blog camiası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
blog camiası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ocak 2015 Perşembe

Bir Hediyenin Hikayesi

Paslanmışım biliyor musunuz?
Giriş cümlesi bulmakta zorlanıyorum. 
Ya da içimde çok fazla parmaklarımın ucuna gelmeyi bekleyen kelime olduğundan nereden başlayacağımı kestiremiyorum.


Melike'nin hediyesinden bahsetmem lazım mesela, nasıl girsem konuya. Direkt dalsam mı?
Daldım gitti.
Melike dediğim sizin Mel benim Melo.

Bir gün bana dedi ki; "Ben seni çok seviyorum, illa sana hediye göndereceğim" ay yok zahmet etme falan, "yok valla olmaz yollayacağım da yollacayağım adresini ver". (Tamam bu kadar coşkulu söylememiş hatta beni sevdiğini de söylememiş hatta ben de bu kadar nazlanmamış olabilirim ama yani teşbihte hata olmaz - ay yoksa o tasvir miydi?)
:)
İyi peki tamam madem ısrar ediyorsun, dedim adresimi verdim... 
...
Üç nokta yetersiz kalır beklediğim süre için.
Bu süre zarfında Melo'ya merhaba, diyorum, ay hastayım kargon hazır yollayacağım,
instagrama fotosunu beğeniyorum, ay Seyhan ilk fırsatta hediye geliyor.
Yani hediye gelmediği gibi benim Mel ile aram da açıldı. Kıza "n'aber?" bile diyemiyorum, utanıyorum hediyeden kelli soruyorum sanıyor.

Gel zaman git zaman, bu gerilime daha fazla dayanamadım Melo'ya mesaj attım:
Hani la benim hediyem?
Tutuştu tabii. Tutuşacak elbet.
Hemen ertesi gün geldi kargom :)))


Yiğidi öldürsem de hakkını veririm. Nokta atışı yapmış.
Mest etti beni.
Her şeyi düşünmüş, çok da tatlı bir not yazmış.
Ama İtalya'dan aldığı mask yolda kırılmış.


Kahroldum ki ne kahroldum.

Nasıl?
İyi ki baskı yapmışım, değil mi, hediyemi gönder diye? :)

Öyle bana hediye göndereceğim deyip gönderememezlik edemezsiniz efendim.
Söke söke alırım hakkım olan hediyeyi ^.^

21 Haziran 2014 Cumartesi

5 Dakikada Hazırlayacağınız Çikolata Topları

Bu kakaolu bisküvili topları 5 dakika hazırlayacaksınız. 5 dakika da buzdolabında bekletmeniz yeterli gelecek.
Kayıtsız kalamadığım, bu saat niye girdiysem şimdi? diye genelde hayıflandığım, ama takip etmeden geri kalamadığım bloglardır yemek blogları.
Blogger üzerinden kaçırdığım tarif oluyor da Facebook, Instagram ve Twitter sayesinde o açıkları kapatıyorum.
Bu durum beni Ramazan'da zora sokuyor ama.
Çünkü şimdi ayıklayabiliyorum. Bunu severim/bu bizim ailenin damak tadına uygun-bu değil, diyebiliyorum ve tarifleri ona göre seçebiliyorum. 
Ama biliyorum ki Ramazan'da bu yetiden yoksun olacağım her gördüğümü denemek isteyeceğim. Kurbanlarımın Allah yardımcısı olsun :)


Bunu tarifi de Umut Sepetimin Facebook sayfasında gördüm not aldım. Hemen akabinde taşınacak komşumla rastlaştık,  gel gitmeden bir çayımı iç, dedim o da onay verince hemen bu topları yapmaya koyuldum.
Benim gibi komşu dostlar başına :P
Benim toplarımın görüntüsü orijinalini aratsa dahi tadı harikaydı. Birazdan tekrar yapacağım sanırım kuzenlerim geliyormuş, seveceklerine eminim.

Size de link bırakıyorum, bugün yapıp çoluk çocuğu sevindirin :D

11 Mayıs 2014 Pazar

Siz Hiç?..

