31 Ağustos 2014 Pazar
Wentworth Miller Kapağı.. Ulan Wentworth!!
Prison Break izleyen her genç kızın rüyalarını süsleyen bir Micheal Scofield vardı.
Bir de Michael Scofield'e beden sağlayan Wentworth Miller..
Malezya'daki Augustman dergisinin eylül sayısına kapak olduğunu görünce benim gibi özleyenleriniz, merak edenleriniz varsa diye paylaşmak istedim.
Hem dergiden bir kaç foto paylaşayım hem de henüz duymayanlarınız varsa Miller'ın eşcinsel olduğunu açıkladığını benden öğrenin.
O sıralarda da bu konuşuluyordu. Yani Prison Break zamanı. "Yok artık!", "Olamaz canım aa!", "O kadar güzel ki adama iftira atılıyor" diye biz itiraz ediyorduk Wentworth de bizi desteklercesine susuyordu.
Hey gidi günler..
Rusya'da bir film festivaline davet edilen Wentworth Miller, "bir eşcinsel olarak bu daveti reddetmeliyim" sözleriyle daveti kabul etmediğini açıklıyor. Nedeni ise Rusya'nın homofobik bir ülke olduğu için kendi gibi olan insanları dışlaması. Bu cevap ve Rusya'ya aldığı tavır sayesinde eşcinsellerden büyük destek alıyor.
Bahsi geçen derginin Eylül sayısında bu habere de yer verilmiş.
Benim kaynağım ise bir kaç gün öncesinin Ntvmsnbc haberi.
Fotoğraflar ise JustJared.
30 Ağustos 2014 Cumartesi
Sawako'nun İrmik Tatlısı
Böyle yemesi kolay tatlıları çok severim. Dilimlemekle uğraşmazsınız löp löp atarsınız ağzınıza.
Cumartesi yemek köşesi efendim unuttum sanmayın.
Direkt konuya girip sonra, cumartesi yemek köşesi uyarısını vermek, reklamlardan sonra efendim bizle kalın, deyip göz kırptığımı hayal etmeme neden oldu :)
Kore Günlüklerim'de görmüştüm. Hafızama kazımışım, bir gün hadi ben bunu yapayım, diye kalktım ve yaptım. Hafızama nasıl güvendiysem tarifi kontrol etme gereği duymadım.
Halbuki yanlış yapmışım ben bunu!
Burçak ve hindistan cevizine bulanıp yuvarlanacakken ben burçağı içine katıp hindistan cevizine bulamışım :)
Tarif verdiğim linkte. Benimki de hiç fena olmadı ama siz yine de orijinaline sadık kalın bence :D
Bir sonraki yemek köşemizde görüşmek üzere efendim.
Hürmetler...
Cumartesi yemek köşesi efendim unuttum sanmayın.
Direkt konuya girip sonra, cumartesi yemek köşesi uyarısını vermek, reklamlardan sonra efendim bizle kalın, deyip göz kırptığımı hayal etmeme neden oldu :)
Kore Günlüklerim'de görmüştüm. Hafızama kazımışım, bir gün hadi ben bunu yapayım, diye kalktım ve yaptım. Hafızama nasıl güvendiysem tarifi kontrol etme gereği duymadım.
Halbuki yanlış yapmışım ben bunu!
Burçak ve hindistan cevizine bulanıp yuvarlanacakken ben burçağı içine katıp hindistan cevizine bulamışım :)
Tarif verdiğim linkte. Benimki de hiç fena olmadı ama siz yine de orijinaline sadık kalın bence :D
Bir sonraki yemek köşemizde görüşmek üzere efendim.
Hürmetler...
29 Ağustos 2014 Cuma
Bir Türk Masalı: Duygu
Bir kere neden Türk masalı?
Nesi Türk masalıymış ki?
Ben anlamadım. Anlayan beri gelsin.
Aslında bu kitaba karşı bu kadar mesafeli değildim.
Pek yapmadığım bir şeyi yaparak arka kapak yazısını okudum ve ilginç olabileceğini düşündüm için okumaya karar verdim.
Kitap kalındı. Olsundu. Ben kalın kitap severdim.
Sayfa sayısının fazlalığı bir tarafa kullanılan punto çok küçük. Yani muhtemelen daha kalın gözüküp okuyucuyu korkutacağı düşüncesiyle küçük punto kullanılmış ve sayfa sayısı düşmüş. En az bin sayfalık bir kitaptan söz ediyorum esasında.
3 kabadayı ve bir kızın arkadaşlığı üzerine kurulu, zaman zaman geçmişe giderek böylesi bir birlikteliğin nasıl başladığını neden kıza bu kadar düşkün olduklarını da anlatan, Duygu'nun ağzından anlatılan bir hikaye.
Ama demiştim sayfa sayısını dolayısıyla hikaye demek ayıp olur destan demek daha mantıklı.
Dili güzel, akıcı, konu farklı, okunulası bir kitap ancak çok ama çok geveze bir insan düşünün. Ama çok bak!
Heh işte o bir şeyi anlatırken, isterse dünyanın en harika olayından bahsedecek olsun sinir olmaz mısınız? Yaw lafı bu kadar dolandırmaya ne gerek var, diye isyan etmez misiniz?
