Aslında sıradaki kitabım bu değildi ancak hazır Bolu'dan bahsetmişken, Bolu'ya giderken başladığım dönerken bitirdiğim kitabımdan bahsetmenin hoş olacağını düşündüm.
(Ve yine) aslında, başka kitap okuyordum ama yolda biter de yanıma başka kitap almadım diye sinir olabilirim diye.. ya da okuyamam midem bulanır sonra neden bu kitabı yük ettim diye sinir olurum diye.. yani illa ki sinir olmayayım diye yanıma hafif, küçük, varla yok arası, son siparişime son dakika eklenen kitabı, yani Kerime Nadir'in "Hıçkırık"ını aldım.
"Samanyolu"nu okurken düştüğüm hataya düşmeyerek önsözü okumadım. (Samanyolu kitabı yorumu için bir şey düşünüyorum da o yüzden henüz yazmadım - yazacağım)
Karakterleri canlandırırken, hayal dünyam etkilensin istemedim.
Çok uzatasım var galiba, kısa kesmeye çalıştıkça uzuyor yazı.
Hayır kitap cep boy ve 200 sayfa, ne kadar uzatabilirim ki yani.
Sus artık Seyhan!
Evlatlık geldiği evde öz çocuktan farksız büyütülen, kendisinden büyük evin kızına gizli aşk besleyen Kenan'ın içli, hassas öyküsü. Türk filmi tadında.
Kenan gibi karakterleri sevmiyorum ben. Ne kadar "hassas" gibi olursa olsun kitap boyunca ona kabahat buldum. Sevgileri bile yük, sevmesinler daha iyi ki ben kibar adam severim aslında..
Benim cep boylarla aram iyi biliyorsunuz.
Sonuç olarak bu kitabı da varlığını hissetmeden çantamda taşıdığım için mutluyum. Fiyatı da çok uygun. Yollarda okuyabilenler, böyle türk filmi tadında kitapları sevenler alsın atsın çantasına.
Filmini de izlemeli bir ara ;)
30 Ocak 2014 Perşembe
Hıçkırık
Etiketler:
bolu gezisi
,
doğan kitap
,
hıçkırık
,
kerime nadir
,
kitaplar
,
roman
,
selim ileri ve önsözleri
,
türk filmi tadında
29 Ocak 2014 Çarşamba
Bolu
Fotoğraf makinemin bataryasında sorun çıktı ve ben uzun zamandır fotoğraf makinemi kullanamıyordum.
Geçenlerde nihayet batarya aldım.
Batarya aldıktan bir kaç gün sonra Bolu gezisine çıktık da ben Canom'la biraz vakit geçirdim.
O deklanşör sesini özlemişim ♥ ♥
Cep telefonlarının rahatlığına alışmışız da, makine bambaşka..
Abant bir doğa harikası. Temiz hava. Bu arada buz gibi.
Faytondan mütevellit bir at kokusu yok değil..
Bu arada ata bindim ben.
Ben!
Hayvanlara dokunamayan ben yani.
Hep binmek isterdim ama korkardım. Hala korkuyorum gerçi.
Annemle babama fotoğrafımı attım ama inanmamışlar. Ben de inanamıyorum :)
Var be, nasıl binmişim arkadaş. Tavsiye ederim giderseniz, ya da gitmezseniz ve başka bir yerde binme fırsatı bulursanız binin ya hu! Ölümlü dünya.
Bu kadar bahsettikten sonra atlı fotoğraf koymam gerekirdi ama o instagrama özel kalsın ;)
Ne diyordum.. Göl çevresinde yürüyüş yapıp atlardan uzaklaştınız mı, mis gibi havayı içinize çekip tefekkür edebilirsiniz.
İyice üşüdükten, Bolu hatıralarınızı hediyeliklerinizi aldıktan ve tabiat parkındaki tanıtım merkezini gezdikten sonra, sucuk ekmeğinizi yemek için sobalı bir mekana doğru yollanabilirsiniz.
28 Ocak 2014 Salı
Makarneks ve Indomie İnstant Noodle Karşılaştırması
3 dakikada makarna diye akıllara öyle bir kazındı ki "Makarneks"i merak edip denemeyen kalmadı sanırım.
Hatta son kişi olduğuma neredeyse eminim.
Bugünkü yazımda, yemek yapmaya üşenen yalnızlar rıhtımı müdavimleri arkadaşlarım için iki ekspres yiyecek seçeneğini karşılaştıracağım.
Makaneks ve Makarneks'in ilham aldığını düşündüğüm; instant noodle Indoome.
Çok güzel bir fikir bu, öncelikle tebrik ederim. Reklamı + fiyatı ürünü çok cazip hale getiriyor.
Kolay hazırlanması nedeniyle makarna ve ekspres kelimelerini kullanıp hoş bir isim bulmuşlar. Ben domates soslusunu tercih ettim zira salçalı makarna favorimdir.
(Üşengeçlikten ne zamandır yapıp yemediğimi fark ettim, siz bu satırları okurken ben de kalkıp kendime bir tencere makarna pişireyim diye not düştüm.)
Aslında hiç fena değil tadı. Ben üç dakikadan fazla mı pişirdim bilmem çok yumuşak olmuştu, onu saymazsak tabii. Ve bir lokma bir şey çıktı. O görünen tabak, servis tabağı değil pasta tabağı aslında.
Ha bizdeki pasta, ha İtalya'daki "pasta" diyerek ona koydum makarnayı ne var.
(Pasta; italyanca, ingilizce ve norveçce makarna demektir :P )
Gelelim instant "noodle"umuza. Adı üstünde instant; kolay hazırlanan bir noodle. Tıpkı makarneks gibi üç dakika haşlıyorsunuz, içinden baharat karşımı ve yağ çıkıyor onu ekliyorsunuz ve işte!
3 dakikada nur topu gibi bir noodle sahibi oldunuz!
Dışarda noodle yediniz mi, bilmem. Bana fiyatı pahalı gelir. Ve yediğim hiç bir noodle, bu yediğim instant noodle kadar güzel değildi.
Her yerde bulamadığım için gördüğüm yerde depoluyorum. Benim gibi üşengeç bir insan için acayip kurtarıcı oluyor. Ne kadar sık tükettiğimi bilseydiniz, ne kadar sağlıksız beslendiğimi de bilirdiniz, ama şimdi bilmediğiniz için görmezden gelebilirsiniz ^^
Son olarak Makarneks'i bir daha almadığımı, Indomie'yi ise neredeyse gün aşırı tükettiğimi söyleyerek yazımı noktalıyorum.
Hatta son kişi olduğuma neredeyse eminim.
Bugünkü yazımda, yemek yapmaya üşenen yalnızlar rıhtımı müdavimleri arkadaşlarım için iki ekspres yiyecek seçeneğini karşılaştıracağım.
Makaneks ve Makarneks'in ilham aldığını düşündüğüm; instant noodle Indoome.