Öncelikle bu vesileyle mim konusuna açıklık getireyim.
Bazı kişiler paslanan mimler yapılmayınca burnu büyüklük gibi algılıyor ya, o öyle değil işte.
Yani bence.
Ben kendimden mesulum kendi adıma yanıt vereyim, ben soru cevap mimlerini sevmiyorum. Zaten kaç yıllık bloggerım soru cevap mimlerinin çoğunu belki de hepsini yapmışımdır. Ancak tekrar tekrar paslanabiliyor. Paslayanlar yapmayınca önemsemediğimi düşünebilir, ama önemserim, öyle düşünmeyin. Hatta aklınıza gelmekten onur duyarım.
Öte yandan yaratıcı mimleri seviyorum. Mesela geçenlerde mimlediğimiz kişileri bir hikayeye sığdırdığımız mim paslandı. Çok da güzel hikayeler okudum ancak içime sinen bir şeyler yazamadığım için ben yapamadım.

Şimdi "Siz hiç.." mimi paslanmış hem Çelen'in Sazı hem de Kore Günlüklerim tarafından.
E bir de ilham gelince kısa da olsa bir şeyler yazdım.


Siz hiç hile yapıp kazanabileceğiniz bir oyunu dürüstçe kaybetmeyi tercih ettiniz mi?

Siz hiç sabah uyanıp aynada görünce keyiflenmek için geceden yüzünüzü komikçe boyadınız mı?

Siz hiç kardeşim diye tanıttığınız insandan tekme yediniz mi?

Siz hiç sevdiğiniz halde insanlarla ilişkinizi kesmek zorunda kaldınız mı?

Siz hiç arkadaşınızın canı sıkkınken mutlu olmaktan utandınız mı?

Siz hiç, annem biraz daha uyusun, diye kendi uykunuzdan feragat ettiniz mi?

Siz hiç kınadığınız şeyler başınıza geldiğinde bundan ders aldınız mı?

Siz hiç nefessiz kalıp, ölüyorum herhalde, diyecek kadar güldünüz mü, hareketli bir dans parçası çalarken ağladınız mı?

Siz hiç halay başı oldunuz mu?

^.^

Yapmak isterlerse bu mimi güzelce yazabileceklerine inandığım;
Mutfak Dili, Reyhane, Pudra Tozu, Pink Timber, Keşke Gerçek Olsa, Kerimcimeels
bloglarına paslıyorum.
Ve katılmak isteyen siz diğer bloggerlara da.
Çünkü bence düşündüren güzel bir mim ^.^
Ve tabii blogu olmayıp bir şeyler yazmak isteyen varsa yorum kısmında okumaktan zevk duyarım 

6 Nisan 2014 Pazar

Babamın Dükkanı

Bugünü tanıtımlara ayırdım.
Şimdi de instagram hesabınızdan takip edebilmeniz için bir sayfa tanıtacağım.
Sevgili Emilianata arkadaşımız babasının kızı olduğunu ispatlayıp, onun izinden gitmeye karar veriyor.
Babasının dükkanını Instagram hesabı sayesinde ayağınıza getiriyor.


Birinden güzel objelere babamindukkani hesabıyla (ve linkiyle)  irtibata geçerek ulaşabilirsiniz.
İlgili kişilere ulaşmasına vesile olursam ne mutlu.


Bu arada Instagram'da ben: The_Syhn

19 Şubat 2014 Çarşamba

Demetoloji Evrak Çantası

Evrak çantamı çok seviyorum sizinle paylaşmadan edemeyeceğim ^.^

Dikişten anlayan, hatalardan rahatsız olan biri olarak Demet'in işçiliğinin çok temiz olduğunu söyleyebilirim.
Onun elinden çıkan cüzdanlarımı severek kullanıyorum.
Şimdi, evrak çantamı da severek kullanacağım. Evrak çantalarını da kendi yapıyor demek değil bu, hani gözünüz onun yaptığı diğer ürünlerde kalırsa rahat olun demek ;)




Şimdilik içinde tarih notlarım duruyor ancak ilerde romanımın ilk taslağını bu evrak dosyasına koyacağımı hayal ediyorum.

