10 Aralık 2022 Cumartesi

Wednesday

Şu an çok popüler olan bir diziden bahsedeceğim bugün ama öyle bilindik “bahsediş”lerden değil. İzlemeyi düşünenler spoiler korkusu olmadan okuyabilir.


Öncelikle her film/dizi yazımın başında olduğu gibi, ben aslında pek dizi film izlemiyorum artık, diyerek vicdanımı rahatlatayım. 

Her ne kadar blog dizi/film bloğuna dönse de utanmadan bunu söylemeye devam ediyorum.

İkinci olarak dizi hakkında bilgi yoktu; merakla bekliyor falan değilim. Bir kere Instagram‘da karşıma çıktı, ikinci kere Netflix‘te ve ben bir bakmışım izlemeye başlamışım. Zaten ben yaşlardaki insanlar için Adams ailesi pek tanıdık.

Üçüncüsü stil sahibi kötü karakterler beni çok etkiler, severim yani. Bununla beraber suratsız etrafınca kötü bilinen ama esasında içinde biraz da iyi olan karakterler de. 

Asıl konum ise bu zaten. Dizideki Wednesday karakteri renksiz, ruhsuz, kalpsiz, soğuk, nemrut, bencil.. daha sayayım mı? Böyle bir karakter.

Her ne kadar böyle soğuk biri olmasına karşın insanlar ısrarla arkadaş olmak için çabalıyor falan kötü görünüşün altındaki iyi kalbi görüyorlar diyeceğim ama o kadar da iyi bir kalbi yok! Yok yani! Velevki var ki sonraki bölümlerde mutlaka daha da iyileşecektir ama gerçek hayatta böyle olmaz.

1- Kötülükten değil mesafeli dursanız bile çevrenizde kimse sizi tanımak için bu kadar çaba sarf etmez.

2- Diyelim neşelisiniz, iletişimimiz kuvvetli, çevrenizde insanlar var ama biraz canınız sıkılsın, azıcık içinize kapanın, kimse sizi arayıp sormaz. Neşenizi yerine getirmek için uğraşmaz.

3- Duygularınızı ısrarla manipüle eden, kendi çıkarları için kullanan ve yalan söyleyen insanlardan iyi insan çıkmaz.

Kısa günün karı bakın, diziden girdim hayat dersi verdim. Rica ederim :) 

17 Eylül 2022 Cumartesi

Neuschwanstein Şatosu | Füssen

 

Günümüzde Disneyland Paris ve Hong Kong Disneyland’e ilham olan Neuschwanstein Şatosu, vaktiyle II. Ludwig tarafından yaptırılmış. II. Ludwig başına geleceklerden habersiz bakanların tüm karşı çıkmalarına rağmen kraliyetin tüm gelirlerini şatosuna dökerken, derler ki  inşaasını bile zevkle izlermiş. Ama işte o fütursuz harcamalar adının deliye çıkmasına, adının deliye çıkması sürgün edilmesine ve sürgün edildiği yerde ölmesine sebep olmuş. Ölmüş derken güya gölde boğulmuş. Ama yine derler ki adam 2 m boyunda ve çok iyi yüzücüyken bunun bir kaza olduğunu söylemek biraz saflık olur, bildiğiniz katledilmiş. 

Sarayın içini de gezdik biz o gün. Ne yaptılar bu adamı Saray tam bitmeden mi öldürdüler nedir 2-3 odayı anca gösteriyorlar, koca mekan 15 dakikada bitiyor. Gördüğüm kadarıyla da içi aşırı zevksizdi 😄yani zevksizdi derken her şey var; kabartmalar, resimler, taşlar, tuşlar.. Bi bırakmamışlar ki adam yaşasın içini de oturtsun. İçerde fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Maskeniz de hafif kaysın uyarıyı yersiniz valla. Hiç afları yok.  Kuzenimin çektiği bir fotoyu koyayım gizli. Zevksiz derken haklıydım demek için. 




II. Ludwig cinsel tercihi falan da şaibeli. Operayı çok sevdiği ve besteci Richard Wagner ile beraber olduğu söyleniyor. Yatak odasında operadan sahneler resmedilmiş mesela. Aynı zamanda dindar biri olduğu da söyleniyor. Yatak odasının içinde minik bir şapel var! O derece. Gene yatak odasında kuğu figürleri de bulunuyor. Zaten kuğu kral de deniliyormuş 2.Ludwig’e. Ve yine zaten Neuschwanstein yeni kuğu evi demekmiş. 

