#İkinciGün
Taşkent’te aldığımız kahvaltıdan sonra Afrosiyob isimli hızlı tren ile Semerkant'a gittik. (Afrasiyab kim diye instagramda sorduğumda cevap alamadım inanır mısınız? Oysa Dilek'e sorduğumda, pat diye cevap vermişti- maşallah) Trende Kruvasan ve içecek servis edildi -bizden farklı olarak.
İlk olarak Semerkant'ta bir köye gidiyoruz. Burada Semerkant kağıdının yapılışına tanık oluyoruz. Sipariş üzerine hazırlanıyor ve arşiv kağıdı olarak kullanılıyor.
Sonraki durak, Uluğ Bey Gözlemevi (Rasathanesi) ile devam ediyoruz.
Vyatkin müzesi, ismini varını yoğunu satıp kazı çalışmaları ile uğraşıp rasathane kalıntılarını bulan V. L. Vyatkin'den alıyor. Rasathane kalıntılarını görüyor, Uluğ bey’in hazin öyküsünü dinliyoruz.
-----
Sonraki durak. Offf!😍 İmam Mâturidî hazretleri.
Ancak daha sonra bu işin peşine düşüp araştırdıklarında türbenin asıl yerini tespit etmişler. Yol üzerinde türbe diye düzenlenmiş Türklere ait olduğu için değiştirilemeyen bir yer var, yani. Aldıkları gibi gelip hem ziyaret edip hem de mülklerindeki İmam Maturidi türbesi ifadesini değiştirebilirlerdi aslında. Burayı görmek nasip olduğu için mutlu mesut ayrılıyorum.
-----
Şah-ı zinde (yaşayan Şah) olarak adlandırılan ve Timur Hanedanı’nın hanımlarına ayrılan türbeye geldi sıra.
Burada peygamberimizin kuzeni ve ona son dokunan sahabi olan Kusem b. Abbas'ın medfun olduğu kabul ediliyor. O mübarek zata yakın olmak için, türbeler için bu tepe seçilmiş. Sıra sıra, model model türbeler: Diyorlar ki, buradaki bir türbeye harcananla tüm Özbekistan ihya olurdu. Nasıl bir zenginlikmiş düşünün.
Ölmeden önce seçtikleri türbede yatmak nasip olmamış kimine. Boş. Bazısı ise hanımın siparişine göre inşa edilirken mimarına nasip olmuş. Taşı toprağı çok fotojenik 🙈
Böyle yürürken videolar çekeyim üstüne şarkıyı ekliyim.. of var ya.. çok artistik diyorsun. Ama bir dakka ya! Türbe şekerim burası. Kusem b. Abbas'ın olduğu yer dışında uhrevi bir hava da yok zaten. Turistik ve popülariteden mi acaba?
Oysa Ahrarı Vali türbesi öyle mi? Şah-ı Zınde'den çıkıp oraya gidiyoruz. O kadar turist almıyor tabii burası. Burası ziyaretçi alır, alsa alsa..
Önce türbe yakınlarda bir bahçede çimenlere oturup Özbekistan’ın meşhur samsasını yiyoruz. Bu bizim ilk samsamız. Sonra sabah akşam yemeye devam edeceğiz 😀
Bu anı yaşamak çok hoşuma gidiyor. Sanki oralıyım.. yani telaş etmeden Semerkant’ta çimenlerin ortasına oturmuş arkadaşlarımla laflayıp samsa yiyorum. Halbuki böyle insanlar görmedim etrafta.
Hoca Ahrar Vali türbesi benim için çok huzurluydu. Kocaman, sakin, bahçeli, güzel bankların ve 17. yüzyıldan kalma ağaçların olduğu bir yerdi. Ortamdaki huzurdan bahsedenlere cevaben edebiyatçı arkadaşım "Şerefi'l-mekan bi'l-mekîn" diyor. Üzerine bir şey söylemeye gerek yok.
------
Sıra geldi Timur’un türbesi‘ne: Gûr-i Emir.
Timur‘u biz Ankara savaşından biliriz. Yıldırım'la karşılaşmasından ötürü de pek seriniz. Mesela Timur’un türbesinde iken tek derdim Bursa’ya gidip Yıldırım Beyazıt'ı ziyaret etmekti. Bu düşünceyle dinledim rehberi.
Ortadaki neredeyse siyah renk gibi gözüken yeşil yeşim lahit Timur’un. Ayak ucunda ise Uluğbey.
Bu türbede en ilgimi çeken Mukarnaslar. Semerkant kağıdından yapılmış! İnanılır şey değil!
Değil mi?
--------
Akşam yemeği sonrası ışık gösterisi için Registan meydanına gittik.
Görebildik mi ışık gösterisini? Hayır! Provaları vardı. Sabah geldiğimizde de provalar olacaktı. Akşamkinden farklı ve çok güzeldi. Yalnız 10.00'dan sonra meydana girebilecektik. O yüzden öncesinde Hızır cami ve Bibi Hatun külliyesine gittik. Golf arabaları oluyor ya. Ay çok zevkliydi, ona bindik hızır camiye giderken.
Semerkant'ta 2. günümüzde önce Hızır Camiyi gördük 8. yüzyılda inşa edilmiş Moğollar tarafından yıkmış 19. yüzyılda ise yenilenmiş. Ahşap gibi duran Hint mermeri korkuluklar ilgi çekiciydi. İslam Kerimov’un kabri de bu caminin avlusunda.Yürüyerek Bibi Hatun külliyesine geçiyoruz. Yolda Tarkan çalıyor 😀 İki cami arası pek de uhrevi sayılmaz değişl mi? 🙈 Bibi hatunun ufak türbesinin hemen karşısında Timur’un yaptırdığı kocaman bir külliye görüyoruz. Ne anlatmak ne de göstermek yeter, üzerine çok fazla bir şey yazılabilir, bense çektiğim bütün fotoğrafları yükleyebilirim, ama kesinlikle gözün gördüğünü yansıtmıyor anlatmaya da gücüm yetmez (yoruldum açıkçası 😄)
Buradan çıkıp Registan meydanına yürüyerek gidiyoruz. Zaman ne gezmeye, ne foto çekmeye, ne durup izlemeye yetiyor. Sadece bu meydandaki üç yapının da medrese olduğunu söyleyelim. Uluğ bey medresesi solda, ortada Tilla Kari medresesi ve sağda Şirdar medresesi.
Uluğ bey medresesi bu meydandaki ilk bina. Kapısında "İlim öğrenmek her Müslüman erkek ve kadına farzdır" ayeti yazıyor. Şimdi düşünüyorum da, Muhammet Emin Yıldırım bir videosunda -tam da bu meydanda çektiği bir videosunda- Semerkant’ın âlimlerin anlatıldığı bir kitaptan bahsediyor. Sadece Semerkantdaki âlimlerden bahseden bu kitapta 1000 kadar alimin isim geçiyor. Nasıl geçmesin?! Bu kadar medrese boşa değilmiş. Havası mı suyu mu bilmem ama buna ihtiyaç varmış ki adım başı medrese var külliye var. Taşı toprağı ilim kent! Uluğ Bey’in memleketi kolay mı?"Uluğ bey’in valilik yaptığı 40 yıla yakın dönemde Semerkant kültür ve bilimde zirveye tırmanmıştır" diyor Taha Kılınç. Vallahi ben inandım.
Burada bütün gün kalınır ama koşturma başlıyor. Buhara için yola çıkıyoruz.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
söz sizin...