29 Ağustos 2012 Çarşamba

Gelinlik İsteyen?


Merhaba!
Tanıştırayım; bu gördüğünüz gelin benim arkadaşım Şeyda.

Geçen sene evlenmişti hani.
Yaptırıp 3000 liraya satın aldığı gelinliği, şimdi çok cüzi bir miktara elden çıkarmak istiyor.
Her adımın masraf olduğu malum dönemde bir geline yardımcı olma fikri hoşuna gitmiş.


Üstü tamamen taş olup, etek kısmı bu taşlı kısmı dengelemek için sade tutulmuş kat kat tülden oluşmaktadır.
Arkada gösterişli bir fiyonku da mevcut olan bu gelinlik 40 bedendir. Bir gelinlikçiyle anlaşıp üstünde oynamalar bile yapabilirsiniz.


Yoruma kapıyorum bu yazıyı.
İgilenen arkadaşlar fiyat ve diğer merak ettikleri her şey için  mail atsınlar olur mu?

seyhanc@gmail.com

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Yıllar Geçse de Üstünden

Annemle babam kendi evlerine döneli tam üç gün oldu.
Ve ben tam üç gündür sokaklardayım. Abim ise kapıda :)
Anahtarını almayı unutuyor ve ben evde olmadığım yetmezmiş gibi anahtarı yengeme falan bırakmadığım için kapıda kalıyor.

Kapıda kalmasının bugünki nedeni ise Seda'nın bebeğini görmeye gitmemiz.
Seda benden 5 gün küçük. Oğlu Hamza ise 2 aylık oldu!
Oda bir şey mi Fatma'nın ve Asuman'ın kızları bu sene 4+4+4 sayesinde okula başlıyorlar.
Konu okuldan açılınca İnci "Gitmek istemiyorum" dedi.
Hiç olur mu, dedim, okul harika bir yer. Biz hepimiz okuldan arkadaşız, dedim.
Biliyorum fotoğraflarınızı gördüm, dedi.
Çok çirkinmişiz değil mi? Gittikçe gençleşiyoruz, dedim.
Evet dedi.

Evet, dedi! "Ne kadar çirkiniz değil mi?" dedim, evet, dedi :))


Böyle olacakmışız biz. Fatma öyle diyor. Şeyda da 'Seyhan Alzeimer olmazsa'  diyor :)))

26 Ağustos 2012 Pazar

Oyuncak Müzesi

Nasıl sıcak bir günde gitmiştik buraya.
Bugünki gibi mi sıcaktı, yoksa daha mı fazla?
Nasıl zor bulmuştuk?
Ve nasıl yorulmuştuk?

Oysa yol tariflerini okuyunca sanırsın elimle koymuş gibi bulacağım.
Güzel bir sokakta eşeğine ters binmiş Nasrettin Hoca'dan önce, zürafalar karşılıyor bizi.

Beyaz bir yalı.
Her odada farklı bir konsept.
En çok bu farklı konsept olayını seviyorum.
Her odada önce ilgini çeken o çünkü."Aa!" dedirtmeyi başarıyor.
Bir de elbette "Cin Ali"leri..
Koskoca müzede en dandik oyuncakların bana tanıdık gelmesine ise pek içerliyorum.
Daha doğrusu diğer oyuncakları görünce bizimkiler bana acayip dandik mi geliyor? Bilemiyorum.
Ve Almanlar!.. Herşeyde olduğu gibi oyuncakta da en iyisi onlar.

Müzeden demoralize bir şekilde çıkmamın nedeni ise bunlardan hiçbiri.
O oyuncakları görüp, oynayamamak içimde kalıyor.
Hani Sunay Akın'ı görsem diyeceğim; parası neyse verelim, bırakta azcık oynayalım...

23 Ağustos 2012 Perşembe

Kurutulmuş Felsefe Bahçesi

Aslında yapmam gereken başka şeyler olabilir - her zamanki gibi.-
Twitter hesabı açmış olabilirim.
Bayram bitmiş, misafirler bitmemiş de olabilir.
Ama bunların hiç biri blogu boşlayabileceğim anlamına gelmez.
Gelmemeli.

