29 Eylül 2014 Pazartesi

Gülben Ergen Evlendi Ya La!

Magazin gündemim George Clooney'le dolup taşınca bu haberi atlamama şaşırdım.
Gerçi atlamış sayılmam duyar duymaz yazıyorum.
Yazmayabilirdim gerçi ama gelinlik ve nikah konsepti o kadar hoşuma gitti ki..
Hem ben severim Gülben Ergen'i, bahsetmeme kimse şaşırmaz bence.
Ayrıca kocası.. nasıl desem... fıstık gibi adam.
Adamlar için bu tabir kullanılıyor muydu?
Olsun kullanılmıyorsa da artık kullanılsın :)


Gelinliğe bayıldım. Poza bayıldım. Gülben'i zaten severim ama kocasına da bayıldım :)
İyi ki ayrılmış kız bu Mustafa'dan.
Aldatılan her kadın Gülben kadar şanslı olsa keşke.


Allah mesut etsin. Fotoğraflar harika. Kim çekmiş acaba? Nihat çekmiştir kim çekecek başka.

Şu George Clooney'in düğün fotoğraflarını beklerken moral oldu bana.


Kullanmadığım fotoğraflara bakmanızı öneririm. Gelinlik çok güzel, gelin saçı harika, gelin çiçeği muhteşem..

26 Eylül 2014 Cuma

Aranan Kan Bulundu: Ghost / Phantom

Orada burada, denk geldiğim her yerde dedim; Kore dizilerine karşı serinim artık, diye.
Denk geldiniz ya da gelmediniz ama durumum özetle buydu.
Dizi ve filmlere eski ilgim mi kalmadı, yoksa yaşlanıyor muydum?
Ya da Kore dizileri bendeki miadını mı doldurdu?
Hepsi ya da hiçbiri.
Ama ben biraz uzak kalmaya karar verdim.
Bu kararımdan beni So Ji Sub döndürdü.

İzlediğim hangi diziydi hatırlamıyorum ama bölüm bitişlerinde So Ji Sub'un dizisinin reklamı çıkardı. O geldi aklıma ve buldum Ghost!
Ben Ghost izleyecektim.



Başladım ve ilk bölümü sevdim.
Polisiye. Olsun. Romantik komedi izlemek ve okumaktan artık kalbim pelteye dönmüştü, biraz adrenalin iyi gelecekti.
Aynen öyle geldi.

Çok severek heyecanla izlediğim dizide bir Face/off durumu var. Her zaman gram bilgi sahibi olmadan izlediğim için çok şaşırdığımı söylemem gerek. 

Ortada işlenen bir cinayet, cinayet üstüne yıkılan hacker Hades ve bilişim suçları polisi Kim Woo hyun vardır. Bir patlamada hayatını kaybeden Kim Woo Hyun'un yerine geçen Hades, hem kendini aklayacak hem de cinayeti aydınlatmaya çalışacak, ancak polis teşkilatı içine sızan köstebekler yollarına taş koymaktan geri kalmayacaklardır.
Olaylar olaylar yani.

Bir takım mantık hataları var tabii yok değil, Hades'in boyunun Kim Woo Hyundan uzun olması veya sesinin de değişmesi gibi.

Herkes gibi ben de Yoo Gan Mi ile Kim Woo Hyun arasında bir yakınlık olsun, birazcık romantizm olsun istedim yalan yok :) Ama arkadaşlıklarına bayıldım. Çok da güzel bir kızdı.



Hades, Kim Woo Hyun olduktan sonra değişen saç modeli ise harika bir ayrıntıydı.
Sonuç olarak So Ji Sub (yazar burada yutkundu) o takım elbiseler içinde muhteşem gözüküyordu.
Saçı, kıyafeti, aksesuarları hep gözümü yorardı benim, bu dizide ise kusursuzdu. İlk bölümlerdeki saçını tercih etsem de bayıldım bu haline. Bayıldım!!


Heee neredeyse unutuyordumm.. Eller!!! 

24 Eylül 2014 Çarşamba

Al Sana Kapak: En Bi' Sevdiklerim

Mim gelecek de Seyhan Hanım yazacak da..
O hooo..
Ama sonunda yazıyorsam o kadar kızılmamalı, değil mi Şems'ciğimmmm?
^.^
Mim konusu sevdiğimiz kitap kapakları.
Hay hay efendim.

Ephesus Yayınevi kitaplarımla açılış yapıyorum:


1- Pardon da tabii ki Fatma Erdek! Hem de iki kitabıyla birlikte: Melekler Zamanı
2- Erken Rüya Zamanlar
3- Düşes
4- Şans Bilekliği

Altın Bilek Yayınlarının Edith Wharton kitapları için kullandığı kapak tasarımlarını seviyorum, bir klasiğe yakışacak tarzda:


5- Masumiyet Çağı
6- Mihenk Taşı

Ve gelelim Arkadya Yayınlarının Kitap kapaklarına. Aslında Arkadya kapaklarından sevmediklerimden bahsetsem işim daha kolay olur. Çünkü sevmediğim kapağı yok! Her kapak bir öncekinden güzel oluyor sanki.