Sarayı rehberle geziyoruz ama dijital anlatıcımız var kulaklık aldık girerken ve dil seçtik. Tabii ki Türkçe yok içlerinde. Hatta alırken sorduğumuz kadın, aslında evet neden Türkçe seçeneği yok ki, dedi. Bilmem size sormalı, demedik gülümsedik. Türkçe dinlemiş olsaydım belki daha iyi anlatırdım size. 



II. Ludwig sefasını sürememiş ama Bavyerada yaptırdığı saraylar, kaleler bugün yoğun turist çekmekte. Ben bile gitmişim düşünsenize. Ve 2.Ludwig Bavyeralılar tarafından pek sevilmekte. 

Sarayı gezmesi dediğim gibi çok kısa sürdü ama seyir terasında muhteşem manzarada güzel vakit geçirdik. Ama aklımda kalan Ludwig’in yatak odasından çıktıktan sonra onun girilmeyen balkonu. Asıl manzara orada. Şöyle bi görüyorsunuz geçerken. İşte o şöyle bir görüş zihnime kazındı. Dünyada ne güzellikler var.. dünya böyleyse cennet nasıl?! İnsan tahayyül edemiyor 🤩 



Bu yazıya, puslu kıtalar atlasından bir alıntıyla bitirmek yakışır:

“.. dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı

26 Ağustos 2022 Cuma

Jennifer Lopez’in Gelinliği

 Ya Ben Affleck ve Jennifer Lopez evlendi Ya!! Bildiğiniz üzere çooook eskiden -20 yıl olmuştur herhalde, yok canım olmamıştır 🤔- birliktelerdi. Hatta gene böyle evliliğe doğru gidiyordu ve neyse geçmiş geçmişte kalmıştır detaylara girmeyelim ayrıldılar. Ben, Jennifer Garner’la, Jen Marc Anthony ile evlendi. Çocukları oldu her ikisinin de. Uzun süreli evlilikleri bittikten sonra Ben perişan oldu, Jennifer başkalarını buldu. Sonra işte biz bi duyduk ki together again!! Yok canım dedim ben, itiraf edeyim beklemiyordum. Ama doğru olduğunu öğrenince çok sevindim 🙈 halbuki bana ne di mi? Değil işte sevindim. 

Kısa özetten sonra gelelim geçenlerde yapılan düğüne. Düğün detaylarını bilmiyorum ama gelinlikleri gördüm. Üçü de Ralph Loren. Üçünü de beğendim.








Ay mutlu olsunlar kız. Herkes mutlu olsun. Hayat bayram olsun 😄 tamam tamam sustum 🙊 

18 Temmuz 2022 Pazartesi

Çeper



Ağaçtan çit yapmışlar. Çeper diyorlar buna. Eskiden dedem de evin etrafını bunla çevirmiş. Çevirmezlerse çünkü hayvan girer. Ama bizim ev çeşmenin hemen yanında fark etmişsinizdir. Evlerde su da yok, tüm köy buraya bir şeyler yıkamaya gelirmiş. Çeperlerin üstüne de atıyorlarmış yıkadıklarını. 


E anneannem de kızıyormuş haliyle. Çeperlerin canı ne ki? Kendi evinin çeperleri çamaşırhane gibi. Siz bi düşünsenize evlerin önünden geçirmiyor bunların bazıları. 

Sonra da dedeme şikayet ediyorlarmış ananemi, yok bize böyle dedi şöyle kızdı. 

Çok uğraşmışlar ananemle, başka köyden gelmiş köyün yakışıklısıyla evlenmiş diye. Evet öyle. Sizi almamış işte dedem. Ama sizin yüzünüzden de çok çekmiş ananem. 


Bazen bana anlatıyorlar “bir kere ananen bize böyle yaptı.” Oh iyi yapmış diyorum. Neden bu kadar üstüne vardınız?! Gerçekten hikayeyi tarafsız  bir şekilde dinliyorum. Damarına basıp, uğraşıp kızdırmışlar. Anneannem kızınca da dedemi anneanneme karşı kışkırtmışlar.

Anneannem hastayken gelip anlatıyorlardı helallik istiyorlardı. Etmiyordu ananem 😄 Canım ananem, dedikodulu fitne fücur insanların için dobra olmaktı suçu. 

Çeperden nerelere geldim. Gelirim. Bugün evin etrafına demir korkuluklar yapıldı. Üstleri özellikle mızraklı yapılmadı. Gelip bir şeyler atarlar diye. Atarlarsa atsınlar diye.  




