28 Şubat 2017 Salı

Cildim Şımartılmaya Değer

Kendimize, bedenimize, cildimize bakmak hem sağlığımız için hem de moralimiz için çok önemlidir. Bu aynı zamanda bizim kendimize olan saygımızı da başkalarının bize olan saygısını da arttıran bir unsurdur. Kısacası kendimize baktığımızda kendimizi daha değerli ve mutlu hissetmemiz
kaçınılmazdır. Bakımın ilk sırasında ise dış görünüşümüzde oldukça önemli bir yere sahip olan cildimiz gelir. Cildimizin genç ve düzgün kalması için yaşam biçimimize dikkat etmek ve iç huzurumuzu korumak kadar doğru bir cilt bakımının etkisi de çok büyüktür.

Doğru bir cilt bakımının ilk adımı cildin derinlemesine temizlenmesidir. Gözler, hassas göz çevresine
özel göz makyaj temizleyicileri ile, yüz ve boyun ise cilt tipine uygun süt, jel ya da köpükle temizlendikten sonra sıra tonik uygulamasına gelir. Tonikten sonra cildin ihtiyacına göre serum ve ardından gündüz bakım kremi, yatmadan önce ise gece bakım kremi uygulanır. Göz çevresine ise göz bakım kremi uygulanır. Günlük bakımın yanı sıra haftalık arındırıcı peelingler ve bakım maskeleri de cildin tazelenip canlanmasını sağlar. Burada dikkat edilecek nokta seçilecek cilt bakım ürünlerinin cildin tipine ve ihtiyacına uygunluğudur. Ancak daha da önemlisi cildimizle temas edecek bu ürünlerin doğal, bitkisel içerikli ve güvenilir olmasıdır. Bu sebeple alanında kendini kanıtlamış deneyimli markaları tercih etmeliyiz. Cildimizle sürekli temas halindeki bu ürünlerin doğallığının sağlığımızla yakından ilgili olduğunu unutmamalıyız.

%100 bitkisel içerikli ürünleriyle 50 yıldır kendini kanıtlamış bir bitkisel kozmetik markası olan Yves Rocher’nin insana ve doğaya saygısıyla doğru bir tercih olduğu söylenebilir. Bu konuda bir karara varmak, hakkında bilgi edinmek isterseniz Yves Rocher’nin internet sitesine tıklayın ve yaklaşımlarını, felsefelerini, ürün detaylarını inceleyip çeşit ve renk zenginliğini görün.

Site, cilt bakım ürünleri kullanım kolaylığı sağlamak ve istenilen bilgilere rahatça ulaşabilmek için kategorilere ayrılmış. Böylece cilt tipine göre aradığınız ürünleri ya da yaşlanma karşıtı ürünleri çabucak bulabiliyorsunuz. İçeriklerini, kullanım şekillerini, etkilerini, fiyat bilgilerini ve fiyatları ile yaşıyorsunuz.

2017 Oscarlarının En İyileri

2017 yılının oscarlarını da geride bıraktık.
Ay resmen yıl bitiyor. Mart geldi. Ne çabuk geçiyor zaman.

Başlığa bakınca anladınız değil mi neden bahsedeceğimi? Eveeett!! Kıyafetler.
Bence bu yıl oldukça zevksiz tercihler yapılmıştı, bunların yanında sıradanlar da vardı. Benim görevim ise en güzellerini sizinle paylaşmak 😉😉
Meryl Streep ile başlayalım.

Ne kadar hoş, zarif, şık ve lacivert! Saçı biraz özensiz sanki ama yine de bence tam puan, sizce?

Sıradaki isim Susan Geston, Jeff Bridges'in eşi.

Tamam belki şahane değil ama güzel. Hem bu çifte bir sempatim var biliyorsunuz. Ne? Bilmiyor musunuz? O zaman bu yazımı muhakkak okumalısınız gençler!!


Halle Berry ile devam edelim.

Saçlarını Oscarlar için fazla cesur bulmakla beraber beğendim. Çılgın ve güzel bence. Çok yakışmış.

Bir de aslında tanımadığım ama kıyafetini beğendiğim için paylaşmak istediğim bir isim var.

Sara Bareilles, törende sahne alan şarkıcıyı dediğim gibi tanımıyorum, tanıyanlar şimdi pek şaşıracak eminim ama maalesef. Ancak kıyafeti nasıl hoş değil mi? Zaten o kadar az kıyafet beğendim ki bu yıl. Paylaşmasam olmazdı.
Hatta çok fazla çirkin kıyafet yok muydu? Onlara da ayrı bir post yapayım mı?
Seçimlerimi beğendiniz mi? Sizin favorileriniz kimlerdi?

