30 Ağustos 2017 Çarşamba

Iron Man 2-3

Sherlock'un Kadınları isimli kitabı okuyordum, tamam mı?
Canım Robert Downey Jr.lı Sherlock Holmes izlemek istedi.
Aslında bir ara Sherlock dizisine başlamayı bile düşündüm. Ama neyse filmi açtım baktım sahneler aklımda, filmi tekrar izlemeye gerek görmedim. Ancak özlemişim işte Robert Downey Jr. izlemem lazım. Derken wa la! Iron Man 2'yi izlemediğim geldi aklıma.

Iron Man 2'de Tony Stark'ın zırhının özelliklerini hükümet yararına verilmesi istenmektedir. Bu arada çeşitli denemeler de yapılmaktadır. Bunlardan biri de hammer mıydı neydi adı, silah üreticisinin takıntılı derecede zırhtan yapmak istemesi bu uğurda bir suçluyu çalıştırmasıdır.
Suçlunun da garezi var mıymış eskilerden Tony Stark'a!
Seyreyle cümbüşü.
Aslında keyifli bir film olmasına rağmen çoğu atraksiyon filmin sonunda. Ondan öncesinde Tony Stark Show izliyoruz. Tabii ki sıkıcı değil. Baştan sona aşırı özgüvenli, nükteli Tony Stark'ı yani bu role inanılmaz yakışan Robert Downey Jr'ı izlesem bile şikayetçi olmazdım.
Zaten başta da amacım oydu 😊
Ama işte Iron Man 3 ile kıyaslayınca.. Çok durağan bile diyebiliriz.
Konuyu üstün körü geçtim. Scarlet Johanson rolu ve amacı hadi süpriziniz olsun 😜

Iron Man 3'e gelirsek...

Baştan sona aksiyon, heyecan, olay.
İlk önce 1999 yılına gidiyor ve izleyeceğimiz filmdeki düşmanın ortaya çıkışının sebebinin yine kendi olduğundan dem vuruyor.
Pepper'la sevgililer bu arada. Ülkeyi, sevdiğini/sevdiklerini ve kendini korumak için canla başla baştan sonra bir mücadeleden oluşuyor film.
Gene bildiğimiz zekice kurgulanmış diyaloglar, göndermeler, şahane Stark..

Robert Downey Jr. şahane!
Küstah haller, kibirli laflar, yüksek ego! Nasıl bu kadar yakıştırır ve nasıl bu kadar sevimli olabilir bir insan?!

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Sherlock'un Kadınları


Sherlock Holmes etrafında dolanıp duruyorum ama bir türlü Sherlock okuyamıyorum.
Evet bu kitap da bana asıl okumama gerekenin Sir Arthur Conan Doyle'un Sherlock Holmes'u olduğunu hatırlattı.
Çünkü yazar bir Sherlock hayranı.
Defalarca okumuş kitaplarını. Aklına, kitaplarda sadece ismi geçen bir karakter ve Sherlock Holmes'un  ev sahibi olan Bayan Hudson'a başrol verme fikri gelince de ortaya bu kitap çıkmış.

Sherlock Holmes'un geri çevirdiği davalardan birini üstleniyor Bayan Hudson.
Bayan Hudson ve Doktor Watson'ın eşi Bayan Watson. Sherlock Holmes'un durumdan haberi yok tabii.
Kadın oldukları için fazla dikkat çekmiyorlar ve kadınlar onlara daha rahat içlerini dökebiliyor.
Sonuçta ortada kadınlara şantaj eden biri ve onları zor durumda bırakan hatta ölümle sonuçlanan vakıalar var. Kadınların çözmesi de gayet makul.
Tabii bir kadın gözüyle bunları söyleyebiliyorum. Erkek bakış açısı kitapta yer alıyor.
Bu noktada yazarın biraz feminist olmasından şüphelendiğimi belirtmem gerekir.

Sonuç itibariyle güzel bir polisiyeydi. Ancak ben Sherlock okumadığım için karakterlerin ruhu tam yansıtılmış mıydı, bir fikir sahibi değilim.
Yine de dediğim gibi Sherlock kitaplarına merak saldım.
Belli ki bir gün Sherlock okumam gerekecek.

27 Ağustos 2017 Pazar

Azra Akın'ın Gelinliği ve Düğünü

Azra Akın 4 yıldır birlikte olduğu Atakan Koru ile Edirne Keşan'da bir kır düğünü ile evlendi.
Ne zamandır düğün yazısı hazırlamıyordum.
Üstelik bu da bahsetmeye değer bir düğün.