Demetoloji blog
Demetoloi dükkan
Demetoloji instagram

Takip etmeyen varsa diye ne olur ne olmaz ben linkleri verdim.
Hatta size link vereceğim diye dükkandan çıkamıyorum :)

14 Şubat 2014 Cuma

Cook'la Aşk Mutfakta Pişer

Zaman ne çabuk geçiyor.
Geçtiğimiz hafta Cook ile EKS mutfak akademisinde bir etkinlikteydik.
PudraTozu ile iş bölümü yaptık, bir ocağı paylaştık, o soğanları soydu ben doğradım, o kızarttı ben karıştırdım derken karşılıklı oturup yemeğimizi yedik.
Beni de davet ettiğin için teşekkür ederim arkadaşım ^.^


Şefimiz ve mutfağımız.
Yemeklerimiz Fransız usulu soğan çorbası, birşey yatağında biftek (ne kadar bilgiliyim) ve tatlımız elmalı bir şey.
Instagram hesabımdan paylaşmıştım tekrar paylaşmayayım.
Yemeklerimiz oldukça güzeldi, özellikle soğan çorbasına bayıldım!

Bunlarda etkinlik sonra Cook'un hediyeleri. Her mutfağın vazgeçilmezi ^.^





Fotoğrafları düzenlemeye fırsatım olmadı, sorry >.<

Yeni etkinliklerde görüşmek üzere..
Aşkla pişsin yemekler.

28 Kasım 2013 Perşembe

Demirovski Buluşması

Nereden başlasam?
Şu çılgınla tanışmamı nasıl anlatsam?!

Aslında her şey Pudra Tozu'nun "ben artık Demir'i görmek istiyorum, onu sevmek istiyorum" serzenişleri sayesinde oldu diyebilirim.
Handan İzmir'e dönmeden Yıldız işe başlamadan, ayarladık ve ta taaa!


Bu altın saçlı çocuğu yemelere doyamadım. Çok enerjik, güleç, coşkulu. Enerjisi bana yansıdı resmen beni de coşturdu. Okumak için sabırsızlandığım elindeki kitap,Yıldız'ın hediyesi. ♥♥

Velinimet diye metrobüse denmezse neye denir bilemiyorum.
Yoksa neredeyse farklı şehir sayılacak kadar uzağız birbirimize. 


Demir'in hafızama adeta kazınan sözüyle bu yazıyı noktalıyorum:
"Doktor bana şeker yeme dedi sadece yala dedi"
^_^
Yıldız'ın daha aktif olduğu instagram hesabından takip edebilirsiniz: yildizt

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Ağa Kapısı {Gezi}

Ben bir ara İstanbul'u geziyor, gezdikçe de buradan paylaşıyordum değil mi?
Hep diyorum ya ben, kışın gezer yazın okurum, diye.

Geçenlerde iftarda arkadaşlarımla buluşmak üzere Çengelköy'e gitmişken Zeynep'le karşılaştım. 
O da bir iftar için Çengelköy'deymiş, arkadaşını bekliyormuş. 
Önce bir afallama, sonra heyecanla konuşmalar, sonra da ayrılış.
Bazılarıyla ayaküstü görüşmede bile çok tat alırsınız.

Eyvah!
Zeynep'le geçirdiğimiz 5 dakikayı bu kadar uzattıysam, tüm zamanı beraber geçirdiğimiz günü ne kadar uzatacağım kim bilir? :)

Korkmayın! Kısa keseceğim!

Eminönünde buluştuk. Meşhur bir kokoreççi varmış: Kokoreç yedik. 
Mimar Sinan'ı ziyaret ettik. Ah o kadar sevindim ki onun türbesini görünce!
O hep merak ettiğim, meşhur Ağa Kapısına gittik, meşhur şerbetlerinden içtik.
Dönerken meşhur bir ciğercide ciğer yedik. Ohh misss..
Meşhur bir künefecide künefe de yiyecektik ancak yer kalmadı.


Şerbetleri bu otlardan yapıyorlarmış.


İşte bu da şerbet. Adı değilse de, tadını hatırladığım ve sevdiğim şerbet.


Artık çıkıyoruz.


Gülümseyin!

2 Mart 2013 Cumartesi

Yeni Başlık

Nasıl mevsimine uygun giyiniyorsam, mevsimine uygun bir headerı olsun isterim blogumun.
Bu konuda Ayşe hızır gibi yetişiyor imdadıma.
Beni nasıl bu kadar iyi anlıyor, nasıl her seferinde beni mest ediyor bilmiyorum, ama işte beceriyor.
Bana, bayıldım, demekten başka bir şey düşmüyor.