 

10 Temmuz 2022 Pazar

Beykoz’da Gezilecek Yerler

 Beykoz’da Mehmet Akif şiir müzesi var. Oraya gitmek istiyorduk ama Beykoz da uzun yol. Oraya sadece bu müze için gitmek olmaz. Yani olur da, gitmişken hemen dönmemek de olur. Öncesinde fikir edinmekte yarar var. 





Üsküdar’dan Beykoz’a giden herhangi bir otobüse binip Beykoz durağında indikten sonra 5 dk yürüme mesafesinde Mehmet Akif şiir müzesi. Giriş ücretsiz. 

Mehmet Akif Ersoy bir süre Beykoz’da yaşamış ama bu konakta değil. Beykoz belediyesi de onu anmak için bu konağı  şiir müzesine çevirmiş. Sakin güzel bir yer. İlk katta Mehmet Akif’in hayatı ve şiirlerinin olduğu bir oda var. E tabii ben kimle nereye gideceğimi iyi bilirim; gene edebiyatçı arkadaşımla gitmenin keyfini sürdüm, bana Mehmet Akif’in hayatını anlattı, orada bulunan Osmanlıca dergilerden biraz okuduk, biraz şiir seçtik. 

Üst katta ise bir odayı söyleşi odası yapmışlar ne güzel şiir dinletileri falan oluyordur orada, bir odada da posta kutuları var, çeşit çeşit mektuplar, şiirler içlerinde..

Şiir Müzesinden çıkınca aklıma cam müzesi geldi. Instagramda gördüğümden beri gitmek istiyordum. Şu teknoloji ne güzel, baktık yürüme mesafesinde, açtık haritayı çıktık müzeye. Biraz yürüme mesafesi var. Ama hava güzel yol sakin, konuşa konuşa çıktık. Müzeye giriş ücretli. Bu gayet normal. Ama bahçesine girmek de ücretli. İşte bu çok saçma. Arabayla girsem benden park parası al. Ya da müzeye girmesem bahçeye gelsem bahçeye de ücret al ama ben zaten müzeye geldim ve bahçeyi uçarak geçemeyeceğime göre?! 

Bahçe de çok güzel bu arada. Pek kimse yok. E ücretli ye ondan zaar.. 

Müzede elektronik rehber veriyorlar girişte. Kimlik karşılığında. Çıkışta iade edince kimliğinizi alıyorsunuz mutlaka alın. İçerde çekim yasak bu arada 🤭 





Cam müzesinden sonra sahile indik denize karşı oturduk ama hala vaktimiz var. Eğer sizin de varsa Mecidiye Kasrı da var. 




Mecidiye Kasrı da gene yürüme mesafesinde yürüyoruz. Bahçesine giriş ücretli. Ödüyoruz. Kasra giriş ücretli ödüyoruz. Neden bu kadar tenha bu mekanlar, anlıyoruz. 

Yeri gelmişken çok gereksiz bir uygulama olduğunu söylemeliyim. Mesela Kasrın bahçesinde cafe var. Cafeye gitmek istiyorsun. Bahçe ücreti ödüyorsun. Kasra giriş zaten ücretli ama kasra girmek için önce bahçe ücreti ödüyorsun. Bir an önce bu saçma uygulamadan vazgeçilmeli. Müzeye girmiyorsa biri, al ondan ücret. Ya da arabayla giriş yapıyorsa arabası için al otopark nihayetinde. Ama adam başı para almak nedir?!

Kasır da güzel bu arada. Ama onun yerine git Hidv kasrına, malta köşküne, su köşküne. E bunlar Köşk, bunların da bahçesi var.  Ücret uygulaması saçma ama dediğim mekanlar güzel. Gitmek isterseniz gidip de ne yapayım diyorsanız sizlik bir post bu. Yok ya işim olmaz, diyorsanız ve buraya kadar okuduysanız üzgünüm 😃

3 Temmuz 2022 Pazar

İnsanın Acayip Kısa Tarihi

 Okuldaki kitap kulübümüzden bahsetmiştim. Hoca arkadaşlarla okuduğumuz bir kitap bu da. Gene tahlille anlam bulan süper bir kitap. 
Bu kitabı edebiyatçımız seçti. Kitabı seçmekle kalmadı her birimize -okuduktan sonra geri almak kaydıyla- kitabı da verdi. Kitabı gören yüzlerdeki hayal kırıklığı tarif edilemezdi. Herkes benim gibi edebiyatçının seçeceği kitabı merak ediyormuş ama bekledikleri kesinlikle bu değilmiş gibiydi :)
Ancak kitaba başlar başlamaz herkesin yumuşadığını, kitabın da çok güzel sardığını söylemek gerekir. Yalnız bir tuhaflık vardı kitapta. Anlamak için tahlil günü heyecanla ve merakla bekledik.