7- Böğürtlen Kışı 
8- Cennetin Rengi
9- Düşlerin Ötesinde
10- Düğün Hediyesi

Siz de en sevdiğiniz kitap kapaklarını paylaşmak istemez misiniz?

22 Eylül 2014 Pazartesi

Postacı Kapıyı Çalmayacak

Kapağıyla ilgimi çeken bir kitap.
Öyle ki, okunmayı bekleyen Debbie'm varken önce buna başladım.
(Debbie Macomber sevdamı bilenler bilmeyenlere bu linkteki yazıyı okumalarını önerebilir.)
Kitaba başlayınca da bırakamadım.


Kitabın orijinal adı Love Letter To The Dead. Kitabın orijinal adı konusunu da özetliyor aslında.
Ancak biraz daha açmak gerekirse, ablasına hayran bir kızın ablasının ölümüne şahit olması, ölümünden kendini sorumlu tutması, annesi ve babası arasındaki ayrılıkla ablasının ölümüyle başa çıkmaya çevresini değiştirmekle başlamasını ve nasıl başa çıktığını anlatıyor.
Ölülere mektuplar ise edebiyat öğretmenin ödevi.
Mektuplar ölülere yazılıyor ama biz okuyabiliyoruz.
Bu sayede Laurel'in neler yaşadığını onun ağzından öğreniyoruz.

Mektuplar genellikle Kurt Cobain, Amy Winehouse, Heath Ledger gibi genç yaşta beklenmedik ve/veya trajik ölümlerle hayatları son bulmuş kişilere yazılmış. Yazılan mektuplarda ölen kişilere dair pek çok bilgi bulmak mümkün. Basit anlatımın yanında entelektüel açıdan da doyurucu.

Basitçe anlatılmış acılar daha mı yakıyor içimi bilmem.
Olmadık yerlerde hüzünlendim, Laurel başarılı olsun, mutlu olsun istedim.
Ben sevdim.

21 Eylül 2014 Pazar

Aşk Kanatları {Kitap Tanıtım}


Bazı aşklar derin izler bırakır. Çekip gitmek yetmez unutmaya.
Kerem, gözlerinin içindeki ışıltıya yakalandığı an tutulmuştu Bade’ye…
Bade aşktı… Hayattı… Nefesti… Ateşe dokunmaktı…
Ona bakmak bile, ateşe âşık bir pervane gibi yanmayı kabul etmek demekti.
Bade her hücresiyle âşıktı Kerem’e…
Hiç kimse onun gibi ürpertemezdi yüreğini, titretemezdi benliğini.
Ancak Kerem’in korkuları, Bade’nin güvensizliği, ayrılığı davet etmişti aşklarına…
Ama ayrılmak, aşktan vazgeçmek değildi.
Aşk bitmiyor, tutku dinmiyor, yürek söz dinlemiyordu…
Bade’nin yenemediği gururu ve vazgeçemediği inadıyla savaşabilecek miydi Kerem?
Bir savaş mıydı ki aşk?
Mutlu olmak için, diğer yarısının peşinden koşmalı mıydı insan?
Susmak yerine, haykırmalı mıydı aşkı?
***
Şimdi dönersem biliyordum ki, tüm kuru dallarım yeşillenecekti. Ben yine serpilecektim en taze halimle etrafa. Fakat olmuyor, yapamıyordum. Derinlere gizlenmiş korkularım can bulup, gün yüzüne çıkıyordu. Onun diğer yarım olduğunu bilmek bile engellemiyordu beni. Usulca çekildim kollarından. Anladı üzerimdeki tedirginliği suskunluğumdan. Birkaç adım geri giderek nefes almamı sağladı kendince. Gözyaşlarımı silerek zaman kazanmaya çalışmak ne kadar aptalcaydı. Onun gözlerinden dökülenleri gördüğüm an, koptum hayattan. Buyduk biz işte! Kırık dökük aşk kanatları…

19 Eylül 2014 Cuma

Amerikalı'nın Sarah Jio'su Varsa Bizim de Vefa Enver'imiz Var

Bıktım bu yabancılara bakıp bakıp, "Adamlar yapmış abi", demelerden, "onlarda böyle bizde böyle" diye kıyaslardan.
Milletçe ezik miyiz neyiz?!

Misal Sarah Jio. Ülkemizde çok popüler olan Amerikalı yazar. Kitaplarını okuyor çok seviyoruz Bunun dışında çok da hoş bir hatun.
Gençmiş, güzelmiş, anneymiş, başarıymış, bizde yokmuş böyle.
Yanlış anlamayın ben de severim Sarah Jio'yu ama var bizde de var!