27 Şubat 2017 Pazartesi

Yeni Kitap Alışverişi

Başlık "yeni" ama aslında eskidi bile.

Şubat ayında İclal Aydın'ın son kitabını almak için alışverişe niyetlenince dedim ki, bari şunları da alayım bunu da alayım, falan derken sepeti doldurdum.
Öyle deli gibi almadım almam gerekenleri aldım. Nefsimi körelttim bu da bana yetti.



İşte video buyurunuz.
Siz videolarımı izlemek için Youtube kanalıma gitmezseniz ben sizin için videolarımı ayağınıza getiririm :)

Bakalım neler almışım.
Bahsi geçen önceki kitap alışverişimi de izlerseniz hikaye tamamlanır bu arada.
YouTube kanalıma abone olmayı ve videomu beğenmeyi unutmayın.😁
Yorum da yaparsanız hele çok sevinirim. 😊

23 Şubat 2017 Perşembe

Başak ve Kıvanç Tatlıtuğ

Başak ve Kıvanç Tatlı tuğ'un evlilik yazısını yazmamın üzerinden b,r yıl geçmiş bile.
zaman ne de çabuk geçiyor değil mi sevgili okur ♥

O yazımda Başar Dizer'i ilk defa gördüğümden ve yakıştırdığımdan bahsetmiştim.
O çifte beslediğim duygular o kadardı, o zamanda kaldı.
Sonra sizinde bildiğinizi düşündüğüm üzere, Tatlıtuğ, kötü yorum yapan bir takipçisine açtı ağzını yumdu gözünü.
Oh olsun!
Çok da iyi yaptı.

Bu fotoğrafın altına "ne işin var senin o yakışıklının yanında çirkin şey" gibilerinden bir şeyler yazan kişiye Kıvanç şu sözlerle yanıt verdi.

Hayran oldum cidden. Çifti ne zaman görsem mutlu olmaya falan başladım.

Çok güzelsiniz Tatlıtuğ çifti. ♥♥♥

21 Şubat 2017 Salı

Hayalperver

Bu kitap bana Pena yayınlarından hediye edilmişti ve ben kapağına vurulmuştum.
Kabul edelim ki ismi de çok güzeldi. Ne de güzel kitap kulübü ismi olurdu, öyle de oldu. 😊
Kitap kulübümüze dair detayları kuruluş hikayesini kaçıranları Hayalperver Kitap Kulübü isimli yazıma davet edeyim, sonra buraya dönüp kitap yorumumu okuyabilirler.

Efendim bu kitabın başlarında hemen aklıma Tozlu Rüyalar Kitapçısı isimli kitap geldi. Kasım ayında gene kulüp arkadaşlarımla okumuştuk hatırlarsanız, hatırlamazsanız Tozlu Rüyalar Kitapçısı isimli başlığa giderek okuyabilirsiniz.
Önce o kitabı okuyan herkesin de aklına gelir ama aynısı değil işler çok farklı ilerliyor.
Alice ve Max aynı rüyaları paylaşan birbirinden haberi olmayan iki genç. Rüyalar uçuk kaçık ve tam hayalperest işi. Alice'in enerjisi kitaptan taşıyor ve karakteri çok seviyorsunuz. Max ise çoğunlukla sizi kızdırırken sonunda gönlünüzü almasını biliyor.
Kitabı ben sevdim. İlk başlarda adapte sorunu yaşadım ama 70. sayfadan sonra böyle rüyalar görsem, böyle arkadaşım olsa falan diye ben de hayallere dalmıştım.
Kabul ediyorum biraz genç kitabı. Ama ben zaten - bunu söylememe bile gerek yok- gençlik kitaplarını çok seviyorum. Eğlenceli, akıcı, kafa dağıtmalık!
Sadece sonu çok çabuk oldu bittiye geldi diye düşünüyorum.
O yüzden goodreads'te 5 yıldız üzerinden 4 yıldız verdim.
Bu arada en güvenilir, en kestirme kitap yorumlarım için beni goodreads'te takip edebilirsiniz.

Bu fotoğrafı Hilal çekti. Ben instagram hesabında paylaştığımda kitabın yazarı Lucy Keating çok beğendiğini söyleyip paylaşmak için izin istedi. Ben de uçtum tabii. Böyle de hatıram burada kalsın.

