22 Ağustos 2024 Perşembe

Buhara #gün3

Semerkant’tan kara trenle Buhara’ya geçiyoruz.
Sıkıcı bir yolculuk. Tren durduğu zaman klimalar çalışmıyor. Özbekistan’da ağustos ayında klima çalışması ne demek giden bilir! Karşı koltukta yayılmış sesli TikTok videoları izleyerek Mustafa bey kardeşimi çileden çıkaran bir amca var. Neyse ki bir süre sonra uykusu geliyor ve bize bir şeyler söylüyor. Konuşmayın az sessiz olun dediğini düşünerek, sen sesli sesli TikTok gizli videoları izlerken iyiydi di mi diye cevap veriyorum. Yurtdışında bana otomatik yüklenen özgüvenimi yapıcaz bilmem. Zaten uykumuz yok, internetimiz yok, bir de sohbet mi etmeyelim ama?! Tren yolculuğuna bu kadar satır ayırmamdan o yolculuğun ne kadar uzun geldiğini anlayabilirsiniz:) 


Buhara'da ilk ziyaretimiz Abdülhalik Gücduvani hazretleri. Bu türbenin hemen karşısında Uluğbey medresesi bulunuyor. Buhara’nın simgesi olan minareleri ilk burada gördük, daha sonra gittiğimiz her yerde bu minarelerden görecek, hikayeleri olanları dinleyecektik.


İkinci ziyaretimiz Arif Rivgeri. Üçüncü ziyaretimiz ise Hacı Mahmut Fağnevi türbesiydi. Önceki iki türbe anıt şeklinde olmasına rağmen bu bildiğimiz türbelerdendi. Buhara simgesi olarak bilinen tavus kuşu ağaçları vardı bahçesinde. Buranın hocası incir yememizi tavsiye etti. Bahçesinden incir topladık ve yedik. İncirler henüz tam olmamıştı, olan incirleri bulmak kolay olmadı, ancak olduğu kadarıyla o kadar güzellerdi ki! Özbekistan’da meyveler aşırı güzel, o inciri de yediğim kavunları da unutamayacağım.



Buhara’da ziyaretlere kısa bir mola.

Buharalı bir ailenin konağına gidip akşam yemeği yedik. İlk gün Taşkent pilavı yemiştik, bu kez Buhara pilavı yedik. Çoğunluk Buhara pilavını beğendi. Taşkent‘e göre daha yağsızdı evet ama daha da tatsız. Üzümler az kayısı hiç yok. Bıldırcın yumurtalı. Onu da yedim evet :) 


Yemeklerin hep eti konuşuluyor çünkü tüm yemekler etli ama Özbekistan’da salatalar da çok başarılı. 

Sonra otele geçtik ve serbest zaman!! 

Otelimiz çok merkezi akşam, bilinçsizce kendimizi meydana attık, tarihi meydanda olduğumuzu bilmeden cahil cahil gezip alışveriş yaptık. Şans eseri Registanı bulduk akşam ışıklandırılmasını gördük. Açıkçası burasını akşam görmek de nasibimiz de varmış, denk geldi. Bu ışıklı halini gördüğüme sevindim. Ne güzel yerler ne güzel yerler diyerek turladık..

Buharda ikinci günümüze Leb-i havuz meydanı ile başladık. Hoca Nasrettin heykeli, ilk camisi Magok-i Attari, Nadir Divan Begi Medresesi, kazı çalışmalarının sonucu bir kısmı çıkarılmış saray kalıntılarını görüp önceki gece ışıklandırılmış halini pek sevdiğiniz Registana geçtik. 


Magok-i Attari 

Po-i-Kalon kompleksinde Mira Arap medresesi ile Kalon Camii ve meşhur Minare-i Kalon da çevresinde hatta içinde vakit geçirdik.











Bütün bu sıralamalar farklı olabilir. Bir türlü oturtamadım ama aklımda kaldığı gibi yazıyorum. Kalon minare en önemli sembolü bu şehrin. Uzun yıllar boyunca Orta Asya'daki en yüksek yapıymış, gece yarısı şehre gelen kervanlara yol göstermek için de kullanılırmış. Caminin içini biletle görmek mümkün, içini de geziyoruz. 

Bir kahve molası öncesi Abdülaziz Han medresesi ve karşısında Uluğ Bey Medresesinde görüyoruz. Dediğim gibi ne kadar çok medrese var, nasıl yerler bunlar.. Bir düşünsene kimler kimler burada ders gördüler.. çok iyi ya..



Bolu havuz camiinde öğle namazı sonrası Çeşme-i Eyüp, Buhari anıtı ve en son Samani türbesini görüp Buhara‘dan ayrılıyoruz. 


Buhari anıtı


samani türbesi
İsmail Sâmâni türbesi 10. yüzyıldan kalma bir yapı. Tuğlaları yerleştirmek için on farklı metot kullanılmış her bir cephedeki pencereler de farklı. Hava koşullarına göre renk değiştiriyormuş. Moğollar geldiğinde burası toprak altında olduğu için buraya zarar verememişler ve orijinal haliyle kalmış. Çok güzel. 


Öğle namazı için 40 sutünlü cami olarak da bilinen Bolo havuz cami‘ne giderken Gemi kalesini de görüyoruz. Eskiden Registan yani şehir merkezi meydanı burasıymış. 



Vaktiyle İbni Sina da burada kalmış: 17 yaşındayken sultanı tedavi ederek ölümden kurtarmış, daha sonra karşılığında altın değil sultanın kütüphanesinden yararlanmak istemiş. İbni Sina'nın buranın yemek kültürüne de katkı sağladığı söyleniyor.

Buharadan ayrılıyoruz dedim ama ayrılamıyoruz. İki ikinci günümüzde yaptığımız ziyaretlerden bahsetmeyi unuttum. Sahi bu kadar ziyareti, yaz yaz bitmeyen şehri nasıl gezdik? ki inanılmaz kısa kesiyorum. 

İkinci günümüzün ilk ziyareti Seyyid Emir Külal ikinci ziyareti ise Şah-ı Nakşıbendinin annesi. Üçüncü ve son ziyaretgahımız ise Şahı Nakşibendi Bahaüddin Nakşibendi hz. 
Tekrara düşeceğim ama bunlar ne ara oldu şu an biraz şaşkınım. 

Nasip ettiği için Rabbime sonsuz şükürler olsun.


Bahsettiğim her yerin fotosu var aslında. Ama bu yazılar nasıl yazılıyor bir bilseniz 😊
Kusur aramayalım, hatalarımızı affedelim ve haydi Khiva için yola çıkalım.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

söz sizin...