28 Şubat 2015 Cumartesi

Son Favorim Feyzalt

Feyzalt mı?
Feyzalt diye isim mi olur? diye hızlıca düşündü genç okuyucu.
Bakalım ne yazmış Seyhan? diye yazının içeriğine geçti.
Seyhan'ın Feyza Altun Meriç'ten bahsettiğini anlayınca, hee o mu Allah iyiliğini versin bir an idrak edemedim diyecek ya da Allah Allah kimmiş bakalım diye düşünüp yazıyı merakla okumaya devam edecekti.

Şöyle diyordu Seyhan yazısında:

Beni bilirsiniz güzel bir şey gördüm mü paylaşmadan duramam.
Negatif insanlardan, devamlı şikayet eden ve değiştirmek için hiç bir şey yapmayan insanlardan çok bunalıyorum. Sosyal çevremde de sosyal medyada da.
Daha çok pozitif, yapıcı, bilgili ve görgülü insana ihtiyacımız var.
Feyza onlardan biri.
Son zamanlarda hayran olduğum bir avukat Feyza Altun Meriç.
Belki haberlerde denk geldiniz, belki halihazırda sosyal medyadan takip ediyorsunuz..
Ama ola ki haberi olmayan kimseler vardır. Bu konuda ben de üzerime düşeni yapayım ve tanımayan tek bir kişi kaldıysa da, o da benim vesilemle tanışmış olsun.


Ben, oğlunu bırakacak kimsesi olmadığı için duruşmaya çocuğuyla girdiği günde tanıdım kendisini.
Çok şey değil; çalışan kadınlar için, iş yerlerinde evlatlarını güvenle bırakabilecekleri eğitimli bakıcıların olduğu bir kreş istiyordu. Ve dikkatleri üzerine çekti.
Ve biliyor musunuz adliyelere kreş açılma kararı alındı.
Gurur duyuyorum!
Sana ne oluyor demeyin! Bu güne kadar savunduğum şeyleri söyleyen ama kimseyi incitmeden kırmadan dökmeden söyleyen, mağdur edebiyatı yapmayan, haklı davalara siyaseti bulaştırıp kirletmeyen, icraate geçen, güzel gören/güzel konuşan bir kadın.


Şimdi instagram kullanan kimi görsem elinden telefonu alıp Feyzalt'ı takip ediyorum. Özellikle gençler. İstiyorum ki bütün o moda saçmalığı hesaplardan, zengin ve ünlülerin dışında da okuyup örnek alacakları birileri olsun hesaplarında.
Bak bunu yazıyorum ama, Feyza olsa o hesapları yermeden güzel bir dille ifade ederdi, demeden duramıyorum.
Bu arada bu kitap!!! Lütfen anneler babalar okuyun!


Gördüğünüz gibi her fotoğrafı da beğenmişim:)

Daha yazasım var ama istiyorum ki siz takip edin, benim hissettiklerimi paylaşın:
Blogu
Twitter hesabı
İnstagram hesabı
Naçizane benim hesabım ise The_Syhn {umarım zaten biliyorsunuzdur (: }

25 Şubat 2015 Çarşamba

Arendelle Kraliçesi Elsa'nın Saçı

Frozen yazımı okunuz?

Frozen, sadece bir animasyon değil, fazlasıydı.
Şarkısı dillerden düşmediği gibi kıyafetleri ve saçı da çok konuşuldu.
Geçen yıl nicelerinin kostüm seçimi Elsa'dan yana olmuştur eminim.
Bunlardan biri de Sevgili Maegan'ımız idi.

Cadılar bayramında Elsa kostümünü seçen Maegan, saç ve makyaj yapımını anlatmayı ihmal etmemiş.
Bu yazıyı okuduğumda filmi daha izlememiştim. Çok beğenmiştim.
Filmi izlemiş halim de beğendi.
Yapım aşamalarını adım adım fotoğraflayıp, nasıl yapıldığını anlattığı yazısını burayı tıklayarak inceleyebilirsiniz. Yazıda ayrıca Elsa makyajını anlattığı yazısının linki de var. İlgililer ona da bakacaklardır.
Çok şeker pek şeker olmuş.
Zaten bir prenses havası var Maegan'da. Bu kadar yetenekli bir Amerikalı bana rüya gibi geliyor açıkçası.
Hala blog yazması da takdire şayan ^.^
(Bilmem anlatabildim mi?)