Çok güzel bir fikir bu, öncelikle tebrik ederim. Reklamı + fiyatı ürünü çok cazip hale getiriyor.
Kolay hazırlanması nedeniyle makarna ve ekspres kelimelerini kullanıp hoş bir isim bulmuşlar. Ben domates soslusunu tercih ettim zira salçalı makarna favorimdir.
(Üşengeçlikten ne zamandır yapıp yemediğimi fark ettim, siz bu satırları okurken ben de kalkıp kendime bir tencere makarna pişireyim diye not düştüm.)
Aslında hiç fena değil tadı. Ben üç dakikadan fazla mı pişirdim bilmem çok yumuşak olmuştu, onu saymazsak tabii. Ve bir lokma bir şey çıktı. O görünen tabak, servis tabağı değil pasta tabağı aslında.
Ha bizdeki pasta, ha İtalya'daki "pasta" diyerek ona koydum makarnayı ne var.
(Pasta; italyanca, ingilizce ve norveçce makarna demektir :P )
Gelelim instant "noodle"umuza. Adı üstünde instant; kolay hazırlanan bir noodle. Tıpkı makarneks gibi üç dakika haşlıyorsunuz, içinden baharat karşımı ve yağ çıkıyor onu ekliyorsunuz ve işte!
3 dakikada nur topu gibi bir noodle sahibi oldunuz!
Dışarda noodle yediniz mi, bilmem. Bana fiyatı pahalı gelir. Ve yediğim hiç bir noodle, bu yediğim instant noodle kadar güzel değildi.
Her yerde bulamadığım için gördüğüm yerde depoluyorum. Benim gibi üşengeç bir insan için acayip kurtarıcı oluyor. Ne kadar sık tükettiğimi bilseydiniz, ne kadar sağlıksız beslendiğimi de bilirdiniz, ama şimdi bilmediğiniz için görmezden gelebilirsiniz ^^
Son olarak Makarneks'i bir daha almadığımı, Indomie'yi ise neredeyse gün aşırı tükettiğimi söyleyerek yazımı noktalıyorum.
Etiketler:
afiyet olsun
,
çubukla yiyoruz artık o kadar ilerlettik
,
indomie
,
instant noodle
,
makarneks
,
noodle
,
ürün karşılaştırma
27 Ocak 2014 Pazartesi
Chanel Diyor Ki
"Yaşım beraber olduğum insanlara ve yaşadığım günlere göre değişir."
"Canım sıkkınken kendimi çok yaşlı hissediyorum ve sizin beni ne kadar sıktığınızı düşünürsek beş dakikaya kalmadan bin yaşıma gireceğim."
"İnsan mutluluğa olan inancını yitirdiğinde ağlamayı keser ancak."
"Cidden bayım, benim yaşımdaki bir kadının eline aşk yaşama fırsatı geçiyorsa, kimse ondan karşısındaki adamın pasaportuna bakmasını bekleyemez."
"İyi ayakkabı giyen bir kadın asla çirkin değildir."
Etiketler:
chanel
,
chanel quotes
,
chanel rüya gibi bir hayat
,
coco avant chanel
,
coco chanel
,
coco chanel efsanesi ve hayatı
20 Ocak 2014 Pazartesi
Anne - Caroline Leavitt
Caroline Leavitt imzalı Ephesus yayınlarından çıkan sarsıcı bir roman bu kitap.
Orjinal adı 'Girls in Trouble' olan ancak konu itibariyle bizdeki isminin daha uygun düştüğünü düşündüğüm bir kitap.
Bu kitap için kısaca bahsetmek zorunda kalsaydım sarsıcı derdim, gerçekçi derdim. Ahh derdim.
Akıllı başarılı geleceği çok parlak olduğu düşünülen Sara'nın deli gibi aşık olduğu erkek arkadaşından hamile kalması, hamileliği sonlandırmak için çok geç kalması ve bunun bedelini nasıl ödediği, nasıl başa çıktığı çok yalın bir dille anlatılmış. Yazar aslında melankoliye çok rahat bağlayabilecekken, bunu yapmamış ancak bu sizin etkilenmenize hüzünlenmenize mani değil.
Ve kitaptaki karakterlerin aksine, okuyucu olarak siz bir çok açıdan görebildiğiniz için, hiç bir karaktere tam olarak kızamıyorsunuz. Ben kızamadım yani. O da kendince haklıydı, diğeri de. Ama olan Sara'ya oldu tabii.
Kendimce, şöyle olsun - böyle olsun - mutlu son olsun, dedim, bekledim.
Sara'ya hatalarına rağmen çok üzüldüm. Bazı şeylerin tamirinin mümkün olmadığını öğrendim bu kitapta.
Bazı yaralar iyileşmiyor demek. Bazen evladınızın iyiliği için yaptığınız şeyler onun yararına olmuyor demek.
Bak yine hüzünlendim.
Peki ya Nabrut? Son bıraktığımda Sara için ağlıyordu, okuyalım onun yazsını da.
Not: Kısıtlı vaktim olduğundan kendi çektiğim fotoğrafı bu sefer koymuyorum, bir ara instagrama koyarım.
Ayrıca canım bu ara hiç yazmak istemiyor, bilirim buralarda göremezseniz merak edersiniz, etmeyin :p
Instagrama, twittera falan ugrarım ama herhalde. (Bilmeyenler için kullanıcı adım The_Syhn)
Orjinal adı 'Girls in Trouble' olan ancak konu itibariyle bizdeki isminin daha uygun düştüğünü düşündüğüm bir kitap.
Bu kitap için kısaca bahsetmek zorunda kalsaydım sarsıcı derdim, gerçekçi derdim. Ahh derdim.
Akıllı başarılı geleceği çok parlak olduğu düşünülen Sara'nın deli gibi aşık olduğu erkek arkadaşından hamile kalması, hamileliği sonlandırmak için çok geç kalması ve bunun bedelini nasıl ödediği, nasıl başa çıktığı çok yalın bir dille anlatılmış. Yazar aslında melankoliye çok rahat bağlayabilecekken, bunu yapmamış ancak bu sizin etkilenmenize hüzünlenmenize mani değil.
Ve kitaptaki karakterlerin aksine, okuyucu olarak siz bir çok açıdan görebildiğiniz için, hiç bir karaktere tam olarak kızamıyorsunuz. Ben kızamadım yani. O da kendince haklıydı, diğeri de. Ama olan Sara'ya oldu tabii.
Kendimce, şöyle olsun - böyle olsun - mutlu son olsun, dedim, bekledim.
Sara'ya hatalarına rağmen çok üzüldüm. Bazı şeylerin tamirinin mümkün olmadığını öğrendim bu kitapta.
Bazı yaralar iyileşmiyor demek. Bazen evladınızın iyiliği için yaptığınız şeyler onun yararına olmuyor demek.
Bak yine hüzünlendim.
