Sherlock'un Kadınları isimli kitabı okuyordum, tamam mı?
Canım Robert Downey Jr.lı Sherlock Holmes izlemek istedi.
Aslında bir ara Sherlock dizisine başlamayı bile düşündüm. Ama neyse filmi açtım baktım sahneler aklımda, filmi tekrar izlemeye gerek görmedim. Ancak özlemişim işte Robert Downey Jr. izlemem lazım. Derken wa la! Iron Man 2'yi izlemediğim geldi aklıma.
Iron Man 2'de Tony Stark'ın zırhının özelliklerini hükümet yararına verilmesi istenmektedir. Bu arada çeşitli denemeler de yapılmaktadır. Bunlardan biri de hammer mıydı neydi adı, silah üreticisinin takıntılı derecede zırhtan yapmak istemesi bu uğurda bir suçluyu çalıştırmasıdır.
Suçlunun da garezi var mıymış eskilerden Tony Stark'a!
Seyreyle cümbüşü.
Aslında keyifli bir film olmasına rağmen çoğu atraksiyon filmin sonunda. Ondan öncesinde Tony Stark Show izliyoruz. Tabii ki sıkıcı değil. Baştan sona aşırı özgüvenli, nükteli Tony Stark'ı yani bu role inanılmaz yakışan Robert Downey Jr'ı izlesem bile şikayetçi olmazdım.
Zaten başta da amacım oydu 😊
Ama işte Iron Man 3 ile kıyaslayınca.. Çok durağan bile diyebiliriz.
Konuyu üstün körü geçtim. Scarlet Johanson rolu ve amacı hadi süpriziniz olsun 😜
Iron Man 3'e gelirsek...
Baştan sona aksiyon, heyecan, olay.
İlk önce 1999 yılına gidiyor ve izleyeceğimiz filmdeki düşmanın ortaya çıkışının sebebinin yine kendi olduğundan dem vuruyor.
Pepper'la sevgililer bu arada. Ülkeyi, sevdiğini/sevdiklerini ve kendini korumak için canla başla baştan sonra bir mücadeleden oluşuyor film.
Gene bildiğimiz zekice kurgulanmış diyaloglar, göndermeler, şahane Stark..
Robert Downey Jr. şahane!
Küstah haller, kibirli laflar, yüksek ego! Nasıl bu kadar yakıştırır ve nasıl bu kadar sevimli olabilir bir insan?!
amerikan sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
amerikan sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
30 Ağustos 2017 Çarşamba
Iron Man 2-3
Etiketler:
aksiyon
,
amerikan sineması
,
fantastik
,
filmler
,
gwyneth paltrow
,
iron man 2
,
iron man 3
,
robert downey jr
24 Mart 2017 Cuma
Inside Out
Bir ara animasyon filmlere takmıştım.
Ve boş yok, izlediğim her filmi çok beğenmiştim. Haftada bir animasyon film kuşağım olsun dedim ama blogda yazamadığım gibi yoğunluktan film izlemeyi de bırakınca, öylece kaldı.
İyi bir animasyon filme denk geldiğinizde, komedi açısından da duygusallık açısından da sizi diğer filmlerden daha fazla tatmin ediyor. Ama hani çocuk filmi ya sözde, çocuklar buralardaki göndermeleri esprileri nasıl anlıyor da seviyor bilemiyorum. Bence yarısını anlamıyorlardır 😀
Bu filmde, Riley adlı bir karakterimiz var. Riley çok mutlu bir hayat sürmekteyken ailesiyle taşınmak zorunda kalır ve artık Riley için uyum sorunu başlar.
Riley bunları yaşarken bir yandan da duygularının nasıl birbirleriyle çatışıp çözmeye çalıştıklarını görüyoruz. Asıl hikaye duygular zaten. Riley'nin çekirdek hafızasında neşe olsun isteyen Joy ve diğer duyguları.
Anlatmakla olacak değil, şu an çok yetersiz anlattığımın farkındayım ama daha iyisini yapabilseydim yapardım 😊
En iyisi izleyin siz filmi.
Gösterildiği yıl ödülleri toplamış ayrıca Oscar da almış!
Fazla söze ne hacet, izlerseniz yorum bırakın 😉
Ve boş yok, izlediğim her filmi çok beğenmiştim. Haftada bir animasyon film kuşağım olsun dedim ama blogda yazamadığım gibi yoğunluktan film izlemeyi de bırakınca, öylece kaldı.
İyi bir animasyon filme denk geldiğinizde, komedi açısından da duygusallık açısından da sizi diğer filmlerden daha fazla tatmin ediyor. Ama hani çocuk filmi ya sözde, çocuklar buralardaki göndermeleri esprileri nasıl anlıyor da seviyor bilemiyorum. Bence yarısını anlamıyorlardır 😀
Bu filmde, Riley adlı bir karakterimiz var. Riley çok mutlu bir hayat sürmekteyken ailesiyle taşınmak zorunda kalır ve artık Riley için uyum sorunu başlar.
Riley bunları yaşarken bir yandan da duygularının nasıl birbirleriyle çatışıp çözmeye çalıştıklarını görüyoruz. Asıl hikaye duygular zaten. Riley'nin çekirdek hafızasında neşe olsun isteyen Joy ve diğer duyguları.
Anlatmakla olacak değil, şu an çok yetersiz anlattığımın farkındayım ama daha iyisini yapabilseydim yapardım 😊
En iyisi izleyin siz filmi.
Gösterildiği yıl ödülleri toplamış ayrıca Oscar da almış!
Fazla söze ne hacet, izlerseniz yorum bırakın 😉
Etiketler:
amerikan sineması
,
animasyon filmler
,
animasyon sadece çocuklar için değildir
,
beyaz perde
,
disney pixar
,
filmler
,
inside out
,
ters yüz
17 Şubat 2017 Cuma
Blended
Romantik komedi denilince akla gelen ilk filmlerden olan 50 ilk öpücük'te Drew Barrymoore ve Adam Sandler'ı izlemiştik.
Daha sonra beraber film çektiklerini bile duymamıştım görmemiştim.
Kuzenlerle bir gece ne izlesek derken ve onca duymadığım film arasında duymadığım bu filme rastlayınca bu olsun bu olsun dedim ve bu izledik.
Jim çok sevdiği eşini kaybetmiş Lauren ise sorumsuz kocasından ayrılmıştır. Bunların körlemesine randevusuyla açılıyor film. İnanılmaz sıkılıyor ikisi de ve hiç sevmiyorlar birbirlerini.
Lauren'in kız arkaşı Jen de erkek arkadaşı ile bir tatile gidecektir ancak vazgeçmiştir. Parası ödenmiş bir Afrika tatili Lauren'e çok iyi bir fikir gibi gelir ancak bilin bakalım Afrika'ya gittiğinde orada kiminle karşılaşacaktır :)
Tahmin etmesi çok da zor değil, değil mi? :)
Neyse işte çok keyifliydi izlemesi.
Benim gibi haberiniz yoksa bu filmden şöyle rahat, eğlenceli bir film izlemek istediğinizde izlemek üzere aklınızda bulunsun mesela.
Daha sonra beraber film çektiklerini bile duymamıştım görmemiştim.