23 Şubat 2015 Pazartesi

Aşık Kim?

Ephesus Yayınevinden çıkan  son Vefa Enver kitabı.
Aslında daha evvel okumak isterdim ama kitabın kalınlığı benim vakitsizliğimle çakışınca; beklettim, beklettim, beklettim...
Sonra bir gece elime aldım..
Alış o alış, uyku muyku kalmadı bende.

Birbirinden gerek huy gerekse görünüş açısından oldukça farklı olan ikiz kardeşlerden Nehir, ikizi gölgesi altında ezilmiş, kendine güvensiz ama bir gün kendi masalının kahramanı olmayı hayal eden genç bir kızdır. Kendisinden başka herkes Nehir'in güzelliğinin ve farklılığının farkındadır.
Peki Nehir ne zaman kendi potansiyelini fark edecektir?
Kitabın konusu bu değil elbette bu olsa olsa karakter tanıtımında bir giriş olabilir.

Konuya çok değinmeden biraz bilgi ve/veya öneriler vereyim.

Öncelikle kitabın arka kapak yazısını okumayın! Sakın!
Çünkü kitabın başlarında Nehir birileriyle tanışacak. Tanıştığı kişilerden hangisi esas oğlan hemen belli olmuyor. O kısımda arkada kapağı okumadıysanız tahmin etme kısmı çok eğlenceli olacak.

Kitap eğlenceli ve sürükleyici. Kalınlığından korkup bunca zaman elime almamam yanlış kararmış çünkü bir çırpıda okuyuverdim. Romantik komedi film tadında.

Yalnız bu kitapların kapağı böyle olmak zorunda mı? Bir ben mi rahatsız oluyorum? Çok arabesk duruyorlar ve bence Vefa Enver kitaplarına pek yakışmıyor.
Ben olsam doksanlar kaset kapaklarını hatırlatan bu tarz kapaklar yerine "Çocuk da yapamadım Kariyer de" serisinde tercih edildiği gibi illüstrasyon tercih ederdim.

Bu türü seven kaçırmasın der, öperim :*

21 Şubat 2015 Cumartesi

Sahi İstanbul

Geçtiğimiz aylarda bana güzel bir davet gelmişti.
Karaköy'de yeni açılmış bir mekan, Sahi İstanbul, buyurun bir kahvemizi için belki lokum yapmanıza bile izin verebiliriz, diyordu.
Bu davet aklımın köşesinde zaman kolluyordu.
Nihayet bizim için doğru zaman geldi ve biz Şahika ile Karaköy'de buluşup Sahi'ye gittik.
Çok ballı insanlar olmalıyız ki şubat ayında yazdan kalma bir gün yaşanıyordu.
Sahi'de kahveler terasta denize, karaköy'e tepeden bakılarak içildi.

Şahika'nın yazısına bu linke tıklayarak ulaşabilirsiniz -ki ulaşın ;)

Kahveleri yudumlarken Sahinin nasıl bir oluşum olduğunu dinledik.
Evet, neydi burası sahi?
Cafe mi? Otel mi? Şekerlemeci mi? Hediye dükkanı mı?

 Aylar önce gelen davet kuru bir davet değildi, bir paket Sahi lokumuyla beraber gelmişti ve ben açıkçası şekerleme dükkanı gibi bir yer bekliyordum.
Ancak burası çayınızı kahvenizi yudumlayıp karnınızı doyurabileceğiniz bir mekan olmasının dışında orijinal ürünlerini alıp kendinizi veya sevdiklerinizi şımartabileceğiniz klas bir mekan.

Sahi ismi ise, her şeyin sahisini yaptıklarını için, gıda boyası bile kullanmadıklarını için yapay olan şeylerden uzak durdukları için, nostalji yaşattıkları için, esaslı bir yer oldukları için kendilerini özetler nitelikte.