Mesela bizim de Pembe Kraliçe Vefa Enver'imiz var!
Genç, güzel, iki çocuk annesi -ki kendisine baktığınızda, 'nasıl yani iki çocuk annesi?!' diyebileceğiniz bir fiziğe sahip ve başarılı!


Adana doğumlu olan Vefa Enver, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Türkiye'nin ilk romantik komedi yazarı ve yayınlanmış 13 kitabı bulunmakta.
Ben henüz dört kitabını okumuşum, diğerlerini de keyifle okurum ^.^
Yazarımız eşi ve çocuklarıyla İstanbul'da yaşamaktadır.

Vefa Enver'in iki cins arasındaki çekişmeli diyaloglarını, iç seslerdeki esprili dilini, mekan kıyafet anlatımlarını seviyorum. Kitapta cesur bir sahnesine denk gelirseniz cesur bir anlatımla karşılaşırsanız, şık bir kadına denk gelirseniz tam anlamıyla şık bir kadın canlanır gözünüzde.

Kitap okurken eğlenmeyi tercih edenlerin fazla uzağa gitmesine, ille yabancı yazar tercih etmesine gerek yok yani. Kapın bir Vefa Enver Pembesi ve romantizme doğru yol alın.


18 Eylül 2014 Perşembe

Casablanca

Nihayet Casablanca'yı izlediğime inanamıyorum!
Aklımın bir köşesinde klasiklere el atmak hep vardır. Hep ama.
Ama bir türlü başlayamamıştım.
Nasıl olduysa Casablanca'yı izlemeye karar verdim. Online buldum ve görüntü kalitesi gayet iyi bir şekilde izledim!


1942 yapımı bir Micheal Curtiz filmi.
Imdb puanı 8,6.
Başrollerinde Ingrid Bergman ve Humphrey Bogart oynuyor. Ingrid Bergman demişken, şimdi hatırladım sinema tarihine damga vuran kadınlardan bahsedilen bir program izlerken klasikleri elden geçirme isteğim depreşmişti. Bunun üzerine izledim. Ve bir sürü not aldım. Onları izleyebileceğimi sanmıyorum çünkü önümüzdeki günlerde çok yoğun olacağım. Büyük ihtimal eskisi gibi bloga da yazamayacağım.
Ama siz de benim gibi "hep klasikleri izlemek istemiş" iseniz, benim yerimde izleyiniz ^.^

Filmin güzelliği bu kadar eskiyken güzel diyaloglar, sağlam karakterler olması, iyi oyunculuk izliyor olmak. Filmin sonunu Humphrey Bogart dışındaki oyuncular bilmiyormuş, finali bilmeden bir filmin içindeler düşünsenize. Ben olsam kaprisin alasını yapardım, ya da Bogart'ı tenhada kıstırıp, "bana da sonunu söyleee nooolurrr", der bir yandan da, "hayır hayır söyleme sürpriz olsun" derdim.


Bu bloga "Klasikler" bölümü ne yakışırmış ya.. Ama lütfen aklımı çelmeyin, Hayır kat'i kararlıyım lütfenn!!
:)

15 Eylül 2014 Pazartesi

Yıldız Tozu

Artık güzel şeyler okuyamam, dediğiniz yerde yeni yazarlarla tanışıp güzel hikayeler okuyunca nasıl da mutlu oluyor insan.
Nasıl da umut doluyor.


Israrla, okuyun, diye tavsiye edebileceğim bir kitap bu. Yakınlarıma anlatmaya, önermeye daha kitap bitmeden başladım. Kitap beni ilk satırda içine aldıktan sonra son satıra kadar bırakmadı, hayal kırıklığına uğratmadı.
Üstelik yazarın ilk kitabı! Canım benim. Yazmaya devam et olur mu?

Yıldız Tozu'nda kapı komşusu iki gencin büyüyüp aşık olduklarını birlikteliklerini, ayrılıklarını, evliliklerini çocuk sahibi olmaya çalışmalarını ve bu uğurda neler yaşadıklarını okuyacaksınız.
Ama ilk sayfalarda benim bahsetmeye dilimin varmadığı bir kaza ve sonrasında yaşanan mucizeyi okuyacaksınız.
Çok gizemli olduysa bu anlatım kitabın arka kapak yazısını okuyun. Ama bence arka kapak yazısından ziyade hemen kitabı okumaya başlayın.

Kitap kapağı kadar güzel.
İsmi güzel.
Matt güzel. Elle güzel. 
Çok güzel.

12 Eylül 2014 Cuma

Fatma Erdek'i Tanıyalım mı?