Aklıma gelmişken Ayşe ile iletişime geçip header yaptırabilirsiniz.
Böyle bir yeteneği sadece kendime saklamam doğru olmaz.
İletişim için aichacoskun90@gmail.com

Benden de selam söyleyin. Onu sevdiğimi bilsin ^_^

Not: Çok üzülerek belirtiyorum ki, gelen spamlardan sonra yorumları adsızlara kapadım. Çok sevdiğim adsızlarım vardı benim oysa...

11 Şubat 2013 Pazartesi

Onlar Bana Hediye

Aslında yazacak çok şeyim var. Ama nicedir ertelediğim bir yazıyı yazmalıyım.
Geçmiş mutluluklarıma ortak olun siz de ;)

Bu şekilde bir kaç link alış-verişinde de bulunmuş olacağız.


Bu fotoğraftakiler tek tek paketlenmiş, benim en sevdiğim çikolatalar. Almanya'dan bayıldığım Yeşil Limon blogunun şahane sahibesi Nergis tarafından bana gönderildi.
Daha geçen gün ondan yeni bir paket daha aldım! Bu yazı ne kadar gecikmiş bir yazı tahmin edin...
Daha önce demiştim, bugün blog yazıyorsam "Nergisce" sayesinde!


Bu yaka sadece benim için işlendi!
İşte böyle hediyeler paha biçilemez. Ayşe eski bloggerlardan. Bir ara kapatmıştı ancak şimdi yeni bloguyla aramızda. Bak ne zamandır da yazmamış, onu sevip saralım, gitmesin bir daha ;)


Postlarına bayıldığım Naki'min hediyesi. Soyadı değiştiği için ve kargo beklemediğim için anlık bir şok yaşadığımı hatırlıyorum. Bluz kardeşi olduğumuz, Diyarbakır'da öğretmenlik yapan prensesim o benim..


Ancak ben böyle deli olabilirim!
Ama daha beterleri varmış. Bu sene aşure için çıldırdığımı duymayan kalmadı. Bakın şu şahane kız kalkmış bana kargoyla aşure göndermiş!!!
Bir delilik de ben yapayım, kavanoza bir şey koyup geri yollayayım dedim ama kavanozu beğendik, annemle kullanıyoz :))


Bu hediyem ise benim ne kadar şanslı biri olduğumun tescili.
Demet'le ne kadar yakın olduğumuzu farketmemize, bir öğle arasını beraber geçirmemize neden olan, beni mest eden hediye paketim ve hediyelerim. Kullanmaya kıyamıyorum ki! Ruj kalemim her daim yanımda olduğu için bu kare çıkmamış - merak edenler Instagram'da beni bulsun, baksın :)
Çikolatalarımı ise aynı gün tükettim :)
Demet'in işlerini, blogunu, fotoğraflarını takip etmeyi ihmal etmeyin!


Ya buna ne demeli?
"İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara" ata sözünden yola çıkarak istediğim ben bu kitabı Reyhane'den.
Reyhan da, madem yüzün karardı iyice kararsın dercesine kutuyu doldurmuş yollamış. Instagram'da kullandığım kolaj çok hoşuma gidince onu kullanmak istedim.

Hediyelerimiz bol olsun ;)

4 Aralık 2012 Salı

Blogger Olmayanlar İçin Blog Takibi

Blog takibi ciddi bir iştir.

Ordan oraya atlayıp sonunda çok hoşunuza giden bir blog bulursunuz bir çok yazısını okursunuz ama ertesi gün tekrar açmaya kalkıştığınızda sayfanın adı gelmez aklınıza.
Bir kız vardı adı Ayşe idi, dersiniz ama gitmiştir..

Veya takip ettiğiniz bloggerlar güncelleme yapmış mı diye her pc açıldığında bloguna girersiniz falan.

Bloggersanız sorun yok da, derdiniz sadece blog takip etmekse iki önerim var size.