Kuzenlerle bir gece ne izlesek derken ve onca duymadığım film arasında duymadığım bu filme rastlayınca bu olsun bu olsun dedim ve bu izledik.
Jim çok sevdiği eşini kaybetmiş Lauren ise sorumsuz kocasından ayrılmıştır. Bunların körlemesine randevusuyla açılıyor film. İnanılmaz sıkılıyor ikisi de ve hiç sevmiyorlar birbirlerini.
Lauren'in kız arkaşı Jen de erkek arkadaşı ile bir tatile gidecektir ancak vazgeçmiştir. Parası ödenmiş bir Afrika tatili Lauren'e çok iyi bir fikir gibi gelir ancak bilin bakalım Afrika'ya gittiğinde orada kiminle karşılaşacaktır :)
Tahmin etmesi çok da zor değil, değil mi? :)
Neyse işte çok keyifliydi izlemesi.
Benim gibi haberiniz yoksa bu filmden şöyle rahat, eğlenceli bir film izlemek istediğinizde izlemek üzere aklınızda bulunsun mesela.
Etiketler:
50 ilk öpücük
,
adam sandler
,
amerikan sineması
,
beyaz perde
,
blended
,
drew barrymore
,
filmler
,
romantik komedi
10 Şubat 2017 Cuma
La La Land
Bu film aslında çok konuşulan bir film.
Herhangi bir yerde rastlamak mümkün.
Tabii bir de Titanic gibi 14 dalda Oscara aday gösterilmesiyle önem taşıyor.
Yalnız ben bunları ne zaman öğrendim?
Tabii ki filmi izledikten sonra.
Peki hakkında hiçbir şey bilmezken beni filmi izlemeye iten neydi?
Bilmem.. Bu şahane afiş olabilir mi mesela???
Afişe bayıldım. Bana o kadar çok şey vaat ediyordu ki.
Ve o da ne?! Ryan Gosling ve Emma Stone mu?
Ah mutlaka izlenmeli mutlaka mutlaka, dedim ve aslında hiç de film izlemeye vaktim falan yokken, izlememeliyim diye düşünürken vicdanım sızlarken bir arada bu filmi izledim.
Filmde Emma Stone oyuncu olmak isteyen, seçmelere katılan bir garsonu ya da daha doğrusu coffeeshopta çalışan kasiyeri canlandırıyor. Bu kahve satan yer de Hollywood film stüdyolarında ayrıca. Ryan Gosling ise bir gün kendi cazz barını açmak isteyen bir müzisyen.
İlk karşılaşmaları trafikte, ilk etkileşimleri Mia'nın Sebastian'a hareket çekmesiyle oluyor.
Hımm..
Bu kadar konudan bahsettiysem aslında çok da sevmedim demenin bir yolunu arıyorum demektir.
Ama beklentim de yüksekti. Çünkü bu ikiliyi daha önce Crayz Stupid Love filminde izlemiştim ve tekrar bir arada görmek düşüncesi bile beni heyecanlandırmıştı. Ama o kadar. Güzel başladı. Filmi de keyifle izledim aslında. İlk kaba saba halleri pek güzeldi mesela. Aşk kısmı çok ani oldu bence, ne oldu da birden aşık oldular ki diyorsun en basitinden. Sonra bitince de... hımmm oldum.
Sevmedim değil hani tamam.
Ama neden 14 dalda Oscara aday gösterilmiş bir anlam veremedim. Ödül de alır şimdi bu :)
Onun dışında ben defalarca izleyip bıkmayacağım bir film olur diye düşünüyordum.
Ancak tekrar izlemeyi düşünmem bile 😊
Muhakkak izleyenler vardır aranızda.
Siz sevdiniz mi yoksa?
Herhangi bir yerde rastlamak mümkün.
Tabii bir de Titanic gibi 14 dalda Oscara aday gösterilmesiyle önem taşıyor.
Yalnız ben bunları ne zaman öğrendim?
Tabii ki filmi izledikten sonra.
Peki hakkında hiçbir şey bilmezken beni filmi izlemeye iten neydi?
Bilmem.. Bu şahane afiş olabilir mi mesela???
Afişe bayıldım. Bana o kadar çok şey vaat ediyordu ki.
Ve o da ne?! Ryan Gosling ve Emma Stone mu?
Ah mutlaka izlenmeli mutlaka mutlaka, dedim ve aslında hiç de film izlemeye vaktim falan yokken, izlememeliyim diye düşünürken vicdanım sızlarken bir arada bu filmi izledim.
Filmde Emma Stone oyuncu olmak isteyen, seçmelere katılan bir garsonu ya da daha doğrusu coffeeshopta çalışan kasiyeri canlandırıyor. Bu kahve satan yer de Hollywood film stüdyolarında ayrıca. Ryan Gosling ise bir gün kendi cazz barını açmak isteyen bir müzisyen.
İlk karşılaşmaları trafikte, ilk etkileşimleri Mia'nın Sebastian'a hareket çekmesiyle oluyor.
Hımm..
Bu kadar konudan bahsettiysem aslında çok da sevmedim demenin bir yolunu arıyorum demektir.
Ama beklentim de yüksekti. Çünkü bu ikiliyi daha önce Crayz Stupid Love filminde izlemiştim ve tekrar bir arada görmek düşüncesi bile beni heyecanlandırmıştı. Ama o kadar. Güzel başladı. Filmi de keyifle izledim aslında. İlk kaba saba halleri pek güzeldi mesela. Aşk kısmı çok ani oldu bence, ne oldu da birden aşık oldular ki diyorsun en basitinden. Sonra bitince de... hımmm oldum.
Sevmedim değil hani tamam.
Ama neden 14 dalda Oscara aday gösterilmiş bir anlam veremedim. Ödül de alır şimdi bu :)
Onun dışında ben defalarca izleyip bıkmayacağım bir film olur diye düşünüyordum.
Ancak tekrar izlemeyi düşünmem bile 😊
Muhakkak izleyenler vardır aranızda.
Siz sevdiniz mi yoksa?
Etiketler:
amerikan sineması
,
emma stone
,
filmler
,
la la land
,
müzikaller
,
ryan gosling
31 Ocak 2017 Salı
Bridge to Terabithia
Bak şimdi bu filmi yazmayı nasıl atlamışım.
O kadar sevmiştim ki!
Küçük çocukların düş gücünü kıskandıracak, biz ne zaman bu kadar büyüdük, diye hayıflandıracak bir film.
Kolay sosyalleşemeyen ve pek arkadaşı olmayan Jess mahallerine yeni taşınan, öz güveni yüksek Leslie ile karşılaşır ve Leslie Jess'i hayal dünyasıyla tanıştırır.
Leslie Jess'in hayatına çok şey katar ancak..
Leslie rolünde AnnaSophia Robb'u görüyoruz. Charlie'nin Çikolata Fabrikası filmindeki sakız çiğneyen kız.
Seviyorum ya, güzel olduğu kadar oyunculuğunu da beğeniyorum.
Hatta bu yazıyı hazırlarken bir filmine daha denk geldim. Çok benlik gibi duruyor.
İzlersem haberiniz olur 😉
Ama izlemeyenler varsa, önce bu film! Lütfen!
O kadar sevmiştim ki!