Ve çok sevdiğiniz kitap yorumuyla devam edelim :)


Yine bir kitap ekinde yüksek övgülere maruz kaldığı gerekçesiyle kayıtsız kalamadığım, ilk fırsatta edindiğim bir kitap.
Salah Birsel edebiyatımızın önemli isimlerinden.
Okuduğunuz zaman bunun nedenini çok iyi anlıyorsunuz.
Çok esprili bir dili var Birsel'in. Aynı zamanda uzun cümleleri.

Deneme türünü sevenlere tavsiye ederim. Deneme sevip Salah Birsel okumamışlara daha çok tavsiye ederim ;)
Beni etkileyen bir Salah Birsel alıntısıyla bu yazıya son verir, gözlerinizden öperim.
"Edebiyat benim ekmeğim, suyum, havam, ateşim ve eşimdir. Ben gerçek bir edebiyat ürürünün  karşısında ya önümü ilikler, ya da hazır ola geçerim."


20 Ağustos 2012 Pazartesi

Follow Me On Twitter

Ben bir gece yarısı, uykum yine kaçmışken.
Aklıma twitter için bir isim gelmişken.
Bir twitter hesabı oluşturuverdim.

İsim için pek düşünmedim ama kullanacağım fotoğraf için düşündüm.
Düşes fotoğrafını kullanmayı istememe rağmen kendi fotoğrafımı koymam gerektiğini düşündüm.
Amma çok düşünmüşüm, öyleyse geçekten varım.

Sanki saçma mı olacaktı kendi fotoğrafımı kullanmayıp bir hesap açmak? Galiba öyle.
Yok eğer öyle değilse ben düşes halime geçmeyi yeğlerim, acemiyim bana bilgi verin! ;)

Twitter aklımda çoktandır vardı elbette.
Ama zamanımı alır, zaman da benim en değerli şeyim, diye pek yanaşmıyordum.
Bir de şey var tabii...

Sanal ortam çok kaba.
Farkettiniz mi sizde?
Herkes, ben dobrayım, ayağına ayılık yapıp rant kazanma peşinde.
Kimsenin görüşüne saygı göstermeden saygı beklemede.

Bende ayıyım falan ama çabuk kırılırım.
Bir gazeteci yazı yazar ona kırılırım.
Bir oyuncu ülkemin insanlarını küçümser ona kırılırım.
Bir blogger kendisininde yaptığı bir şeyi sanki yapmıyormuş gibi bir bloggerı eleştirir, ona kırılırım...

Offf şimdiden soğudum ben twitterdan.

Ama çokta güzel insanlar var, ünlülerle muhabbet edip sohbeti aç dediğimde kopmama neden olan.
Ve ara ara bana, sen de gelsen ne olur, diyip uzatmayan..

Başlığa bakmayın, takip etmeyin beni twitterdan.
Belli ki kalıcı değilim ben, takip etmenizi sağlayacak link de yok, işte tam bu yüzden ;)

Ee neden mi yazdım bunları?
E neden yazmıyayım, burası benim blogum ve ben bir gevezeyim unuttunuz mu?
Bayramınız mı? Tabii ki mübarek olsun...

19 Ağustos 2012 Pazar

'iPhonecu'ların Dikkatine

Türkiye'nin ve Dünya'nın ilk 'Almanca-Türkçe-İngilizce' Tekstil Sözlük uygulaması artık Appstore'da!
Türk tekstil mühendislerince hazırlanan bu uygulama önceleri ithalat-ihracat yapan tekstil firmaları için yapılmış olsa da, başta tekstil mühendisliği öğrencileri olmak üzere, online satış yapan ve işinin ehli butik sahiplerinin de sahip çıktığı ve önerdikleri bir uygulama.

Benim fikrim ise, dil öğrenenler içinde bir kılavuz olacağı yönünde...

Textille Dictionary isimli uygulamayı bu bağlantıdan indirebilir ve kullanmaya başlayabilirsiniz..

Bir tekstil mühendisinden bu uygulamanın gerekliliğini okumak isterseniz de; buyrun..

Tekstilin hayatımızda kapladığı yeri bir düşünün.
Ve işim olmaz demeyin, söz konusu tekstilse hepimizin işi düşer ;)

Textille Dictionary application
Textille Dictionary facebook
Textille Dictionary twitter




11 Ağustos 2012 Cumartesi

Ters Işık

Canom'la ne zamandır ayrı takılıyoruz.
Fotograf kursunda öğrendiklerimi unutmuş bile olabilirim.
Bazen hayali pratik yapıyorum; şuraya basılıp bu ayarlanıyordu, falandı, filandı.

