Asitane'ye yakın köylerdeki bir adam bir diğerinden bir tarla satın alarak sürmeye başlıyor. Çok geçmeden sabanına, ağzına kadar çil çil altın dolu bir küp takılıyor. Ancak küpü derhal sahiplenmek yerine tutuyor, tarlayı satın aldığı öteki adama teslim etmek istiyor; diyor ki, "Ben senden tarlanın üstünü satın altım, altını değil. Eğer tarlanda bu kadar altın olduğunu bilseydin elbette ki bana bu fiyata bırakmazdın. Al, bu altınlar senindir"
Tarlanın ilk sahibi ise daha başka türlü mukabele ediyor, "Ben sana tarlayı olduğu gibi, taşıyla toprağıyla beraber sattım. Bu sebepten çıkan altınları almaya hiçbir hakkım yoktur. Bu altınlar senindir dileğini yapabilirsin."
Fakat öteki bu işten kendi üzerine vebal kalacağına direterek meseleyi kadıya götürmeyi teklif ediyor ve iddialarını kadının huzurunda tekrarlıyorlar. Kadı, meseleyi dikkatle dinledikten sonra her ikisine de çocukları olup olmadığını soruyor. Birinin kızı, birinin de oğlu olduğunu öğrenince, oğlanla kızı nikahlamaya ve altını çeyiz olaraka vermeye karar veriyor ve ekliyor, "Zaman Sultan Süleyman Han'ın zamanıdır ve bu yüzden adaletten kıl kadar ayrılmamak gerektir. Sizin gibi dürüst ademlere yakışan da birbirine dünür olmaktır."
Okay Tiryakioğlu, "Kanuni" sayfa 156dan alıntıdır.
Size de başlıktaki hadis-i şerifi hatırlatmadı mı bu durum?