Ben Fatma Erdek'in üç kitabını okumuşken etrafta hala Fatma Erdek'i tanımayan insanlar olması kanıma dokunuyor. Tamam abarttım ama istiyorum ki herkes tanısın. Tanımakla da kalmasın okusun. Okumakla da kalmasın sevsin.
Sizlere zorla sevdiremem değil mi? Ama tanıtabilirim. Belki sevdirebilirim de ^.^

Fatma Erdek 1969 Erzurum doğumlu. Eğitimini ise İzmir'de tamamlamış, İzmir'de yaşıyor.
Önceleri yazdıklarını takma isimle internet üzerinden paylaşmış. Forum yazarlığının kendisine cesaret kattığını ve iyi bir eğitimhane olduğunu söylüyor.

Fatma Erdek okumayı çok seviyorum. Cümleleriyle O bir ifadeyi anlatırken ben yaşıyorum. Ve daha önceleri forumlarda yazdığını bilmek bana, kim bilir daha ne cevherler vardır, diye düşündürüyor.

Melekler Zamanı yazarın basılan ilk romanı. Son kalfalık eserlerim diye düşünürken, yazdıkları öyle içine siniyor ki yayınevlerine göndermeye karar veriyor. Başta kalfalık eseri diye nitelendirdiği kitabı ilk ustalık eseri oluyor. Basılıyor.
Böylece forum yazarlığıyla kalmayıp, gittikçe büyüyen bir hayran kitlesine sahip oluyor.

Ben ilk Kara Kış Beyaz Düş isimli kitabını okumuştum.
Bazen olur ya öyle, kitap şöyle dursun yazarla bir bağ hissettim. Kitabı çok sevmekten öte bir şey bu. Zaten öyle olmasa kapı kapı dolaşıp Fatma Erdek röportajları okumaz, iki satır da olsa burada bir şeyler karalamaya çalışmazdım.

Kısacası, Fatma Erdek ne yazsa okurum, diyorum ben.
İyi ki okumuşum, iyi ki tanımışım.

11 Eylül 2014 Perşembe

Dert Dinleme Sezonu Kapandı


İyi bir dinleyiciyimdir evet.
Sevdiklerimin zor zamanlarında yanında olmak isterim, elimden başkaca bir şey gelmiyorsa en azından dinlerim.
Her zaman iyi nasihat veremem, içini rahatlatamam, beklediği şeyleri söyleyemem belki ama dinlerim.

İş anlatmaya geldi mi anlatamam ama! Ya beni kimsenin dinlemediğinden, ya daha önce anlattıklarımın beni pişman etmesinden, ya da ne bileyim zaten anlamayacaklarından..

Dert dinleye dinleye dertlerini anlatan insanlar hakkında bir görüş sahibi oldum. Dertlerini paylaşan insanlar ikiye ayrılıyor: Gerçekten derdi olanlar  ve her şeyden yakınanlar.
Gerçekten derdi olan insanlardan kastım sağlık problemleri olanlar veya büyük sıkıntı içinde olup sağlıklarını etkileyeceğini bildiklerimdir.
Diğerleri..
Diğerleri ise.. işte onlar benim sabrımı tüketenler.
Ağızlarına kürekle vurasım var ki bir gün biri elimde kalacak ama bakalım hangi talihli?!

Anlatıyor anlatıyor ayağını taşa vurmuş, o bunu demiş bu bunu demiş, artık dayanamıyormuş, dünya üstüne üstüne geliyormuş, kimse onu anlamıyormuş.. saatlerce... Küçük Emrah bunun yanında  zevk-u sefa içinde dersiniz.
Üzülürsünüz.
Çok stresli bir hayatı var sanırsınız.
Saatlerce derdini dinlediğiniz bir telefon sonrası Facebooka bir bakarsınız, bir fotoğraf: az önce dertten verem olacağından korktuğunuz kişi 'Cikcik'le kahve keyfinde.
Bunun hesabını soracak olsanız 'Fikfik'e nispet etmek için olduğunu öğrenirsiniz.
E bir kere de derdini Cikcike anlat benimle nispet yap?!
O yok!
Kimi zamanda az önce telefonda yerin dibine soktuklarıyla kahve keyfinde, dansta, stepte olurlar.
Bir gün utanmıyor musun? diye soracağım bakalım hangi gün olacak?..

Hadi bunlar gerçekten neyse ne.
Belki gerçekten büyüterek yaşıyor dertlerini. Bana göre dert gelmiyor ama o acılar çekiyor falan. Belki bir bende teselli buluyor o yüzden bir bana anlatıyor.
Ama neden iyi bir şey oldu mu paylaşmazlar? Çok derdimi dinledin bak bunu duyunca mutlu olursun, demezler.
Başkalarından duyarsınız mutluluklarını,başarılarını falan.