Peki ya Nabrut? Son bıraktığımda Sara için ağlıyordu, okuyalım onun yazsını da.
Not: Kısıtlı vaktim olduğundan kendi çektiğim fotoğrafı bu sefer koymuyorum, bir ara instagrama koyarım.
Ayrıca canım bu ara hiç yazmak istemiyor, bilirim buralarda göremezseniz merak edersiniz, etmeyin :p
Instagrama, twittera falan ugrarım ama herhalde. (Bilmeyenler için kullanıcı adım The_Syhn)
Etiketler:
2014 kitaplarım güzel başladı
,
anne
,
caroline leavitt
,
ephesus
,
ephesus yayınevi
,
girls in trouble
,
kitaplar
,
roman
15 Ocak 2014 Çarşamba
Çalıkuşu Feride'nin Nişanlığı?
Bu bölüm Feride'nin nişanlığıyla boy göstereceğini umuyordum ancak göremeyeceğimi de biliyordum.
Bu bölüm yani 15. bölümün ayrıntıları şöyle dursun (Nabrut'un bize iki bölüm borcu oldu), 14. bölüm Feride'nin kıyafetleri açısından sizinle paylaşmam için bir sürü malzeme verdi.
Twitter'da daha evvel yazmıştım Feride'nin okul üniformasının benzerini gördüm, bir tasarımcının (!) koleksiyonunda :/
Bugün paylaşacağım kıyafetler ne zaman bir tasarımcının kendi ilhamıymış gibi bizlere sunulur bilemiyorum ama yakındır diye tahmin ediyorum.
Biri ekoseli, biri düz renkli olan aynı model elbiseler pek güzel olmasına karşın Kâmran Beyimizi pek memnun etmemiş olacak ki Feride kızımıza kırmızı bir elbise hediye etmişti geçen bölüm, hatırladınız mı?
Hatırlatayım, işte Feride'nin kırmızı elbisesi:
İşte bu elbise çok çakılır. Çakılacak.
Neyse ki ben daha evvel bir benzerini giymiştim :P
O bölüm Sadece kıyafetler değil Feride'nin geceliği bile çok güzel değil miydi?
Kıyafetlerin görsellerini toplamak benden, ne nereden bulmak sizden.
Marka vermek, Feride'nin kırmızı elbisesini buradan, yeşil kabanını şuradan bulabilirsiniz demek istesem de, benzerlerine rastlasam da, özel dikim olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla diktirebilirsiniz ancak satın almak için biraz daha beklemelisiniz ;)
Bitti mi sandınız?!!
Besimesiz Çalıkuşu kıyafet yazısı mı yazılır?! :)
Bu bölüm yani 15. bölümün ayrıntıları şöyle dursun (Nabrut'un bize iki bölüm borcu oldu), 14. bölüm Feride'nin kıyafetleri açısından sizinle paylaşmam için bir sürü malzeme verdi.
Twitter'da daha evvel yazmıştım Feride'nin okul üniformasının benzerini gördüm, bir tasarımcının (!) koleksiyonunda :/
Bugün paylaşacağım kıyafetler ne zaman bir tasarımcının kendi ilhamıymış gibi bizlere sunulur bilemiyorum ama yakındır diye tahmin ediyorum.
Biri ekoseli, biri düz renkli olan aynı model elbiseler pek güzel olmasına karşın Kâmran Beyimizi pek memnun etmemiş olacak ki Feride kızımıza kırmızı bir elbise hediye etmişti geçen bölüm, hatırladınız mı?
Hatırlatayım, işte Feride'nin kırmızı elbisesi:
İşte bu elbise çok çakılır. Çakılacak.
Neyse ki ben daha evvel bir benzerini giymiştim :P
O bölüm Sadece kıyafetler değil Feride'nin geceliği bile çok güzel değil miydi?
Zaten yeşil çok yakışıyor hanım kızımıza. Bunu demekten bıkmıyorum :)
Kıyafetlerin görsellerini toplamak benden, ne nereden bulmak sizden.
Marka vermek, Feride'nin kırmızı elbisesini buradan, yeşil kabanını şuradan bulabilirsiniz demek istesem de, benzerlerine rastlasam da, özel dikim olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla diktirebilirsiniz ancak satın almak için biraz daha beklemelisiniz ;)
Bitti mi sandınız?!!
Besimesiz Çalıkuşu kıyafet yazısı mı yazılır?! :)
12 Ocak 2014 Pazar
Güzel Bir Yalan
Bir kaç gündür elimde olan kitabı taze taze yorumlamakta sıra.
Kitabı kısaca özetlemem mümkün değil. Olay içinde olay, aşk için de aşk, hatta gizli görev içinde gizli görev.
Tahmin ettiğim olayların yanı sıra tahmin edemediğim olayların gelişmesi kitabın artısı.
Aynı kıza aşık iki adam; ancak kız biriyle nişanlıyken ötekine aşık. Onu seçmemesinin kendince nedenleri var. İki adam aynı zamanda birbirlerinin en yakın arkadaşları. Garrett, Milo için herşeyi yapabilecek biri, hatta her şeyi yapmış ailesinin içine katmış, sevdiği kızdan sırf o mutlu olsun diye uzak durmuş biri.
Peki Milo bunları hak ediyor mu?
Annabelle Parker, kalbinin sesini değil de mantığının sesini dinleyen Parker.. Esas kızımız. Fotoğrafçı kisvesi altında harbiden esaslı kızımız.
Gizli bir görev icabı, yıllardır kör kütük aşık olan iki çok yakın arkadaş, evli bir çift rolünü oynamak zorunda kalır. Ateşle barut. Yan yana olunca neler olacağını az çok tahmin edebiliriz.
Peki vicdan azapları?
Çok daha fazlası var ama kısacası: Bol aksiyon, bol sır, bol tutku.
Bu tarzdan hoşlananların bayılacağı, beklentilerinin karşılanacağı bir kitap.
Kitabın eksilerine gelince.. Aman Allah'ım bu kadar yanlışlı bir kitap daha evvel okumuş muydum, hatırlamıyorum? Çeviri de sıkıntı yok. Ama alelacele çevrilmiş, son okuma yapılmamış gibi, bol hata var. Hani hızlı yazarken eliniz bir diğer harfe çarpar bazı harfleri yanlış veya eksik yazarsınız ya. Öyle. Okumayı güçlendirecek değil bir yerden sonra alışıp farketmiyorsunuz bile hatta. Ama meraklısı için baştan uyarmakta yarar var.
Kapağına gelince... Çok hoş. Yani okuyunca anlıyorsunuz neden kırmızı? Yalnız benim Parker'ım bu kadar esmer değil :)
Serinin ilk kitabı "Ateşle Oyun" Aspendos yayınevine hayırlı uğurlu olsun.
Kendilerine, bana kitabı inceleme fırsatı sundukları için teşekkür ederim.