Küçük çocukların düş gücünü kıskandıracak, biz ne zaman bu kadar büyüdük, diye hayıflandıracak bir film.
Kolay sosyalleşemeyen ve pek arkadaşı olmayan Jess mahallerine yeni taşınan, öz güveni yüksek Leslie ile karşılaşır ve Leslie Jess'i hayal dünyasıyla tanıştırır.
Leslie Jess'in hayatına çok şey katar ancak..
Leslie rolünde AnnaSophia Robb'u görüyoruz. Charlie'nin Çikolata Fabrikası filmindeki sakız çiğneyen kız.
Seviyorum ya, güzel olduğu kadar oyunculuğunu da beğeniyorum.
Hatta bu yazıyı hazırlarken bir filmine daha denk geldim. Çok benlik gibi duruyor.
İzlersem haberiniz olur 😉
Ama izlemeyenler varsa, önce bu film! Lütfen!
Etiketler:
amerikan sineması
,
annasophia robb
,
beyaz perde
,
bridge to terabithia
,
çok güzel
,
fantastik
,
film tavsiyesi
,
filmler
16 Ocak 2017 Pazartesi
Çin Seddi
Üç boyutlu filmler başımı ağrıtıyor gerekçesiyle onlardan kaçınıyordum fakar Fantastik canavarlar nelerdir ve nerede bulunur filmiyle 3 D sinemayla barıştıktan sonra bu kez de Çin Seddi'ni 3D olarak izledim.
E üstünüze biraz kan falan sıçradığından iğrenç, canarvar sizi ısırmaya çalıştığından biraz korkunçtu haliyle.
Ancak film arkadaşımın da eğlenceli olmasından kelli çok zevkli bir film seansı geçirmiş olduk. Ön koltuktakiler de aynı görüşteler mi ondan pek emin değilim 😂
Öncelikle, bu film yazısını hazırlarken fark ettiğim bir şey var ki filmi online izleyebilirsiniz. Film sitelerinde mevcut. Tabii bunu bilmeden filme gittim ama filmi izlerken de tam sinemada izlemelik bir film diye düşündüm.
Çin Seddi'ne dair birçok efsane varmış, bu filme konu olan da bu efsanelerden biri.
Matt Damon oynadığı William karakteri ve Pedro Pascal'ın canlandırdığı Tovar karakteri siyah barutun peşinde olan hırsızlardır. Çölde geçirdikleri bir sırada kendilerine bir "şey" saldır. Çok hızlı sinsi korkunç ve yeşil. İlk etapta anlaşılmıyor tabii ama sonradan öğreneceğimiz şekliyle tiksindirici 🙈
Neyse işte bu ikili, peşine düşen yerlilerin kovalamasından kaçarken "duvara" tosluyorlar ve burada esir alınıyorlar. Burada siyah barut olduğunu öğrenince buradan kurtulmadan evvel götürebildikleri kadar kara barut götürme derdine düşüyorlar.
duvarı o canavardan korumakla görevli binlerce asker var burada. Komutan da güzel bir çinli kadın olunca aşk da olacak diye bekledik ama.. Spoiler olmasın hadi.
Askerler konumlarına göre renk renk giyinmişlerdi. Komiğime gitti bu renk cümbüşü açıkçası. Ama görsel olarak zevkliydi izlemesi. Ne kadar saçma olursa olsun.
Bi' de ben Matt Damon'ın çarpık gülüşünü özlemişim ya.
Filmin imdb puanı 6 falan.
Ama ben beğendim. Hem güzel, hem korkunç, hem de eğlenceliydi, en azından -dediğim gibi- bizim açımızdan :)
Son zamanlarda şöyle şahane film izlediniz mi?
Öneride bulunsanıza bana 😊
Etiketler:
amerikan sineması
,
beyaz perde
,
çin filmi
,
çin seddi
,
filmler
,
matt damon
,
sinema
,
the great wall
1 Aralık 2016 Perşembe
Awakenings
Haftalardır iletişim psikolojisi seminerlerine katılıyorum.
Psikolojiye dair ilgim arttı. Eski bir hayalim gün yüzüne çıktı. Gerçekleştirirsem söylerim. Söylersem gerçekleşmeyeceğini düşünüyorum çünkü.
Neyse işte.
O seminerlerde, hocamızın tavsiye ettiği filmlerden biri bu Awakenings.
İzlerken bazı anlar tanıdık geldi ama ne izleyip izlemediğimi ne de konusunu hatırlayabildim, beki de başka filmlerden ötürü tanıdık geldi. Ya da o kadar uzun süre önce izlemişim ki hatırlamıyorum. Ancak netice yeni bir film benim için.
Burada bahsetmeye değecek bir film.
Filmde bir kere Robert De Niro ve Robin Williams oynuyor. Baştan bir puan öne çıkıyor bu özellikle.
Fark ettiniz mi bilmem Robin Williams'ın gözlerinin içi parlıyor. Hala inanamıyorum böyle bakan bir adamın kendi canına kıydığına.
Robin Williams, bu filmde asosyal bir doktoru canlandırıyor. Robert De Niro ise bir hastayı. İyileşmesi imkansız bir hastayı. Doktorun inancı ve çabasıyla büyük değişikliklerin yaşandığına tanıklık ediyoruz.
Film harika. Şiddetle tavsiye ediyorum.
Üstelik yaşanmış bir hayat hikayesi.
Çok ilginç. Muazzam. Hayat dersi veren bir film.
Psikolojiye dair ilgim arttı. Eski bir hayalim gün yüzüne çıktı. Gerçekleştirirsem söylerim. Söylersem gerçekleşmeyeceğini düşünüyorum çünkü.
Neyse işte.
O seminerlerde, hocamızın tavsiye ettiği filmlerden biri bu Awakenings.
İzlerken bazı anlar tanıdık geldi ama ne izleyip izlemediğimi ne de konusunu hatırlayabildim, beki de başka filmlerden ötürü tanıdık geldi. Ya da o kadar uzun süre önce izlemişim ki hatırlamıyorum. Ancak netice yeni bir film benim için.
Burada bahsetmeye değecek bir film.
Filmde bir kere Robert De Niro ve Robin Williams oynuyor. Baştan bir puan öne çıkıyor bu özellikle.
Fark ettiniz mi bilmem Robin Williams'ın gözlerinin içi parlıyor. Hala inanamıyorum böyle bakan bir adamın kendi canına kıydığına.
Robin Williams, bu filmde asosyal bir doktoru canlandırıyor. Robert De Niro ise bir hastayı. İyileşmesi imkansız bir hastayı. Doktorun inancı ve çabasıyla büyük değişikliklerin yaşandığına tanıklık ediyoruz.
Film harika. Şiddetle tavsiye ediyorum.
Üstelik yaşanmış bir hayat hikayesi.
Çok ilginç. Muazzam. Hayat dersi veren bir film.
Etiketler:
amerikan sineması
,
awakenings
,
filmler
,
gerçek yaşam öyküleri
,
robert de niro
,
robin williams
,
uyanış
17 Kasım 2016 Perşembe
My Fair Lady
Her ay bir klasik bölümünün ekim ayı filmi Audrey Hepburn'ün baş rolünü üstlendiği My Fair Lady.