Yine de, insanlık bende kalsın, diyerek arayıp tebrik edecek olsam bilirim ki bana anlatacak dertleri vardır.

Benim hiç derdim yok biliyor musunuz? Bulutların üstünde hoplaya zıplaya bir ömür sürüyorum..

10 Eylül 2014 Çarşamba

Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri


Karşınızda Yekta Kopan'dan ödüllü bir öykü kitabı. Ve hiç de öykü kitabı insanı olmayan ben!
Ben kitabın içine girmeyi, karakterlerle bir bağ oluşturmayı seviyorum.
Bu kitapta ise tam bağ kuracakken, tam hikaye beni içine almışken biten öykülerle oradan oraya savruldum.
Her gece bir öykü okumaktı niyetim ama öykü bitiyor, benim uykum gelmiyor ve yeni bir öyküye başlamalı mı başlamamalı diye muallakta kalıyordum.

Yekta Kopan'ın anlatımı güzel, dili yalın.
Öykü severler için çok güzel.

Çok önce biten bir kitap.
Yazısını yazmadığım aklıma (neyse ki) geldi.  ^.^

9 Eylül 2014 Salı

Göster Bakalım Çantanı

Çantamın içindekiler mimi daha evvel yapmadığım bir mim değil mi?
Eskiden çok pasaklı olduğum için çantamı göstermekte haklı tereddütlerim olmuş olabilir.
Ancak arkadaşım Şeyda'nın düzenli ve temiz çantalarını gördükçe bunca zaman pasaklı pasaklı gezmekten utandım. Onu örnek aldım; artık derli toplu ve (çanta konusunda) titizim.
Nasıl ki Ümraniye çöplüğü yerine modern bir atık tesisi kurulduysa, benim çantalarımda her kullanımdan sonra kontrolden geçip yerlerine kaldırılıyor.


Hayattan Payetler'in gönderdiği mim ile hem içimi döktüm hem de şimdi çantamı döküyorum ;)


Çantam annemin hediyesi. Lacivert en sevdiğim renk. Bu yaz en sık kullandığım çantam buydu.
İçinde; cüzdanım, gözlüğüm, yelpazem -ki zor durumda kalmadıkça kullanamam utanırım, genelde çantamda değil elimde olan telefonum ve kalemim. Zaten fotoğrafta aşikar olan şeyler.
Biri minik iki çanta daha var ki işte onlar çantamı düzenli tutmama yardımcı oluyor.
Miniği bozuk para cüzdanım -ki genelde cüzdanımın içinden daha çok para orada oluyor, büyüğünde ise ufak bir not defteri, yine ufak bir kalem, telefon kulaklığı, kağıt mendil ve ayna bulunuyor.
Bunlara ek olarak kalın değilse okuduğum kitabı da okuyamayacağımı bile bile yanıma alırım.

Sıkıcı bir insanın son derce sıkıcı çanta mimini okudunuz.
Siz de dökmek isterseniz çantanızı, buyrunuz efendim ^.^

8 Eylül 2014 Pazartesi

The Fault In Our Stars


Aynı Yıldızın Altında, bir gençlik kitabı olmasına rağmen severek okuduğum bir kitaptı. Etkilenmiş hatta çok ağlamıştım.
Ancak blogda yazdığım yazının kitabı ne kadar sevdiğimi yansıtmadığını, geçenlerde filmi izlediğimde farkettim.
O yüzden bir de film izlerken neler hissetiğimi yazayım da, kitaba yaptığım haksızlığı gidereyim dedim.


Sonunu, hatta bildiğiniz bir hikaye sizi ne kadar etkileyebilir ki? Değil mi?
Değil işte.
Film başlar başlamaz..
Aman Allahım bana neler oluyor böyle.. boğazıma bir yumru oturdu.
İyi ki sinemada izlememişim çünkü filmin başından sonuna, en alakasız yerlerde bile ağlayan birileri diğer izleyicilerin sinirlerini bozabilirdi.
Düşününce kitabı okurken de sık sık boğazımın düğümlendiğini hatırladım. Boğazımda düğümle okudum kitabı ama sadece sonunda ağlamıştım. Filmde ise baştan sona ağlamama en çok ben şaşırdım. Çok iyi biliyorum ki bir daha bu filmi izleyemem.
Filmin bana bıraktığı korkunç bir baş ağrısı ve acıyan şiş gözler oldu.

Filmi izleyip kitaptan daha güzel bulduğunu söyleyen çok yorum okumama rağmen, filmi çok beğenmekle beraber kitabın yerinin ayrı olduğunu söyleyebilirim.


Okuyun. İzleyin.