Öncelikle daha fazla bilgi vermeden evvel, kitabı kesinlikle öneriyorum. Ve uyarıyorum. bu satırlardan sonrası spoiler içerir. Kitabı okuma ihtimalinize karşılık yazılıyor bu kısımdan sonrası.


Kitabı okudunuz geldiniz. İşte şimdi başlıyoruz. Öncelikle bu yazıyı yazması için edebiyatçımıza rica ettim ama ikna edemedim. Şimdi yazacaklarımı ben yazıyor olsam da o anlattı. 

Bu postmodern bir kitap. Bu bilmemiz gerek evvela.
 Postmodern kitap ne demek?
Postmodern roman, bize okuduğumuz kitabın aslında bir kurgu olduğunu okuduğumuz zaman hatırlatan ve bununla beraber aslında gerçeklikle de alay eden bir roman anlayışı. Her zaman her şey bir şeyleri sembolize etmese de sembollerin ve göndermelerin olduğunu söylemek mümkün. Bu sembolleri anlamayınca "bu ne ya?!" ya da " ne okudum ben şimdi?!" diyebilirsiniz.
Konusuna değinmek de pek adetim değil, (beceremeyip bütün kitabı anlatmaya başladığımdan) ama bu kez değinelim. Spoiler uyarısını en başından verdik.
 Hafızasını kaybetmiş bir adam var. Otel odasında gözlerini açıyor ve kendini tanımadığı için gördüğü şeylerden, kullandığı kelimelerden kendisinin kim olduğunu bulmaya çalışıyor. Tıpkı dünyaya gelen yeni bir insan gibi. Çevremizi görerek, konuşulan dili duyarak kendimize bir konum buluyoruz. Şehirli olmak, köylü olmak gibi... Ardından kendini bulmak için harekete geçiyor ilk  sorduğu kişi Borges Dayı. - Bu kısımda kitap sizi sardı, itiraf edin. Oldukça şekerdi ^^ - 
Borges Dayıyı duyunca kopuyorsunuz metinden. Herkeste bir rüya mı? Hayal mi? sorusu..
Hatta deli mi diye düşünürken yazar buna değiniyor "ben bir deli olsaydım ve aslında tımarhanede olsaydım çok klasik bir şey olmaz mıydı?" diye sorarak senin tahmin ettiğin şeyleri tahmin ettiğini belli ediyor. Klasiklere de göndermesini yapıyor böylelikle. Ve kendini hatırlatıyor bize. Üst kurmaca deniliyormuş buna edebiyatta. Yazar kendini metinde var ediyor; ben varım hey! Bu bir kurgu.
Borges de yazarın en sevdiği yazarmış bu arada. Kitaptan karaktere ismini vererek sevdiği yazara selam çakıyor. Üstelik. Borges Dayı da bir yazar :) 
Biz kahramanın kendini bulma çabasını okumaya devam ediyoruz. Divan metinlerinde, Mesnevilerde olduğu gibi belki de. Bir yola çıkış var kendini arama, kendini bulma yolculuğu. 
Elma sahnesini hatırlayacaksınız mutlaka. Kitabı okuyanlar yani. En bariz gönderme buydu. Ben bile okuduğumda anlamıştım. 
Bazı kelimeler farklı yazılmıştı. Mesela ingilizce karakterli bir kelimeyi okuduğumuz şekliyle yazarak ya da alışıla gelmiş bir kelimeyi hecelerine farklı ayırarak yazması da gene postmodern romanlarda görülen yeni bir dil oluşturma gayreti.