Ben blog açmadan önce bloglovin kullanıyordum.
Sevdiğim blogların url adreslerini kaydediyordum mail adresimle giriş yaptığım zamanda kaydettiğim blogların güncellemelerini takip edebiliyordum.
O yazmış mı, bu yazmış mı, diye kontrol etmek yok.

Ama bloglovinden de güzel bir şey varsa o da gmail hesabınız...
Gmail hesabınızla blogger.com adresinden giriş yaptıgınızda  bloggerların kumanda panelinden biraz eksiğiyle karşılaşacaksınız.
İzlemeye aldığınız blogların takibini o şekilde yapabilirsiniz. Büyük rahatlık. Hem yorum bıraktığınız zaman belli bir kullanıcı adınız olacak, her seferinde isim girmek zorunda kalmayacak, belki de seçtiğiniz nickle tanınacaksınız ;)
Hem de takibe alarak blog sahibini sevindireceksiniz.
Şuandan itibaren takipçi sayısında gözüm, yazının getirisi olacak mı merak ediyorum :)

13 Kasım 2012 Salı

En Yeni Fotoğraf Makinem

Başlığa aldanıp gelenlerden hemen özür dileyelim.
Sandığınız gibi değil, çekilebilirsiniz :)


Ne zamandır aklımdaydı bundan bahsetmek. Dün taktığımda, bir de birlikte hatıra fotoğrafı çektirince, e artık sırası gelmiş, dedim.
Yıldız'ımın hediyesi bu kolye. Çok mu şirin ne ;)

Yıldız demişken bana pasladığı mimi de hatırlıyorum ve hemen yanıtlıyorum.
Aslında mimlerle pek aram yok.
Ama Yıldız'ın bu mimi yanıtladığını okuduğumda o kadar hoşuma gitmişti ki, n'olur bana yollasın, dediğimi sonunda beni mimlediğini görünce sevindiğimi bilirim.
Yalnız zorlandım, zorlanmadım değil. Zira benim repertuar geniş :D


Sesinizin çok güzel olduğunu farzedin ve ideal sahne performansınızı tarif edin. (Hangi şarkıyı söylerdiniz, nasıl giyinirdiniz, size kimler ya da hangi aksesuarlar eşlik ederdi?)

Allah'ımmm.. Bu soru karşısında içimdeki ergeni susturamıyorum ve cevabı o Metalica Unforgiven II olarak veriyor, tabii ki bir çılgın gibi şarkıyı söylüyor ve tabii ki bateriyi o çalıyor..
Ahh gençlik ahh..

Özel bir gününüzde bir koro yada özel bir kişi sizin için sürpriz bir parça hazırlamış. Parçanın özelliği sizi tarif etmesi. Hangi parça olurdu bu?

Bu şarkı hiç şüphesiz Sezen Aksu - Şanıma İnanma olurdu.
Emir'den Ben sen olamam olurdu.
MFÖ'den asabiyim ben bile olabilirdi.
Çok alakasız mı oldu şarkılar, o zaman alın size ortak bir özellik, hepsinde koroya dalıp şarkıyı ben katlediyorum ;)

İçinizde kalmış, söylenmemiş bir takım şeyler var. uygun şartların bir araya geldiğini hayal edin. O kişiye (yarım kalmış bir aşk, kırgın olduğunu bir dost vs.) duygularınızı anlatabileceğiniz bir fırsatınız var. Ona hangi şarkıyla duygularınızı anlatırdınız?

İçimi yokluyorummmm.. I Ih! Yaşayamadık ki şöyle afilli bir ayrılık :/

Sizi şu an okuyanlara göndermek istediğiniz parça?
TRT'de  başlayacak bir dizi reklamında çalıyordu bu şarkı. Bayıldım ben. Biraz geriden geliyorum arkadaşlar idare ediverin ;)



Elma kurdum ve Nabrut bu mimi nasıl yanıtlardı diye merak ediyorum :D

3 Kasım 2012 Cumartesi

Sultanı Öldürmek


Bu kitabı bana Gamze göndermişti, içinde, en son sen oku diye bu kadar geç gönderdim, yazıyordu.
Daha önce bundan bahsetmiştim.
Ben de Gamze'nin emeklerini boşa çıkarmadım, önce elimdeki kitapları bitirdim.
Tamam hepsini bitirmemiş olabilirim ama yeteri kadar geç okudum bence :)

Ahmet Ümit'in kitapların için ben, sağ gösteriyor-sol gösteriyor ve kafa atıyor, diyorum.
Yine koşturuyor düşündürüyor sizi ve sürpriz sonla, vayy, dedirtiyor.