Aynı isimde bir Kore dizisi de var, izleyenleriniz muhakkak olmuştur, ama maalesef bana hala izlemek nasip olmadı. Şimdiden sonra da umudum yok açıkçası.
Filme dönersek, film Profesör Higgins'in, inanılmaz bozuk bir aksanla ingilizce konuşan Eliza Dolittle'a ingilizce öğretmesini konu alıyor ve film üç saat.
Filmin ilk kısmı bittiğinde filmin üç saat olduğunu anladım ve yıkıldım. Bir buçuk saatlik kısmı inanılmaz sıkıcıydı, sadece başında biraz hareketlilik vardı o da çok azdı sonra bitmek bilmedi.
İkinci kısmını birkaç hafta sonra sırf filmi yarım bırakmamak adına tamamladım. İlk bölüm kadar sıkıcı olmasa da sıkıcıydı.
Filmden bir saati çekip alsak çok güzel olurmuş aslında :)
Gördüğünüz gibi ben, aralarında; en iyi erkek oyuncu, en iyi film ve en iyi yönetmen kategorilerinin de bulunduğu toplam 8 dalda Oscar kazanmış bir klasiği bile eleştirebilirim.
:)
İzlemenize gerek yok bence ama siz bilirsiniz tabii, ille ben de Audrey Hepburn'ü, kıyafetlerini, nasıl değiştiğini göreceğim derseniz o ayrı ♥
Aynı isimde bir Kore dizisi de var, izleyenleriniz muhakkak olmuştur, ama maalesef bana hala izlemek nasip olmadı. Şimdiden sonra da umudum yok açıkçası.
Filme dönersek, film Profesör Higgins'in, inanılmaz bozuk bir aksanla ingilizce konuşan Eliza Dolittle'a ingilizce öğretmesini konu alıyor ve film üç saat.
Filmin ilk kısmı bittiğinde filmin üç saat olduğunu anladım ve yıkıldım. Bir buçuk saatlik kısmı inanılmaz sıkıcıydı, sadece başında biraz hareketlilik vardı o da çok azdı sonra bitmek bilmedi.
İkinci kısmını birkaç hafta sonra sırf filmi yarım bırakmamak adına tamamladım. İlk bölüm kadar sıkıcı olmasa da sıkıcıydı.
Filmden bir saati çekip alsak çok güzel olurmuş aslında :)
Gördüğünüz gibi ben, aralarında; en iyi erkek oyuncu, en iyi film ve en iyi yönetmen kategorilerinin de bulunduğu toplam 8 dalda Oscar kazanmış bir klasiği bile eleştirebilirim.
:)
İzlemenize gerek yok bence ama siz bilirsiniz tabii, ille ben de Audrey Hepburn'ü, kıyafetlerini, nasıl değiştiğini göreceğim derseniz o ayrı ♥
Etiketler:
amerikan klasikleri
,
amerikan sineması
,
audrey hepburn
,
beyaz perde
,
filmler
,
her ay bir klasik
,
my fair lady
,
tozlu ruyalar film kulubu
21 Ekim 2016 Cuma
Age Of Adaline
Şimdilerde otuzlu yaşlarını veya daha ilerini sürmekte olanlar beni anlayacaktır.
Görüntünüzün 29 yaşına sabitlendiğini düşünün..
Ne bir kırışıklık ne bir beyaz saç.
Yıllar yıllar geçiyor çocuğunuz büyüyor ama siz gram yaşlanmıyorsunuz.
Sanırım 100 kadına sorulsa doksan dokuzu bundan daha şahane bir şey düşünemez, bir tane çıkıntılık yapacak bulunur illa ki :)
Hele bir de zaten Blake Lively gibi bir fiziğiniz, güzelliğiniz varsa.
Gossip girl zamanında Blake Lively'i ilk gördüğümde 'başka birini bulamamışlar mı bu kızın nesi güzel' demiştim. Ama Blake Lively konuşmaya başlayınca işler değişti. Muhteşem fiziği söyle dursun gerçekten yüzüne bakıp ona güzel diyemezdim ama kadın konuştukça güzelleşiyor. Benim için öyle. Yine bu filmde bunu test ettim. Kadın konuşmaya başladı ve birden puff! bambaşka biri oldu benim gözümde.
Konusunu girişten anlamışsınızdır. (Beni rahatsız eden bir kısım vardı ama söylersem sağlam spoiler olur )
Lafı uzatmaya gerek yok aslında.
Güzel bir filmdi ya seversiniz bence.
22 Eylül 2016 Perşembe
The Nanny Diaries
Ben dadılı şefli filmleri çok severim.
Hiç söylemiş miydim?
Bu film de eski olmasına rağmen bir türlü izlememiştim.
Eski dediysem 2007 yapımı. Eh yani her şeyi gününde tüketen bir toplum için oldukça eski sayılır.
Belki de bu yüzden alt yazılı bulmanız biraz zor olacak.
Üniversiteden mezun olduktan sonra kendi alanında iş bulamayan Annie, zengin bir ailenin oğluna dadılık yapmaya başlar.
Çocuk oldukça şımarık, anne oldukça kibirli, baba oldukça ilgisiz.
Annie çok uzak olduğu bir dünyaya giriş yapmıştır uyum sağlama sırasında bizi oldukça keyifli anlar beklemektedir.
Filmde Scarlett Johansson'a Chris Evans eşlik ettiğini bilgisini de verelim.
Keyifli insanı yormayan güldüren bir film.
Hiç söylemiş miydim?
Bu film de eski olmasına rağmen bir türlü izlememiştim.
Eski dediysem 2007 yapımı. Eh yani her şeyi gününde tüketen bir toplum için oldukça eski sayılır.
Belki de bu yüzden alt yazılı bulmanız biraz zor olacak.
Üniversiteden mezun olduktan sonra kendi alanında iş bulamayan Annie, zengin bir ailenin oğluna dadılık yapmaya başlar.
Çocuk oldukça şımarık, anne oldukça kibirli, baba oldukça ilgisiz.
Annie çok uzak olduğu bir dünyaya giriş yapmıştır uyum sağlama sırasında bizi oldukça keyifli anlar beklemektedir.
Filmde Scarlett Johansson'a Chris Evans eşlik ettiğini bilgisini de verelim.
Keyifli insanı yormayan güldüren bir film.
Etiketler:
alicia keys
,
amerikan sineması
,
chris evans
,
dadım aşık
,
filmler
,
romantik komedi
,
scarlett johansson
,
the nanny diaries
13 Eylül 2016 Salı
Deadpool
İzleyip yazmadığım, acaba hiç mi yazmasam diye düşündüğüm bir film daha.
Deadpool'un afişi hiç ilgimi çekmiyordu açıkcası.
Hatta itici geliyordu.
Ama övgüler harikaydı.
Benim de kafamı dağıtmaya ihtiyacım olduğu bir gün gülme garantili diye bu filmi seçtim.
Deadpool alternatif bir süper kahraman. Maskenin altına saklanma nedeninin ise alçak gönüllülükle hiçbir alakası yok. Söylerdim ama spoiler olur.
İnanılmaz hızlı konuşmalar, her saniye patlayan espriler ve dur durak bilmeyen göndermelerle temposu yüksek bir film.