Ben ettim.
Bu kadar geyik muhabbetine yer verilmesine..
Merdivenleri tek tek, indim aynadan kendime baktım, elimi cebime soktum, kafamı kaşıdım gibi alt tarafı bir markete gidişi bu kadar abartılması ve anlatılmasına bir mana veremedim.
Belki de ben geveze insana tahammül etmekte zorlandığım içim sayfalar ilerledikçe kitabın bu yönüne sinir oldum.
Bu kadar ayrıntı bence konusu azsa verilmeli. Bu kitap öyle değil ki, konu da bol gevezelik de.
Bir de yazar bir ara kendinden, önceki kitabından bahsediyor. Ne yalan söyleyeyim bana itici geldi. Okuyanlarınız varsa hangi kısımdan bahsettiğimi anladılar.
Yerden yere vurmayayım kitabı hadi. Seri falan olsaydı, olaylar değil de anlatım bu kadar abartılmasaydı ve internet üzerindeki yorumlar muhteşem- şahane gibi abartılı olmasaydı şuan belki bambaşka bir yorum okuyor olurdunuz burada.
Tabii.. bu uzun yazımı okuduysanız?!
Nesi Türk masalıymış ki?
Ben anlamadım. Anlayan beri gelsin.
Aslında bu kitaba karşı bu kadar mesafeli değildim.
Pek yapmadığım bir şeyi yaparak arka kapak yazısını okudum ve ilginç olabileceğini düşündüm için okumaya karar verdim.
Kitap kalındı. Olsundu. Ben kalın kitap severdim.
Sayfa sayısının fazlalığı bir tarafa kullanılan punto çok küçük. Yani muhtemelen daha kalın gözüküp okuyucuyu korkutacağı düşüncesiyle küçük punto kullanılmış ve sayfa sayısı düşmüş. En az bin sayfalık bir kitaptan söz ediyorum esasında.
3 kabadayı ve bir kızın arkadaşlığı üzerine kurulu, zaman zaman geçmişe giderek böylesi bir birlikteliğin nasıl başladığını neden kıza bu kadar düşkün olduklarını da anlatan, Duygu'nun ağzından anlatılan bir hikaye.
Ama demiştim sayfa sayısını dolayısıyla hikaye demek ayıp olur destan demek daha mantıklı.
Dili güzel, akıcı, konu farklı, okunulası bir kitap ancak çok ama çok geveze bir insan düşünün. Ama çok bak!
Heh işte o bir şeyi anlatırken, isterse dünyanın en harika olayından bahsedecek olsun sinir olmaz mısınız? Yaw lafı bu kadar dolandırmaya ne gerek var, diye isyan etmez misiniz?
Ben ettim.
Bu kadar geyik muhabbetine yer verilmesine..
Merdivenleri tek tek, indim aynadan kendime baktım, elimi cebime soktum, kafamı kaşıdım gibi alt tarafı bir markete gidişi bu kadar abartılması ve anlatılmasına bir mana veremedim.
Belki de ben geveze insana tahammül etmekte zorlandığım içim sayfalar ilerledikçe kitabın bu yönüne sinir oldum.
Bu kadar ayrıntı bence konusu azsa verilmeli. Bu kitap öyle değil ki, konu da bol gevezelik de.
Bir de yazar bir ara kendinden, önceki kitabından bahsediyor. Ne yalan söyleyeyim bana itici geldi. Okuyanlarınız varsa hangi kısımdan bahsettiğimi anladılar.
Yerden yere vurmayayım kitabı hadi. Seri falan olsaydı, olaylar değil de anlatım bu kadar abartılmasaydı ve internet üzerindeki yorumlar muhteşem- şahane gibi abartılı olmasaydı şuan belki bambaşka bir yorum okuyor olurdunuz burada.
Tabii.. bu uzun yazımı okuduysanız?!
Engin Altan'ın Evliliği: Şok!
İnanın benim için şok oldu.
Sizin için de oldu mu merak ediyorum?
Özge Özpirinçci'den ayrılalı ne kadar oldu ki?
:0
Ben zaten ayrılmalarına çok şaşırmıştım. Senelerdir süren bir ilişkileri vardı çok uyumlu görünüyorlardı. Derken ayrıldılar ve akabinde başkalarıyla anılmaya başladılar.
Bu nasıl oluyor aklım almıyor?! Almasın da zaten!
Benim aklım bunu almıyorken bu kadar kısa sürede evlenmelerine şoke olmama şoke olmazsınız diye düşünüyorum.
Allah mesut etsin. Bize aslında çok laf düşmez ama eminim bu ilişkinin yürümeyeceğini düşünen bir milyon insan bulabilirim :)
Hoş İbrahim ve Demet Kutluay çifti için de bunları düşünmedik değil. Demek ki her şey bizim düşündüğümüz gibi ilerlemiyor, her şeyin bir nedeni var.
Ben bu kadar ılımlı bir yazı yazamayacak kadar şaşkındım aslında ancak Neslişah Alkoçlar'ın instagram hesabında evlendiğini duyurduğu fotoğraflara yapılan yorumları görünce, "Bu kadar çirkinleşme Seyyoşş" dedim, "Sana ne ya" dedim. Sakinleştim.