"Sultanı Öldürmek"teki anlatıcı tarihçi Müştak  Serhazin'i,  Kukla kitabındaki gazeteci Adnan'a benzettim ben.
Onun gibi iç hesaplaşmaları bitmeyen bir karakter. Sonra Ahmet Ümit twitter hesabında bundan bahsetti.
Sadece bana öyle gelmemiş yani.

Ve gelecek kitapta anlatıcının Başkomiser Nevzat olacağının sinyallerini verdi ki, bu benim için çok sevindirici bir haber;)

Kitap hakkında çok yorum okumuşsunuzdur hatta belki kitabı okumuşsunuzdur :)
Okumayanlara tavsiyem okumaları yönünde olacaktır.

30 Ekim 2012 Salı

Mel'in Dükkanı

Bugün sizlere belki de bildiğiniz bir dükkanı anlatacağım.

Blog alemi başkadır.
Bakarsın, canım cicim, der size ama link vermekten ödleri kopar.
İsterler ki sadece onu ziyaret edin aman başka blogları onu beğendiğiniz gibi beğenmeyin.
Ben de isterim ki, sevdiğim kişiyi sevdiğim diğer kişiler de sevsin.

Bahsetmeye değecek kişiden bahsedeceksin arkadaş.
Başarıyı takdir etmeli, kıymet bilmeli.

Mel'in dükkanını gezerken, yeteri kadar insan biliyor mu ki acaba, diye düşündüm.
En azından benim sevdiklerim bilsin istedim.
Güzeller çünkü.


Broş, kolye, yüzük, bileklik..
Özellikle yüzükleri çok beğendim, otantikler. mesela:

Ne ararsanız var hatta sadece takı da yok. Melike ayrıca 'party organizasyonları' da yapıyor.
Açıkçası bir parti olsa da bütün işi Melike yapsa diye düşünüyorum bu ara :)


Melike Melike diyorum. Yani Mel'den notlar.
Ve Mel'in Dükkanı facebook.

19 Eylül 2012 Çarşamba

Oscar Nasıl Wilde Oldu?

Canan bu kitaptan iki kere bahsetti, OkurYatar'daki yazısını da sayarsak etti üç!
Gözü kapalı tavsiye ettiğinden, bir çok insana hediye ettiğinden bahsediyor, ben de atlıyorum; bana da hediye et.
Bu kaçıncı arkadaşım?! Ben istiyorum, onlar gönderiyor, bazısı istemeden gönderiyor. Benim akça pakça yüzüm kap kapa oldu istemekten :)


Yazar bir 'İngiliz Dili ve Edebiyatı' profesörü. Ben severim bilirsiniz.
Okuyunca derslerinin ne kadar eğlendirici ve eğitici olduğunu az çok anlıyorsunuz.

Kitapla ilişkin notlarımı bir türlü bulamadım. Size aklımda kadarıyla bahsedip şuanda geç kaldığım yere mümkün olduğunca geç gitmeyi başarmayı hedefledim bugün :)

Kitap, kitap kurtlarının hele hele yazarların hayatlarına ilgi duyan kitap kurtlarının özellikle okuması gereken bir kitap. Ama anlatımı o kadar güzel, kolay anlaşılır -ki bu noktada sanırım çevirmene teşekkür etmemiz gerekiyor- ve eğlenceli ki, herkes severek okuyup şaşırabilir.
Şaşırabilirsiniz çünkü bir Shakespeare kolay yetişmiyor. 
Ölümsüz olmanın bedelini yaşarken vermiş, ölümsüzlüğün, bu popülerliğin sefasını sürememiş, bir çok hissimize tercüman olmuş insanlar.. 

Neredeyse, nerede o eski yazarlar, diyeceğim :)

Çok severek okudum, çok etkilendim. 
Kendisi için en üzüldüğüm hayat hikayesi de Edgar Allan Poe'ya ait ( diye minik bir not düşeyim.)

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Ah Şu Kitaplar...

