30 Eylül 2011 Cuma

Nasıl Severim Sonbahar Seni

En sevdiğim mevsim gelmiş.
Güneşin, pencere-güneşlik demeden göz kapaklarımı açılmaya zorlamasına nasıl sinir oluyorsam, yağmurla uyanmayı da o kadar çok seviyorum.

Yağmurun sesine uyandım bugün.

Yüzümde kocaman gülümseme.
Gönlümde huzur.

Oysa yalnızdım ben.
Kahvaltımı hazırlayacak kimse yoktu.
Yalnızdım.
Ev derli toplu.
Sessiz. Karanlık.

Gel gör ki, sonbahar örtüyor tüm kusurları.

Yaptığım herşey daha güzel gelir bu mevsimde.
Yüzümde kocaman gülümseme..
Birilerini özlemek bile bu mevsimde güzel sadece...




Sonbaharı daha da güzelleştirecek bir kaç şey önermek isterim.
Yılmaz Erdoğan şiirleri.
İclal Aydın kitapları.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Garibim, Hadi Gül Biraz



Başkasının yıkadığı bulaşık suyuna elimi sokamam.

Birinin yarım bıraktığı bulmacayı çözmeye başlarsam, mutlaka farklı renkte bir kalem kullanırım.

Çayı, sadece, çay bardağında içmekten hoşlanırım.


Fiziksel olarak en sevdiğim yerim, çenemdir.

Canım istemezse, insanlara cevap vermem.

İnternet ve sms paketimi bitiremediğim için, kendimi kazıklanmış hissederim.

Adres tarif etmeyi öyle severim ki, bilmediğim bir adresi dahi biliyormuş gibi anlatırım.


Garip miyim?
Belki. Biraz.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Ben Kuşlardan Da Küçüktüm

Herkesin favori bir "Ezgi'nin Günlüğü" parçası vardır.
Hepimiz her şarkısını bilmeyiz belki ama en az bir şarkısını çok severiz.

Benim için bir kaç vazgeçilmez şarkısı var.

Ancak bu ara "..ben kuşlardan da küçüktüm" deyip şu blogu açıyorum.
Ya da şu blogu açıyorum ve ondan sonra bu şarkı dilime dolanıyor.
Blogdan önce veya sonra farketmez ama illaki günde bir kere ziyaret edip o şarkıyı dinlememek olmaz.

Bu kadar bahsedip şuraya bir klip sıkıştırmamak da olmaz.



Kim ki o blogun sahibesi diye merak eden varsa, hakkında ufak bir ipucu vereyim.
Şurda bahsettiğim kıymetlimdir ;)

16 Eylül 2011 Cuma

Abimin Düğününde Ne Giydim?

Düğün konusunu bu postla kapatıyorum. Gerçi söz vermiyeyim:)

Kıyafet seçimi sancılı olduğu için bu yazıyı size borç biliyorum.
Ne sancısı diyenler şu histerikli yazımı okuyabilirler :)

Yaa gülüp geçiyoruz şimdi. Ama ne uykularım kaçtı, ne kabuslar gördüm.
Sonuçtan memnun kaldım ama. Önemli olan bu.

Hiç aklıma gelmezdi bir gün bloguma fotografımı koyacağım. İnsan yeteri kadar yaşarsa herşeyi görebilir:)
Aslında çeşitli bloglarda kendime rastladım ama çaktırmadım, buraya sakladım :)

İşte düğünden bir gün önce teslim aldığım kıyafetim ve ben:


Çantam büyük biliyorum.
Hele günlük hayatında bile clutch kullanan biri için oldukça büyük. Ama, Canom, cüzdanım, telefonum, selpağım, ıslak mendilim, yelpazem.. daha sayayım mı?

Bu çanta yerine clutch alsaydım; fotograf makinemi boynuma asmam, kalan eşyalar için tekrar çanta almam gerekirdi. Tam teçhizatlı Cevat Kelle gibi dolaşmaktansa aldım bavulumu da yanıma :)
Yani ki, ben halimden memnundum :)

Fotografını koymayıp koymayıp, birden, yazısız mazısız kendini afişe eden kendime şaşırmadan, kayıdı yayınla butonuna basıyorum.

Hayalinizdeki düşes imajını yıktığım için kusura bakmayın.