Bu arada Neslişah Alkoçlar Hülya Koçyiğit'in torunuymuş.
Düzyatan'ın Alkoçlar için kirası 15 bin lira olan ev tuttuğunu, 100 bin dolarlık yüzüğü alabilmek için cipini sattığını biliyordum da bunu yeni öğrendim.
Neysee.. Uzatmayacağım. Sözü size bırakıyorum.
28 Ağustos 2014 Perşembe
Eskisi Gibi Değilim Desem Kim İnanır?
Eskisi gibi değilim ama imajımı yıkamıyorum..
Eskisi gibi neşeli değilim ama insanlar hep eğlendirmemi bekliyor.
Eskisi gibi sinirli değilim ama insanlar kızarım diye çekiniyor.
Eskisi gibi genç değilim ama insanlar o şımarık çocuğu arıyor.
Eskisi gibi obur değilim ama insanlar illa ki yiyeyim diye bakıyor.
Eskiden kuzenim bana çöp öğütücü derdi. Her şeyi yerdim. Hala birilerinin aklına tavuk derilerini atarken ben geliyorsam bu tamamen benim pis boğazımdan.
Çok iğrenç ama taze pişmiş tavuk derisine bayılırdım önceden. Nerede denk geldiysem de yemişim Allah beni bildiği gibi yapsın, ben dinlemekten bıktım insanlar anlatmaktan bıkmadı.
Çocukmuşum yaw aşın artık diye patlayacağım birine, o olacak.
Eve gelen misafir hala bana bir şey getirir. Benim sevdiğim pasta, ben severim diye kurabiye, bana çikolata.. İnanın geçen gün biri ben seviyorum diye bizim evde çorbasından yaptı.
Şikayet etmek değil aslında niyetim. Ama böyle bir jestle karşılaşınca ufalıp onlu yaşlarıma geri dönüyorum, bazen daha da öncesine.
Ve işin kötüsü ben artık o pastayı sevmiyor, o kurabiyeden bıkmış oluyorum. Çorba için bir şey diyemem çok da güzel olmuştu Allah için.
Ailenin en küçüğü sadece ailesinin gözünde değil etrafın gözünde de büyümüyor herhalde.
Ortanca olmak varmış şu hayatta :P
Eskisi gibi neşeli değilim ama insanlar hep eğlendirmemi bekliyor.
Eskisi gibi sinirli değilim ama insanlar kızarım diye çekiniyor.
Eskisi gibi genç değilim ama insanlar o şımarık çocuğu arıyor.
Eskisi gibi obur değilim ama insanlar illa ki yiyeyim diye bakıyor.
Eskiden kuzenim bana çöp öğütücü derdi. Her şeyi yerdim. Hala birilerinin aklına tavuk derilerini atarken ben geliyorsam bu tamamen benim pis boğazımdan.
Çok iğrenç ama taze pişmiş tavuk derisine bayılırdım önceden. Nerede denk geldiysem de yemişim Allah beni bildiği gibi yapsın, ben dinlemekten bıktım insanlar anlatmaktan bıkmadı.
Çocukmuşum yaw aşın artık diye patlayacağım birine, o olacak.
Eve gelen misafir hala bana bir şey getirir. Benim sevdiğim pasta, ben severim diye kurabiye, bana çikolata.. İnanın geçen gün biri ben seviyorum diye bizim evde çorbasından yaptı.
Şikayet etmek değil aslında niyetim. Ama böyle bir jestle karşılaşınca ufalıp onlu yaşlarıma geri dönüyorum, bazen daha da öncesine.
Ve işin kötüsü ben artık o pastayı sevmiyor, o kurabiyeden bıkmış oluyorum. Çorba için bir şey diyemem çok da güzel olmuştu Allah için.
Ailenin en küçüğü sadece ailesinin gözünde değil etrafın gözünde de büyümüyor herhalde.
Ortanca olmak varmış şu hayatta :P
27 Ağustos 2014 Çarşamba
Öteki Kadın Derken?!
Amerikan filmlerini özlemiş, pek de güzel bir şeyler izleyemediğim bir dönemde izledim bu filmi.
İlaç gibi geldi desem yeridir.
Ne zamandır böyle hoş, güldüren, düşündüren orijinal bir hikaye izlememiştim.
Spoiler vermek gibi olmasın ama Cameron Diaz yaşlanmış. Zaten bilinen şeyin spoileri olmaz değil mi?
:)
Gerçi Cameron Diaz yaşlanmış olabilir ama hala benden genç!
Kendisi öteki kadın olduğundan bihaber olan öteki kadın rolünde.
Bunu bilmeseydiniz iyiydi ama bu bilgiyi vermeden filmin konusuna değinemezdim kusura bakmazsınız artık.
Yapacağı sürpriz elinde patlayacak şekilde sevgilisinin evli olduğunu öğrenecek.. karısı da haliyle sevgilisini..
Güzel hoşça vakit geçireceğiniz, büyük ihtimal pek seveceğiniz bir film.
Listeye ekleyin bakalım ;)
Kötü Komşu.. Düşmanımın Başına..
Ev alma komşu al demiş atalarımız.