6 Eylül 2014 Cumartesi

Angelina Jolie'nin Gelinliği

Hollywood'un "Altın Çifti" olarak anılan Brad Pitt & Angelina Jolie çifti geçtiğimiz hafta Fransa'da kendilerine ait şatoda dünyaevine girdi.
Belki siz de uzun zamandır birlikte olan bu çifti zaten evli biliyordunuz birçok insan gibi.
Ben de bir ödül töreninde, eşiniz, diye hitap eden sunucunun özür dilemesi üzerine hala evli olmadıklarını öğrenmiştim.
Senelerce birlikte yaşayıp, çocuk sahibi olup, sonra birden bire imza atmaları ilginç geliyor bana. E madem ayrılmıyoruz evlenelim, diye mi düşündüler acaba?

Seneler evvel Angela Jolie'ye neden evlenmiyorsunuz diye sorulduğunda dünyada bu kadar acı, sorun varken evlenmişiz evlenmemişiz kimseye dert olmamalı, mukabilinde cevap verdiğini hatırlıyorum.
Ama oluyor işte bize dert oluyor :)
Evlendiklerini duyduğumdan beri düğün detaylarını merak ediyordum açıkçası.


Angelina'nın duvağını çocukları tasarlamış ve sade gelinliği Versace imiş.
Törene yalnızca aileler katılmış.
Ben de aileden sayılırdım ama yoğun olabileceğimi düşünüp çağırmadılar sanırım.


Çift düğün fotoğraflarını Hello ve People dergisine satmış.
Satmış dediysem kesin gelen parayı bir hayır kuruluşuna bağışlamışlardır. Angelina çok hassas bu konuda.
Şu küçük aile fotosu da harikaya benziyor. Büyük boyutta görmek isterdim ama elimizdeki görseller bunlar.

Ben beğendim. Fazlası aile arası bir tören için abes kaçardı. Duvak hele çok şirin.
Angelina, kendisine biçilen sexy kadın imajından çok daha fazlası.

5 Eylül 2014 Cuma

Melekler Zamanı

Fatma Erdek okumaya doyamıyor olmalıyım ki Erken Rüya Zamanlar biter bitmez bu kitaba başladım.
Aslında tatilde yanıma aldığım iki kitap da Fatma Erdek kitabıydı.
Fatma Erdek'in haberi olmasa da ben kendisiyle tatil yaptım :)

Fatma Erdek'in yayınlanan ilk kitabı olmasından kelli önceki okuduklarım kadar iyi olmasını beklemiyordum bu kitabın. Ama Erken Rüya Zamanlar'dan daha güzeldi. Kara Kış Beyaz Düş'ten daha kapsamlıydı. Sonradan öğrendim ki ilk basılmış ancak Erken Rüya Zamanlar'dan sonra yazılmış.


Nesil, iş görüşmesi için geldiği Datça'da gizemli bir adama ilk görüşte aşık olmuştur. Barlas kaldığı otelin sahibidir ve Nesil'e karşı ilgisizdir. Ancak Nesil kafayı bu adama takmıştır ve uğruna cesur denilebilecek adımlar atacaktır. Sonrası hiç de masallarda anlatıldığı gibi gelişmeyecektir.

Yusuf ise, küçük yaşta çok sevdiği ablasından ve evinden koparılarak yatılı okula verilmiş burada neye hizmet ettiğini bilmeden sevgisiz bir şekilde, bir gün kurtulur da ablasına kavuşur umuduyla yaşamaktadır.
Nesil ve Barlas'ın hikayesi 3. kişi tarafından anlatılırken Yusuf'un hikayesi ilk ağızdan anlatılmaktadır.
İki hikaye bir yerde kesişecek ve taşlar yerine oturacaktır. Peki okuyucuyu memnun edecek midir?
Tabii ki!

Yalnız Barlas'ın neden çocuk sahibi olamadığı, ya da bunu nereden öğrendiği muallakta kalmış.
Kitap 554 sayfa. İlk basıldığında 728 sayfaymış. Sanırım sadeleştirmeye giderken bu kısım kırpılmış.

Çok güzel bir anlatım, güçlü ve gerçek karakterler, başarılı bir roman.
Kapağına gelince.. Ephesus'ın  Fatma Erdek kitaplarına torpil geçtiğini düşünecek kadar güzel buluyorum ^.^

4 Eylül 2014 Perşembe

Talaash

Sıradaki Hint filmi bir Aamir Khan filmi.
Aamir Khan'a bıyığı bile yakıştıracaksın, deseydiniz size inanmazdım, gözlerimle görmem gerekirdi.
Gördüm yakıştırdım.

Küçük yaştaki çocuğunun acı kaybını yaşayan bir polis memuru rolünde.
Çocuğunu kaybettikten sonra eşiyle de arası açılmış, yeni atandığı yerde ünlü bir film yıldızının  ilginç şekilde gerçekleşen trafik kazasını çözmeye çalışmaktadır.