Birkaç gün önce nikah görüntülerini gördük. Takip etmiyorsanız söyleyeyim instagram hesabımda genelde bu konular tazeyken kaynatıyoruz. Özellikle story coşuyor😂

Azra Akın'ın nikahta giydiği gelinlik, yaw gelinlik de denmiyor ama alışıyoruz işte, geceliğimsi beyaz elbise Galia Lahav tasarımı. Bu tasarımcının öyle hoş gelinlikleri var ki.. Neden bu, bilemiyorum.
Ama doğada, böyle sarı otların içinde fena durmamış hadi hakkını yemeyeyim.
Kız da dünya güzeli neticede. Çuval giymişliği ve yakıştırmışlığı var.
Nasılsa arkadan gelen bir düğün var.

Anlaşıldığı üzere bu tip gelinliklere alıştırdılar bizi.


Düğüne gelirsek.
Düğün herkesin takdirlerini topladı. Oteller, yatlar, katlar, yurt dışına kaçıp evlenmeler dursun bizim çift Edirne Keşan'da bir restaurantta düğününü yapsın!
Gayet güzel bir yer. Düğün de çok kalabalık. Bir güzel de eğlenmişler fotoğraflardan anladığım kadarıyla.
Ama gelelim Gelinliğe.
Cemil İpekçi imzalı gelinliği görünce, nikahta giydiği geceliğimsi gelinlik gözüme hiç fena gelmedi.
Aslında profesyonel çekim fotoğraflar değil bunlar, dolayısıyla belki yakından daha güzeldir ama gördüğüm kadarıyla.. 🙊
Şu boynundaki şeyi hiç sevmedim. O olmasa gene neyse.
Cemil İpekçi iğne oyası falan yapmış bu gelinlik için.
Neden? Duvağı sonradan mevlütlerde başına örtsün diye mi?
Kız güzel, oğlan yakışıklı. Mutlululuk fışkırıyor fotoraflardan. Allah Mesud etsin.

İki gelinlikten en beğendiğin hangisi derseniz, en çok Cemil İpekçi'yi beğendim, derim.
Siz?

25 Ağustos 2017 Cuma

Etsiz Türlü

Ara ara pazara gidince insan kendini kaybedebiliyor. 
Ben de her hafta olmasa da arada bir mahalle pazarına gidiyorum ve o sebzelerin meyvelerin içinde Kendimden geçiyorum. Hepsini hepsini almak istiyorum, tek kişinin yiyemeyeceğini biliyorum oysa.
Kızartma yaparım diye patlıcan kabak almıştım ama yapmadım mesela.
Türlü olmaz mı ya, dedim. Ama annem hep et koyar sebze yemeklerine. Etsiz deneyeyim dedim ama mükemmel oldu.
Ve inanılmaz kolay. 
O yüzden burada paylaşmak istedim.
Evde ne varsa o kadar kullandım ama yine de ölçü vereceğim.

Malzemeler:
1 soğan
5 çarliston biber
1 patates
3 küçük patlıcan
1 büyük kabak
3 diş sarımsak
6-7 domates
yarım çay bardağı su
tuz

Orta boy bir tencereyi alıyoruz. Ben teflon tencerede yaptım. 
En alta yemeklik doğradığım soğanları koydum. Doğradığım biberleri ekledim.
Üstüne orta büyüklükte doğradığım patatesleri koydum.
Onun üstüne alacalı soyup iri küp küp doğradığım patlıcanları, onun da üzerine kabağı koydum.
Sarımsakları dilimledim, tuzu serptim.
Küp küp doğradığım üç domatesi üzerine koydum ve zeytinyağı gezdirdim.
Biraz salçalı su dökecektim ama o da ne?! Salça yokmuş ki evde. Bunun üzerine evdeki tüm domatesleri doğradım ve nihayet ocağa koydum, kapağını kapadım.
Önce yüksek ateşte suyunu biraz salsın, dedim ama başında beklemeye hiç niyetim olmadığından yarım çay bardağı suyu üzerine gezdirip kapağını kapattım, ocağın altına da kıstım.
1 saat hiç ellemedim çünkü Poldark izlerken unutmuşum 😂😂
Bölüm bitince aklıma geldi hemen mutfağa koşup, altını kapattım ama neyse ki bir şey olmamıştı.
Düzeltiyorum bir şey olmamış olur mu muazzam bir yemeğim olmuştu.
Ama bayıla bayıla dedim.
Aman ne becerikliyim, elim de ne lezzetli, diye diye yedim. Biraz fazla pişmişti ama olsundu.
😎 Çok da alçak gönüllüyümdür.
Bu kadar kolay ama bir o kadar da lezzetli bir yemeği bile yapamayan yoktur, yapın yiyin kız. 
Afiyet olsun.
Bu gün pazarımız var ben gene gitsem mi?