Anladığım göndermeler dışında anlamadıklarım da var mıydı, diye düşünüyorum ve bence mutlaka vardı. Hepsini anlamak için bence Amerikan olmak lazımdı.
Karakterler gibi filmin de ahlak anlayışı yerlerde.
Şerefli gururlu kahramanları unutun. Zaten Deadpool'a kahraman demek de ne derece doğru, tartışılır.
Gülüp eğlendirecek, senaryo ve konusunu orijinal bulacağınız bir film.
Hep gidi Ryan Reynolds, Two guys, A girl And a Pizza Placeten beri tanırım seni, nerelere geldin.. Vay be.
Deadpool'un afişi hiç ilgimi çekmiyordu açıkcası.
Hatta itici geliyordu.
Ama övgüler harikaydı.
Benim de kafamı dağıtmaya ihtiyacım olduğu bir gün gülme garantili diye bu filmi seçtim.
Deadpool alternatif bir süper kahraman. Maskenin altına saklanma nedeninin ise alçak gönüllülükle hiçbir alakası yok. Söylerdim ama spoiler olur.
İnanılmaz hızlı konuşmalar, her saniye patlayan espriler ve dur durak bilmeyen göndermelerle temposu yüksek bir film.
Anladığım göndermeler dışında anlamadıklarım da var mıydı, diye düşünüyorum ve bence mutlaka vardı. Hepsini anlamak için bence Amerikan olmak lazımdı.
Karakterler gibi filmin de ahlak anlayışı yerlerde.
Şerefli gururlu kahramanları unutun. Zaten Deadpool'a kahraman demek de ne derece doğru, tartışılır.
Gülüp eğlendirecek, senaryo ve konusunu orijinal bulacağınız bir film.
Hep gidi Ryan Reynolds, Two guys, A girl And a Pizza Placeten beri tanırım seni, nerelere geldin.. Vay be.
Etiketler:
amerikan sineması
,
beyaz perde
,
deadpool
,
filmler
,
ryan reynolds
,
two guys a girl and a pizza place
6 Eylül 2016 Salı
Crazy Stupid Love
Ben çok fazla birikmiş film yazım var, filmleri biriktirmeye devam mı etsem yoksa arada yazsam mı bilemiyorum.
Hele hele bu filmden bahsedip bahsetmemek konusunda da kararsızım açıkçası.
Ama komik ve romantik filmdi. Neden bu kadar geç izledim, dedim izledikten sonra ama afişi görünce hatırladım afişinden ötürü.
Ama ben o afişi kullanmayacağım :)
Cal sıradan bir aile babasıdır, her şeyin yolunda gittiğini sanırken eşi tarafından aldatıldığını öğrenir ve yıkılır. Depresif depresif barda takılırken bir kazanova ile tanışır ve kazanova bir eğitmen gibi Cal'e kılık kıyafetinden kadın tavlama konusuna kadar yardımcı olur ve birbirlerinin arkadaşı olurlar.
Neredeyse filmin yarısını anlattım ama sürprizi bozmadım.
Komik, eğleneli, romantik bir film.
Yalnız artık Amerikalıların komik anlayışının bana edepsiz geldiğini ayrıca belirtmek isterim. Ona göre izlemek isterseniz siz bilirsiniz :)
Steve Carell, Julianne Moore, Ryan Gosling, Emma Stone gibi tanıdık isimler, Kevin Bacon ve Marisa Tomei gibi tanıdık simalarla renklenen bir film olduğunu da eklemek gerekir.
Hele hele bu filmden bahsedip bahsetmemek konusunda da kararsızım açıkçası.
Ama komik ve romantik filmdi. Neden bu kadar geç izledim, dedim izledikten sonra ama afişi görünce hatırladım afişinden ötürü.
Ama ben o afişi kullanmayacağım :)
Cal sıradan bir aile babasıdır, her şeyin yolunda gittiğini sanırken eşi tarafından aldatıldığını öğrenir ve yıkılır. Depresif depresif barda takılırken bir kazanova ile tanışır ve kazanova bir eğitmen gibi Cal'e kılık kıyafetinden kadın tavlama konusuna kadar yardımcı olur ve birbirlerinin arkadaşı olurlar.
Neredeyse filmin yarısını anlattım ama sürprizi bozmadım.
Komik, eğleneli, romantik bir film.
Yalnız artık Amerikalıların komik anlayışının bana edepsiz geldiğini ayrıca belirtmek isterim. Ona göre izlemek isterseniz siz bilirsiniz :)
Steve Carell, Julianne Moore, Ryan Gosling, Emma Stone gibi tanıdık isimler, Kevin Bacon ve Marisa Tomei gibi tanıdık simalarla renklenen bir film olduğunu da eklemek gerekir.
Etiketler:
amerikan sineması
,
beyaz perde
,
emma stone
,
filmler
,
julianne moore
,
kevin bacon
,
marissa tomei
,
ryan goslin
,
steve carell
7 Temmuz 2016 Perşembe
The Dressmaker
Ne izlesem ne izlesem diye düşünürken, twitterda favorilere aldığım film önerileri içinden bu filmi seçtim.
Seveceğimi bile bile.
Ve sevdim
Kate Winslet ve bir dönem filmi.
Ah bir de güzel kıyafetler..
Yalnız beklediğim gibi değildi. Onu söylemem gerek. Ne bekliyordum bilmiyorum ama bunu beklemiyordum.
Dönem filmi dedim ya başta, öyle bir şey beklediğimden o. Siz de öyle beklerseniz benim gibi şaşırırsınız.
Hem duygusal, hem komik, hem bir başarı öyküsü hem intikam...
Yıllar önce kovulduğu kasabaya gelip kendisini tanımadığı annesiyle ilgilenip kasabalıya kendini kabullendirme çabalarını izleyeceksiniz bir de aşk öyküsü..
Ama off öyle olmak zorunda mıydı? :(
Fazla söze ne hacet.
Kate Winslet'a bu filmde eşlik eden erkek oyuncu Liam Hemsworth'un fotografını kullanmadım ama filmi izlerseniz sırf o bile görsel şölen tadında.
Ay ne ayıp! Sustum ben!
Etiketler:
amerikan sineması
,
beyaz perde
,
düşlerin terzisi
,
film önerileri
,
filmler
,
kate winslett
,
liam hemsworth
,
the dressmaker
2 Mart 2016 Çarşamba
Larry Crowne
Bir gün gene nasıl oldu bilmiyorum, oradan oraya atlarken herhalde, izlemediğim bu filme denk geldim.
Ne?
Julia Roberts ve Tom Hanks aynı filmde oynuyorlar ve benim haberim bile olmuyor mu?
Üstelik film romantik komedi mi?
Nasıl nasıl nasıl olurdu da bırakın izlemeyi, haberim dahi olmazdı?
Ben gerçekten yaşlanmış olmalıydım.
Listemin en başına ekledim ve baktım ki filmin süresi de iyi, ilk boşlukta film izlemeye karar verdim. Ve izledim.
Tabii o sıralar film izlemek konusunda izinli olduğumun altını çizerim.
Bir süre geçti yani üzerinden.
Şu sıralar film yazısı girsem de artık onların taze izlenmiş filmler olmadığını bilirsiniz.