20 Şubat 2017 Pazartesi

Hayalperver Kitap Kulübü


Sizin de artık anladığınız üzere ben artık kitap kulübü olmadan duramıyorum.
Bir kez bu tada varınca artık geri dönmek zor. Hala yalnız kitap okumak güzel ama ayda bir kitap da sevdiğiniz kafa dengi arkadaşlarınızla ortaklaşa okumak, sonra buluşup hem kitaplardan hem havadan sudan konuşmak, gelecek kitapları seçmek çok güzel.

Öncelikle her paylaştığımda "katılabilir miyim?" diye soran mesajlar alıyorum ve okuyan takipçilerim olduğu için çok mutlu oluyorum.
Kitap kulübü arkadaşlarım Hilal, Şahika ve Aylin ile bir araya gelmemiz bile oldukça zor olduğundan kitap kulübünün üyeleri çoğaldıkça toplanmak daha zor olacağından kulübe yeni kişiler eklenmesine sıcak bakmıyoruz ama her kitabı sosyal medya hesaplarımızdan duyurduğumuz için bizlere online olarak katılmanız çok kolay. Sizin için de bizim için de.
Onun dışında eğer gerçekten bu fikir hoşunuza gidiyorsa, sevdiğiniz arkadaşlarınızla böyle bir kulüp de siz kurun. Az sayıda kişiden oluşmasına dikkat edin ve keyfini çıkarın.

Bizim kitap kulübümüze dönersek, ocak ayında okuduğumuz ve kulübün ilk kitabı olan Hayalperver kitap kulübümüze ismini veren kitap oldu.
Buluşma yerimiz Çengelköy'deki Babilmekan oldu. Daha iyi bir yer olabilir miydi bilemiyorum. Kitaplarla çevrili dekoru da hoş, cumartesi olmasına rağmen çok kalabalık değil ve mekanla ilgilenenler sizi sık boğaz etmiyor.
Bol bol fotoğraf çekip gülüp konuşabildik çok eğlendik.
Hava harikaydı biz şahaneydik.

Mekan için ayrı bir yazı gelir mi bilmiyorum ama kitap için ayrı bir yazı gelmeli bence.
Bu kitap kulübümüzü duyurma postu olsun.
Katılırsanız memnun olurum. Ya da bu fikirden yola çıkıp kendi kitap kulübünüzü kurarsanız da mutlu olurum.

Unutmadan, fotoğraflar Şahika'dan. Onun yazısını da mutlaka ziyaret etmelisiniz. İşte link.

18 Şubat 2017 Cumartesi

Tolgahan Sayışman'ın Los Angeles'taki Nikah Töreni

Tolgahan Sayışmanın eşi Almeda Abazi'yi ilk gördüğümde ne kadar güzel bir kız demiştim.
Çok yakıştırmıştım.
Sonradan öğrendim ki Almeda Survivor ile ünlü olmuş. Yani ünlü derken; survivor izleyenler veya survivordan bahseden magazin programlarını takip edenler Almeda'yı zaten tanıyorlardı. Haliyle ya seviyor ya sevmiyorlardı.
Bense ilk defa gördüğümde temiz güzelliğine bayılmıştım.
Birkaç gün önce dünya evine girdiklerini öğrenince de, ne zamandır düğün haberi vermediğimi fark ettim ve bol fotoğraflı bir düğün, aslında nikah yazısı hazırladım.

Çiftimiz Los Angeles'ta 40 kişinin katıldığı bir nikahla hayatlarını birleştirdi.
Bu kadar dermişim. 😁
Hiç olur mu? Hiç olmazsa gelinliği incelerim biliyorsunuz.
Almeda arnavut güzeliymiş ayrıca. O seçilmesin de ben mi seçileyim anacım. Ama hala anlamadım ne alaka? Survivor?

Balık model gelinlik tercih eden Almeda'nın gelinliğinin üst kısmı dantel, etek kısmı tül. Feryal Usta tasarımıymış. Ya kıyamıyorum eleştirmeye ama hiç güzel değil ya.
Tabii ki kabarık gelinlik giymesini beklemiyordum ya da kuyruklu ya da daha abartı, ama bu gelinlik bu kadar güzel gelinde bile yetersiz kalmış. Tek sevdiğim kısmı eldivenler oldu ki, onun da gelinliğe ne kadar gittiği tartışılır bence.

Aile fotoğrafı. Sol baştaki görümce. Ona da değinelim ister misiniz?
Ama önce damadın hakkını verelim.

Tolgahan Sayışman Tom Ford imzalı bir damatlık seçmiş, pek de güzel olmuş, çok da yakışmış.