Ben bazen geveze olduğumu düşünüyorum.
Bir fotograf altında bir cümle...
Böyle bir postum olamayacak mı benim?
:)

Bu benim ilk ters ışık çalışmam.
{aslında yazmak istediğim tek şey buydu:)}
Modelimde iyi durmuş yalnız :D

9 Ağustos 2012 Perşembe

Faces Of Jim

Nefret nefret nefret ediyorum sıcak havadan!.
Artık hatır gönül için bile yaz gelsin istemeyeceğim.
İftar davetleri olmasa dışarı çıkacağımız yok.

Dün iftar vesilesiyle bir kaç mağazaya girebildim nice zamandan sonra, 3-5 kuruş harcadım da kendime geldim :)
Ama nasıl susadım ne siz sorun ne ben söyleyeyim.

Bir de bu video biraz keyiflendirdi beni.
Ardı ardına gelen kitap yorumlarından sıkılan okuyucularımı bu da kesmez biliyorum ama beni biraz idare eder ;)



Sezon açılışı 20 eylülde olacak olan 'The Office'i merakla bekliyorum.
Artık bildiğiniz üzere Jim'e ise ba-yı-lı-yo-rummmmmm!!!

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Maya

Ajandamda bir not: Leyla İpekçi kitaplarını Nergis'e sor.
Muhakkak bir yerde tavsiye edildiğini okumuşum ama yine de emin olmak istemişim.
Ben de Nergis'e soruyorum, Maya'dan başlamamı, öneriyor. Her zaman olduğu gibi tavsiyesine kulak veriyorum.

Kahramanı çocuk olan hikayelere hiç dayanamıyorum. Bunu artık iyice anladım.
144 sayfa olan bu kitap mayanın kendi ağzından anlatılıyor.
Neden sorunlu bir çocuk olduğu çocuk masumluğuyla gözler önüne serilirken içiniz burkuluyor.
Artık düzeldi dediğiniz yerde hüznün asıl şimdi başladığını anlıyorsunuz

144 sayfaya çok şey sığdırmış Leyla İpekçi.
Elimden bırakmadan bir oturuşta bitirdim ben.

Bu ara kitap okuyamayanlara özellikle tavsiye ederim, hem akıcı, hem kısa.
Hem de 'bir kitap' bitirmiş olacaksınız ve vicdanınız biraz rahatlayacak.

Biliyorum ben sizi ;)

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Büyyük Ada


Geçtiğimiz temmuz ayı bitmek bilmedi ruhumu evirdi, çevirdi, sıktı, büktü..
O 31 gün 31 sene gibi.
Neyseki ağustos geldi, güzel de geldi hani değil mi kızlar ;)

Ama artık çok değiştim ben.
Ben hep değişirim zaten.
Sadece sevdiklerim zarar görmez bundan ;)

Temmuzda iyi günler geçirmedik değil. O günlerden bir gün.
Büyük ada gezisi.
Gerçi ada kalabalık ve kokuyordu.

At pisliği kokuyordu tüm ada. Atlar çok sağlıksız şartlarda çalıştırılıyormuş, bence herkes için sağlıksız bir ortam var adada, kaldırsınlar atları bi' kurşunluk canları var zaten sıkın gitsin, ama etini bizlere yedirmeyin :))
Şaka yapıyorum, dememe gerek var mı?
En sevdiğim hayvan attır benim. Onları koruyalım, sevelim, sayalım, falan.

Çok güzel bir yerde yemek yedik. Ama bir at kadar aç olduğum için yemek yediğim yerin adını hatırlamıyorum.
Bir daha gitsem sanırım bulurum orayı, ama sanırım ben bir daha gitmem, gitsem de kolay kolay aynı yerde yemem, huyum kurusun yeni yerler keşfetme merakım var benim.
Bir de Cunda adasına gidesim var. Ama o ayrı konu gidince yazarım zaten.

Çok güzel bir -yerde diyemiyeceğim çünkü yoldan aldık yolda yedik- dondurma yedik. Harikaydı. O dondurma için tekrar gidilir, o derece güzeldi ama külahı neydi Allah aşkına!!




Havan batsın be dayı :)