Imdb puanının düşük olması beni etkilemedi.
Romantik komedilerde yüksek puan görsem şaşarım nedense.
İnsanlar bu tip filmlere bayılarak izler ama nedense iş tavsiye ya da puanlamaya gelince sabun köpüğü der geçerler, ya da sanat filmlerine bayıldıklarını dolayısıyla bu türün tarzları olmadığını iddia ederler.
Ben öyle dediğim. Beni biliyorsunuz :)
Filme adını veren Larry Crowne karakteri, bir markette yaşını başını almış bir satış danışmanı. Tom Hanks canladırıyor, bildiniz;)
Larry ayın elemanı seçilmeyi beklerken işten kovulduğunu öğreniyor. Nedeni de üniversite mezunu olmaması. Ödemesi gereken borçlar ve kısması gereken masrafları var.
Bu arada tabii ki üniversitede ders almaya başlayacak.
Ve tabii ki üniversitede ders aldığı hocalardan biri de Julia Roberts'ın canlandırdığı karakter olacak.
Bu filmi o kadar izlemek istedim ki alt yazılı bulamama rağmen dayanamadım izledim. Evet dublajlı izledim, filmin ruhunun yarısını götürmüştü dublaj bence.
Güzel bir konusu ve harika oyuncularına yazık etmiş bir film olduğunu düşünüyorum.
Sanki o kadar şahaneyiz ki uğraşmamıza bile değmez dercesine çekilmiş. Şahane olacakken vasatın üstüne çıkmamış.
Yine de izlerken sıkılmadığım, keşke izlemeseydim, demediğim bir film.
Fazla beklentiye girmeden izlenebilirsiniz.
Ne?
Julia Roberts ve Tom Hanks aynı filmde oynuyorlar ve benim haberim bile olmuyor mu?
Üstelik film romantik komedi mi?
Nasıl nasıl nasıl olurdu da bırakın izlemeyi, haberim dahi olmazdı?
Ben gerçekten yaşlanmış olmalıydım.
Listemin en başına ekledim ve baktım ki filmin süresi de iyi, ilk boşlukta film izlemeye karar verdim. Ve izledim.
Tabii o sıralar film izlemek konusunda izinli olduğumun altını çizerim.
Bir süre geçti yani üzerinden.
Şu sıralar film yazısı girsem de artık onların taze izlenmiş filmler olmadığını bilirsiniz.
Imdb puanının düşük olması beni etkilemedi.
Romantik komedilerde yüksek puan görsem şaşarım nedense.
İnsanlar bu tip filmlere bayılarak izler ama nedense iş tavsiye ya da puanlamaya gelince sabun köpüğü der geçerler, ya da sanat filmlerine bayıldıklarını dolayısıyla bu türün tarzları olmadığını iddia ederler.
Ben öyle dediğim. Beni biliyorsunuz :)
Filme adını veren Larry Crowne karakteri, bir markette yaşını başını almış bir satış danışmanı. Tom Hanks canladırıyor, bildiniz;)
Larry ayın elemanı seçilmeyi beklerken işten kovulduğunu öğreniyor. Nedeni de üniversite mezunu olmaması. Ödemesi gereken borçlar ve kısması gereken masrafları var.
Bu arada tabii ki üniversitede ders almaya başlayacak.
Ve tabii ki üniversitede ders aldığı hocalardan biri de Julia Roberts'ın canlandırdığı karakter olacak.
Bu filmi o kadar izlemek istedim ki alt yazılı bulamama rağmen dayanamadım izledim. Evet dublajlı izledim, filmin ruhunun yarısını götürmüştü dublaj bence.
Güzel bir konusu ve harika oyuncularına yazık etmiş bir film olduğunu düşünüyorum.
Sanki o kadar şahaneyiz ki uğraşmamıza bile değmez dercesine çekilmiş. Şahane olacakken vasatın üstüne çıkmamış.
Yine de izlerken sıkılmadığım, keşke izlemeseydim, demediğim bir film.
Fazla beklentiye girmeden izlenebilirsiniz.
Etiketler:
amerikan sineması
,
filmler
,
hollywood
,
julia roberts
,
larry crowne
,
puanım 10 üzerinden 6
,
tom hanks
,
yine olsa yine izlerim
18 Şubat 2016 Perşembe
The Gravity
Bu filmi beğenmeyeceğime öyle emindim ki..
O yüzden şimdiye kadar izlemedim.
Ama George Clooney'i özlemiştim ve ne kadar kötü olabilir ki, dedim ve öyle izleyiverdim.
Bilim kurgu, uzayda falan geçiyor, eser miktarda George Clooney var amaa.. yani gayet güzel bir film.
Bu filmin dedikoduları ilk çıktığı zamanı hatırlıyorum ben.
Sandra Bullock ile George Clooney bir filmde oynacaktı. Aman Allah'ım bende bir bayram havası.
Romantik Komedilerin aranılan simasıydı Sandra. Ben bir o kadar romantik komedilerin aranılan izleyicisiydim, ne olursa izlerdim, klişe mlişe dinlemez hepsini aşkla seyrederdim.
Ama gel gör ki bu ikisi bir araya geldi ve çeke çeke bilim kurgu çekti.
Yıkılmıştım.
Belki depresyon bile diyebiliriz buna. ya da travma.
Tamam travma güzel travma kalsın.
Yaşadığım travmadan anca kurtulup izledim.
Film uzayda geçiyor dedim. Konusuna da kısaca değineyim, zaten bu sefer istesem de uzun değinemem :)
Uzaydaki görevlerinde beklenmedik bir sıkıntıyla karşılaşan ekipten hayatta kalanların yaşam mücadelisi anlatılıyor. 91 dk. ve bir an bile sıkılmadım.
Yalnız uyarı kapalı alan fobisi olanlar, nefes darlığı çekenler izlerken sıkıntı hissedebilir.
O yüzden şimdiye kadar izlemedim.
Ama George Clooney'i özlemiştim ve ne kadar kötü olabilir ki, dedim ve öyle izleyiverdim.
Bilim kurgu, uzayda falan geçiyor, eser miktarda George Clooney var amaa.. yani gayet güzel bir film.
Bu filmin dedikoduları ilk çıktığı zamanı hatırlıyorum ben.
Sandra Bullock ile George Clooney bir filmde oynacaktı. Aman Allah'ım bende bir bayram havası.
Romantik Komedilerin aranılan simasıydı Sandra. Ben bir o kadar romantik komedilerin aranılan izleyicisiydim, ne olursa izlerdim, klişe mlişe dinlemez hepsini aşkla seyrederdim.
Ama gel gör ki bu ikisi bir araya geldi ve çeke çeke bilim kurgu çekti.
Yıkılmıştım.
Belki depresyon bile diyebiliriz buna. ya da travma.
Tamam travma güzel travma kalsın.
Yaşadığım travmadan anca kurtulup izledim.
Film uzayda geçiyor dedim. Konusuna da kısaca değineyim, zaten bu sefer istesem de uzun değinemem :)
Uzaydaki görevlerinde beklenmedik bir sıkıntıyla karşılaşan ekipten hayatta kalanların yaşam mücadelisi anlatılıyor. 91 dk. ve bir an bile sıkılmadım.
