Okuldaki kitap kulübümüzden bahsetmiştim. Hoca arkadaşlarla okuduğumuz bir kitap bu da. Gene tahlille anlam bulan süper bir kitap.
Bu kitabı edebiyatçımız seçti. Kitabı seçmekle kalmadı her birimize -okuduktan sonra geri almak kaydıyla- kitabı da verdi. Kitabı gören yüzlerdeki hayal kırıklığı tarif edilemezdi. Herkes benim gibi edebiyatçının seçeceği kitabı merak ediyormuş ama bekledikleri kesinlikle bu değilmiş gibiydi :)
Ancak kitaba başlar başlamaz herkesin yumuşadığını, kitabın da çok güzel sardığını söylemek gerekir. Yalnız bir tuhaflık vardı kitapta. Anlamak için tahlil günü heyecanla ve merakla bekledik.
Öncelikle daha fazla bilgi vermeden evvel, kitabı kesinlikle öneriyorum. Ve uyarıyorum. bu satırlardan sonrası spoiler içerir. Kitabı okuma ihtimalinize karşılık yazılıyor bu kısımdan sonrası.
Kitabı okudunuz geldiniz. İşte şimdi başlıyoruz. Öncelikle bu yazıyı yazması için edebiyatçımıza rica ettim ama ikna edemedim. Şimdi yazacaklarımı ben yazıyor olsam da o anlattı.
Bu postmodern bir kitap. Bu bilmemiz gerek evvela.
Postmodern kitap ne demek?
Postmodern roman, bize okuduğumuz kitabın aslında bir kurgu olduğunu okuduğumuz zaman hatırlatan ve bununla beraber aslında gerçeklikle de alay eden bir roman anlayışı. Her zaman her şey bir şeyleri sembolize etmese de sembollerin ve göndermelerin olduğunu söylemek mümkün. Bu sembolleri anlamayınca "bu ne ya?!" ya da " ne okudum ben şimdi?!" diyebilirsiniz.
Konusuna değinmek de pek adetim değil, (beceremeyip bütün kitabı anlatmaya başladığımdan) ama bu kez değinelim. Spoiler uyarısını en başından verdik.
Hafızasını kaybetmiş bir adam var. Otel odasında gözlerini açıyor ve kendini tanımadığı için gördüğü şeylerden, kullandığı kelimelerden kendisinin kim olduğunu bulmaya çalışıyor. Tıpkı dünyaya gelen yeni bir insan gibi. Çevremizi görerek, konuşulan dili duyarak kendimize bir konum buluyoruz. Şehirli olmak, köylü olmak gibi... Ardından kendini bulmak için harekete geçiyor ilk sorduğu kişi Borges Dayı. - Bu kısımda kitap sizi sardı, itiraf edin. Oldukça şekerdi ^^ -
Borges Dayıyı duyunca kopuyorsunuz metinden. Herkeste bir rüya mı? Hayal mi? sorusu..
Hatta deli mi diye düşünürken yazar buna değiniyor "ben bir deli olsaydım ve aslında tımarhanede olsaydım çok klasik bir şey olmaz mıydı?" diye sorarak senin tahmin ettiğin şeyleri tahmin ettiğini belli ediyor. Klasiklere de göndermesini yapıyor böylelikle. Ve kendini hatırlatıyor bize. Üst kurmaca deniliyormuş buna edebiyatta. Yazar kendini metinde var ediyor; ben varım hey! Bu bir kurgu.
Borges de yazarın en sevdiği yazarmış bu arada. Kitaptan karaktere ismini vererek sevdiği yazara selam çakıyor. Üstelik. Borges Dayı da bir yazar :)
Biz kahramanın kendini bulma çabasını okumaya devam ediyoruz. Divan metinlerinde, Mesnevilerde olduğu gibi belki de. Bir yola çıkış var kendini arama, kendini bulma yolculuğu.
Elma sahnesini hatırlayacaksınız mutlaka. Kitabı okuyanlar yani. En bariz gönderme buydu. Ben bile okuduğumda anlamıştım.
Bazı kelimeler farklı yazılmıştı. Mesela ingilizce karakterli bir kelimeyi okuduğumuz şekliyle yazarak ya da alışıla gelmiş bir kelimeyi hecelerine farklı ayırarak yazması da gene postmodern romanlarda görülen yeni bir dil oluşturma gayreti.
Asıl söylediği şeye gelelim.
Kitap bazı yerlerde tekrara düşüyor aynı sahneyi başka başka gözlerden anlatıyor. Kulüp olarak mesela çoğumuz bu kısımda sıkıldı. E tabii anlamıştık da.
Elmayı ısırdığında kendi bilincine ulaştığında şunu fark ediyor: Aslında o farklı gözler dediğim anlatıcılar da kendisi. Adem'in kendisi. Hayatının farklı evreleri. Genç Adem, Yaşlı Adem..
İnsanın Kısa Tarihi diyor ya. Aslında biz aynı yerdeyiz hep kendimizle karşılaşıyoruz ve ortak bir tarihe sahibiz.
Tekrar dönüyorum karaktere. (Tüm kitabı anlattım umarım kitabı okumadan bu yazıyı okumuyorsunuzdur. Zaten öyleyse hiçbir şey anlamadığınıza eminim. Aranızda ödev alan öğrenciler varsa bu yazı çok işinize yaracak onun da vicdan azabını duyarak yazıyorum ama son sözler artık.)
Karakterimiz hatırlıyor; bir acı yaşamış ve bu acıyı unuttursun diye Allah'a dua etmiş, unuttur bana, diye. Ama şunu fark ediyor, unutmak sadece acıları unutmak değil kendini de unutmak. İnsan hatırladıkça olgunlaşıyor. Acılarıyla beraber insan kendini bulabiliyor.
♥
Kitap çok güzeldi. Ama yazısı biraz dağınık oldu. E üzerinden hayli zaman geçti. Ama yazılması gerekiyordu. Yazdım. Benden bu kadar. Umarım okursunuz.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
söz sizin...