Şunu da söylemek isterim, fotoğraflar Los Angeles sokaklarında çekilmiş. Fikir çok güzel ama o kadar. Zaten güzel gelin yakışıklı damatla fotoğrafçı hiç kasmamış. Umarım Tolgahan'la Almeda balayı için gittikleri Hawai'de de balayı fotoğrafları çektirirler.  Artizsiniz olum siz, accık abartın!
Devam edelim.
Görümceye gelelimm 😍

Neden bilmem çok sevdim ben kızı. Yok be ben de görümceyim diye değil 😜
Nikahtan bir kare paylamış ve altına hislerini açıklamış. Beni de çok duygulandıran bir paylaşımdı.

Çok güzel bir fotoğraf değil mi? Eğer bu fotoğrafı düğün fotoğraflarını çeken fotoğrafçı yakaladıysa sözlerimi geri alabilirim ayrıca.
Ağabeyi, erkek kardeşi olanlar anlar diğerleri anlayamaz.
Kıyafetine de bakalım.

Sizler için sıkı çalışmışım bu düğün yazısında. Ama ben bunları oradan oraya gidip bulurken keyif aldım. Bak, dedim, bu fotoğrafa, işte görümce asaleti! Hem özenli hem sade.
Şıklığı abartıyla karışıranlar olduğu gibi sadeliği de paçozlukla karıştırabiliyorlar. Ya da paçozluğunu "doğalım ben" diye gizlediklerini düşünebiliyor insanlar. Bunu kabul etmiyorum, gittiğin yere göre giyineceksin arkadaşım. Hem kendine hem gittiğin kişilere saygından.
Ağabeyinin düğünü ise ona göre, Ayşe ablanın mevlütü ise ona göre.
#kamuspotu :)

Tamam hadi ayrımcılık yapmayayım gelinin kız kardeşini de paylaşayım. Neyse ki gelinin kız kardeşi denilince kafamızda oluşan imajdan oldukça uzak. Aile fotoğrafında en sağdaki kişi. Ama ben sizle çok beğendiğim instagram fotosunu paylaşayım. Instagram demişken, tüm fotoğraflar bahsi geçenlerin instagram sayfalarından alınmıştır. Sayfalarını ziyaret edip takip edebilir, fotoğraflarını beğenebilirsiniz.
Ve gelinin kız kardeşi:

Şu poz muhteşem değil mi?

Geldik bir düğün yazımızın daha sonuna. Umarım çok mutlu olurlar! Allah bir yastıkta kocatsın.
Keyifli bir nikah oldu mu? Nikaha katılmış kadar oldunuz mu? Gelinliği beğendiniz mi? Cevapları alayım.

17 Şubat 2017 Cuma

Blended

Romantik komedi denilince akla gelen ilk filmlerden olan 50 ilk öpücük'te Drew Barrymoore ve Adam Sandler'ı izlemiştik.
Daha sonra beraber film çektiklerini bile duymamıştım görmemiştim.
Kuzenlerle bir gece ne izlesek derken ve onca duymadığım film arasında duymadığım bu filme rastlayınca bu olsun bu olsun dedim ve bu izledik.

Jim çok sevdiği eşini kaybetmiş Lauren ise sorumsuz kocasından ayrılmıştır. Bunların körlemesine randevusuyla açılıyor film. İnanılmaz sıkılıyor ikisi de ve hiç sevmiyorlar birbirlerini.
Lauren'in kız arkaşı Jen de erkek arkadaşı ile bir tatile gidecektir ancak vazgeçmiştir. Parası ödenmiş bir Afrika tatili Lauren'e çok iyi bir fikir gibi gelir ancak bilin bakalım Afrika'ya gittiğinde orada kiminle karşılaşacaktır :)
Tahmin etmesi çok da zor değil, değil mi? :)

Neyse işte çok keyifliydi izlemesi.
Benim gibi haberiniz yoksa bu filmden şöyle rahat, eğlenceli bir film izlemek istediğinizde izlemek üzere aklınızda bulunsun mesela.

15 Şubat 2017 Çarşamba

Yıldız Gemisi

Go Kitap ve yine bir Melissa Landers kitabı.
Melissa'nın GO Kitap'tan çıkan yabancı isimli kitabını çok merak ediyordum ancak yorumlar istikrarlı değil. Seven çok sevmiş, sevmeyen nefret etmiş. Arada kaldım ve okumadım ama hala çok merak ediyorum. Bir kere kapağını çok seviyorum. İkincisi de bana Man From the Stars isimli bayıldığım diziyi çağrıştırması. Sanki çok sevecekmişim gibi.
Neyse efendim konumuz Yabancı değil, Yıldız Gemisi.