Yalnız uyarı kapalı alan fobisi olanlar, nefes darlığı çekenler izlerken sıkıntı hissedebilir.
Etiketler:
amerikan filmlerini özlemişim
,
amerikan sineması
,
beyaz perde
,
filmler
,
george clooney
,
hollywood
,
sandra bullock
,
sinema
,
the gravity
,
yer çekimi
10 Şubat 2016 Çarşamba
Snow White And The Hunstman
Julia Roberts'lı Pamuk Prenses filmi izlenir de - Cameron Diaz diyesim geliyor hep- Charlize Theron'lu Pamuk Prenses izlenmez mi?
Üstelik Julia Roberts'ın filmiyle aynı zamanlarda vizyondaydı.
Aynı hikayenin eğlenceli ve ürkütücü versiyonunun olması çok hoş bir şey aslında.
Bir hikaye nasıl zenginleşebilir, nasıl farklı yorumlanır, hayal gücünün sınırlarını.. Bunları fark etmemizi sağlamıyor mu sizce de?
Kötü Kalpli Cadı ne kadar güzel olabilirse o kadar güzeldi Charlize Theron.
Pamuk Prenses ne kadar avam olabilirse o kadar avamdı Kristen Stewart. Uyuz oluyorum bu kıza ya, elimde değil. Hatta kötü kalpli cadıyı o oynamalıydı diye düşünüyorum :)
Bu filmde Kristen Stewart yerine başka biri oynasaydı eminim çok daha güzel olurdu (en azından benim açımdan).
Yine de -evet Kriste Stewart'a rağmen- beğendim filmi. Sonu hariç.
Ucu açık, sonu benim hayal gücüme bırakılan filmleri de severim ama bu film böyle bitmemeliydi. Sanki arkasından Pamuk Prenses Ve Avcı II gelecek gibi bitirilmişti.
Masal uyarlaması diye sıcak, komedi falan gibi beklentileriniz olmadan izleyebilirsiniz..
Üstelik Julia Roberts'ın filmiyle aynı zamanlarda vizyondaydı.
Aynı hikayenin eğlenceli ve ürkütücü versiyonunun olması çok hoş bir şey aslında.
Bir hikaye nasıl zenginleşebilir, nasıl farklı yorumlanır, hayal gücünün sınırlarını.. Bunları fark etmemizi sağlamıyor mu sizce de?
Kötü Kalpli Cadı ne kadar güzel olabilirse o kadar güzeldi Charlize Theron.
Pamuk Prenses ne kadar avam olabilirse o kadar avamdı Kristen Stewart. Uyuz oluyorum bu kıza ya, elimde değil. Hatta kötü kalpli cadıyı o oynamalıydı diye düşünüyorum :)
Bu filmde Kristen Stewart yerine başka biri oynasaydı eminim çok daha güzel olurdu (en azından benim açımdan).
Yine de -evet Kriste Stewart'a rağmen- beğendim filmi. Sonu hariç.
Ucu açık, sonu benim hayal gücüme bırakılan filmleri de severim ama bu film böyle bitmemeliydi. Sanki arkasından Pamuk Prenses Ve Avcı II gelecek gibi bitirilmişti.
Masal uyarlaması diye sıcak, komedi falan gibi beklentileriniz olmadan izleyebilirsiniz..
27 Ocak 2016 Çarşamba
Kötü Cadı Julia Roberts Ve Mirror Mirror
Julia Roberts'ın Pamuk Prensesin kötü kalpli üvey annesini canlandırdığı bu film izlenmez mi?
Dahası ben bunu "eski" izledim, nasıl yazmamışım şimdiye kadar.
Öyleyse masal uyarlaması filmler kuşağı kapsamında yer alsın.
Konusunu anlatmama gerek yok değil mi?
Pamuk Prensesimiz, Kötü kalpli cadımız var. Olaylar malum.
Güzel müzikler harika kostümler. Mükemmel bir kadın Julia Roberts...
Bir insan ancak bu kadar tatlı bir kötü olabilir:)
Öyle muazzam bir yapım, aman aman efsane bir şey beklemeyin, ama şöyle rahat izleyebileceğiniz, keyif yapacağınız, hoşça vakit geçireceğiniz, sabun köpüğü mü dersiniz artık bilmem, öyle bir film.
Masal uyarlaması sevenler varsa, benim gibi tadınını çıkararak izler. ^.^
Dahası ben bunu "eski" izledim, nasıl yazmamışım şimdiye kadar.
Öyleyse masal uyarlaması filmler kuşağı kapsamında yer alsın.
Konusunu anlatmama gerek yok değil mi?
Pamuk Prensesimiz, Kötü kalpli cadımız var. Olaylar malum.
Güzel müzikler harika kostümler. Mükemmel bir kadın Julia Roberts...
Bir insan ancak bu kadar tatlı bir kötü olabilir:)
Öyle muazzam bir yapım, aman aman efsane bir şey beklemeyin, ama şöyle rahat izleyebileceğiniz, keyif yapacağınız, hoşça vakit geçireceğiniz, sabun köpüğü mü dersiniz artık bilmem, öyle bir film.
Masal uyarlaması sevenler varsa, benim gibi tadınını çıkararak izler. ^.^
Etiketler:
amerikan sineması
,
filmler
,
hollywood
,
julia roberts
,
kostümler
,
masal uyarlaması filmler
,
mirror mirror
,
pamuk prenses
,
pamuk prenses ve maceraları
11 Kasım 2015 Çarşamba
Maleficent
Once Upon A Time dizisinde Maleficent karakteri çıkınca, hikayesini bilmediğimden filmini izlemeye karar vermiştim.
Her ne kadar Amerikan kültürüyle büyüdükse de eksiklerimiz olabiliyor tabii. Özellikle çocukluk dönemi eksikleri bunlar :)
Angelina Jolie'nin Malefiz'i canlandırdığı film sayesinde, bir de masal uyarlamalarına taktım.
Masal uyarlaması dosyası açıyorum, hayırlı olsun!
Hikayenin başı tanıdık değil: Bir insana aşık olup ona içini açtıktan sonra ihanete uğrayıp kötü olan bir peri kızı Maleficent.
İhanet eden kız evladı sahibi olunca onu lanetleyecek bir 'kötü peri'.
Bu kısmı tanıdık işte; bilirsiniz hani, üç peri bebeğe iyi dilekler hediye ederken bir peri de davet edilmediği için kızı lanetliyor ya, işte o peri bu peri.
Uyuyan güzelin hikayesi yani.
Çok severek izlediğim, beğendiğim bir masal uyarlamasıydı.
Angeline Jolie çok yakışmıştı rolüne, bayıldım.
Spoiler de vereceğim: Sonu biraz değişik. Değişik hali de harika! ^^
Daha çok masal uyarlasınlar, ben izlerim!!
Her ne kadar Amerikan kültürüyle büyüdükse de eksiklerimiz olabiliyor tabii. Özellikle çocukluk dönemi eksikleri bunlar :)
Angelina Jolie'nin Malefiz'i canlandırdığı film sayesinde, bir de masal uyarlamalarına taktım.
Masal uyarlaması dosyası açıyorum, hayırlı olsun!