Kitabı kısaca özetlemem mümkün değil. Olay içinde olay, aşk için de aşk, hatta gizli görev içinde gizli görev.
Tahmin ettiğim olayların yanı sıra tahmin edemediğim olayların gelişmesi kitabın artısı.
Aynı kıza aşık iki adam; ancak kız biriyle nişanlıyken ötekine aşık. Onu seçmemesinin kendince nedenleri var. İki adam aynı zamanda birbirlerinin en yakın arkadaşları. Garrett, Milo için herşeyi yapabilecek biri, hatta her şeyi yapmış ailesinin içine katmış, sevdiği kızdan sırf o mutlu olsun diye uzak durmuş biri.
Peki Milo bunları hak ediyor mu?
Annabelle Parker, kalbinin sesini değil de mantığının sesini dinleyen Parker.. Esas kızımız. Fotoğrafçı kisvesi altında harbiden esaslı kızımız.
Gizli bir görev icabı, yıllardır kör kütük aşık olan iki çok yakın arkadaş, evli bir çift rolünü oynamak zorunda kalır. Ateşle barut. Yan yana olunca neler olacağını az çok tahmin edebiliriz.
Peki vicdan azapları?
Çok daha fazlası var ama kısacası: Bol aksiyon, bol sır, bol tutku.
Bu tarzdan hoşlananların bayılacağı, beklentilerinin karşılanacağı bir kitap.
Kitabın eksilerine gelince.. Aman Allah'ım bu kadar yanlışlı bir kitap daha evvel okumuş muydum, hatırlamıyorum? Çeviri de sıkıntı yok. Ama alelacele çevrilmiş, son okuma yapılmamış gibi, bol hata var. Hani hızlı yazarken eliniz bir diğer harfe çarpar bazı harfleri yanlış veya eksik yazarsınız ya. Öyle. Okumayı güçlendirecek değil bir yerden sonra alışıp farketmiyorsunuz bile hatta. Ama meraklısı için baştan uyarmakta yarar var.
Kapağına gelince... Çok hoş. Yani okuyunca anlıyorsunuz neden kırmızı? Yalnız benim Parker'ım bu kadar esmer değil :)
Serinin ilk kitabı "Ateşle Oyun" Aspendos yayınevine hayırlı uğurlu olsun.
Kendilerine, bana kitabı inceleme fırsatı sundukları için teşekkür ederim.
Etiketler:
aspendos yayınevi
,
ateşle oyun
,
güzel bir yalan
,
kitaplar
,
roman
,
t e sivec
,
usa today bestseller
11 Ocak 2014 Cumartesi
Haşhaşlı Çörek
Haşhaş sevenler için harika bir tarifim var. Bayıla bayıla yapar yerim. Ancak haşhaş herkesin damak zevkine uymaz.
Bu tarif haşhaş sevenlere geliyor.
Tarifte rulolar ucuca ekleniyor ve sonunda tepsiyi kaplayan bir çörek elde ediyorsunuz. Ancak ben minik bezelerden rulolar yapıyor onları da ucuca eklemeyerek tek kişilik çörekler yaparak uyguluyorum bu tarifi.
Güzel gözükmüyor mu şimdi bu Allah için?
Zorla iltifat edeceksiniz, zorla!!
:)))
Notlar:
1- Şuraya tarifi yazmayayım fotoğrafını koyayım, dedim tembellikten ama o kadar sorun çıkardı ki (sadece tarif fotoğrafı) tembelliğime lanet ettim.
2- Yan koydum çünkü uzunlamasına fotoğraf pek sevmiyorum (Burada bencilliğime kahkaha attım)
3- Tarif sayfasındaki 59 sayısı için bir fikri olan var mı?
Bu tarif haşhaş sevenlere geliyor.
Tarifte rulolar ucuca ekleniyor ve sonunda tepsiyi kaplayan bir çörek elde ediyorsunuz. Ancak ben minik bezelerden rulolar yapıyor onları da ucuca eklemeyerek tek kişilik çörekler yaparak uyguluyorum bu tarifi.
Güzel gözükmüyor mu şimdi bu Allah için?
Zorla iltifat edeceksiniz, zorla!!
:)))
Notlar:
1- Şuraya tarifi yazmayayım fotoğrafını koyayım, dedim tembellikten ama o kadar sorun çıkardı ki (sadece tarif fotoğrafı) tembelliğime lanet ettim.
2- Yan koydum çünkü uzunlamasına fotoğraf pek sevmiyorum (Burada bencilliğime kahkaha attım)
3- Tarif sayfasındaki 59 sayısı için bir fikri olan var mı?
10 Ocak 2014 Cuma
Çanakkale Geçilmez
Geçtiğimiz haftalarda Çanakkale'deydim.
Nihayet oraları gezip görmek bana da nasip oldu.
Şimdiye kadar göremediğim için çok üzülüyordum.
Şimdi de o hallerle kazanılmış ülkemizde birbirimizi yediğimiz gerçeğinden tiksiniyorum.
İlk uzun otobüs yolculuğumdu. Bu kadar nefret edeceğim aklıma gelmezdi.
Belim tutuldu. Eve dönüşte hiç kalkmadan yatmam gerekti. Sonra düzeldim.
Çanakkale gezisinde rehberin önemi çok büyük. Yanılıyor muyum? Bizim rehber kötü çevrilmiş güzel bir kitap gibiydi. O devrik cümleleri, cümlenin başıyla sonunun alakasızlığı o kadar rahatsız ediciydi ki.
Kendime Çanakkale kitapları seçtim. Onları okuyup, not alıp bir daha öyle gezmek istiyorum. Nasip olursa.
Siz zaten biliyorsunuzdur: Çanakkale deyip duruyorum ama esasen Gelibolu'ya gittik biz. Gidip görmesem aradaki farkı bilmezdim ama şimdi öyle yazmam doğru olmaz ^_^
Instagram'dan takip etmek isteyenler için hesabım: The_Syhn
Nihayet oraları gezip görmek bana da nasip oldu.
Şimdiye kadar göremediğim için çok üzülüyordum.
Şimdi de o hallerle kazanılmış ülkemizde birbirimizi yediğimiz gerçeğinden tiksiniyorum.
İlk uzun otobüs yolculuğumdu. Bu kadar nefret edeceğim aklıma gelmezdi.
Belim tutuldu. Eve dönüşte hiç kalkmadan yatmam gerekti. Sonra düzeldim.
Çanakkale gezisinde rehberin önemi çok büyük. Yanılıyor muyum? Bizim rehber kötü çevrilmiş güzel bir kitap gibiydi. O devrik cümleleri, cümlenin başıyla sonunun alakasızlığı o kadar rahatsız ediciydi ki.
Kendime Çanakkale kitapları seçtim. Onları okuyup, not alıp bir daha öyle gezmek istiyorum. Nasip olursa.