Amerikalının atası değil bizim atalarımız söylemiş. Onlar ise nelerle nasıl komşularla uğraşıyor bir görün!
Bu filmin ismi konusunu özetliyor aslında ama yine de bahsedeyim.
Huzurlu mutlu bir şekilde banliyölerinden yaşan çiftimizin hayatı banliyöye taşınan üniversiteliler sayesinde kararacaktır.
İlk etapta arkadaş olmaya çalıp sonra da her gece partiyi kaldırmayan "yaşlı" çiftimiz, komşularını polise şikayet etmesi aralarında adeta savaşın başlamasına neden olacaktır.
Bu filmin fragmanlarında çok gülmüştüm. Aman izleyeyim aman kaçırmayayım falan derken..
Film çok boş çok yavan çıktı.
Fragmanları izleyin gülün ve o size yetsin bence.
Komiklik olsun diye absürtlüğün edepsizliğin dibine vurulmuş. Komiklikten ziyade iğrençleşmiş geldi bana.
Ama Zac Efron güzel. Adam, çok ilginç yakışıklı değil güzel :)
Ne kadar çirkinleşebilir ki?! diyerek izleyebilirsiniz sadece.
Amerikalının atası değil bizim atalarımız söylemiş. Onlar ise nelerle nasıl komşularla uğraşıyor bir görün!
Bu filmin ismi konusunu özetliyor aslında ama yine de bahsedeyim.
Huzurlu mutlu bir şekilde banliyölerinden yaşan çiftimizin hayatı banliyöye taşınan üniversiteliler sayesinde kararacaktır.
İlk etapta arkadaş olmaya çalıp sonra da her gece partiyi kaldırmayan "yaşlı" çiftimiz, komşularını polise şikayet etmesi aralarında adeta savaşın başlamasına neden olacaktır.
Bu filmin fragmanlarında çok gülmüştüm. Aman izleyeyim aman kaçırmayayım falan derken..
Film çok boş çok yavan çıktı.
Fragmanları izleyin gülün ve o size yetsin bence.
Komiklik olsun diye absürtlüğün edepsizliğin dibine vurulmuş. Komiklikten ziyade iğrençleşmiş geldi bana.
Ama Zac Efron güzel. Adam, çok ilginç yakışıklı değil güzel :)
Ne kadar çirkinleşebilir ki?! diyerek izleyebilirsiniz sadece.
26 Ağustos 2014 Salı
Kapı Süsü Falan Derken...
Efendim ben geçenlerde hala oldum.
Artık resmen; annem bir babaanne, babam bir dede, bir ağabeyim amca diğer ağabeyim ise baba oldu!
Bir çocuk dünyaya geldi ve biz bambaşka insanlar olduk.
Yengem hamileyken kapı süsü beğenemediğini duyunca hemen instagram hesabımı açıp ahsapdecor isimli kullanıcın kapı süslerini gösterdim.
Beğenilmeyecek gibi değil ki..
Sipariş süresince öyle mi böyle mi, şu mu bu mu, yetişir mi yetişmez mi diye Filiz Hanımın başının etini yedim.
Çünkü bizim kız normal doğum ile vaktinden evvel geldi, ben yetişmek için tatilden erken döndüm, Filizcim de torpil yapıp benim siparişi biraz öne çekti.. olaylar olaylar.. ^.^
Bakınız 'Filiz Hanım'dı Filizcim oldu.
Hemen yüz göz olurum :)
Başta pahalı diyen annem bile, çok beğendi. İşte asıl o zaman çok mutlu oldum.
Ben zaten yazmak istiyordum ama çok soran olunca bir an önce yazayım, dedim. Hem hala olduğumu öğrenin hem ahsapdecor ile tanışmayan varsa benim vesilemle tanışsın...
İşte Ahşap Dekor'un çalışmalarından bazıları:
Dürüst olmak gerekirse, biraz araştırınca bu tarz kapı süslerine yapan başka hesaplara da rastladım. Ama hiç biri içime sinmedi. Taşların yamuk yamuk olduğu isimler vardı, özensizdi, tamam biraz daha ucuzdu ama kesinlikle değmezdi.
Bu da Seyhan Halamız ve kapı süsümüz ^.^
Ahşap Dekor instagram hesabı: ahsapdecor
Seyhan Hala instagram hesabı: The_Syhn
Artık resmen; annem bir babaanne, babam bir dede, bir ağabeyim amca diğer ağabeyim ise baba oldu!
Bir çocuk dünyaya geldi ve biz bambaşka insanlar olduk.
Yengem hamileyken kapı süsü beğenemediğini duyunca hemen instagram hesabımı açıp ahsapdecor isimli kullanıcın kapı süslerini gösterdim.
Beğenilmeyecek gibi değil ki..
Sipariş süresince öyle mi böyle mi, şu mu bu mu, yetişir mi yetişmez mi diye Filiz Hanımın başının etini yedim.
Çünkü bizim kız normal doğum ile vaktinden evvel geldi, ben yetişmek için tatilden erken döndüm, Filizcim de torpil yapıp benim siparişi biraz öne çekti.. olaylar olaylar.. ^.^
Bakınız 'Filiz Hanım'dı Filizcim oldu.