Tam, amma ağır filmmiş, derken olaylar çözülmeye başlıyor ve siz kalakalıyorsunuz.
Tahmin edilmedik bir gelişme sizi bekliyor olacak bu filmde.
Sürprizli sonları sevenlere gelsin bu film.
Ben tahmin etmedim böyle bir şey olacağını.


Aamir Khan'a, Black filminden tanıdığımız Rani Mukerji ve nereden tanıdığımı çıkaramadığım Kareena Kapoor eşlik ediyor. Mukerji ne kadar da hoş bir bayanmış, Black filminde hiç ama hiç bu hoşluğu anlaşılmıyordu ;)

Kaliteli bir film, oyuncular harika. Senaryo orijinal. Dediğim gibi bir sıkılmaya başladığınız an sıkıntınız bitecek, sabırlı olmalısınız. Şarkılar ise.. süper süper!!

3 Eylül 2014 Çarşamba

Sosyal Medyada Deli Olduklarım!


  • Koca koca porsiyonlarını çekip çok yediklerini/ hep yediklerini iddia eden incecik kızlar.

He canım he yeyip kilo almıyorsunuz he!
Bir diğer türevinizde düz karınlarını gösterip, göbek yaptım, diyenleriniz zaten.

  • Kilolu olup yediklerini içtiklerini paylaşanlar.

Bak ben dürüst insanım ama su içsem yarıyor, yok ben şu rahatsızlık var ondan kilo alıyorum gibi mazeretler sunup sonra da börekler, pizzalar, açık büfeden toplanmış taşan tabaklar paylaşıldığında, utanmıyor musun, diyorum. Bunu sana demezsem de fotoğrafa bakınca kendi kendime diyorum yani!

  • Ay ne eğlendik ne eğlendik diyerek paylaşılan fotoğraflar.

O kadar eğlenmişsin ki canım 350 fotoğraf paylaştığını düşünürsek 1000 fotoğraf çekmeye yine de fırsat bulabilmişsin.


  • Yine geziyoruz galiba.

Millet dünyayı gezerken ben kendimi Üsküdardı Kadıköydü etiketlemeye utanıyorum bu kendini bakkalda çakkalda etiketlemekten utanmıyor. Adına da, gezmek, diyor garibim.

Hele bir de arabayla gidiliyorsa bir yere... O koltukta bir selfie şart.

Iyy tiksiniyorum sizden, minibüste poz vereceğim sizin yüzünüzden!


  • Her lafın ardından gülücük.

Birbirimizi yanlış anlamak için gösterdiğimiz çabayı, doğru anlamak için gösterirsek, gülme işaretini o kadar sık kullanmamıza gerek kalmaz.. (İ. Tenekeci)


  • Kahve keyfi ve türevleri.

Sıfır yaratıcılıkla sosyal medyada tutunma çabaları. Balkon keyfi, deniz keyfi, su keyfi, limonata keyfi, tatlı keyfi, selfie keyfi...
Gerçekten söyleyecek daha yaratıcı cümleleriniz yoksa hiç bir şey yazmayın. O, zart keyfi/zurt keyfi paylaşımlarından bin kat evladır.


  • De bağlacı bekçileri.

Sanırsınız dünyada hiç bir dert kalmadı, savaşlar, açlık, kurakllık, ırkçılık.. her şey ama her şey bitti de şu "de bağlacı" sorunu bitmedi. Her fırsatta "o de ayrı!" diyerek dolanan kıl tipler!


  • ... yapmayanı dövüyorlar

Ya arkadaşım bir git ya! Yapmak istiyorsan yap, senin de yaptığın bir şeyi yapanlarla dalga geçmek neyin kafası? Dudaklarını büzmek istiyorsan büz, o tatlıdan yapmak istiyorsan yap, o fotoğrafı çekmek istiyorsan çek!
Ama; bu bu tatlıyı yapmayanı dövüyorlar, dudak büzmeli fotoğraf çekmeyeni dövüyorlar, burada fotoğraf çekmeyeni dövüyorlar (...vb.) diyerek fotoğraf paylaşmanın ezikliğine sebep olacak ne tür bir çocukluk geçirdin? Rica ederim silkelen!


  • Gelen övgüleri rt etmek ekran görüntüsü paylaşmak vb.

Bunlara öyle acıyorum ki.. bir iltifat edilmiş; aman tanrım hemen rt etmeli bunu herkes görmeli! Yazık ya hiç mi iltifat gelmiyordu bacım? Bu kadar mı sevgisiz bir ortamdasın? En son instagramda gelen övgünün ekran görüntüsünün paylaşıldığını gördüm. Yakındır çıktı alıp çerçeveletenlere de rastlarım.


Ay yazarken sinirlerim zıpladı. Daha yazamayacağım.
Hep derim sosyal medyanın da bir adabı olmalı!