Siz zaten biliyorsunuzdur: Çanakkale deyip duruyorum ama esasen Gelibolu'ya gittik biz. Gidip görmesem aradaki farkı bilmezdim ama şimdi öyle yazmam doğru olmaz ^_^
Instagram'dan takip etmek isteyenler için hesabım: The_Syhn
Etiketler:
çanakkale geçilmez
,
çanakkele gezisi
,
gezelim görelim
,
gezi
,
instagramda ben
,
istanbul dışı gezilerim başlasın
8 Ocak 2014 Çarşamba
Kitap Ayraçları
Benim çok güzel kitap ayraçlarım var.
Çoğu hediye. Bu demektir ki çok kıymetli.
Ama gelin görün ki ne zaman kitabın arasına koyacak olsam bulamam.
O sıra elime ne geçtiyse kitabın arasına girip ayraç vazifesi görebilir.
Bazen telefonumu koyup, sonra unutup 'telefonum nerede' diye arandığım olur. Hatta bu çok sık olur.
Ama gazete benim işim değil!
Kaldığım yeri unutmamak için kitaplarımı ters çevirip bıraktığım da olur. Her türlü dağınıklıktan hazzetmeyen annemse kapatır ille kaldırır bir yerlere. Gazete onun eseri. "Madem kaldırıyorsun, bari lütfen arasına bir şey koy kaldığım yeri aramayayım" diye serzenişlerimin sonuç vermesidir. Ben görünce çok gülmüş, çok keyiflenmiştim :)
Ya buna ne demeli? :)
Çoğu hediye. Bu demektir ki çok kıymetli.
Ama gelin görün ki ne zaman kitabın arasına koyacak olsam bulamam.
O sıra elime ne geçtiyse kitabın arasına girip ayraç vazifesi görebilir.
Bazen telefonumu koyup, sonra unutup 'telefonum nerede' diye arandığım olur. Hatta bu çok sık olur.
Ama gazete benim işim değil!
Kaldığım yeri unutmamak için kitaplarımı ters çevirip bıraktığım da olur. Her türlü dağınıklıktan hazzetmeyen annemse kapatır ille kaldırır bir yerlere. Gazete onun eseri. "Madem kaldırıyorsun, bari lütfen arasına bir şey koy kaldığım yeri aramayayım" diye serzenişlerimin sonuç vermesidir. Ben görünce çok gülmüş, çok keyiflenmiştim :)
Ya buna ne demeli? :)
Daha dün kitabımın arasında ilaç kutusu vardı. Abartmıyorum. Özellikle koymuyorum. Ve koyarken kesinlikle farkında değilim. Ancak kitabı tekrar elime alıp okuyacağım zaman idrak ediyorum. İşte o zmn oldukça keyifleniyorum.
Şimdi bana doğruyu söyleyin. Sizin kitabınızın arasında ne var? Tam şuanda?
6 Ocak 2014 Pazartesi
Aşka Şans Ver
"Aşk Şans Ver"in yazarı Sherryl Woods benim sevgili arkadaşım Debbie'den torpilli.
Kitap kapaklarında Debbie Macomber'in söylemiş olduğu sözü görmüşsünüzdür:
"Sherryl Woods okuyucusunu memnun etmeyi biliyor, ben de onlardan biriyim."
Peki ben buna kayıtsız kalabilir miyim?!
Haaayıııırrr!
Önce Aşk Kokan Çiçekleri edinmiş ancak seri olduğunu öğrenince hemen 'Aşka Şans Ver'i almıştım.
Düşünün yıl 2013. O zamanlar körpeciktim :P
Bir türlü sıra gelmeyen hevesle okumayı beklediğim kitabı, geçenlerde bitirdim.
Nihayet blogumda yer veriyorum. Böyle bir girizgahı hak ediyor yani ;)
Yine sevdiğimiz bir hikaye. Büyük şehirlerden kasabaya dönüş. Eski aşklar, yeşeren duygular...
Hala bıkmadıysanız yani.
Hala bıkılmamış ki bu seri bir çok ülkede devam kitaplarının heyecanla beklendiği bir seridir.
Ephesus sayfasını Facebook üzerinden takip etseydiniz her an biri veya birilerinin "Sherryl Woods'un üçüncü kitabı ne zaman çıkacak?" diye sorduğuna şahit olurdunuz.
Ben büyük beklentiyle Debbie tadı alacağımı bekliyordum. O tadı bulamayınca biraz buruldum açıkçası.
Yine de dayanamayıp ikinci kitabın biraz başından okudum. İkinci kitaptan yana daha ümitliyim kısaca.
Ve Nabrut.
Hemen ona gidip ne yazdığına bakmalıyım.
Kitap kapaklarında Debbie Macomber'in söylemiş olduğu sözü görmüşsünüzdür:
"Sherryl Woods okuyucusunu memnun etmeyi biliyor, ben de onlardan biriyim."
Peki ben buna kayıtsız kalabilir miyim?!
Haaayıııırrr!
Önce Aşk Kokan Çiçekleri edinmiş ancak seri olduğunu öğrenince hemen 'Aşka Şans Ver'i almıştım.
Düşünün yıl 2013. O zamanlar körpeciktim :P
Bir türlü sıra gelmeyen hevesle okumayı beklediğim kitabı, geçenlerde bitirdim.
Nihayet blogumda yer veriyorum. Böyle bir girizgahı hak ediyor yani ;)
Yine sevdiğimiz bir hikaye. Büyük şehirlerden kasabaya dönüş. Eski aşklar, yeşeren duygular...
Hala bıkmadıysanız yani.
Hala bıkılmamış ki bu seri bir çok ülkede devam kitaplarının heyecanla beklendiği bir seridir.
Ephesus sayfasını Facebook üzerinden takip etseydiniz her an biri veya birilerinin "Sherryl Woods'un üçüncü kitabı ne zaman çıkacak?" diye sorduğuna şahit olurdunuz.
Ben büyük beklentiyle Debbie tadı alacağımı bekliyordum. O tadı bulamayınca biraz buruldum açıkçası.
Yine de dayanamayıp ikinci kitabın biraz başından okudum. İkinci kitaptan yana daha ümitliyim kısaca.
Ve Nabrut.
Hemen ona gidip ne yazdığına bakmalıyım.
Etiketler:
aşka şans ver
,
book club
,
debbie macomber
,
ephesus
,
ephesus yayınevi
,
kitaplar
,
macaron
,
roman
,
Sherryl woods
,
syhnabrutbookclub
4 Ocak 2014 Cumartesi
Yaşlı Bezi Markası Tena'dan Huzurevlerinde Gülümseten Sürpriz!
1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü’nde tüm Türkiye’nin sesini huzurevlerindeki yaşlılara ulaştırmak ve onları hatırlamamızı sağlamak için, dünyanın lider yaşlı ve hasta bezi markası TENA tarafından bir interaktif banner kampanyası gerçekleştirildi.