Asıl söylediği şeye gelelim. 
Kitap bazı yerlerde tekrara düşüyor aynı sahneyi başka başka gözlerden anlatıyor. Kulüp olarak mesela çoğumuz bu kısımda sıkıldı. E tabii anlamıştık da.
Elmayı ısırdığında kendi bilincine ulaştığında şunu fark ediyor: Aslında o farklı gözler dediğim anlatıcılar da kendisi. Adem'in kendisi. Hayatının farklı evreleri. Genç Adem, Yaşlı Adem.. 
İnsanın Kısa Tarihi diyor ya. Aslında biz aynı yerdeyiz hep kendimizle karşılaşıyoruz ve ortak bir tarihe sahibiz. 
Tekrar dönüyorum karaktere. (Tüm kitabı anlattım umarım kitabı okumadan bu yazıyı okumuyorsunuzdur. Zaten öyleyse hiçbir şey anlamadığınıza eminim. Aranızda ödev alan öğrenciler varsa bu yazı çok işinize yaracak onun da vicdan azabını duyarak yazıyorum ama son sözler artık.) 
Karakterimiz hatırlıyor; bir acı yaşamış ve bu acıyı unuttursun diye Allah'a dua etmiş, unuttur bana, diye. Ama şunu fark ediyor, unutmak sadece acıları unutmak değil kendini de unutmak. İnsan hatırladıkça olgunlaşıyor. Acılarıyla beraber insan kendini bulabiliyor.
Kitap çok güzeldi. Ama yazısı biraz dağınık oldu. E üzerinden hayli zaman geçti. Ama yazılması gerekiyordu. Yazdım. Benden bu kadar. Umarım okursunuz.

18 Haziran 2022 Cumartesi

Nar Ağacı

Bloğa bakınca bir kitap bir film şeklinde ilerliyor ama aslında ne çok okuyorum ne çok izliyorum. Blog sayfaları kapanalı çok oluyor ama ben hala çok faydalanıyorum. Özellikle kendi bloğumdan :)) 
Mutevazılıkta benim gibi olun 😂
Yani şöyle ki her zaman kendim için tuttum bu bloğu. Kitaplar hakkında çok fazla bilgi vermesem de, bazen aklıma takılan bir kitabı kendi bloğumda aratıp hatırlıyorum:
Bazen sadece okuduğumu unuttuğum bir kitabı hatırlıyorum, bazen de bana hissettirdiklerini. Öyle çok kitabı tekrar okumaktan yırtmışımdır :)

Nazan Bekiroğlu'nun okumaya geç kaldığım kitabı ise bugün, sadece çok güzel olduğu için, burada. Sıkılmadan okuduğum, elimden bırakamadığım için, duygudan duyguya geçtiğim için ve tarihi olayları gerçekten gördüğüne inandırdığı için burada.

Belki benim gibi okumaya geç kalmış biri çıkar da, ya Seyhan çok mu sevdin, hadi ben de okuyayım der/ desin diye burada.



3 Mayıs 2022 Salı

Cruella

 Az önce izledim. 
Oh be dedim. Tam izlemek istediğim gibi bir film izledim. Tam benlik. Birazdan tüm gruplardaki arkadaşlarımla paylaşıp, sizden film tavsiyesi istediğimde bu tarz bir film bilmiyorsanız önermeyin, demeyi düşünüyorum. Bir Cruella olmasak da bizim de zalim bir yanımız var yani, saklayacak değiliz 😎

Filmi izleyiş hikayem de çok ilginç. Sık film izlemediğim için film sitelerini bilmiyorum.
Netflişk üyeliğimde yok elhamdülillah :) Aslında ne izleyeceğimi de bilmiyordum. Google'a film izle yazdım :)) euheuhea zaten orta yaşlıların internet kullanımı bu şekilde değil mi? 😂 Onlaraca afişin için aha! dedim. Gerçekten aradığımı bulmuştum. Meğer 2021 yapımıymış. How nice is that!  

Cruella'yı biliyor musunuz? İllaki bilirsiniz. Ama özetlemek gerekirse. Ben 1996 yılındaki versiyonu biliyorum ancak aslı bir kitaba dayanıyor. 1961 yapımı bir de çizgi filmi var ama ben bilgilendirmemi 1996 yapımına göre yapacağım: 101 Dalmaçyalı filminde dalmaçyalıların derisinden kendine manto yapmak istiyordu. Saçının yarısı siyah yarısı beyaz tarz kadın. Zaten bu kötü karakterlerin iyi giyinmesi beni her seferinde vuruyor 😍 


Emma Stone asıl adı Estalla olan, ama hayatın onu Cruella'ya çevirdiği esas kızı canlandırıyor.
Cruel = zalim. Başrollerinde işte Emma Stone oynuyor, ses tonunu çok seviyorum ya acayip sempatik. Bolca güzel kıyafet.. kıyafet demeyelim, kostüm var. Bunun yanı sıra tabii film de güzel. Böyle dedim diye ortalama bir film sanmayın, sadece spoiler vermemek için susuyorum. 
İzlerseniz seversiniz. 
Ayrıca!! Dikkatt dikkat!! Temiz içerik! Thank God!

Düzenleme: Kaydı yayımladıktan sonra fark ettim ki, daha önce de Cruella hakkında bir yazı yazmışım. Okumak için tıklayınız.