Hemen yüz göz olurum :)
Başta pahalı diyen annem bile, çok beğendi. İşte asıl o zaman çok mutlu oldum.
Ben zaten yazmak istiyordum ama çok soran olunca bir an önce yazayım, dedim. Hem hala olduğumu öğrenin hem ahsapdecor ile tanışmayan varsa benim vesilemle tanışsın...
İşte Ahşap Dekor'un çalışmalarından bazıları:
Dürüst olmak gerekirse, biraz araştırınca bu tarz kapı süslerine yapan başka hesaplara da rastladım. Ama hiç biri içime sinmedi. Taşların yamuk yamuk olduğu isimler vardı, özensizdi, tamam biraz daha ucuzdu ama kesinlikle değmezdi.
Bu da Seyhan Halamız ve kapı süsümüz ^.^
Ahşap Dekor instagram hesabı: ahsapdecor
Seyhan Hala instagram hesabı: The_Syhn
25 Ağustos 2014 Pazartesi
Erken Rüya Zamanlar
Fatma Erdek'in yayımlanan son romanı.
Kara Kış Beyaz Düş beni öyle etkilemişti, ben o kitabı öyle sevmiştim ki, Fatma Erdek ne yazsa okurum, diye düşünmüştüm.
Bu kitabı bekliyordum.
Tatil için yola çıktığımda geldi kitabım. Kargo poşetini açmaya bile vaktim yoktu, poşetle beraber attım çantama. Tatil beklediğim gibi geçmezse bile seveceğim bir kitabı yanıma aldığımdan emin olmanın verdiği huzuruyla düştüm yola.
'Erken Rüya Zamanlar'da bir zaman bir aşk yaşamış ancak yanlış yönlendirmeler neticesinde ayrı düşmüş iki sevgilinin yollarının yıllar yıllar sonra tekrar kesişmesi anlatılıyor. Bir taraf, ki hatasının farkında, üzgün, pişman ve hala seviyor, diğer taraf ayrılığın nedenini hala tam çözememiş sinirli, kırgın ve hala seviyor.
Ve olayları bir Eser'in bir Nehir'in ağzından dinliyoruz biz.
Ve bu anlatımı seviyorum.
Sadece anlatımı da değil, Fatma Erdek karakterlerini bir başka sevdiğimi bir kez daha idrak ediyorum.
Hayatın içinden biz gibi karakterler. Karar veren, sinirlenen, bir an gaza gelmişken bir an yılmış, vazgeçmenin eşiğinde ya da vazgeçmekten vazgeçmiş..
Karakterler bahane bence, ben Fatma Erdek'i seviyorum!
Benim gibi Aile-Drama türü kitapları seviyorsanız.. pardon da ne duruyorsunuz?
;)
Kara Kış Beyaz Düş beni öyle etkilemişti, ben o kitabı öyle sevmiştim ki, Fatma Erdek ne yazsa okurum, diye düşünmüştüm.
Bu kitabı bekliyordum.
Tatil için yola çıktığımda geldi kitabım. Kargo poşetini açmaya bile vaktim yoktu, poşetle beraber attım çantama. Tatil beklediğim gibi geçmezse bile seveceğim bir kitabı yanıma aldığımdan emin olmanın verdiği huzuruyla düştüm yola.
'Erken Rüya Zamanlar'da bir zaman bir aşk yaşamış ancak yanlış yönlendirmeler neticesinde ayrı düşmüş iki sevgilinin yollarının yıllar yıllar sonra tekrar kesişmesi anlatılıyor. Bir taraf, ki hatasının farkında, üzgün, pişman ve hala seviyor, diğer taraf ayrılığın nedenini hala tam çözememiş sinirli, kırgın ve hala seviyor.
Ve olayları bir Eser'in bir Nehir'in ağzından dinliyoruz biz.
Ve bu anlatımı seviyorum.
Sadece anlatımı da değil, Fatma Erdek karakterlerini bir başka sevdiğimi bir kez daha idrak ediyorum.
Hayatın içinden biz gibi karakterler. Karar veren, sinirlenen, bir an gaza gelmişken bir an yılmış, vazgeçmenin eşiğinde ya da vazgeçmekten vazgeçmiş..
Karakterler bahane bence, ben Fatma Erdek'i seviyorum!
Benim gibi Aile-Drama türü kitapları seviyorsanız.. pardon da ne duruyorsunuz?
;)
22 Ağustos 2014 Cuma
Ice Bucket Challenge
Nedir Buz Kovası Meydan Okuma?
Tabii belki siz olayı çözdünüz ama ben tatilde sosyal ağları kendime yasakladım. Sosyal medya ve güncel haberlerle minimum derecede alakadar oldum.
Twitter ya da Instagramdan takip edenler paylaşımlarımın ne kadar az olduğunu fark ettiler bence. Telefonumun şarjı iki gün gidiyordu o derece.
Gelir gelmez hasret giderdim ama neyse ;)
Dün twitterda görünce nedir ne değildir merak ettim.
Lou Gehrig hastalığı olarak da bilinen Als hastalığına dikkat çekmek için yapılan bir meydan okuma.