Gün boyunca www.hurriyet.com.tr ‘deki bannerlarda ve www.herzamangenc.com ‘da yayınlanan sosyal sorumluluk projesinde; mobil teknolojinin gücü, interaktif bir video banner ile mutluluğa dönüştürüldü. Sabahtan akşama kadar yayınlanan reklam bannerlarına tıklayanlar, açılan ekrana cep telefonu numarasını girerek, saniyeler içinde çalan telefonlarının diğer ucunda bir huzurevi sakininin sesini duydular ve yaşlılarımızın dünya yaşlılar gününü kutladılar.
Bu sürpriz kutlama kampanyasının iç ısıtan görüntülerini izleyince, onların mutlulukları büyük ihtimalle size de geçecek. Bu arada siz de bu sosyal sorumluluk kampanyasına destek olmak ve huzurevlerini aradığımızda yaşlılarımızın yüzlerinde yaratabileceğimiz mutluluğu etrafınızdaki kişilere hatırlatmak için kampanya videosunu #bukızıgüldür hashtagi ile paylaşabilirsiniz.
Bu kampanya, bir taraftan huzurevlerindeki yaşlılarımızı mutlu ederken, diğer taraftan büyüklerimizi hatırlamak konusunda her zaman dillendirdiğimiz iş yoğunluğu, yaşam mücadelesi, trafik gibi tüm bahanelerin, onların yüzlerindeki heyecanın yanında ne kadar detay kaldığını da gösteriyor. Bu heyecanı 1 Ekim'de kampanya boyunca yaşayan yaşlılarımız, 12 Kasım 2013 tarihindeki Mediacat Felis Reklam Ödülleri’nde 2 ödül birden alarak bir kez daha tattılar. Suadiye Huzurevi sakinlerinin ödül görüntülerini bu linkten görebilirsiniz: http://www.herzamangenc.com/11/en-yaratici-dijital-sosyal-sorumluluk-projesi/
Bir boomads sosyal sorumluluk içeriğidir.
Gün boyunca www.hurriyet.com.tr ‘deki bannerlarda ve www.herzamangenc.com ‘da yayınlanan sosyal sorumluluk projesinde; mobil teknolojinin gücü, interaktif bir video banner ile mutluluğa dönüştürüldü. Sabahtan akşama kadar yayınlanan reklam bannerlarına tıklayanlar, açılan ekrana cep telefonu numarasını girerek, saniyeler içinde çalan telefonlarının diğer ucunda bir huzurevi sakininin sesini duydular ve yaşlılarımızın dünya yaşlılar gününü kutladılar.
Bu sürpriz kutlama kampanyasının iç ısıtan görüntülerini izleyince, onların mutlulukları büyük ihtimalle size de geçecek. Bu arada siz de bu sosyal sorumluluk kampanyasına destek olmak ve huzurevlerini aradığımızda yaşlılarımızın yüzlerinde yaratabileceğimiz mutluluğu etrafınızdaki kişilere hatırlatmak için kampanya videosunu #bukızıgüldür hashtagi ile paylaşabilirsiniz.
Bu kampanya, bir taraftan huzurevlerindeki yaşlılarımızı mutlu ederken, diğer taraftan büyüklerimizi hatırlamak konusunda her zaman dillendirdiğimiz iş yoğunluğu, yaşam mücadelesi, trafik gibi tüm bahanelerin, onların yüzlerindeki heyecanın yanında ne kadar detay kaldığını da gösteriyor. Bu heyecanı 1 Ekim'de kampanya boyunca yaşayan yaşlılarımız, 12 Kasım 2013 tarihindeki Mediacat Felis Reklam Ödülleri’nde 2 ödül birden alarak bir kez daha tattılar. Suadiye Huzurevi sakinlerinin ödül görüntülerini bu linkten görebilirsiniz: http://www.herzamangenc.com/11/en-yaratici-dijital-sosyal-sorumluluk-projesi/
Bir boomads sosyal sorumluluk içeriğidir.
Brüksel Lahanası Salatası
Bakmayın siz benim pasta böreklerle aramın iyi olmasına. Ben aslında mezeci-salatacıyımdır.
Çok severim.
Bence kötü sebze yoktur. Yanlış pişmiş sebze vardır.
Misal Avrupa'da bir kadın patlıcan almış ve ödemeyi yaparken kasiyere nasıl pişireceğini sormuş. Kasiyer de, bilmediğini herhalde haşlandığını, söylemiş.
Bunu kim anlattı hatırlamıyorum şimdi, ama, patlıcanın da her şeyi olur ama haşlanmaz, demişti olaya tanık olan şahıs.
Brüksel lahanasını da pek kimse sevmez.
Ama ben.. Ben öyle mi? Ben bayılır!
Ucunu kestiğimiz ve bir sıra yapraklarını temizlediğimiz Brüksel lahanalarını sirkeli suda bekletiyoruz.
Daha sonra tenceremize alıp hemen hemen bir su bardağı su, bir tatlı kaşığı kadar şeker ve yeteri kadar tuz, ve dilimlediğimiz bir diş sarımsağı ekleyip kapağını kapatıyoruz. Önce harlı ateşte, kaynamaya başladıktan sonra ise kısık ateşte lahanalar yumuşayıncaya kadar pişiriyoruz. Ocaktan almadan evvel bir limonun suyunu ve zeytin yağı gezdirmeyi unutmuyoruz.
Valla soğuk sıcak ben bunu öyle bir yiyorum ki..
Eğer dener de tadını beğenmezseniz gerçekten siz becerememişsiniz demektir :)
Bu arada önemli uyarı. Çok gaz yapıyor o_O
Not: Cumartesileri yemek köşesi yapacağım dedikten hemen sonraki cumartesiyi kaçırmış olmama ne diyeceksiniz? Peki post yazmasam da instagramda yemek köşesini sürdürdüğümü biliyor muydunuz? Instagram hesabım: The_Syhn
Çok severim.
Bence kötü sebze yoktur. Yanlış pişmiş sebze vardır.
Misal Avrupa'da bir kadın patlıcan almış ve ödemeyi yaparken kasiyere nasıl pişireceğini sormuş. Kasiyer de, bilmediğini herhalde haşlandığını, söylemiş.
Bunu kim anlattı hatırlamıyorum şimdi, ama, patlıcanın da her şeyi olur ama haşlanmaz, demişti olaya tanık olan şahıs.
Brüksel lahanasını da pek kimse sevmez.
Ama ben.. Ben öyle mi? Ben bayılır!
Ucunu kestiğimiz ve bir sıra yapraklarını temizlediğimiz Brüksel lahanalarını sirkeli suda bekletiyoruz.
Daha sonra tenceremize alıp hemen hemen bir su bardağı su, bir tatlı kaşığı kadar şeker ve yeteri kadar tuz, ve dilimlediğimiz bir diş sarımsağı ekleyip kapağını kapatıyoruz. Önce harlı ateşte, kaynamaya başladıktan sonra ise kısık ateşte lahanalar yumuşayıncaya kadar pişiriyoruz. Ocaktan almadan evvel bir limonun suyunu ve zeytin yağı gezdirmeyi unutmuyoruz.