24 Ağustos 2017 Perşembe

Neden Bir Su Pınarı Kullanmalısınız?

Buzdolabını açtığınızda dışı buğulanmış pet su şişeleri görmek istemiyorsanız, içtiğiniz suyun sıcaklığını kontrol edebilmek ve hem hijyenik, hem de pratik bir şekilde su içmek istiyorsanız, bir su pınarı kullanmanın zamanı gelmiş demektir. Sanılanın aksine, su pınarları ofislere özgü cihazlar değiller. Evde de rahatlıkla kullanılabiliyorlar, aynı benim yaptığım gibi. Plastik bir pompaya basarak su doldurmaktan sıkıldıysanız ve o plastik pompaların kanserojen maddeler içerdiğini biliyorsanız, sizin de su sebili kullanmanız gerekiyor. Pratik, hijyenik, sağlıklı ve lezzetli: Suyunuz tüm bu özellikleri taşımalı.




Ne yazık ki, piyasadaki su sebillerinin çoğunun üretim kalitesi son derece düşük. Çoğu, maliyeti düşürmek için plastik hazneler ve bölmeler kullanıyor. Bu tarz su sebillerinden uzak durun, zira damacana sulara kıyasla hiçbir faydaları bulunmuyor. Hatta daha sağlıksız oldukları bile söylenebilir, zira plastik bölmeler kısa süre içinde kireç tutup suyun lezzetini değiştiriyor. Yeni su sebili mevzuatına uygun, paslanmaz çelikten imal edilmiş hazne ve bölmelere sahip sebiller tercih etmelisiniz: Uğur Soğutma tarafından üretilen USP 20 D, tüm bu özellikleri taşıyor.

                                                        
Tek avantajı bu değil elbette, USP 20 D üç musluğa sahip. Bu durum zannettiğinizden daha önemli, zira sıcak ve soğuk su musluklarına ek olarak normal su musluğu bulundurması, hava sıcaklığı uygunsa suyu doğal sıcaklığında içmenizi sağlıyor. Sıcak/soğuk musluklarla oynayarak ideal su sıcaklığını yakalamaya çalışan (ve başaramayan) herkes, bu özelliği takdir edecektir. Soğuk su bölmesi saatte 5 litre, sıcak su bölmesi ise saatte 2 litre su kapasitesine sahip, yani en kalabalık ailelerin (veya ofislerin) bile ihtiyacını rahatlıkla karşılayabiliyor. Suyu 5 dereceye kadar soğutabilen, 85 dereceye kadar da ısıtabilen USP 20 D, tüm standart damacanalar ile uyumlu. Alt kısmında da kapalı bir muhafaza alanı bulunuyor: Benim yaptığım gibi, yedek damacanayı burada depolayabilirsiniz. Yaklaşık bir aydan beri kullandığım USP 20 D, tüm beklentilerini karşıladı ve uygun bir fiyata son derece kaliteli bir su sebili sahibi olmamı sağladı. Gönül rahatlığı ile tavsiye ettiğim bu modeli https://satis.ugur.com.tr/item/usp-20-d/100017 adresinden peşin fiyatına 12 taksitle satın alabilirsiniz.

                                             
Bir boomads advertorial içeriğidir.

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Poldark

Poldark, benim yıllardır önce kitabını okumak için beklettiğim edebiyat uyarlaması bir dizidir.
Haliyle bu hem kitap hem dizi yazısı, belki bir nevi karşılaştırmadır.

Kitabı okumak için bekletmemin en büyük nedeni çok güveniyor olmamdı.
Dizi görselleri çok ilgimi çekiyor, önce kitap diyordum. Kitap okumaya ise vaktim olmuyordu.
İyi ki olmamış ya. Ben kitabı hiç sevmedim. Zor anlaşılır haliyle sıkıcı bir kitap. Okuduğunuz zaman hiçbir sahne gözünüzde canlanmıyor, çoğu yeri tekrar tekrar okudum doğru mu anladım diye. Üstelik çok basit bir dil kullanılıyor. Keşke başka çevirisini bulmak mümkün olsa da karşılaştırma yapabilsem.
Ama iyi ki okumuşum, neden mi?
Çünkü okumayıp diziyi izleseydim çatlardım keşke kitabı okusaydım önce diye. Ve diziyi izledikten sonra kitabı okusaydım önce diziyi izlediğim için kitabı beğenmediğime yorardım.