21 Şubat 2022 Pazartesi

Gün Olur Asra Bedel

Şöyle bir geriye bakıyorum da hayatımdaki kitap kulübüm olmadan durabildiğim dönem çok az. Eski okuyucular ya da beni tanıyanlar varsa içimizde mutlaka bilirler bu huyumu; gerek iki kişilik gerek çok kişilik, gerek sanal gerek gerçek, gerek arkadaşlarımla gerek öğrencilerimle denemişimdir bu kulüp işini.

En son okuldaki hoca arkadaşlarla kurduk kulübümüzü. Kitabımızı belirledik ve bir ay süre verdik. 

Ve nihayet ilk buluşmamız bugün gerçekleşti o kadar güzeldi ki hiç bekletmeden hemen bahsetmek istedim.

Bir İngilizceci, bir matematikçi, bir tarihçi, iki edebiyatçı ve üç dinciden oluşuyor bu kulüp. 

Edebiyatçıların açık ara fark attığı, vay be, ben ne okumuşum dedirttiği bir kitap tahlili yaptık. 

Şunu üzülerek belirteceğim; öncekiler kitap kulübü değilmiş. Okuyup beğenmediğim nice kült kitaptan ise şimdi utanıyorum. Kim bilir hangi göndermeleri anlamadan yüzeysel okumalar yaptım..

Ben bu eksiklik duygusundan kurtulamam artık sanırım.

Biraz kitaptan bahsedeyim sonra gene edebiyatçıları öveceğim.

Cengiz Aytmatov “gün olur asra bedel” kitabında -ki önce, gün uzar yüzyıl olur, şeklindeymiş ismi- dün, bugün ve gelecek anlatılıyor.

Bir tren istasyonunda çalışan ana karakterimiz Yedigey’in yaşadıkları üzerinden geçmiş bugün ve geleceğin anlatıldığı bu kitapta beni en etkileyen kısımlardan biri olan Nayman  ananın hikayesi ile dünya literatürüne mankurt kavramını sokmuş Aytmatov.

Her zaman Cengiz Aytmatov kitabı okumak aklımdaydı ama ilk defa okudum. Bana biraz ağır, biraz yavaş hatta biraz sıkıcı geldi diyebilirdim.. Bugünkü kitap tahlili olmasaydı. Dedim ya iki tane edebiyatçımız var diye. Allah razı olsun bizi çok güzel alıntılarla, okuduğu makalelerle acayip bilgiler verdi, biz böyle şaşkınlıkla dinledik Tuba hocayı ya. 

Romandaki simgeleri göndermeleri anlamadıktan sonra okumanın ne anlamı varmış, bilemiyorum. 

Vay canına, dedim, demek o yüzden benim ayıla bayıla okuduğum kitapları okuyorsunuz ve basit bulup bu da neydi şimdi böyle diye beğenmiyorsunuz.. E tabii gönderme yok, bir simge yok, beyin yakan bir mevzu yok.. öyle kitapları okuyup bunu ben de yazarım diye düşünüyorlardır bu edebiyatçılar ya.

Son olarak, bir matematikçimiz var dedim ya, kızcağızın işleri var kitap okuduğum zaman diğer işlerimi halledemiyorum vakit kalmıyor  belki ben çıkarım kulüpten demişti ama bugünkü tahlilden sonra dedi ki sırada hangi kitap var ne okuyoruz? ☺️ 

Umarım çooooooooooook uzun soluklu olur bu kulüp.

Not: Biraz yazım yanlışları biraz anlatım bozukluğu çokça imla kurulu ihlali görebilirsiniz son postlarımda -özellikle bunda - benim de düzenlemeye halim ve zamanım yok affola.

16 Şubat 2022 Çarşamba

I Care a Lot

 Ne zamandır film de yazmıyordum. İnsan değiştiğini hisseder mi? Adetlerimi, rutinlerimi bırakmak istemesem de zevklerim, alışkanlıklarım olmazsa olmazlarım değişiyor. 

Ooo.. Biri beni durdursun mesela şimdi, hiç aklımda yokken derin tahlillere gireceğim :) 

En kestirmeden anlatayım en iyisi. Konumuz ben değilim. Benden size ne değil mi ama?! 