Valla soğuk sıcak ben bunu öyle bir yiyorum ki..
Eğer dener de tadını beğenmezseniz gerçekten siz becerememişsiniz demektir :)
Bu arada önemli uyarı. Çok gaz yapıyor o_O
Not: Cumartesileri yemek köşesi yapacağım dedikten hemen sonraki cumartesiyi kaçırmış olmama ne diyeceksiniz? Peki post yazmasam da instagramda yemek köşesini sürdürdüğümü biliyor muydunuz? Instagram hesabım: The_Syhn
3 Ocak 2014 Cuma
Film Önerisi İsteyen?
O kadar uzun zamandır film postu yazmıyordum ki, suçluluk duyuyorum.
Benim önerim olmadan film izleyemeyenlere karşı mahcubum :P
Aslında çok az film izliyorum. Post yazacak kadar biriktiğinde ise.. şey afilli bir neden bulamayacağım.. canım istemiyor. Canımı istemediği şeyleri yaptırmaktan vazgeçeli çok oluyor. Tavsiye ederim ^_^
Başrollerinde yakışıklılar yakışıklı Josh Duhamel ile güzeller güzeli Katherine Heigl'in oynadığı romantik-komedi.
Çok komik ya da çok romantik değil. Yeteri kadar ikisinden de. Nicedir izlemek istediğim ancak fırsat bulduğum film. Ben severek izledim.
Konusuna gelince.. Bir çiftin en yakın arkadaşlarını çift yapmaya çalışması ancak bu kişilerin birbirlerinden nefret etmesinin akabinde, aynı çiftin bebeklerinin vaftiz ebeveyn olmaları, daha sonrasında vaftiz ebeveyn olmalarının getirdiği yükümlülükler.
Vay be sıfır spoiler ile konu anlattım size :)
Away We Go filminin tek özelliği başrolü John Krasinski'nin oynaması. Benim için öyle yani yoksa imdb puanı 7.1 ki bu oldukça iyi bir puan. John Krasinski severlerin sıkılmayacağı bir film ama gerisine tavsiye etmem.
The Rebound filminde eşinden ayrılıp yeni bir hayat kuran bu yeni hayatta genç bir de aşık bulan Catherine Zeta Jones'u izliyoruz. Beklentimi karşılamadığı yetmiyormuş gibi sıkıldım bile. Biraz uzun tutmuşlar bu konuya göre. Yine de İstanbul'u böylesi bir Hollywood yapımında görmek -kısa bir süreliğine de olsa- güzel.
Bir daha film yazımızda görüşmeden önce bir çok başka konuda görüşmek üzere ;)
Benim önerim olmadan film izleyemeyenlere karşı mahcubum :P
Aslında çok az film izliyorum. Post yazacak kadar biriktiğinde ise.. şey afilli bir neden bulamayacağım.. canım istemiyor. Canımı istemediği şeyleri yaptırmaktan vazgeçeli çok oluyor. Tavsiye ederim ^_^
Life As We Know It
(Başımıza Gelenler)
Başrollerinde yakışıklılar yakışıklı Josh Duhamel ile güzeller güzeli Katherine Heigl'in oynadığı romantik-komedi.
Çok komik ya da çok romantik değil. Yeteri kadar ikisinden de. Nicedir izlemek istediğim ancak fırsat bulduğum film. Ben severek izledim.
Konusuna gelince.. Bir çiftin en yakın arkadaşlarını çift yapmaya çalışması ancak bu kişilerin birbirlerinden nefret etmesinin akabinde, aynı çiftin bebeklerinin vaftiz ebeveyn olmaları, daha sonrasında vaftiz ebeveyn olmalarının getirdiği yükümlülükler.
Vay be sıfır spoiler ile konu anlattım size :)
Away We Go ve The Rebound
Away We Go filminin tek özelliği başrolü John Krasinski'nin oynaması. Benim için öyle yani yoksa imdb puanı 7.1 ki bu oldukça iyi bir puan. John Krasinski severlerin sıkılmayacağı bir film ama gerisine tavsiye etmem.
The Rebound filminde eşinden ayrılıp yeni bir hayat kuran bu yeni hayatta genç bir de aşık bulan Catherine Zeta Jones'u izliyoruz. Beklentimi karşılamadığı yetmiyormuş gibi sıkıldım bile. Biraz uzun tutmuşlar bu konuya göre. Yine de İstanbul'u böylesi bir Hollywood yapımında görmek -kısa bir süreliğine de olsa- güzel.
Bir daha film yazımızda görüşmeden önce bir çok başka konuda görüşmek üzere ;)
Etiketler:
away we go
,
catherine zeta jones
,
film önerileri
,
filmler
,
john krasinski
,
josh duhamel
,
katherine heigl
,
romantik komedi
,
the rebound
2 Ocak 2014 Perşembe
Mentalist'in En Cool Karakteri
Ne o, yoksa siz artık amerikan dizisi izlemiyorum mu sanıyorsunuz?
Her ne kadar yeni dizilere soğuk baksam da, eski dizilerimi sürdürüyorum.
The Guardian ile yerleşen Simon Baker hayranlığım bana, The Mentalist izletmeye başlamış, Nicholas Fallin karakterinden sonra, taban tabana zıt Patrick Jane karakterini sevmem ile Simon Baker sevdiğim ünlüler kervanında kendine iyi bir yer bulmuştur.
Bunlar daha önce bahsettiğim şeyler.
The Mentalist dizisinde uzak doğulu bir polisimiz var. Mesafeli, suratsız, cool, dürüst, az konuşan bir karakter. Bu mesafeli uzak doğululara da bayılıyorum yani. Ally Mcbeal'de de Lucy Lui nin oynadığı karaktere hayrandım.
Bu sahnede ortağı Wayne Rigsby ile dertleşmesini(!) göreceksiniz. Tahmin edersiniz ki, Rigsby konuşkan, neşeli, samimi, yumuşak birisi.
Rigsby konuşmaya başlar:
- Yeni evli olarak bence bir çok kalori harcıyorsun...
Kimbal Cho için bu kadarı yeterlidir:
- Bu konuşmayı yapmıyoruz.
Ama Rigsby bu, gördüğünüz gibi devam ediyor. Cho ise onun susmasından başka bir şey istemiyor:
-Lütfen konuşmayı bırak.
İkinci fotoğraftaki ifadesini ve iştahımı kaçırdın demesini kaçırmayın. Bu sahneden sonra yemeyi gerçekten kesiyor. Dahası Rigsby o kadar mutluymuş ki ona birini ayarlayacağını söylüyor.
Çok tatlılar ya. Nev'i şahsına münhasır Cho'mun sahnelerine bayılıyorum kısacası..