Gelelim diziye.
Dizi sayesinde kitapta anlamadığım birçok şeyi anladım.
Ama dizi çok hızlı, kitap çok yavaş ilerliyor.
Mesela kitabın üçte ikisi bittikten sonra Demelza ile Ross.. Spoiler! biraz geç oldu ama siz zaten kitabı okumayacak diziyi izleyeceksiniz, dizide de ikinci bölümde hımm böyle olacak diye hissediyorsunuz, 3.bölümde hissettiğiniz oluyor :P

Sadece bu da değil mesela bir bölüm sonunda biri, hadi spoiler olmasın kim diyor söylemeyeyim; hamileyim, diyor sonraki bölümde bir bakıyorsunuz karnı burnunda. Bazen ertesi haftaya, bazen bir yıl sonrasına geçebiliyor bölüm aralarında. Ama bu güzel bir şey. Sıkılmıyorsunuz. Tabii senaryoda açık yakalarsınız da, hmm belki de bana öyle geldi, diye geçiştiriyorsunuz; çünkü geçen zamanı takip etmek ekstra efor istiyor :)
Ayrıca Poldark orijinal serisi 14 kitaptan mı ne oluşuyordu yanlış hatırlamıyorsam. İngilizlerin sezonları da kısa kısa oluyor biliyorsunuz, seneler senelerce sürerdi bunu yapmasalar.

Konusundan bahsetmeyeyim ya, sürpriz olsun.
Dönem dizilerini sevenler bayıla bayıla izler zaten, bu kadarını söylemek yeterli, bir de tabi görüşlerim. Onlar çok önemli 😂

Dizinin en sevdiğim özellikleri arasında, müstehcen sahnelerin olmayışı ve kadınların göğüslerinin dışarı fışkırmaması geliyor.
Bazı filmlerde kadınları göğüsleri neredeyse ağzına çıkmış şekilde görmüşsünüzdür.
Çok rahatsız edici.
Gerçi bu dizinin de son sezon finali beni sinir etti.
Bu sezon bir şans vereceğim ama son bölüm moralimi bozdu. Anlatamam spoiler olur.

Demelza'ya son bölüme kadar bayılıyordum. Saçları harika!




Kıyafetler zaten muazzam. Demelza'nınkiler en sönükleri bu arada.

Aslında Ross'u tip olarak çok beğeniyorlar ama ben pek hayranı sayılmam. İngilizden çok Latinlere benziyor. Gülünce de haylaz çocuklara. 😊
Bir de çok mikrofonik bir sesi var. Yapay geliyor bazen 🙈
Ama karakteri çok güzel.
Gerçi son şeylerde o da kızdırdı beni.
Neyse.

Diziyi izlemek isterseniz, şimdilik; dizipub/dizilab/diziay, online izleme sitelerinden izleyebilirsiniz. Üçünü de yazdım çünkü bazen birinde olmayan bölüm ötekisinde oluyor.
Hizmette sınır tanımıyorum.😎

Diğer karakterlerden, kıyafetlerden, şapkalardan bahsetmediğim için buruk bitiriyorum yazıyı ama çok uzun oldu, ne yapayım?
Mesela kimler okudu?
Peki izleyen/izleyecek olan var mı?

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Sarai

Şöyle rahat okunan bir kitap arayışındaydım ki, Sarai gözüme çarptı, yazık belki okunmayı bekliyor, gözüme çarpıp duruyordu.
Ancak ben biliyordum ki J. A. Redmerski sular seller gibi yazmıştır bir elime alsam yeterdi, hemen biterdi.
Ve öyle de oldu.

Sarai küçük yaşta annesi tarafından uyuştucu çetesinin başına verilmiştir. 9 yıldır zorla tutulduğu evden kaçmaya niyetlidir.
Victor soğukkanlı bir katildir ancak nedense Sarai, Victor'un kendisine yardım edeceğine emindir.

Çok çabuk okunan, tam yazlık bir kitap.
Bir günde, bilemediniz iki günde rahatlıkla okuyabilirsiniz.
Ancak mantık hataları yok değil.
En başta kaçışı biraz fazla kolay olmuyor mu?
Bu arada kitap bazen Sarai'nin, bazen Victor'un ağzından anlatılıyor. Redmerski bunu hep yapıyor.
Yanılmıyorsam bu seri 6 kitaptan oluşuyordu. Bu Sarai'nin ve tabii Victor'un hikayesi. İkinci Kitabın isminden yola çıkarak Sarai'nin Izabel'e dönüşünün anlatıldığını söyleyebilirim.
Ancak serinin devam kitaplarını okumaya pek niyetim yok 😊

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Ay Günlüğü Serisi

Marissa Meyer'in çok sevilen Ay günlüğü serisi:
Cinder
Scarlet
Cress
(Levana)
Winter 'dan oluşuyor.
Yazılarıma ilgilendiğiniz kitabın ismini tıklayarak gidebilirsiniz.
Ya da..
Ben sizler için youtube kanalımda paylaştığım ve seriye toplu bir bakış attığım videoyu buraya getirebilirim.
Ta da!!!