Sahi'de gördüğünüz her şeyin bir de hikayesi var. Giderseniz mutlaka birilerinden size anlatmasını isteyin. Benden de selam söyleyin :)
Çok uzun bir yazı olsun istemiyorum ama kısa kesilmeyecek kadar çok hikaye var Sahi'de.
Lokum yaptım ben mesela. Zaten bana da vermediler lokumlarımı, hangi şanslı kişiler yedi acaba?:)
Onun videosunu yükleyeyim ister misiniz?
Uslu bir okuyucu olursanız belki yüklerim :P

18 Şubat 2015 Çarşamba

Frozen {Karlar Ülkesi}

2014'ün şüphesiz en çok konuşulan filmlerinden biriydi Karlar Ülkesi/Frozen.
Etrafta "Let it go, let go" diye dolanan genci yaşlısı bu animasyonu izlemem gerektiğini söylüyordu.
İzlemeye fırsatım olmamıştı ama "Once upon a time" geçen yaz finalini yaptığında mavi elbiseli kızı görüp Elsa'nın gelecek sezon dizide olacağını anlamış, yine sezonu izlemeden evvel bu filmi izlemeyi kafa koymuştum.
Ve yeni sezona başlamadan evvel filmi izledim
Yazısı için ise İstanbul'un karlar altında olduğu, okulların kar nedeniyle tatil olduğu bir günden daha iyi bir fırsat bulamazdım! ^.^


Film, kontrol edemediği sihir yeteneği olan ve birine zarar vermekten ölesiye korktuğu için kendini dış dünyaya kapatan Elsa ve dünya tatlısı, ablasının neden böyle davrandığından bihaber ne olursa olsun ablasıyla beraber olmak isteyen Anna'nın hikayesini, sevginin her türlü engeli aşacağını anlatıyor.

Filmin Elsa ağırlıklı olmasını bekliyordum oysa bana kalırsa filmin yıldızı Anna!
Nasıl bir tatlılık, o ne şekerlik.. Bayıldım.



Her güzel animasyonda olduğu gibi zeki espriler, güzel diyaloglar var.
Buzdan şato, sonra şarkılar ve tabii ki Elsa'nın saç örgüsü, kıyafeti.. bunlarda filmin dğer güzellikleri arasında.
Öyle ki bir kaç post daha gelebilir bu konu hakkında. Hazır mısınız?
Hep beraber söyleyelimm: Let it goooo...

17 Şubat 2015 Salı

Deniz Feneri Koyu {Kitap Tanıtım}


Bilemeyiz, belki de karanlıklardır bizi ışığa kavuşturan ve o ışığa tutunmamızı sağlayan…

“Belki de kırılmıştır kalbim. Bildiğimiz anlamda kırık bir kalp değil, sadece ortadan ikiye çatlamış bir kalp de değil. Şömine rafından alınıp, sert bir el tarafından sökülerek parçalarına ayrılan, sonra da paramparça bir halde yere bırakılan bir saat gibi. Bir daha çalışamayacak kadar parçalanmış bir saat…”

 Ünlü bir kuyumcu ailesinin gelini olan Isabella Winterbourne, kalbi acıdan kavrulsa da, 1901 yılında eşiyle birlikte o çok kıymetli hediyeyi Avustralya parlamentosuna teslim etmek üzere bir gemi yolculuğuna çıkmak zorundadır. Ancak gemi Queensland sahilinde batar ve bu kazadan sağ kurtulan tek kişi Isabella’dır. Ve ne talihtir ki eşinin gözü gibi sakındığı hediye de kıyıya vurmuştur. Isabella bir karar vermek zorundadır. Ya kocasının zengin ve baskıcı ailesine geri dönecektir ya da elindeki bu hediyeyle yıllardır özlemini çektiği saklı rüyasını gerçekleştirecektir. İşte o an uçsuz bucaksız karanlık sahilde bir ışık dikkatini çeker. Ve Isabella deniz fenerinin sığınağına bırakır kendini… Bir asır sonra Libby Slater, hiç karşılık beklemeden sevdiği adamı kaybedince, artık ona anlamsız gelen Paris şehrini ardında bırakmaya karar verir. Yaşamını çocukluğunun geçtiği Deniz Feneri Koyu’nda devam ettirecektir. Ancak yirmi senedir hiç görüşmediği kız kardeşinin düşüncesi onu endişelendirse de geçmişte yapılan hataların telafisi yoktur. Dahası fener evinde kalmaya başladığı günler ona bu koyun her zaman sürprizlerle dolu olduğunu gösterecektir…