Melissa Landers tam bir bilim-kurgu sevdalısıymış. O nedenledir ki hikayelerini böyle uzayda falan yazıyor olmalı.
Bu kitapta da sevdiği tarafından dolandırılarak hüküm giyen Solara Brooks'un dünyada yapacakları sınırlı olduğundan, hayatına sınır dışında devam etmesini istemesini, bu uğurda ailelerin uzay gemilerinde hizmetli olarak sınır dışı yolculuğunu bedavaya getirmeye çalışmasıyla başlayan bir hikaye okuyacağız.
Ancak eski bir hükümlü olduğunu belli eden dövmelerle onu kimse gemisine almak istemeyecektir. Eski okul arkadaşı ve nefret ettiği biri olan Dorian ona gemisinde iş verecektir.
Bu anlattığım kısmı kitabın çok çok başı.
Sonra Dorian onun eski bir hükümlü olduğunu fark edip onu uzayda bir başına bırakmak isteyecek, Solara da Dorian'dan intikam alırken işler iyice sarpa saracak ve olaylar olaylar..
Tabii ben pek sevmedim bu kitabı. Solara ve Dorian ne yapacak diye merak ettim. E bu aşk ne zaman başlayacak diye bekledim. Ve bence Cassie ve Kenny'nin hikayesi daha ilginçti.

Kitaba ilişkin görüşlerim bunlar. Seri sanırım bu. Ben devam etmem ama yine de ve hala Yabancıyı merak ediyorum :))
Ayrıca yaşı küçük olan okuyucular bu kitabı daha çok sevecektir diye düşünüyorum.

13 Şubat 2017 Pazartesi

Mesajınız Var!

Bu bir film yazısı değil.
Gerçi 20. yüzyıla veda ederken çekilmiş, bahsetmeye değer bir filmdir.
Bu filmden bir sahne geldi aklıma. Onu paylaşmak istiyorum bugün sizlerle.

Filmi bilenler bilir, karakterler e-mail üzerinden dertleşirken Joe (Tom Hanks), Kathleen' e (Meg Ryan) "Söylemek istediklerini söylemek istediğin zaman söylediğinde duyacağın şey pişmanlıktır", mukabilinde bir şey söylüyor.
(Beni bağışlayın uzun zamandır izlememiştim, galiba benim 'Mesajım Var'ım gelmiş.)

Söylediği cümleyi kelimesi kelimesine hatırlamasam da, ne demek istediği hep aklımda.
Hiç öyle, aman ne olursa olsun ben içimdekileri dökeyim de gerisini karşı taraf düşünsün, diyen biri olamadım.
Ben üzüleceğime o üzülsün, diyen biri de değilim.
Çoğunlukla boğazımda yumruyla susuyorum. Ama bazen o kadar çok şey birikiyor ki..
Bu çoğunlukla olan kısımdan değil de sabrımın taştığı zaman söylediklerimin ardından neler hissettiğimden bahsetmek istiyorum.
O yumru gidiyor mu, söylemek istediğin şeyleri söylediğinde?
Gitmiyor işte.
Daha kötü hissediyorum. Benim günüm mahvolmuştu şimdi onunki de kötü geçti diyorum. Değer mi, diyorum 3 günlük dünya için.
Ama bu da can.
Hani bir kere susmamım faydasını görsem, bir kere aman büyüklük bende kalsın deyip sabrettiğime değse, belki arada sırada olan patlama da yaşanmayacak ama arkadaş hiç mi kıymet bilinmez ya.
Hep ben mi 3 günlük dünya boş ver diyeceğim, bir kere de göreyim sineye çektiklerim boş ver dediklerim işe yarasa..

Anlatabiliyor muyum?
Ben kırmak istemiyorum kimseyi. Ama kırılmak da istemiyorum. İlle ikisinden biri mi olmak zorunda, kırmadan ve kırılmadan olmuyor mu?

Kimse yaşattığını yaşamadan ölmesin madem.

10 Şubat 2017 Cuma

La La Land

Bu film aslında çok konuşulan bir film.
Herhangi bir yerde rastlamak mümkün.
Tabii bir de Titanic gibi 14 dalda Oscara aday gösterilmesiyle önem taşıyor.
Yalnız ben bunları ne zaman öğrendim?
Tabii ki filmi izledikten sonra.
Peki hakkında hiçbir şey bilmezken beni filmi izlemeye iten neydi?
Bilmem.. Bu şahane afiş olabilir mi mesela???

Afişe bayıldım. Bana o kadar çok şey vaat ediyordu ki.
Ve o da ne?! Ryan Gosling ve Emma Stone mu?
Ah  mutlaka izlenmeli mutlaka mutlaka, dedim ve aslında hiç de film izlemeye vaktim falan yokken, izlememeliyim diye düşünürken vicdanım sızlarken bir arada bu filmi izledim.