Youtube kanalıma üye olmak için sadece abone ol butonuna tıklamanız yeterli. Zaten oturumunuz açıktır. Bu üşenmeyin bence 😊
Siz izleyip, beğenip, yorum yaptıkça, abone oldukça, videolar ilgi çekiyor. İlgi çektikçe ben de mutlu oluyorum. Bence siz de kesin sevap kazanıyorsunuzdur, bir insanı mutlu ediyorsunuz nihayetinde, az mı?

17 Ağustos 2017 Perşembe

Türkiye Yıldızını Arasın

Senelerdir anlayamadığım üzerine düşündüğüm bir konuyu bugün artık sizlerle paylaşacağım. Çünkü belli ki bu konu beni uyutmamak için bu geceyi seçti. Saat gecenin ikisi ve ben, "neden?", diye soruyorum. Kendi kendime daha ne kadar konuşabilirim?  Bu hepimizin sorunu.

Habire şarkıcı bulma yarışmaları düzenleniyor, biri bitiyor öteki başlıyor.
Ancak hangisi şarkıcı oluyor?
Hangisini kabullenip dinliyoruz?
Gerci bu konulara eskisi gibi vakıf değilim, belki şimdi dinlediğim şarkılardan biri bu tip yarışmalardan çıkmış birine aittir ve haberim yoktur, olamaz mı? Gayet de mümkün.
Yalnız hangisi bir Beren Saat bir Engin Akyürek olabilir?

Yıllar önce Türkiye Yıldızını Arıyor diye bir program vardı. O programın kadın birincisi Beren Saat erkek birincisi Engin Akyürek. İkisi de o kadar başarılı oldular ki biz onların bu tip bir yetenek yarışmasından çıktıklarını bile unuttuk. Gerçi ben hiçbir işlerini izlemedim ikisinin de ama başarılı olduklarını söylemek için izlememe bile gerek yok, başarıları o derece 😄
Hatta şarkıcı olması beklenirken oyuncu olan birisi de var. Ki ona da nasıl güzel yakıştı oyunculuk, anlatamam.

Demek o ki şarkıcı bulma, bilmem ne arama programlarından bile oyuncu bulunuyorsa, neden oyuncu olmak isteyen genç yetenekleri arayan programlar yok?!
Şimdi..
Musadenizle yatacağım.
Lütfen bana hak verin.

15 Ağustos 2017 Salı

Kuşlar Yasına Gider

Ben daha önce hiç Hasan Ali Toptaş okumadım.
Kuşlar yasına gider isimli kitabı da o kadar çok gördüm ki sosyal medyada, başta merak ediyorken birden soğudum.
Bu kitapla tanışmamalıyım, dedim aslında. Kitap sitelerinde mütevazı yorumlardan sonra gene bu kitap tanışma kitabı olması gerektiğine karar verdim.

Beni oldukça düşündüren, üzen bir kitap oldu.
Bir aile hikayesi.
Ankara'da yaşayan bir oğulun Denizli'deki ailesiyle, babasıyla özellikle, ilgilenmesinin arkasında bir sürü de hikaye anlatılıyor.
Bu kitapta benim ilgimi çeken, annesi ve babası için elinden geleni yaparken kendisinin veya eşinin hiç şikayet etmemesi. Of pof etmemesi. Ama bak; hiç gerçekçi değil, hani nerede böyle söylenmeyen gelin mi var, demiyorsunuz. O kadar gerçek geliyor ki kadına dua edesiniz geliyor.
İster istemez dayılarım ve eşleri geliyor aklıma. 😒
Anlatabiliyor muyum?

Kitabı sevdim ama gene de bu kadar övülmesinden rahatsız oldum. Alakasız yorumlar okumuşum onu fark ettim bitirince.
Dürüstçe, yavaş akan bir kitap.
Öyle heyecanlı olaylı bir kitap değil. Bizden ve içten. Kullanılan kelimeler sizi de heveslendiriyor günlük hayatınıza yaymak istiyorsunuz. İnsan ilişkileri için örnek almak istiyorsunuz.

Arka kapakta yazan, 'Kadirşinas otlarının mırıltısını, of dememenin ilmini, eldeyken kıymetini bilmenin erdemini, ömürden giden günlerin sabrını okudukça zihnimiz, gönlümüz havalanıyor.' tanıtım yazısı ise kitabı okuduktan sonraki hissiyatınızın özeti şeklinde.