Meydan okumada buz dolu bir kova suyu başından aşağıya döken kişi bir kaç kişiye paslayabiliyor. (Bloglardaki mim gibi yani ;)
Ya meydan okumayı kabul edip suyu döküyorsunuz ya da bağışta bulunuyorsunuz.
Ünlüler genellikle hem bağışı gerçekleştirip hem de buz dolu kovayı başlarından aşağı dökerken kaydedilmiş görüntüleri videoya kaydedip paylaşıyorlar.
Arda Turanı duydunuz değil mi?
Türkleri zaten görmüşsünüzdür ben Amerika'dan bir kaç video paylaşmak istiyorum.
Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg Microsoft'un sahibi Bill Gates'a paslıyor:
Bu videoda da Jimmy Fallon'ı ve Jimmy Fallon'a paslayanlardan biri olan Justin Timberlake'i izleyebilirsiniz.
Peki bu buz dolu kovanın hastalıkla ne alakası var?
Tam çözemedim ama Als sinir ve omurilik hastalığı.
Hastalığın tedavisi henüz bulunamamış. Yıllar önce izlediğim The Guardian adlı dizideki karakterlerden biri yakalanmış, bu sayede Als ve Lou Gehrig'i öğrenmiştim.
Hastalık ilerledikçe hasta hareket yetisini kaybeder.
Buz dolu bir kova suyu boşaltsanız dahi tepki veremeyecekleri için bu yapılıyor diye düşünüyorum kendimce.
Peki siz ne düşünüyorsunuz bu meydan okuma hakkında?
20 Ağustos 2014 Çarşamba
The Lunchbox
Hint Filmleri Kuşağımızdan herkese selamlar.
Bu haftaki filmimiz, listemin sonlarında yer almasına rağmen twitterda Cüneyt Özdemir'in bahsettiğini görünce izlemeyi öne çektiğim bir film.
Aslında listeme sadık kalmayı seviyorum ama geçen seferki film beni hayal kırıklığına uğrattığı için güzel bir filmle film izleme şevkimi geri kazanmak istedim.
Bu filmde kocasının kalbine giden yolun midesinden geçtiği düşüncesiyle değişik yemekler hazırlayıp yollayan umutsuz bir ev hanımı ile tanışacaksınız.
Kocasına yolladığı sefer tası karışınca da iki yabancının birbirinin hayatını nasıl değiştirebileceğine tanık olacaksınız.
Ay şeker şey ^.^
Saajan Fernandes rolünde Life of Pi filmden tanıdığımız Irrfan Khan, Ila rolünde ise Nimrat Kaur oynuyor.
Çok güzel bir filmdi.
Film bittikten sonra bile filmin bıraktığı huzur uzun süre kaldı benimle.
Sonu biraz eleştirilmiş. Oysa çok yerindeydi.
İlle gelinlik, düğün dernek mi görmeliyiz beğenmek için, bilmiyorum?
Kadına yanlış anlama üzerine yazdığı not aklıma geldiğinde hala gülümsüyorum.
Bu film benim gibi listenizin sonlarındaysa, hadi bakalım yukarıya taşıyın.
Bana da kim tavsiye ettiyse teşekkür ederim.
Bu haftaki filmimiz, listemin sonlarında yer almasına rağmen twitterda Cüneyt Özdemir'in bahsettiğini görünce izlemeyi öne çektiğim bir film.
Aslında listeme sadık kalmayı seviyorum ama geçen seferki film beni hayal kırıklığına uğrattığı için güzel bir filmle film izleme şevkimi geri kazanmak istedim.
Bu filmde kocasının kalbine giden yolun midesinden geçtiği düşüncesiyle değişik yemekler hazırlayıp yollayan umutsuz bir ev hanımı ile tanışacaksınız.
Kocasına yolladığı sefer tası karışınca da iki yabancının birbirinin hayatını nasıl değiştirebileceğine tanık olacaksınız.
Ay şeker şey ^.^
Saajan Fernandes rolünde Life of Pi filmden tanıdığımız Irrfan Khan, Ila rolünde ise Nimrat Kaur oynuyor.
Çok güzel bir filmdi.
Film bittikten sonra bile filmin bıraktığı huzur uzun süre kaldı benimle.
Sonu biraz eleştirilmiş. Oysa çok yerindeydi.
İlle gelinlik, düğün dernek mi görmeliyiz beğenmek için, bilmiyorum?
Kadına yanlış anlama üzerine yazdığı not aklıma geldiğinde hala gülümsüyorum.
Bu film benim gibi listenizin sonlarındaysa, hadi bakalım yukarıya taşıyın.
Bana da kim tavsiye ettiyse teşekkür ederim.
18 Ağustos 2014 Pazartesi
Bunu Sen İstedin
Ben hala tatildeyim galiba.
Bir aksilik çıkmışsa gelmiş de olabilirim. Ay umarım bir aksilik çıkmaz.
Hatta ölsem haberiniz olmaz.
Ölmeseydim ya daha çok gençtim.
Neyse Takdir-i ilahi...
Ama bir de ölmemişsem... Ne yapayım yani tatilde yeni kitaplar okumuş olacağım sonra iyice birikecek kitap yazılarım. Okuduklarım ben tatildeyken devreye girsin.