Filmde Emma Stone oyuncu olmak isteyen, seçmelere katılan bir garsonu ya da daha doğrusu coffeeshopta çalışan kasiyeri canlandırıyor. Bu kahve satan yer de Hollywood film stüdyolarında ayrıca. Ryan Gosling ise bir gün kendi cazz barını açmak isteyen bir müzisyen.
İlk karşılaşmaları trafikte, ilk etkileşimleri Mia'nın Sebastian'a hareket çekmesiyle oluyor.
Hımm..
Bu kadar konudan bahsettiysem aslında çok da sevmedim demenin bir yolunu arıyorum demektir.
Ama beklentim de yüksekti. Çünkü bu ikiliyi daha önce Crayz Stupid Love filminde izlemiştim ve tekrar bir arada görmek düşüncesi bile beni heyecanlandırmıştı. Ama o kadar. Güzel başladı. Filmi de keyifle izledim aslında. İlk kaba saba halleri pek güzeldi mesela. Aşk kısmı çok ani oldu bence, ne oldu da birden aşık oldular ki diyorsun en basitinden. Sonra bitince de... hımmm oldum.
Sevmedim değil hani tamam.
Ama neden 14 dalda Oscara aday gösterilmiş bir anlam veremedim. Ödül de alır şimdi bu :)
Onun dışında ben defalarca izleyip bıkmayacağım bir film olur diye düşünüyordum.
Ancak tekrar izlemeyi düşünmem bile 😊
Muhakkak izleyenler vardır aranızda.
Siz sevdiniz mi yoksa?

8 Şubat 2017 Çarşamba

Cress | Ay Günlüğü 3

Şaka maka ay günlüğü serisini bitiyorum he!
Bu ayki kitap alışverişimde Winter'ı alıp seriyi inşallah tamamlıyorum.
Şöyle heeepsini art arda rafa dizmek çok keyifli olacak.😊

Cress's dönersek, Cress serinin üçüncü kitabı.
Saçları fark ettiyseniz bir Rapunzel hikayesi olduğunu da anlamışsınızdır.
Serinin her bir kitabı öncekinden güzel oluyor bence. Her kitapta yeni kahramanlar dahil oluyor bu arada eski karakterler de önemini koruyor. Sizin de eski karakterlerle bağınız kuvvetleniyor.
Cress, çocukluğundan beri bir uyduya hapsedilmiş. E bu ay günlüğü malum, sıradan masallar gibi şatoya kapatılmasını bekleyemezdiniz. Cress'in şifre kırma, sisteme girme, sistem çökertme gibi becerileri var ve bir yolunu bulup Cinder'le iletişime geçmeyi başarıyor.
Levana'nın planlarını bozmak için Cress'in onlara yardımcı olacağını düşünen Cinder ve ekibi, Cress'i kaçırmaya karar veriyor ve...

Kitap diğer kitaplardan kalın 548 sayfa. Ama son kitap Winter 800 sayfa 😍😍
Almak için sabırsızlanıyorum ama umarım arayı açmadan da okurum 😕

Her kitapta seriye olan sevgim ve ilgim artıyor ama daha genç olsaydım bu seriye bayılırdım herhalde.
1. kitap Cinder
2. kitap Scarlet
3. kitap Cress
(3-4 arasında bir yan kitap Levana var)
4. kitap Winter

6 Şubat 2017 Pazartesi

Tüketim Çılgınlığı Çareleri

Benim bir tarzım yok.
Çok acı bir şey bu. Kabul ediyorum. Halbuki çok da tatlı bir kızım güzel giyinsem ne kadar hoş olur.. ama yok. Hiç olmadı.
İki ağabeyim olduğundan ve küçüklüğümde onların eskisini çok giydiğimden maskülen bir havam olduğunu düşünüyorum. Zaten ilkokuldayken falan tam bir erkek fatmaydım 😎(evet bu bence cool bir şey)

Ya bu yazı nereye gidiyor bilemiyorum. Genelde böyle olduğunda çok uzun bir yazı çıkıyor ortaya haberiniz olsun.