 Kır Çiçeği Tepesi ile gönülleri fetheden Kimberley Freeman, farklı yüzyıllarda yaşamış iki kadının geçmişi geride bırakıp geleceklerine yön verişlerini ustalıkla anlatıyor. Ve bu kadınların aradıkları cevaplar ise Deniz Feneri Koyu’nda saklı.

 “Freeman, bir asır arayla yaşayan ama geçmişin zorluklarıyla bir şekilde başa çıkan ve aynı deniz fenerinin huzuruna sığınan iki kadının hikâyesini ustalıkla kaleme alıyor.” 
 Publishers Weekly

16 Şubat 2015 Pazartesi

Evin Hanımı

Hani bazen okuduğum kitaplara yorum yazıp hiç duymamıştım ya da ilk defa senden duydum diyorsunuz ya, işte o zaman garip bir memnuniyet duyuyorum.
Size gerçekten bir kitap tanıtmış olduğum için.
Sanırım öyle bir kitap ile karşı karşıyayız.
Yoo senden duymadım, gayet tabii biliyordum hatta okudum, diye yorum yazma hakkınız saklıdır.

Neden böyle iddialı bir giriş yaptım?
Çünkü benim de daha önce başka bir yerde rastlamadığım bir kitap.
Güzel kapağı ve İrlanda çok satanlarda liste başı olmasından kelli ilgimi çeken bir roman.


Kitabın konusunu minimum spoiler ile nasıl özetleyebilirim bilmiyorum. Kitapta işlenen çok fazla konu var. Kasabadaki iki ailenin yıllardır süregelen çatışması, kasabaya getirilmek istenen yenilikler, bir aile travması..
Ama asıl konu yabancıların pek yaşadıklarını düşünmediğimiz gelin+görümce anlaşmazlığı. 

Kitabın bazı yerlerde gereksiz ayrıntı verdiği, konuyu uzattığını düşündüğüm oldu. O gereksiz kısımlar olmasaydı ve beklediğim romantizm anlatılsaydı sanırım süper olurdu. 
Aman Seyhan ille de romantizm mi olmalı okuduğun kitapta? demeyin. Sadece konu müsaitti. 
Belki de, diğer konuların etkisi azalmasın, diye düşündü yazarımız kim bilir?!

Şöyle bir alıntıyla yazıyı bitirmek istiyorum:
Eğer Martha kendi yanlışlarını göremeyecek kadar kör ise, diye düşündü Kate, ben de benimkileri göremeyecek kadar kör olabilir miyim?
Bunu okuduğum zaman çok etkilendim. Bu bakış açısına sahip olmak, böyle düşünmek büyük erdem. Özellikle aile söz konusu olduğunda kusur aramaya kendimizden başlamalıyız.
Aile her şeyden önce gelir.

13 Şubat 2015 Cuma

Tencerede Kek Mi? Denemeyen Kalmasın!

Daha evvel 3 dakikada mikrodalgada kek yapmıştım.
O sıra o popülerdi. Denemiş ve o kadar dar bir zamanda kek olmasına şaşırmıştım.
Şimdi o kekin bile hazırı çıktı ama bugün size ondan birazcık daha zahmetli ama çok çok çok daha lezzetli bir tarif vereceğim.

İster türk kahvesi fincanı, ister nescafe kupası, ister çay fincanı kullanıp tencerede pişireceğiniz leziz mi leziz bir kek bu.
Muhakkak daha evvel duydunuz ama denemeye cesaret edemediniz belki de.

Daha önce arkadaşlarım denemiş çok memnun kalmışlardı.