Edit: Bu yazıyı ilk yayımladığımda bir kaç gün sonra fotoğrafımı kaldırmıştım. Yazıyı sonradan okuyup fotoğrafı göremeyenlerin neden göremiyorum sorularına binaen küçük olarak ekliyorum tekrar fotoğrafı.

13 Eylül 2011 Salı

Onlar Şimdi 'Bal' Ayında...


Nasıl geçti?
Neler yaşandı?
Hepsi flu. Hepsi rüya gibi.
Yeni yeni aklıma geliyor bazı ayrıntılar. Ama yeterli değil.

Ne kadar şükretsek az olacak güzellikle bir düğün oldu.
Lüks bir düğün değildi, 5 yıldızlı bir otelin havuz başında gerçekleşmedi, dolarlar havada uçuşmadı belki.
Mütevazi. Samimi. Eğlenceli.. En önemlisi sorunsuzdu.

Ne alaka ya da çok alaka bilmiyorum ama 3 gündür insanlar için iyi şeyler dilemenin önemini düşünüyorum. İyi şeyler düşünün, iyi şeyler dileyin. Hayatın tadını çıkarın. Çünkü insanlar hakkında kötü düşünceler hayat enerjimizi emiyor ve aslında kötü şeyleri çağırmamıza neden oluyor.

Allah herkesin gönlüne göre versin.


Onlar erdiler muradına biz çıkalım kerevetine...

6 Eylül 2011 Salı

Onsuz Bir Hayatı Düşünemiyorum

Onsuz bir hayatı düşünemiyorum, diyorum. Şaşırıyorlar.
Seviyor muydun ki sen onu, diyorlar. Şaşırıyorum.

Çok mu dramatik geliyor kulağa, böyle söyleyince?
Oysa sadece gerçek: Düşünemiyorum.

O hep yanımdaydı. Tıpkı benim onun yanında olduğum gibi.
Ne sever ne sevmez, ne yer ne yemez, hatta nerde ne söyler bilirim.
Ondan daha iyi tanıdığım kimse var mı diye düşünüyorum.
Hiç ayrı kalmadık. Herkes gitti geldi, biz sabittik.

Ev arkadaşımdan bahsediyorum. Erkan'dan. Ağabeyimden.
Evleniyor ya hani bir kaç gün sonra.
Düşünemiyorum işte onsuz bu evi.
Kimsesiz hatta bensiz düşünüyorum da onsuz düşünemiyorum.
Hayal gibi herşey.
Boğazıma birşey düğümleniyor.
Ama üzülmüyorum ki ben!


Erkan'ın bacaklarını görsel olarak kullanayımda hava biraz yumuşasın :)

1 Eylül 2011 Perşembe

Filler İçin Su


Aslında vaktim yoktu filmini izleyecektim.
Ama insan öyle "Şıp" diye değişemiyor.
Ben önce okurum, sonra istersem izlerim.
Bunu, bu kitap için de değiştirmedim.
Pişman değilim :)

Yaşadığı ani kayıpla hayatı bir anda değişen Jakob (nedense jacob diye değil jakob diye yazılmış) doksanlı yaşlarından yirmili yaşlarına bakıp olayları bir günümüzden bir geçmişten anlatmasıyla gelişen olaylardan oluşuyor kitap.

Çok tatlı. Çok içten.
Güzel, akıcı, okunulası kitaplardan.
Sadece anlattığı her şeyi canlandıramadığım için bile izleyebilirim filmi.

Film de Jakob'ı Robert Patinson oynuyormuş. Bilenler bilir anti-twilightçıyımdır ben. Ama benim gözümde canlanan Jakob da Robert Patinson gibi birşeydi. Doğru bir seçim olduğunu düşünüyorum yine de izlemeden bir şey söylemek istemiyorum :)

Bir de ne hevesle okumaya başladığım bir kitabı üstün körü geçeyim:

Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek


Üstün körü geçmek istediğimden ne kadar sevdiğimi varın siz tahmin edin.
:)
Çok sevildiğinden, çok tavsiye edildiğinden, çok hevesle okumaya başlamıştım.
Heves kursağımda kaldı ama ben inatla okumaya devam ettim.
Ama bir yere kadar! Kitabı yarılasam da, tamamlayamadım.
Bundan ötürü gurur duymuyorum elbette ama, arka kapak şekerliğini tadamadım ben kitabı okurken ya..
Beklentimde yüksekti belki.
Aman n'yapıyım..
Uzun yorum için tıklayınız