I care a lot bir film. Netflişk yapımı. Ben de filmlere hele netflişke acayip serinim. Ancak filmi arkadaşım önerdi. Rosemund Pike’ı gördüm, deli kadın, eminim güzeldir ama 10.dk benim sinirler bozuldu. Bak sıkıldım demiyorum; gerildim, sinirlerim bozuldu. İzlemeyeceğim dedim bıraktım. 40 yılın başı bir film izliyorum onda da gülmek, eğlenmek istiyorum. ( Aa onun yerine ne izledim onu da bir ara yazayım 🥰 ) 

Ertesi gün filmi izlemedim diye fırça yedim. Öyle değilmiş ama bak ne olacakmış izlemem lazımmış.. ay tamam ya.. izlerim. İzleyeyim.. Akşam oturdum izledim. Tam tahmin ettiğim 2 sa boyunca gerildim, sinirlendim, ay kadının parçalandığını görmek istedim ve filmi bitirdim.  

Film, Amerikan rüyası gibi gözüken fiyaskolardan. Batılıların nasıl da kalpsiz ve merhametsiz oluşuna güzel bir örnek.  Aslında parayı haddinden fazla önemseyen herkesi anlatıyor. Sadece Batı ve Amerika diyerek kendimizi temize çıkarmayalım. Paraya, güce tapan ve bu uğurda her şeyi mübah görenler.. bir de buna başarı diyen bizler.. 

Konusunu bana sormayın. Ben fikrimi söylüyorum. 2 sa ve temposu düşmeyen bir film. Netfilişk yapımı dedik dolayısıyla tabii ki bir çift lezbiyenimiz var. Bu filmi sevenler “gone girl” filmini de izleyebilir. Ya da “gone girl” filmini izleyeip beğenenler bu filmi de beğenecektir. Blogda bir yerlerde gone girl yazısı da bulabilirsiniz ama ben telefondan hazırlıyorum bu postu, linki bulamayacağım şimdi 🤭😃 

Aa bak ben de arkadaşa “gone girl” filmini önereyim. Kesin izlemiştir ama.. 

12 Şubat 2022 Cumartesi

Diyarbakır | Cahit Sıtkı Tarancı Evi

Kasım ayında gittiğim Güney Doğu turundan bahsetmedim size. 
Çünkü;
1- Öncesinde gittiğim yerleri kronolojik olarak anlatmak istiyordum ve anlatmadım.
2- Yazmak hep aklımda olmasına rağmen, yazmıyorum.
3- Aslında en azından instagramda yazabilirdim -hep instagramdayım nasılsa - ama instagramı da bloğa çevirmedim, orada yazılanlar heba oluyormuş gibi hissediyorum hala. 
Gelgelelim, ben daha fazla Cahit Sıtkı Tarancı yazımı erteleyemem. Hala telefonumda fotoğraflar. Hala baktım mı duygulanıyorum.


Öncelikle, bakınız daha ilk cümlemde tur dedim ama bu turda Diyarbakır'dan şöyle bi' geçtik. O yüzden bir gün tekrar Diyarbakır'a gidip en az bir gün kalmak isterim. 
Şöyle bir geçmemize rağmen Ulu Cami ve çevresini görme şansımız oldu. Şair ve yazarların mekanlarını da. Özellikle konuya başlığını veren Cahit Sıtkı Tarancı evini de.

Bir gün belki burada Diyarbakır'ı anlatan bir yazı da yazarım ama bugün sadece Cahit Sıtkı Tarancı var.

Cahit Sıtkı Tarancı'yı nasıl bilirsiniz?
Yaş otuz beş şiirini bilirsiniz mutlaka.
Hatta şöyle dendiğini de duymuşsunuzdur, yaş otuz beş yolun yarısı eder dedikten on yıl sonra vefat etmiştir. Yolun yarısında değil sonundaymış meğer diye.. "Yolun yarısını" Dante'ye atıfla söylemiştir. Ama siz ve böyle diyenler de haklı tabii. Herkesin benim gibi edebiyatçı arkadaşları olmayabilir. Olsa bile onları benim gibi darlamayabilir :)
Ayrıca ne deseydi adam, son çeyrekte miyim deseydi? 

Allah'ım yazmayıp yazmayıp birden yazınca da hızımı alamıyorum dallanıp budaklanıyor konu. Nerede o üç satırla post hazırlayan ben?!