Bazı günler whatsapp grubumuzda bir ürün seçilip yapılıyor.
Birden o gün poğaça günü ya da kısır günü ilan edilip herkes aynı şeyi yapıyor ve aynı apartmanda oturup birbirimize çay/kahveye gitmenin ne kadar güzel olacağı hayalini konuşup, mutlu mutlu, kalorilerin kalça bölgemizde sabitleşmesini umursamadan yaptıklarımızdan yiyor ve yazışıyoruz.
İşte böyle günlerden biriydi.
Benim denemek gibi bir niyetim yoktu aslında ama birden tencerede kek günü ilan edildi ve ben de kalkıp yaptım :)
Sonuç cidden harika oldu. Bu kadar güzel bir kek beklemiyordum!
Ben kakao yerine kakaolu puding kullandım gerçi. Tadının güzelliğinde bunun payı ne kadar var bilmiyorum.
Bu güzellikten mahrum kalmayın diye üşenmedim bu yazıyı yazdım.
Siz de deneyin memnun kalın, isterseniz bir de bana foto atıp deneyimlerinizi yazın: seyhanc@gmail.com
(Tarif nefisyemektarifleri'den alınmış)

12 Şubat 2015 Perşembe

Merhume Anna Karenina Ve Muhteşem Kostümleri

Tolstoy'un Anna Karenina'sı sizin gibi benim de lise çağlarımda okuyup bitirdiğim klasiklerden biri.
Ana hatları dışında hatırlamadığım kitabı bir daha okumak gibi bir niyetim hiç olmadı.
Çünkü iki ciltten oluşan kitabı okurken karamsarlıktan depresifliğe, mutsuzluktan şaşkınlığa sürüklendiğimi hatırlıyorum.
Ancak filmini vizyona girdiğinden beri izlemek istiyordum ki, bunun filmin klasik uyarlaması olması dışında Keira Knightley ve kostümlerle alakası vardı.
Nitekim henüz izleyebildim.

Film beklediğim karamsarlıkta değildi. Başlarda adeta bir şov, bir gösteri gibiydi. Bunu beklemiyordum. Filmi izlerken kitabı düşünüp durdum; acaba böyle miydi, şöyle miydi, şu karakteri hatırlamıyorum, bunun kocası bu kadar iyi değildi sanki, gibi..
Kostümler kitabı ne kadar düşünmeme müsaade ettiyse o kadar düşündüm kısacası.
Görüyorsunuz şapkalar var, kürkler var. E benimki de can yani :)
Size tüm kıyafetleri toplayıp sunmak isterdim ancak neden bütün cefayı ben çekeyim. Evet film biraz uzun ve sıkıcı. Ama kostümleri görmek istiyorsanız izlemelisiniz. Hele bir lacivert kıyafet vardı ki.. ahh.. Benim olsa keşke.. 

Bu arada filmin ilk kısımlarında gerçekleşen dans sahnesi harikaydı. Bana sorarsanız dans biraz komikti ama, onlar dans ederken herkesin donması, salonun boşalması ve çiftler habire değişiyorken onların dansa devam etmesi sanırım unutamayacağım sahneler arasında yerini aldı.

Al işte kıyamıyorum size.
Sizi bu lacivert kostümden mahrum bırakamazdım. Melek gibi kalbim var maşallah ^.^
Bir erkek kardeşim daha olsaydı onun düğününde böyle giyinirdim. Sürekli okuyucularım bu söylediğimde ciddi olduğumun farkında.
Ne yapıyolar ki bu kostümleri sonra. Bana verseler ya. Sanki giyecekler bir daha. Ben zaten Keira Knigtley ile aynı bedenimdir. Ondan bi' on kilo bilemedin on beş kilo fazlam vardır sadece. Kıyafetleri bana versinler bak nasıl veriyorum on beş kiloyu.

Beni bu kıskançlık krizimle değil de, size bu görsel şöleni hazırlayan melek gibi kalbimle hatırlayın diye yazımı burada noktalıyorum.