The Mentalist'te 6 sezondayız. Nihayet bu sezon dananın kuyruğu kopacak.
Bu diziyi izlediğimi bilmeyenler bu yazıya, Cho hayranlığımın yeni bir şey olduğunu sananlar şu yazıma bakabilir. Zaten çok kısa yazmışım iki saniyenizi alır :)
Her ne kadar yeni dizilere soğuk baksam da, eski dizilerimi sürdürüyorum.
The Guardian ile yerleşen Simon Baker hayranlığım bana, The Mentalist izletmeye başlamış, Nicholas Fallin karakterinden sonra, taban tabana zıt Patrick Jane karakterini sevmem ile Simon Baker sevdiğim ünlüler kervanında kendine iyi bir yer bulmuştur.
Bunlar daha önce bahsettiğim şeyler.
The Mentalist dizisinde uzak doğulu bir polisimiz var. Mesafeli, suratsız, cool, dürüst, az konuşan bir karakter. Bu mesafeli uzak doğululara da bayılıyorum yani. Ally Mcbeal'de de Lucy Lui nin oynadığı karaktere hayrandım.
Bu sahnede ortağı Wayne Rigsby ile dertleşmesini(!) göreceksiniz. Tahmin edersiniz ki, Rigsby konuşkan, neşeli, samimi, yumuşak birisi.
Rigsby konuşmaya başlar:
- Yeni evli olarak bence bir çok kalori harcıyorsun...
Kimbal Cho için bu kadarı yeterlidir:
- Bu konuşmayı yapmıyoruz.
Ama Rigsby bu, gördüğünüz gibi devam ediyor. Cho ise onun susmasından başka bir şey istemiyor:
-Lütfen konuşmayı bırak.
İkinci fotoğraftaki ifadesini ve iştahımı kaçırdın demesini kaçırmayın. Bu sahneden sonra yemeyi gerçekten kesiyor. Dahası Rigsby o kadar mutluymuş ki ona birini ayarlayacağını söylüyor.
Çok tatlılar ya. Nev'i şahsına münhasır Cho'mun sahnelerine bayılıyorum kısacası..
The Mentalist'te 6 sezondayız. Nihayet bu sezon dananın kuyruğu kopacak.
Bu diziyi izlediğimi bilmeyenler bu yazıya, Cho hayranlığımın yeni bir şey olduğunu sananlar şu yazıma bakabilir. Zaten çok kısa yazmışım iki saniyenizi alır :)
Etiketler:
diziler
,
kimball cho
,
owain yeoman
,
patrick jane
,
rigsby
,
simon baker
,
the mentalist
,
tim kang
1 Ocak 2014 Çarşamba
Bekir Develi Kimdir?
"Instagram'da kimi takip edelim" konulu yazımdan sonra bir de Twitter'da kimi takip edelim konulu bir yazı yazmak, tanımayan bilmeyen varsa onlara Bekir Develi'den bahsetmek istedim.
Kendisiyle tanışmam bir kaç ay evvel, Twitter'da yazdığı bir şeyin benim takip ettiğim kişiler tarafından RT edilmesi sayesinde oldu.
Birinin RTsine aldanıp birini takibe aldığınızda -çoğunlukla- fos çıktığına tanık olursunuz.
Ama ben, Bekir Develi'yi takip ettiğime bir an pişman olmadım.
Pişman olmak söyle dursun her tweeti sevgilimi arttırdı.
"Bekir Develi'yi çok seviyorum, kim bu adam?" diye sorduğum olmuştur bir kaç arkadaşıma.
Onlarınsa 'nasıl tanımazsın?!' diye şaşırdığı. Veya 'tanımıyorsan nereden çıktı bu soru?!'
Bir insanı Twitter'dan takip edip, seveceğim aklıma gelmezdi.
Çok sonra öğrendim ki, kendisi; evli ve iki çocuk babası, vaktiyle oyunculuk dersleri de almış bir programcı.
Geçen Ramazan ayında Trt1'de programı varmış ama tabii bunu ben yeni öğreniyorum. Ancak şimdilerde hafta sonu yine Trt1'de yayınlanan bir gezi programı var. Elbette hiç denk gelmedim :( Ancak internet üzerinden hepsini, hepsini, heeepsini izlemek istiyorum.
Bence Bekir Develi sevgi dolu, ılımlı, pozitif, kibirden uzak mütedeyyin bir insan. Hani şu 'devir bizim devrimiz' diye ukalalık eden muhafazakardan değil. Ya da 'aman rengimi belli etmeyeyim farklı görüş tepkisine maruz kalmayayım' diyen eziklerden değil. Elektiriği çok hoş olan ender insanlardan.
Biraz ana kuzusu sanki. Esprili. İğneyi kendine batırmadan çuvaldıza dokunmayan biri.
Twitter hesabı: BekirDeveli
Kendisiyle tanışmam bir kaç ay evvel, Twitter'da yazdığı bir şeyin benim takip ettiğim kişiler tarafından RT edilmesi sayesinde oldu.
Birinin RTsine aldanıp birini takibe aldığınızda -çoğunlukla- fos çıktığına tanık olursunuz.
Ama ben, Bekir Develi'yi takip ettiğime bir an pişman olmadım.
Pişman olmak söyle dursun her tweeti sevgilimi arttırdı.
"Bekir Develi'yi çok seviyorum, kim bu adam?" diye sorduğum olmuştur bir kaç arkadaşıma.
Onlarınsa 'nasıl tanımazsın?!' diye şaşırdığı. Veya 'tanımıyorsan nereden çıktı bu soru?!'
Bir insanı Twitter'dan takip edip, seveceğim aklıma gelmezdi.
Çok sonra öğrendim ki, kendisi; evli ve iki çocuk babası, vaktiyle oyunculuk dersleri de almış bir programcı.
Geçen Ramazan ayında Trt1'de programı varmış ama tabii bunu ben yeni öğreniyorum. Ancak şimdilerde hafta sonu yine Trt1'de yayınlanan bir gezi programı var. Elbette hiç denk gelmedim :( Ancak internet üzerinden hepsini, hepsini, heeepsini izlemek istiyorum.
Bence Bekir Develi sevgi dolu, ılımlı, pozitif, kibirden uzak mütedeyyin bir insan. Hani şu 'devir bizim devrimiz' diye ukalalık eden muhafazakardan değil. Ya da 'aman rengimi belli etmeyeyim farklı görüş tepkisine maruz kalmayayım' diyen eziklerden değil. Elektiriği çok hoş olan ender insanlardan.
Biraz ana kuzusu sanki. Esprili. İğneyi kendine batırmadan çuvaldıza dokunmayan biri.
Twitter hesabı: BekirDeveli
Etiketler:
bekir develi
,
reklam değil amme hizmeti
,
trt1
,
twitter
,
twitter fenomenleri
,
twitterda kimi takip etmeli
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)