13 Ağustos 2017 Pazar

Everthing Everthing

Geçenlerde Everthing Everthing filminin vizyon öncesi özel gösterimine gittim.
Pena Yayınlarının davetlisi olarak 😎
Her Şey isimli Nicola Yoon kitabının film uyarlaması bu film.

Yazarın çok beğenilen ikinci kitabı Güneş de Bir Yıldızdır isimli kitabını da okuyup beğenmekle birlikte bu Her Şey benim için başka. O yüzden filmi çok merak ediyordum ama çok da ümitli değildim.
Bir de instagramda kısa tanıtım videolarına denk geliyordum dandik geliyordu. Kitabı okudum ya havam var tabii film versiyonunu sevmeyeceğim diye.

Özel gösterime de bu duygularla gittim tabii.
Şimdi size kitap - film karşılaştırması yapacağım.
Öncelikle film başlamadan evvel görüntü alamayacağımız konusunda uyarıldık ki bu gayet normal ama işin ilginci bir kişi yüzü seyircilere dönük tüm film boyunca cep telefonunu çıkaran oldu mu diye kontrol etti. Karanlıkta biz onun yüzünü göremiyoruz ama ekran bize yansıdığı için o bizimkini görebiliyor. Biri tarafından izlenilme düşüncesi ne kadar rahatsız edici değil mi? Hem o kişi için de çok sıkıcı bence. Ama demek ki gerekliydi.


Konusunu bilmeyenler için özet geçiyorum. Hastalığı nedeniyle evden çıkamayan bir kızımız var. dışarıdaki havayla teması bile ölümcül olabilir. Kıyafetleri falan radyasyonla temizleniyor. Annesi doktor ve annesi olmadığı zamanlarda özel hemşiresi onunla ilgileniyor. Kızın hayatı mahalleye yeni birilerinin taşınmasıyla değişiyor.. falan filan. Daha fazla anlatamam.


Öncelikle karakterler çok güzel olmuş. Maddy ve annesi siyahi, Olly -mahalleye yeni taşınan genç- beyaz amerikalı, Carla Latin güzeli bir hemşire. Kitaba uygun.
Ev.. ev mükemmel! Kitapta bu kadar güzel miydi? Muhteşem bir ev.
Tanışmaları, ilk görüşmeleri falan ufak farklılıklar var. Ancak çok şekerlerdi. Çok şekerlerdi!!!
Evet sevdim, yanlış anlamadınız.
Kitabı okumayanlar da benim kadar sever mi bilmiyorum, biraz yavaş gelebilir onlara. Sonuçta benim karakterlerle aramda bir bağ var.
Sadece.. hımm.. spoiler vermeden nasıl anlatabilirim bu kısmı.. anlatamam o yüzden uyarımı yapıyorum; dikkat spoiler!
~~
Olly ile Maddy'nin Hawaii'ye gittikten sonra filmin temposu bir anlık yükselse de sonra tekrar düşüyor. Oysa kitapta o kısımlar çok heyecanla ve endişeyle okunuyordu.
~~

Genel olarak temposu düşük bir film yani.
Ama gerçekten ben çok sevdim.
Tabii ki önce kitap, ille kitap.

10 Ağustos 2017 Perşembe

Winter | Ay Günlüğü Serisi 4

Geldik mi serinin son kitabına.
İlk kitap Cinder
ikinci kitap Scarlet
üçüncü kitap Cress
-Ara kitap Levana
dördüncü kitap Winter

Levana'yı da okudum ama okurken çok sıkıldım. Pek gerek yokmuş ona. Onun hikayesi keşke aralara serpiştirilseymiş de bu kitap olmasaymış.
Ona blog yazısı bile hazırlamadım bu yüzden.
Ben şey diye bekliyordum mesela, hani bu her kötünün kötü olma nedenini öğrenince biraz sempati de ona duyacağız ama yok yani. 
Sevimsiz geldi sevimsiz gidiyor Levana.

GeçelimWinter'a.

Winter benim en sevdiğim karakter oldu.
Hem deli, hem güzel, hem iyi.
Levana'nın üvey kızı. Yani aslında kraliyet kanı taşımıyor ama halk onu çok seviyor ve neticede prenses.
Scarlet önceki kitapta aylılar tarafından esir alınmıştı ya, Winter'ın evcil hayvanı oluyor. Kai topluluğa geri dönüp kaçırılmasıyla alakası olmadığını söylüyor ve Levana ile düğünü Ay'da yapalım diye teklif ediyor.
Bunun üzerine bu seferki maceralar ayda gerçekleşiyor.
Serinin en kalın kitabı. 800 sayfa. Buna rağmen 4 günde mi ne bitti. Çok zevkli, zekice hazırlanmış kurgusuyla tıkır tıkır ilerledi.