9 Şubat 2015 Pazartesi

Kar Tanelerinin Bir Bildiği Var

Sevgili arkadaşım Debbie Macomber'ın ülkemizde çıkan son kitabını sizlere tanıtmaktan mutluluk duyarım.
Kitap Debbie'den ne bekliyorsanız o.
Ben içimi ısıtmasını bekledim, içimi ısıttı.

Çocukların kafalarını Noel Baba gibi saçmalıklar ile doldurulmaması gerektiğini düşünen bir psikiyatr ve o psikiyatrın çocuklarının elinden Noel'i çaldığını düşünen hassas teyze Katherine arasında yaşanan tanışma-sürtüşme-aşk hikayesi.
Kulağa eğlenceli geliyor değil mi?
Zira öyle ^.^
Kitap kapağına bakıp olayların Noel zamanı gerçekleştiğini tahmin edebilirsiniz.
Bu da yerinde bir tahmin olur.

Kitap kısacık. 224 sayfa. Hemen bitiyor.
Aralık ayında -bence şahane bir pazarlama stratejisi olarak- Türk okuyucularla buluştu. Ben de zevkle biran önce okumak istedim ama okumak ocak ayına bu yazıyı yazmak ise şubat ayına nasip oldu.

Debbie Macomber sevenler okuyup seveceklerdir şüphem yok.
Keyfini çıkarın ;)

6 Şubat 2015 Cuma

PK!

Çok asi olduğum günlerden biriydi.
Bir film izleyecektim. Ve asi tabiatım beni listenin dışına çıkardı.
Ah bazen kimse bana söz geçiremiyor işte, kendim bile :P


Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi listemde olmayan bir filmdi. Bu ara çok denk geldim ve ne izlesem diye düşünüp hiçbir şey izlemek istemediğim bir akşam bir de baktım bu filmi izliyorum.
2014 yapımı bu film iki buçuk saat.
Dolayısıyla bir ara beni kaybetti. Dikkat dağınıklığımın zirvesindeyim bir şeye iki buçuk saat odaklanmam şuan mümkün değil. Aa ben filmi izliyordum değil mi, deyip filme döndüğüm kısımı ise kaçırmadığıma seviniyorum. (Gerçi daha kim bilir ne kadar güzel sahneler kaçırdım)

Dünyaya gelen ve dönüş kumandasını kaybeden bir uzaylımız PK (Peekeey) ki kendisini Aamir Khan canlandırmış ve ona yardımcı olmaya çalışan, Belçika'da aşk acısını bırakıp Delhi'ye dönen haber spikerimiz Jaggu var. Ağlasa bile makyajı bozulmayan güzel gözlü Jaggu rolünde Anushka Sharma'yı izliyoruz. Kendisini daha evvel Rab Ne Bana Di Jodi filminde izlemişiz. Hiç hatırlamıyorum. Daha doğrusu bu kadar güzel olduğunu hatırlamıyorum.
Fizik zaten süper de bu filmdeki kıyafetleri maskülen, fiziğine çok giden ve tam benim zevkime hitap eden cinstendi, bunun da etkisi olmuş olabilir.

Uzun olmasını bir kenara bırakırsak, güzel filmdi.
Spoiler vermeden nasıl etkilendiğim yeri anlatabilirim size?..
Hiç tahmin etmemiştim diyeceğim sadece.

En sevdiğim ve en çok güldüğüm yer bu kıyafetle çıkageldiği sahne ve adamın "tarzına saygı duyması" gerektiğini düşündüğü sahne:)))

4 Şubat 2015 Çarşamba

Dekorasyondan Hoşlanır Mısınız?

Dekorasyon dergilerini karıştırmayı kim sevmez?
Ancak teknolojinin hayatımızdaki yerinden mütevellit dergiler eski ihtişamını kaybetti.
Bu bir gerçek.
Tahtını ise dekorasyon sitelerine bıraktı.

Bu dekorasyon sitelerinden biri Decozone.
Bu hayalperestin sitede gezinirken kaybolduğu, uğruna evler yıkıp evler inşa ettiği birbirinden güzel dekorasyonu barından ve belli ki her zevkte insana hitap etmeyi hedefleyen bir dekorasyon sitesi.