Çocukluğuma inmeyi kesip bir tarzım olmadığı kısmından devam edeyim. Bir tarzım olmadığı için gardırobum uyumsuz şeylerle dolu. Ne beğendiysem almışım.
Ne beğendiysem almışım derken öyle her beğendiğimi, her ölüp bittiğimi almam. Yakışması önemli. İçinde kendimi iyi hissetmem önemli. Rahat etmem önemli.
Onun dışında da önce bir bakarım kimler giyiyor? Daha önce zevksizliğiyle mimlediğim biri giymiş mi? Ya da sokakta herkesin üstünde mi? Taklitleri çıkıp da kusturma noktasına gelmiş mi?
Ee ne kaldı ki geriye?

Ne beğendiysem almışım derken bunu neyle giyerim diye düşünmeden almışım.
Haliyle hep 'bunun altına şöyle bir pantolon almalıyım', 'üstüne şöyle bir tunik alsam' düşünceleri içinde oluyorum ve giyecek hiçbir şey yok hissi tüm benliğimi sarıyor.

Konu sapıyor ve bir türlü demek istediklerimi diyemiyorum.
Kadınlar alışveriş yapmak kadar alışveriş üzerine sohbet etmeyi de seviyor, değil mi?

Eskiden sabah kalktığımda Markafoni + Trendyol fix rutinimdi. 
Şimdi bakmak aklıma bile gelmiyor, anca birisi şu indirime girmiş bir bak diyecek ya da baksana şu elbise iyi mi diyecek işte o zaman gireceğim. 
Çok çöp aldım öyle sitelerden. (Ama güzel şeyler de aldım şimdi çamur atmayalım)
Sanal mağaza gezmeyi nasıl bıraktıysam gerçek mağaza gezmeyi de azalttım. Hatta bazen aylarca bakmayıp sonra çıkınca ay ne güzel şeyler var diye gözümün döndüğünü hissediyorum.

Ama eşya insanı yoruyor biliyor musunuz?
Gözünüz dönüyor ve alıyorsunuz. Bazen mutlu oluyor bazen bunu neden aldım ki pişman oluyorsunuz. 
Hele o bunu almış ben de şundan alayım yarışına girenlerdenseniz cidden yazık. Bunu kendinize yapmayın.
Alışveriş hesapları, butik hesapları, sözde stylistler, için için kıskandığınız zengin züppeleri takipten çıkın.
Çıkın ya! O kızının doğum gününü nasıl kutlamış, hangi butik yine kopyala yapıştır ürünleri kendi tasarımı diye lanse etmiş, sürtük styliste bugün hangi marka peşkeş çekmiş..
Bunlar hayatınızda olmayınca otomatikman güzelleşiyorsunuz.

İstif de yapmayın. Mutlaka giymediklerinizi, artık size olmayanları elden çıkarın. Kilo verince giymek üzere dolapta elbise tutulmaz! Siz yeter ki verin o kiloları yenisini alırız kız fena mı?
Buna birçok insan önem vermiyor ama kullanılmayan her eşya negatif enerji yayıyor haberiniz yok.

Çok iddialı olacak belki ama bu yazıyı okuyanların %80'inden daha az kıyafetim vardır. Ve bu haliyle bile bana senelerce yetecek kıyafetim varken sizin dolabınızı düşünemiyorum. 
Topu size attım 😂😂😂

5 Şubat 2017 Pazar

Bayıldığım Frankie'nin Videosu

Frankie Presto'yu ne kadar sevdiğimden şurada bahsettim.
Ama yetti mi? Yetmedi! Yetmez.
İstiyorum ki hepiniz okuyun.
Bir de cidden merak ediyorum beğenecek misiniz? Ben neden bu kadar beğendim? diye :)



İşte bu videoda bahsediyorum.
Aslında video çekmek istemiyorum artık. Çok az izleniyor diye. Yalan yok sizden mi saklayacağım. Zaten saklasam ne.. girer kaç kez görüntülenmiş bakabilirsiniz 😂
Ama sonra çok hoş bir kitap okuyorum diyorum ya kimse izlemese ben izlerim bu kitabın videosu çekilir 😊
Bu videoyu da hemen okur okumaz çektim, ancak düzenleme kısmında tembellik ettim o yüzden geç girdi yayına.
Umarım izlersiniz.
Umarım beğenirsiniz.
Beğenmezseniz de beğenmediğiniz yerleri söylerseniz şayet, işime yarar. Düzeltirim belki fena mı? 😉

3 Şubat 2017 Cuma

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Bizim bir kitap kulübümüz vardı hatırlayan var mı?
Tozlu Rüyalar Kitap Kulübü adında.
Vardı diyorum çünkü artık yok.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü ise kulübümüzün son kitabı idi.


Ahmet Hamdi Tanpınar daha önce de okumaya çalıştığım bir yazar.
Huzur isimli kitabı çok övülür ve tüm önemli edebiyatçılar okumanızı önerir.
Birkaç kere okumaya başladım ama hiç sarmadı ben de benim için doğru zaman olmadığına karar verip bıraktım.