Çok kızıyorum kendime...
7 yaşında değilde daha önce okumayı öğrenemedim diye.

'Onlu' yaşlarda daha fazla klasikleri okumadım diye.
Daha hızlı okuyamıyorum, bir şeyleri okurken çok vakit kaybediyorum diye...
Okuduklarımı unutuyorum, okuduğum bir kitabı tekrar okumak istiyorum ve bir kitabı tekrar okuyacağıma yeni bir kitap okurum düşüncesi daha ağır basıyor diye...

Elimdeki kitabı bitirir bitirmez soluğu kitapyurdunda aldım.
Oysa söz vermiştim, sağdan soldan alıp okuyacaklarım vardı, yeni kitap almadan okuyacak kitap bırakmayacaktım etrafta, ama zaten kitap okumak ne kadar güzelse almakta bir o kadar güzel değil miydi?
Arada bir girip sepetime bakıp yenileyip çıkıyordum ama bu sefer sepeti güncelledim ve dayanamadım aldım.


Büyüleyici bir kalınlık değil mi?

Değil işte!
Kalın kitabın cazibesi başka olur, kimilerini korkutsa da en sevdiğim kitaplar kalın olmuştur.
Bu kalınlık ise bana 'Rüzgar Gibi Geçti'yi hatırlatıyordu.

Bitmeyen kitap koydum adını. Kucağımda sürünüyor şu aralar.
Kitabın hikayesi ve yorumu bitince gelecek.
Çok hevesle aldığım ve gördüğünüz kuleyi oluşturan kitaplardan da soğuttu beni, o kadarını söyleyebilirim.


Ya da birden kapımda beliren bu kitap beni diğerlerinden soğutmuş olabilir :


Der-saadet gönderecek diye almamıştım ben ama o da göndermeyince artık iyice umudu kesmiş, burda ona gönderme yapmıştım. Hemen sonra geldi zaten.
Herkes okusun en son ben okuyayım diye bu kadar geç gönderdiğini yazmış içindeki mektupta :)))

Ben artık kitap almayacağım maalesef, buna kendim de inanmakta zorlansam da, önümüzdeki kış için başka planlarım var.
Kısacası mecburum :/
Ama siz gönderebilirsiniz yani, insanlık ölmedi ya :D

Aslında yazlık kitaplar listesi hazırlamaktı niyetim,
ama bu post çok uzadı artık başka yazıya ;)

8 Mart 2012 Perşembe

Kaç Zil Kaldı Öğretmenim?

"Anca kitap ve film yorumu, başka bir şey yok" dediği için bir arkadaş, kitap ve film yorumlarına ara verecektim ama bu kitabı anlatmamaya daha fazla dayanamıyacağım!


Nergisce tek bir cümle yazmıştı bu kitap hakkında.
Attım hemen sepete. Öyle değer veririm önerilerine ;)

Bense tek cümleyle özetliyemiyeceğim bu kitabı ve bana hissettirdiklerini.
O kadar sevdim, o kadar duygulandım ve sabırsızlıkla okudum ki bu kitabı.
İstedim ki herkes okusun, Empati kursun. Ben olsaydım, desin.
Burnum sızladı çokça. Gözlerin doldu yer yer. Sonunda koyverdim zaten.

İstanbul'da korunaklı hayatındayken, ilk tayini Diyarbakır'a çıkan bir öğretmen kendi ağzından yaşadıklarını anlatıyor.
Vay be güzel özetledim :)



Bizim de Naki'miz var biliyor musunuz?
Çıtı pıtı, güzel mi güzel, şık mı şık...
Diyarbakır'da öğretmenlik yapıyor o da.
Bir de Zeynep'cim geldi aklıma okurken.. Sonra öpesin geldi Zeynep'i :)

İlkokul öğretmenlerinin çocukları hayatları boyunca etkilediklerini düşünürüm.
Okumayan çocukların yarısı ailesi yüzünden okumamışken, yarısı da gıcık bir öğretmene denk geldiği için soğumuştur.
Biliyorum çok zor ama ekstra sabır göstermelerini diliyorum.
Hele tayini doğuya çıkan, sınıfı türkçe bile konuşamayan çocuklardan oluşan bir öğretmene ekstradan da fazla sabır diliyorum.
O sabırı gösteren, çocuklara okuma sevgisi veren her öğretmenin ellerinden öpüyorum.
İyi ki varsınız!!

