o da kimseyi yargılacak olan ben değilim; ne Elif Şafak'ı, ne Ahmet Ümit'i.
İkisinde de benzer hatalar var ancak ben ikisine de hatalı diyemem. Zira haklarında hüküm vermek bana düşmez!

---

Sufilik yok herhalde, bende!
Hoş göremiyorum, nedense?