Kitabı kulübümüze ben önerdim ama pişman oldum.
Belki de daha önce Radyo tiyatrosunda dinlediğim için kitap beni sarmadı. Çok zorlandım okurken oysa başlarda, ne de tatlı tatlı anlatıyor, dedim.
Boğdu beni o tatlı tatlı anlattığı tüm ayrıntılar.
Kitap boğazıma sarılıyordu sanki, ancak kötü de diyemezdim Türk edebiyatının önemli ismiydi Ahmet Hamdi, sorun kesin bendeydi diyerek kitabı yarıladım ve artık devam etmeyeceğimi kızlara söyledim.
Beklediğim tepkiyi aldım. Çok güzeldi ki kitap niye devam etmiyordum?
Ne zaman elime alsam okumayayım diye beynim uykumu getiriyordu dolayısıyla ben de sadece uyumak istediğimde kitabı elime alır olmuştum ama artık yeterdi demek ki benlik değildi dedim ama kulübümüzde çatlaklara neden olacağı düşüncesiyle uzun bir ara verdikten sonra bastım gaza ve bitirdim.
Doğruyu söylemek gerekirse tam yerinde ara vermişim. Ara verdiğim yerden sonra nihayet akıcılaşmış kitap ve başta anlattıklarıyla -en azından çoğuyla- bir yerde birleşti, o boşa gevezelik olduğunu düşündüğüm yerler anlam kazandı.
Yine de sevmedim üzgünüm.
Sevenlerin neden sevdiğini anlıyorum ama. Neden edebiyat harikaları arasında gösterildiğini de anlıyorum. Yazı yazan insanların okuması gerektiği düşüncesindeyim ayrıca.
Ben de iyi ki inat edip bitirmişim ama dediğim gibi bayılmadım.
Keşke bayılsaydım.
Radyo tiyatrosu çok keyifliydi bu arada. Mutlaka tavsiye ederim.

1 Şubat 2017 Çarşamba

Alışveriş Alışkanlığım

İndirim zamanındayız.
Benim gibi kırmızı etikete karşı koyamayanların yerli yersiz her şeyi aldığı, ihtiyacım var mı yok mu diye düşünmeden mağazalara saldırdığı zamanlar.
Hiç öyle 'aa yoo' moduna girmeyin. Eğer öyle olmasaydı Zara'nın indiriminde kasa kuyruğu mağazanın dışına taşmazdı.
Hep dilimizde, Tüketim toplumuyuz, diyoruz ya hani.. Kim ne almış, nerede ne indirime girmiş, falanca iki katına almıştı muhabbetleri, daha çok gaza getiriyor ve 'tüketim toplumu' olmanın hakkını sonuna kadar veriyoruz.

Ben çok kontrollü bir alıcıyım.
Cidden bak. Bazen saçma harcamalar yapabiliyorum ama bunu bile kendime izin verdiğim için yapıyorum. 
Eskiden böyle değildim ama. 
Siz buna ister yaş ilerledikçe insan daha kanaatkar oluyor deyin, ister yaş ilerledikçe insan daha zor beğeniyor deyin ama yaş ilerledikçe alışveriş alışkanlığı değişiyor.

Eskiye girmeden şimdilerde nasıl bir alışveriş anlayışım var anlatayım. 
Bir kere online alışveriş sitelerine girmiyorum. Arada bir yolumu şaşırır da girersem bir ayakkabıyla oradan çıkabiliyorum ve çoğunlukla o ayakkabıyı geri gönderiyor boşu boşuna kargo ödediğimle kalıyorum. Ama büyük konuşmayayım ama ayakkabı artık ASLA!

En büyük derdim rahatlık benim. Artık topuklu ayakkabıya 'ayy ama çok güzel' demelere son. (Ama çok şansızım ayakkabı konusunda.)

Kıyafet alırken baktığım şey ise, bunun içinde koşarken nasıl görüneceğim.
Evet yanlış duymadınız, bir şey alırken kendimi koşarken hayal ediyorum. Çünkü sık sık geç kalmamın yanında yavaş yürüme huyum yok. Acelem olmasa bile beni yolda görseniz acelem olduğunu düşünebilirsiniz.
Bu, o kadar fazla şey almama (en başta da etek) engel oluyor ki inanamazsınız 😂 

Sizin alışveriş kurallarınız var mı merak ediyorum.
Lütfen bana tuhaflıklarınızdan bahsedin, bir ben olamam, değil mi?