Efendim, biz, Cahit Sıtkı Tarancı'nın şimdilerde müze olan evini ziyaret ettik. Bunu söylemeye çok utanıyorum ama daha önce hiçbir eserini okumadım. Mal mal evi geziyorum. Şahane bir ev. Dizilerde görsen yok artık böyle evlerde de yaşamamışlardır herhalde dersin. Avlusu, evin bölümleri muazzam. Etrafta şiirlerinden, kitaplarından alıntılar asılı. Bir yandan edebiyatçı arkadaşım hayatından bahsediyor, kişilik özelliklerinden.. 
Sonra gözüme bir alıntı ilişti. Ziya Osman Saba'ya yazdığı mektuplardan oluşan ve Ziya'ya mektuplar isimli kitaptan bir alıntı. Buraya eksiksiz yazmak için o kadar alıntı okudum ki kitabı okumuş kadar oldum, derdim şayet istediğim alıntıyı bulsaydım. Bulamadım ama Paris'te bıraktığı için üzüldüğü kitaplardan bahsediyordu. "Ah Ziya'cığım bir görsen ne güzel kitaplardı..."
Tam hatırlayamıyorum işte. Ama bende bıraktığı his hala taze.
Alıntıyı okuduğumda beni bi' ağlamak tuttu! Zor tutuyorum kendimi. Anlatamam size, çünkü kendime de açıklayamıyorum kitaplarına duyduğu bu özlem beni neden bu kadar etkiledi, diye. Empati herhalde, kitaplarımı geri de bıraksam ben de çok üzülürdüm.
Belki de hayatına dair öğrendiğim üç beş şey yüzünden, genç yaşta hayatını yitirmesinden, çok yalnızlık çekmesinden ve bulunduğumuz mekanın havasından veya hepsinin etkisiyle bilemiyorum, çok etkilendim. O evin bir köşesinde oturup, Cahit Sıtkı'nın ayrı düştüğü kitaplar için yas tutmak istedim. Onun yerine ağlamamı tuttum. 

20 Ocak 2022 Perşembe

Gülben’in Gelinliği

Geçen gün Safiye’nin gelinliğini yazmıştım.  Ama Gülben’in gelinliğine haksızlık ettiğimi düşündüm. Gülben’in gelinliği de çok güzel, çok yakışmış, çok beğendiğim bir gelinlik oldu. O Gülben için uygundu. Safiye’ninki Safiye’ye uygun.




İşte ben dizilerde/filmlerde, artistlerin üstünde böyle gelinlikler görmek istiyorum. 

Bu arada Esat da yani.. Neyse ya, o da bende kalsın.

19 Ocak 2022 Çarşamba

Safiye’nin Gelinliği

 Az önce Masumlar Apartmanının son bölümünü izledim. Safiye ile Naci sonunda evleneceklerdi. Belki evlendiklerini henüz göremedik ama Safiye’yi gelinlikle gördük. 

Ama ne gelinlik! Nasıl güzel! Nasıl yakışmış! Nasıl zarif! Ay bayıldım, hemen dedim bloğumda anlatayım.

Anlatmak neymiş görseller aradım buldum. Bu da burada dursun. Ocak 2022 ve ben bu gelinliğe bayılmışım…





Düz beyaz bir elbise nasıl bu kadar hoş, nasıl bu kadar zarif olabilir. Allah Allah çok beğendim ☺️ 

Siz ne düşünüyorsunuz? 

12 Ocak 2022 Çarşamba

Kolajing

 Aylin ilk kitler piyasaya sürdüğünde benim sınavım vardı. Lütfen Seyhan, dedim, dağınık dikkatini topla, kitlere bulaşma.


Kitler bitti.

Hemen akabinde sınav salgın nedeniyle ertelendi. Ben kitsiz kaldım.

Aylar sonra Aylin ikinci kiti piyasaya sürdü. Bitmeden alabildim. Hem de iki arada bir derede, iki ayağımı bir pabuca sokmaya çalışırken.. hevesle.. 

Sonra, 45 gün önceden haber vermeleri gereken sınav tarihi açıklandı. 30 gün sonraydı. 

Ben, yarım örgülerim, henüz elime ulaşmış kitlerim kala kaldık.. 


Örgülerimi kaldırdım. Aylin’in notunu gözümün önüne astım ve her hafta tozunu aldığım kitabımı çıkardım.


Kitler kaldı. Sınav bitti. Tatil bitti. Örgülerimi tamamlarım ama bir türlü kolajlara başlayamadım.


Birkaç kere çıkarıp baktım. Kafamda kurdum. Şöyle yaparım böyle yaparım bunu bunun altıma koyarım, dedim. Koymadım. Yapacağım kolajın kötü olması fikrine dayanamadım. Derken o alıntı beni sarstı. 

Hangi alıntı mı? Tutunamayanlar’dan:

“ kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım. Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.” 


Geçtim masama. Aldım kitleri ve başladım karıştırmaya.

Nihayet yaptığımda, hoşuma gitti ☺️

Burada paylaşacak kadar hem de 😉