20 Mayıs 2011 Cuma

Starbucksı Dava Edeceğim*

Tarihler 19 mayısı gösterdiğinde.
Gençtik. Toplanmalıydık. Bayramımızı yaşamalıydık.

Kimimiz günün anlam ve önemine binaen Samsun'dan. Kimimiz Almanya'dan.
En güzeli de Dilhan. Kadıköy'den. Sonra ben: İşte tam buradan. Ve Zeynep...




*Neden Aylin, hanım oluyorda benim bir ismim bile yazılmıyor?



Sonra bir baktım ayrlırken.
Sena'nın şen kahkahaları hala kulağımda çınlayadursun.
Hepimiz mi bloggerız?
Evet öyleyiz :)

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Şarkı Sözü Yazdım!

Asıl konuya geçmeden, yani sizleri şahane şarkı sözümle tanıştırmadan evvel söylemek istediğim bir şey var ki o da benim çok şanslı biri olduğum.
Headerı farkettiniz?
Beğendiniz!
Bu header da önceki gibi hediye. Aicha tarafından.
Birilerinin sizi düşünüp emek sarfetmesi cidden paha biçilemez!

Demem o ki, teşekkür ederim;)

Şarkı sözüme geçelim, biliyorum biliyorum merakla bekliyorsunuz :)



Bu Sinan Akçıl'ın {ki iki saniye öncesine kadar kendisine ersay diyordum(: } "Atma" şarkısı var ya; Hande Yener'le düet yaptığı. O şarkının aslen yabancı bir şarkı olduğunu öğrendiğim vakit şaşırdım ve içerledim.
Yani bu Sinan besteci kimliğiyle ön planda değil miydi?
Şimdi başkasının bestesiyle çıkış yapmak, benimkilerle risk almıyorum, demek değil miydi?
Eğlenceli parçaları seven ben, bu şarkıyı da seviyorum elbet ama en azından çıkış parçası olmamalıydı diye düşünüyorum.

Hey dostum sözü bende yazarım, dedim ve şarkı sözü yazdım.
Önceki aşağıdaki şarkıyı dinleyin ve sonra altına yazdığım türkçe şarkı sözünü okuyun. Beğeneceğinizin yüzde yüz garantisini veriyorum.
Ben böyle de iddialı olabilirim :)



Uuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuu Uuuuuuuuuuuu
Sezen Aksu!

İşte bu kadaaaar!! şarkı orjinalinden bile daha güzel oldu :)
Yaratıcılığıma hayran kalın =)

11 Mart 2011 Cuma

Banner Sarhoşu

Geçen gece bir mesaj:
Seyhan senin blog kapatılmış haberin var mı hemde mahkeme kararıyla.

Ben anneannemin yanına uzanmış -şimdi yalan olmasın ne izlediğimi hatırlamıyorum ama- bir şeyler izliyorum mesaja kilitlendim.
Şaka mı bu?
Cidden blogumun kapandığından haberimin olmadığını düşünebilir mi?

Ama nasıl güldüm o mesaja ben.
Blogu okuyamayanlardan gelen en keyifli yorumdu :)

Sonra dün gece bir kınadaydık.
Uzun zamandır görmediğim bir arkadaşı gördüm.
Laf arasında 'blogunu okuyoruz' dedi hönk! diye kaldım.
Utandım, sevindim, mahcup oldum, ne yazdığımı gözden geçirdim, panik oldum.
Bütün bunları bir-iki saniye de yaşadım.
Sonrası, hemen blogun şimdilerde neden kapalı olduğunu açıklamakla geçti.
Bu arada kına da çok güzel geçti ;)


Sonra annem rahatsız diye bugün (bana göre)bütün işi ben yaptım.
Aylardır elimi bir işe sürmediğimi, yayılmaktan dolayı kilo aldığımı düşünürsek, işe yaramamın huzuruyla internet başına oturdum.
FD'den mail var.
Mailde de benim için banner!
Beklenmedik bir şeydi.
Çok mutlu oldum, hemen değiştirdim.

Sonra dedim yaz kızım!