Serinin yine en sevdiğim kitabı da bu kitap oldu. Çok ara vererek okudum aslında seriyi bi istediğim tempoyu tutturamadım ama sonunda bitti.
Sanırım biraz daha gençken okusaydım bayılırdım. Gene çok sevdim de yani biraz gençlere yönelik bu da bir gerçek.
Masal uyarlamalarını çok seviyorum ve Marissa daha neler yazacak merak ediyorum doğrusu.
Diğer kitabını da Winter'ı alırken almıştım. 
Bakalım onu ne zaman okurum?
Aranızda seriyi okuyan/okumayı düşünen var mı?

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Heo Joon Jae (Lee Min Ho) Şıklığı

The Legend of Blue Sea çıktığından beri izlemek istediğim bir diziydi.
Ancak yoğun çalışma programım - 😁 - dolayısıyla izlemeyi oldukça erteledim.
Gerçekten bu konuda bu kadar prensip ve irade sahibi olmak beni bile şaşırtıyor ya neyse o konulara girmeyelim.
Diziye olan ilgim dizideki erkek karakter değil kadın karakter kaynaklı.
Man from the stars'da kadına resmen hayranlık duymaya başladım.
Ancak çok sevdiğim, muhteşem fizikli Jun Ji-Hyun ve giydikleri değil, Lee Min Ho'nun giydiklerinden bahsetmek istiyorum.

Lee Min Ho'nun Personal Taste'de giydiği kısa pantolonları ne kadar yadırgamıştım hala aklımda.
Tabii ben o zaman kore cahili, bilmiyor ki bu dizilerde gördüğün kıyafetler yıllar sonra ülkemizde moda olacak.
Ama şimdi öyle mi? Lee Min Ho leopar tayt giyse normal karşılıyorum.
(en son City Hunter'da giymişti leopar tayt latife yapmıyorum yani)

Bize göre bazen şahane bazen abartı bazen de, OMG bunu bir erkek nasıl giyer, dedirten şeyler giyseler de, yakıştırıyorlar bence.



Pembe ve griyi biz kadınlar kombinlemeyi iyi biliriz aslında ama hiç erkekte görmüş müydünüz?
Veya böyle güzel taşınabileceğini, yakışabileceğini düşünür müydünüz? 😍😍😍


Bana bunlar yetmez, diyorsanız, sizleri City Hunter'daki Lee Min Ho stiline alalım 😉
Evet hanımlar, modacılar, stylistler.. Yorumları alalım?

4 Ağustos 2017 Cuma

The Crown

Dizinin ikinci sezonu yüklenmeden bu diziden de bahsedeyim.
Dönem dizilerini/filmlerini seviyorum, seviyorsun, seviyor.
İngiliz kraliyet ailesi işin içinde olunca daha da ilgi çekici oluyor.
Bu kez yakın tarihimizden, kral ya da prenslerden değil Kraliçeden bahsedeceğiz.
II. Elizabeth'ten!
Hala yaşıyor.
Aman maşallah diyeyim de ölür mölür kenafir gözlü Seyhan etti demesinler.
Laf aramızda kraliçe tam 91 yaşında!

Önemli uyarı.
Bu diziden sonra ciddi bir kraliçe sevdası sarıyor dört bir yanınızı.
Elizabeth'in babası kekeme Kralmış bu arada. Ben bunların hikayesini az çok, bölük pörçük biliyorum ama böyle dizilerle oturuyor yerine.
Kekeme Kral diye bilinen IV. George, abisi  Edward'ın tahtan sevgilisi uğruna çekilmesi üzerine gönülsüz bir şekilde kral olmuştu. (Bunun da güzel bir filmi var, link vereyim; Zoraki Kral )
Kralın iki kızı var ve işte Kraliçe Elizabeth kralın büyük kızı.
Krala değinmemin bir nedeni var. Ben bu sevdiği kadın uğruna tahttan vazgeçen Edward'ın hikayesini çok merak ediyorum. Dizide de çok kötü gösterilmiş. Yani eminim biri bize yansız bir şekilde bu hikayeyi anlatsa var ya bayılırız, vay be her şeyden vazgeçmiş falan deriz, ama ingilizler pek sevmiyor herhalde.