Bu siteyi sadece kendime saklamam bencillik olurdu.


Fotoğrafları siteden örnek teşkil etmesi ve siz sevgili okuyucunun içini ferahlatması için arakladım.
Ne kadar iyi yapmışım değil mi?

Her bir mekan ayrı güzel ancak favorim balkonlar.. O minik ama zevkli dekorasyon detaylarıyla zenginleştirilmiş yaşanılası balkonlar.
Her girdiğimde hayallere dalıp çıkamadığım, oturup kitap okuduğumu arkadaşımla kahve içtiğimi hayal ettiğim balkonlar..


Günün önerisi, şefin tavsiyesi; kendinize bir kahve hazırlayın ve Deco.zone dekorasyon sayfaları içinde kaybolun.

2 Şubat 2015 Pazartesi

Tersyüz

Haftanın kitabı Yabancı Yayınlarından çıkan, dilimize "Tersyüz" olarak çevrilmiş Amy Harmon'ın "Making Faces" adlı kitabı.
Goodreads puanı 4.5
Modern zamanın "güzel ve çirkin"i diye lanse edildi tanıtımlarında. Ancak bana kalırsa bundan daha fazlası.

Öncelikle beklentim fazlaydı.
Güzel ve çirkin denilince beklentim romantizme kaymıştı. Sonra goodreads puanının yüksekliği..
Kim olsa beklentisi artardı.

Lisenin güreş takımında olan oldukça popüler Ambrose ve ona deliler gibi aşık fakat sönük bir kız Fern. Güzel kim, çirkin kim belli oldu sanıyorsanız yanılıyorsunuz çünkü Ambrose liseden sonra orduya katılıp savaşa katılıyor ve eve ancak ölümden dönecek kaza başına geldikten sonra dönebiliyor. Ambrose Young'ın savaş izleri Fern'i Ambrose'tan uzaklaştıracak mı dersiniz?

Güzel ve çirkin hikayesi demek kitabın içeriğini boşaltıyor bence.
Kitap, dediğim gibi, bundan fazlasıydı. Bailey'nin hastalığı mesela. İnce bir ve çok güzel işlenmiş bir mevzuydu. Ana konu olmamakla beraber benim için ana konunun önünde bir hikayeydi. Savaş kısımları çok yüzeyseldi ama sanırım yazarın niyeti burada zülfiyare dokunmamak idi.

Savaş kısımları neyse de çok düz bir anlatımı vardı bu arada kitabın. Öyle süssüz püssüz direkt anlatımlar. Çeviri kaynaklı bir sorun olabilir mi, diye düşünmüyor değilim.

Şöyle bağlayayım konuyu. Türü genç-yetişkin değil -hani kapak öyle düşündürebilir-, savaş ya da romans da değil.
Bazı yerlerde beklentimi aşıp bazı yerlerde beklentimin altında kalmayı başaran kitaplar arasında yerini aldı.

1 Şubat 2015 Pazar

Ünlü Aşk {Kitap Tanıtım}


O bir Türk. O bir kadın. O bir bodyguard. O ünlü film yıldızı Can Taker’ın seksi, havalı, belalı takıntısı...

KAREN YAĞIZ… 25 yaşında. Gençliğinin baharında. Ve hep yapmak istediği işi yapıyor, çünkü bu işte iyi! Ancak işinde hareketi sevse de, özel hayatı içler acısı derecede sıradan, rutin ve sıkıcı... Aslında Karen, bu sıkıcı ve rutin hayatından da memnun. Fakat her şeyin bir kırılma noktası var. Karen bir anda kendisini iki yakışıklı erkek tarafından kuşatılmış olarak buluyor!

CAN TAKER… O bir dünya starı. Kadınlar onunla birlikte olmak için yarışıyor ama onun peşinde olduğu tek bir kadın var; şımarık bodyguardı.

TOPRAK ise Karen'in en yakın arkadaşı, dostu... O olmadan geçen bir günü bile olmadı.

İki erkek, iki aşk, üstüne bir de suikastçı bir psikopat!
Karen için hayat bundan sonra diken üstünde bir maceradan ibaret…