Hem bu ara çok şikayet edene rastlıyorum. Yazın öyle her kitap okunmaz. O yüzden özellikle yazmam gerektiğini hissettim. Çünkü bu kitap çok eğlenceliydi!
Vefa Enver'in Çocuk da Yapamadım, Kariyer de ismiyle başlayan üçlemesinin ikinci kitabı: Bunu Sen İstedin.
Ben ilk kitabı tamamen isminden yola çıkarak okumam gerektiğini hissetmiştim.
Çok yaratıcıydı. Kayıtsız kalamadım.
Sonra madem seri, seriyi tamamlayayım, dedim.
İkinci kitap ilki ayarında olur hoşça vakit geçiririm diyordum ki..
İkinci kitap çok çok daha hoş çıktı. Süper eğlenceli.
Aslında üçlemelerde ikinci kitabın pek şansı olmuyor girişi sonuca bağlayan gelişme olarak kalıyor çoğunlukla. Bu kitap için bu söz konusu bile olamaz.
Çok sevdiğim belli oldu mu? ^.^
İlk kitaptaki Aslı, Ahu ve Sibel karakterlerimizin hayatındaki değişikliklerini ilk sayfalarda öğreniyoruz. Demektir ki bizi kestiremeyeceğimiz şeyler bekliyor.
Açıkçası onları özlediğimi de fark ediyorum.
İlk kitabı okumayanlar için spoiler olmadan ikinci kitabın konusuna değinmek mümkün değil. Sadece iki önemli karakterin de olaylara dahil olduğunu söyleyebilirim.
Yazın kitap seçmekte zorlanıyorum, diyenler!!
Sevin beni, ben sizin yerinize seçiyorum :P
Not: Görsel; yaşlanınca da kitap okumak istiyorum, isimli çalışmamdan. Model; anneannecik.
Bir aksilik çıkmışsa gelmiş de olabilirim. Ay umarım bir aksilik çıkmaz.
Hatta ölsem haberiniz olmaz.
Ölmeseydim ya daha çok gençtim.
Neyse Takdir-i ilahi...
Ama bir de ölmemişsem... Ne yapayım yani tatilde yeni kitaplar okumuş olacağım sonra iyice birikecek kitap yazılarım. Okuduklarım ben tatildeyken devreye girsin.
Hem bu ara çok şikayet edene rastlıyorum. Yazın öyle her kitap okunmaz. O yüzden özellikle yazmam gerektiğini hissettim. Çünkü bu kitap çok eğlenceliydi!
Vefa Enver'in Çocuk da Yapamadım, Kariyer de ismiyle başlayan üçlemesinin ikinci kitabı: Bunu Sen İstedin.
Ben ilk kitabı tamamen isminden yola çıkarak okumam gerektiğini hissetmiştim.
Çok yaratıcıydı. Kayıtsız kalamadım.
Sonra madem seri, seriyi tamamlayayım, dedim.
İkinci kitap ilki ayarında olur hoşça vakit geçiririm diyordum ki..
İkinci kitap çok çok daha hoş çıktı. Süper eğlenceli.
Aslında üçlemelerde ikinci kitabın pek şansı olmuyor girişi sonuca bağlayan gelişme olarak kalıyor çoğunlukla. Bu kitap için bu söz konusu bile olamaz.
Çok sevdiğim belli oldu mu? ^.^
İlk kitaptaki Aslı, Ahu ve Sibel karakterlerimizin hayatındaki değişikliklerini ilk sayfalarda öğreniyoruz. Demektir ki bizi kestiremeyeceğimiz şeyler bekliyor.
Açıkçası onları özlediğimi de fark ediyorum.
İlk kitabı okumayanlar için spoiler olmadan ikinci kitabın konusuna değinmek mümkün değil. Sadece iki önemli karakterin de olaylara dahil olduğunu söyleyebilirim.
Yazın kitap seçmekte zorlanıyorum, diyenler!!
Sevin beni, ben sizin yerinize seçiyorum :P
Not: Görsel; yaşlanınca da kitap okumak istiyorum, isimli çalışmamdan. Model; anneannecik.
15 Ağustos 2014 Cuma
Aysha Dergi İftarı
Ramazan Ayının sonlarına doğru gerçekleşen Aysha dergisi iftarına davet edildim.
Derginin yemek editörü arkadaşım Zeynep kontenjanından davetliler arasına sızdım.
Fazla blogger olmayınca anladım bunu da :)
Dergi ekibi, modacılar, stil danışmanları, instagram ünlüleri ile beraber Kuruçeşme Koru İstanbul'da iftar edip muhabbet ettik.
Dergi ekibini sevdim.
Zaten bu huyuma sinir olurum hemen kaynaşırım insanlarla, onlarla da kaynaştık yanlarından ayrılmadım.
Belki de gıcık oldular bana :))
Fotoğrafları görünce o gün geldi aklıma, sizle de paylaşmak istedim. Hem dergi ekibinden birileri okursa teşekkür etmiş olurum, dedim.
Tam da, bütün Ramazan güllaç ikram eden olmadı yaşasın! diye düşünüyordum ki güllaç ikramı geldi.