2 Eylül 2014 Salı

The Full Sun/Beyond The Clouds

Bilmem farkında mısınız?
Kore dizilerine karşı pek serin duruyorum artık. Çok mu seçici oldum yoksa iyi bir diziye mi denk gelmiyorum bilemiyorum. Belki de Kore dizileri bendeki miadını doldurmuştur, he, ne dersiniz?

Canım adam akıllı bir drama çekiyordu.
Bir hevesle bu diziye başladım. Greatest Love'daki şahane doktor oynuyordu, üstelik Mel çok ağladığını söylemişti, ben de aradığım dizinin bu olduğuna inandım ve başladım.


Ay çok tatlı çocuk ya.
Neyse..
En kısa haliyle konusu, dolandırıcı bir babaya sahip hayatı kaçmakla geçmiş, babannesiyle yaşayan sevgi dolu Jung Se Ro babasının yanına Tayland'a gitmesi ve burada bir cinayete karışmasıyla kararan hayatını konu alır. Daha sonra intikam almaya çalışmasıyla konumuz dallanıp budaklanacaktır.


Çok tatlı olduğunu söylemiş miydim? Bakıyorum hemen bir kaç satır yukarıda yazmışım. Ancak çok yetenekli bir oyuncu olduğundan dem vurmamışım ki, harikaydı. Gençlikteki sevimli hali, yıllar sonraki ciddi ve kızgın hali.. sanki gerçekten yıllar geçmiş, sanki gerçekten hapis yatmış, sanki gerçekten acı çekiyormuş gibiydi.


Ancak bunlar diziyi sevmeme yeterli oldu mu?
11. bölümden sonra son bölümü izlemeye karar verip diziyi sonlandırdım. Sanki bir yere varmayacak gibiydi. Aslında hepi topu 4 bölüm kaldı izlemediğim ama odaklanamadım.
Bilmiyorum ki Yoon Kye Sang'ın cazibesi miydi odaklanmamı engelleyen, yoksa başka bir şey mi?
Adamı her erkanda gördüğümde, ay çok şeker, deyip deyip durdum. Adam orada acı çekiyormuş/ kandırılmış kime ne?
:)

Sevimli bir surata sahip, ay bu kız bu ağızla nasıl drama oynayacak dediğim Han Young Won rolünde izlediğimiz Han Ji Hye'nin ilk bölümlerde giydiği bu elbiseye acayip şaşırdım açıkçası. Hiç böylesini görmemiştim. Fotoğraftan anlaşılıyor mu bilmiyorum.
Bu arada kız dramanın hakkını verdi; o sevimli surat ne ağladı ne acılar çekti bilemezsiniz..


Yeppudaa'da çevrilmiş 11 bölümü izleyip, finali Koreanturk ile yaptım. Bu sahne de çok hoşuma gitmişti ^.^
Bu da böyle bir yazı olsun.
Daha güzel diziler ve daha güzel dizi yorumları size borcum olsun ;)

1 Eylül 2014 Pazartesi

Eversea / Aşka Var Mısın?


Elinize alınca bitirmeden bırakmak istemediğiniz kitaplar olur hani.
Ruh halinize uygun doğru kitabı seçtiğiniz buradan belli olur.
Bu kitap benim çok kısa sürede okuduğum ancak daha da kısa sürede okumak istediğim, yani elimden bırakmanın işkenceye dönüştüğü bir roman oldu.
Ama hayatıma devam etmek için yemek yemeye su içemeye de ihtiyacım vardı. Yoksa keyfi bir boşluğum olmadı :P
Gerçi çok utanıyorum, tam bir gençlik kitabı. Pardon bu kitaplara, benim gibileri dahil etmek amacıyla türü için "genç yetişkin" deniliyor.
Eğer bu tarzı seviyorsanız, gönül rahatlığıyla bir an önce alıp okumanızı önerebilirim.

Sevgilisi tarafından aldatılan ünlü Hollywood yıldızı Jack Eversea, kimseye haber vermeden bulunduğu ortamdan uzaklaşıp ufak bir sahil kasabasına çekilir. Burada Kary Ann isimli garsonla yaklaşmaları olacaktır ancak ikisi de farklı dünyanın insanları olduklarının bilincindedir.
Bilinçli olmak aradaki çekimi görmezden gelmeleri için yeterli olacak mıdır peki?


Bir tarafta dünyaca ünlü bir aktör diğer tarafta kasabalı garson. Tam bir masal. Neler olacağını az çok kestirebilmenize rağmen kayıtsız kalamayacağınız bir hikaye.
Seri olduğunu da kitabın sonuna gelince öğrenmiş oldum :) Bir an önce devamını okumak istemem ise yine size bir fikir verebilir sanırım.

Bi' sen eksiktin Jack hayatımda. bir sen...
:)