Dizi yorumuna tam olarak gelemiyorum ama şunu da demem lazım, kraliçenin kardeşi Prenses Margaret' a bayıldım. Bana benziyor 😂😂😂😂 Düşestim prenses oldum 😂
Esprili ve asi bir karakter. Tamam aslında bana benzemiyor ben disiplinli ve kuralcı biriyim benden olsa olsa kraliçe olur😂😂 Ay biri beni sustursun, alçak gönüllülük yapacakken ağzımdan kibirli sözler çıkıyor😂

Diziyi izlerken Prenses Margaret'ın hayatını da okudum. Ay o kadar üzüldüm ki. Bana bir de spoiler oldu tabii. 2002'de vefat ettiğini öğrenince de sanki yeni ölmüş gibi üzüldüm.

Tekrar Elizabeth'e dönersek, kraliçeyi Claire Foy canlandırıyor.
Kraliçe bir harika!
Kıyafetler muazzam. Sadece kıyafetler için bile izlenir cidden 😊 O kalabalığın içinde nasıl da yalnız, nasıl da güçlü durmaya çalışıyor. Etkileyici.
Bir de taç giyme sahnesi var. Mü-kem-mel!
Sonra bulabildiğim eski görüntüleri de izledim. cidden çok başarılı.
Kraliçenin kocasına uyuz oldum, hala ölmemiş ya. Kraliçenin kocasını oynayan adam da, adı neydi, Matt Smith, cuk oturmuş.

Kraliçe onu kırmamaya özen gösterse de, kocası çok kere onu zor durumda bırakıyor.
Bu arada, çocukları kraliyet ailesine uygun olarak Kraliçe'nin soyadını alıyor. Bu da güzel işleniyor dizide.

Ben bu diziyi izleyeli çok uzun zaman oldu he! Neredeyse size bölüm bölüm anlatacağım ama :)
Durdursanıza beni. Seyhan tamam izleyeceğiz desenize.
Neyse kolum ağrıdı.
Yazmayı bırakıyorum.
İkinci sezon gelse de izlesek.

2 Ağustos 2017 Çarşamba

Koca Yürekli Muhteşem Detay

İltifat edeceğim diye kasanlar online mı?
Yazım hiç hoşunuza gitmeyecek baştan söyleyeyim.

Biliyorum tek okuduğunuz şey sosyal medyada dönen alıntılar ama Allah aşkına biri bir yerde hoşunuza giden bir laf etti diye onu alıp suyunu çıkarana kadar kullanmayın.

Bir akrabam var ne zaman ve kimle bir şey paylaşsa, okumadan altındaki yazıyı biliyorum. Koca yürekli arkadaşım..

Koca yürekli babam
Koca yürekli amcam
Koca yürekli abim...
Hayırdır kalp sorununuz mu var?

Koca yürekli babam demişsin de hala annene köpek gibi davranmıyor muydu o adam?
Neyin peşindesin?!

Koca yürekli yakıştırması kimlere yapılır mesela buna da değineyim bir hizmetim daha olsun.
Mesela benim 10 yaşındaki bir öğrencim bu yıl saçlarını lösemili çocuklar yararına bağışladı.
😍😍😍😍
Upuzun, güpgüzel, çok sevdiği saçları vardı ve tam 30 cm kestirip kendi kadar şanslı olamayan çocuklara bağışladı.
Bu kızım koca yürekli değil de ne?!

Bir diğer deli olduğum söylem de, olur olmaz her şeye, hatta herkese kullanılan sen muhteşem bir detaysın, iltifatı(!)
Bunun nesi iltifat?
Detay arkadaşlar, bir gömleğin manşeti olabilir. Trençkotunuzun astarı veya!
Aldığınız elbisenin iç dikişlerinin temiz olması ya da pantolonunuzun spor dikişlerinin muntazam olması.
Anlatabiliyor muyum?
Ayakkabı bağcığının zıt bir renk olması, koldaki ben, yüzdeki çil.. tamam.
Durup dururken bir insana detay demek bilemiyorum hangi aklın işi?

Bu gerçekten caps hesaplarının dilimize yerleştirdiği ve bize yaptığı en büyük kötülük.
Espriyse evet ama gerçekten çok orijinal bir şey söylediğini sanarak bunu kullanmak... bilemiyorum yazık ya..

Konuşuyoruz ama nece konuşuyoruz?..
(Muhteşem bir detay(!) olan sevgili amcam Micheal Cinco'dan bir görsel kullandım, çünkü o bir detay prensi💖)
Çok önemli bir not:
Bu yazıyı çok uzun zamandır hazırlamıştım ancak ne zaman paylaşacak olsam birilerinin bu iki yakıştırmadan birini yaptığını görüyorum ve onlar üstlerine alınmasın diye yayınlamaktan vazgeçiyorum. Ancak yeter ya gerçekten. Kim alınıyorsa alınsın.