Hikayenin başı tanıdık değil: Bir insana aşık olup ona içini açtıktan sonra ihanete uğrayıp kötü olan bir peri kızı Maleficent.
İhanet eden kız evladı sahibi olunca onu lanetleyecek bir 'kötü peri'.
Bu kısmı tanıdık işte; bilirsiniz hani, üç peri bebeğe iyi dilekler hediye ederken bir peri de davet edilmediği için kızı lanetliyor ya, işte o peri bu peri.
Uyuyan güzelin hikayesi yani.
Çok severek izlediğim, beğendiğim bir masal uyarlamasıydı.
Angeline Jolie çok yakışmıştı rolüne, bayıldım.
Spoiler de vereceğim: Sonu biraz değişik. Değişik hali de harika! ^^
Daha çok masal uyarlasınlar, ben izlerim!!
Etiketler:
amerikan sineması
,
angelina jolie
,
beyaz perde
,
filmler
,
maleficent
,
malefiz
,
masal uyarlaması filmler
,
sinema
25 Ekim 2015 Pazar
Remember Me
Aslında eski bir film sayılmaz ama yeni bir film de sayılmaz.
Canımın drama izlemek istemesiyle aklıma gelen bu film oldu.
Etkileyici bir açılışı var filmin.
Küçük bir kız çocuğu metroda annesinin ölümüne tanık oluyor. Sonra film 10 yıl sonradan devam ediyor.
Bu kısımda da esas oğlanla tanışıyoruz. Ağabeyinin intihar ederek ölümünün yıl dönümünde. Ailevi sorunları ve sigara ve alkol problemi var. Twilight serisininden tanıdığımız Robert Pattinson oynuyor.
O küçük kız da büyüdü tabii, onu da güzeller güzeli, Emili De Ravin canlandırıyor. Kendisini benim gibi önce Lost, daha sonra da Once Upon A Time dizisinden tanıyorsunuzdur.
Film aslında durağan ilerliyor. Sıkılmadan izledim ama sonlarına doğru, pek bir olayı yokmuş hani, diye düşündüm.
Ay düşünmez olaydım!
Sonra Bum!
Hiç beklemiyordum. Kahrolduğum, ağlamaktan geberdiğim bir son ile karşılaştım.
Amerikalılar bu işi biliyor.
Sonu için söylemek istediğim bir şey daha var ki, hani kitapların yerini tutmaz deriz ya, hani hep eksik gelir.
Bir sahne ancak bu kadar etkileyici anlatılabilirdi.
İlk defa bir sahnede edebiyatın eksik kalacağını aynı etkiyi vermeyeceğini düşündüm.
Siz izlemiş miydiniz?
Canımın drama izlemek istemesiyle aklıma gelen bu film oldu.
Etkileyici bir açılışı var filmin.
Küçük bir kız çocuğu metroda annesinin ölümüne tanık oluyor. Sonra film 10 yıl sonradan devam ediyor.
Bu kısımda da esas oğlanla tanışıyoruz. Ağabeyinin intihar ederek ölümünün yıl dönümünde. Ailevi sorunları ve sigara ve alkol problemi var. Twilight serisininden tanıdığımız Robert Pattinson oynuyor.
O küçük kız da büyüdü tabii, onu da güzeller güzeli, Emili De Ravin canlandırıyor. Kendisini benim gibi önce Lost, daha sonra da Once Upon A Time dizisinden tanıyorsunuzdur.
Film aslında durağan ilerliyor. Sıkılmadan izledim ama sonlarına doğru, pek bir olayı yokmuş hani, diye düşündüm.
Ay düşünmez olaydım!
Sonra Bum!
Hiç beklemiyordum. Kahrolduğum, ağlamaktan geberdiğim bir son ile karşılaştım.
Amerikalılar bu işi biliyor.
Sonu için söylemek istediğim bir şey daha var ki, hani kitapların yerini tutmaz deriz ya, hani hep eksik gelir.
Bir sahne ancak bu kadar etkileyici anlatılabilirdi.
İlk defa bir sahnede edebiyatın eksik kalacağını aynı etkiyi vermeyeceğini düşündüm.
Siz izlemiş miydiniz?
Etiketler:
11 eylül
,
amerikan filmlerini özlemişim
,
amerikan sineması
,
emilie de ravin
,
filmler
,
remember me
,
Robert Pattinson
13 Ağustos 2015 Perşembe
Miss Pettigrew Lives For A Day
Bir gün çok canım sıkkın.
Normalde film/dizi orucundayım. İzlemiyorum.
Ama dedim ya çok sıkkın canım. Bir film izlemek için izin verdim kendime.
Öyle bir film olsun ki kısa olsun, eğlenceli olsun, yormasın.
Sonra nereden not almışsam bir fransız filmi izledim.
Ne kadar ağır, ne kadar uzun, ne kadar sıkıcıydı.. yani istediğimin tam tersi.
Aynı gün bir de sık kullanılanlara eklediğim bu filmi gördüm 90 dk ve o kadar eğlenceli görünüyordu ki...
Ama izleyemezdim. Değil miydi ki hakkımı kaybetmiştim, üstelik can sıkıntıma bir de baş ağrısı ve sinir eklenmişti.
Aradan belki aylar geçti. Ben film izlemek istediğim ilk anda bu filmi izledim. Cidden tam ihtiyacım olan eğlenceli, kısa film buymuş.
Meğer Winifred Watson'ın 1938 tarihli romanından uyarlamaymış.
Konusunu anlatmamayı tercih ediyorum :) ama sizin için fragman ekliyorum.
Lee Pace de oyuncular arasında -ki "Pushing Daisies" hatıralarım canlandı.
Harika burunlu Amy Adams'ı anmadan geçemeyeceğim. Nasıl şeker, nasıl yakışıyor her mimiği.
Amerikan yapımlarının yeri ayrı ya..
Siz ne dersiniz?
Normalde film/dizi orucundayım. İzlemiyorum.
Ama dedim ya çok sıkkın canım. Bir film izlemek için izin verdim kendime.
Öyle bir film olsun ki kısa olsun, eğlenceli olsun, yormasın.
Sonra nereden not almışsam bir fransız filmi izledim.
Ne kadar ağır, ne kadar uzun, ne kadar sıkıcıydı.. yani istediğimin tam tersi.
Aynı gün bir de sık kullanılanlara eklediğim bu filmi gördüm 90 dk ve o kadar eğlenceli görünüyordu ki...
Ama izleyemezdim. Değil miydi ki hakkımı kaybetmiştim, üstelik can sıkıntıma bir de baş ağrısı ve sinir eklenmişti.
Aradan belki aylar geçti. Ben film izlemek istediğim ilk anda bu filmi izledim. Cidden tam ihtiyacım olan eğlenceli, kısa film buymuş.
Meğer Winifred Watson'ın 1938 tarihli romanından uyarlamaymış.
Konusunu anlatmamayı tercih ediyorum :) ama sizin için fragman ekliyorum.
Lee Pace de oyuncular arasında -ki "Pushing Daisies" hatıralarım canlandı.
Harika burunlu Amy Adams'ı anmadan geçemeyeceğim. Nasıl şeker, nasıl yakışıyor her mimiği.
Amerikan yapımlarının yeri ayrı ya..
Siz ne dersiniz?
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)