Güllaç sevmiyorum ama her Ramazan ikram edip, benim güllacımı ye ama, diyenler çıkıyor. Bunu yemeyebilirdim gerçi ama azdı ve hafif olduğu için yedim :)
Böyle de bir anım var, ana temalı bir yazı oldu bu da :D
Derginin yemek editörü arkadaşım Zeynep kontenjanından davetliler arasına sızdım.
Fazla blogger olmayınca anladım bunu da :)
Dergi ekibi, modacılar, stil danışmanları, instagram ünlüleri ile beraber Kuruçeşme Koru İstanbul'da iftar edip muhabbet ettik.
Dergi ekibini sevdim.
Zaten bu huyuma sinir olurum hemen kaynaşırım insanlarla, onlarla da kaynaştık yanlarından ayrılmadım.
Belki de gıcık oldular bana :))
Fotoğrafları görünce o gün geldi aklıma, sizle de paylaşmak istedim. Hem dergi ekibinden birileri okursa teşekkür etmiş olurum, dedim.
Tam da, bütün Ramazan güllaç ikram eden olmadı yaşasın! diye düşünüyordum ki güllaç ikramı geldi.
Güllaç sevmiyorum ama her Ramazan ikram edip, benim güllacımı ye ama, diyenler çıkıyor. Bunu yemeyebilirdim gerçi ama azdı ve hafif olduğu için yedim :)
Böyle de bir anım var, ana temalı bir yazı oldu bu da :D
13 Ağustos 2014 Çarşamba
Udaan
Hint filmleri izlemeye Ramazan Ayı boyunca ara verdim.
Şimdi de listeme kaldığım yerden devam etmeye çalışacağım.
İlk fırsatta listemde sıradaki filmi izledim bile.
Ama bu filmi neden listeme soktunuz, bir mana veremedim.
Böyle sıkıcı filmlerle beni hint filmlerinden soğutmak mı niyetiniz, aşk olsun.
Film 4 samimi ve haylaz arkadaşın liseden atılmasıyla başlıyor yani atılmalarına neden olacak şeyi yapmalarıyla.
Başlarında seveceğim sanmıştım oysa bu filmi.
İçlerinden biri annesinin ölümünden sonra yatılı okula yerleştirilmiş ve o zamandan beri babasını hiç görmemiş, eve gönderilmek en çok onun zoruna gidiyor.
Babası ile çatışması bir kardeşi olduğunu öğrenmesi falan işlenmiş filmde.
Hani bir yerden sonra güzelleşecek aile saadeti falan yaşanacak sandım, merakla ve sabırla izledim ama yok arkadaşım beğenmedim bu filmi ben.
Imdb puanı bile 8.4 bu filmin bir de.
Sanat filminden hallice ama. Ne bir dans ne bir müzik. Böyle hint filmlerine alışkın değilim ki :P
Bir de bu çocuğun kafasındaki nedir? Bilen var mı? :)
Şimdi de listeme kaldığım yerden devam etmeye çalışacağım.
İlk fırsatta listemde sıradaki filmi izledim bile.
Ama bu filmi neden listeme soktunuz, bir mana veremedim.
Böyle sıkıcı filmlerle beni hint filmlerinden soğutmak mı niyetiniz, aşk olsun.
Film 4 samimi ve haylaz arkadaşın liseden atılmasıyla başlıyor yani atılmalarına neden olacak şeyi yapmalarıyla.
Başlarında seveceğim sanmıştım oysa bu filmi.
İçlerinden biri annesinin ölümünden sonra yatılı okula yerleştirilmiş ve o zamandan beri babasını hiç görmemiş, eve gönderilmek en çok onun zoruna gidiyor.
Babası ile çatışması bir kardeşi olduğunu öğrenmesi falan işlenmiş filmde.
Hani bir yerden sonra güzelleşecek aile saadeti falan yaşanacak sandım, merakla ve sabırla izledim ama yok arkadaşım beğenmedim bu filmi ben.
Imdb puanı bile 8.4 bu filmin bir de.
Sanat filminden hallice ama. Ne bir dans ne bir müzik. Böyle hint filmlerine alışkın değilim ki :P
Bir de bu çocuğun kafasındaki nedir? Bilen var mı? :)
12 Ağustos 2014 Salı
Instagram'da Fahriye Evcen
Fahriye Evcen aramasıyla bloguma gelen çok insan oluyor.
Merak ediyorum aradıklarını bulabiliyorlar mı?
Umarım buluyorsunuzdur gençler!
En çok merak edilen sanırım Fahriye Evcen'in boyu.
Boyu 170 cm. Yine de 1.84 Burak Özçivit'in yanında ne kadar ufak tefek duruyor.
Bir de güzeller güzeli Fahriye'mizin estetikli olup olmadığı merak ediliyor.
Bu konuda bir tezim var ama keşke işin aslını bilsek :)
Neyse ya konumuz bu değildi. Konumuz Instagram'da Fahriye Evcen paylaşımları.
Fahriye Evcen'i beğeniyorsanız paylaşımlarını çok yerinde bulduğum Instagram hesabını takip etmelisiniz bence.
Spordan selfieye, günlük hayattan çekim arkasına, seviyeli ve yerinde paylaşımlarda bulunuyor.
Geçen yazımı hazırlarken dedim, Fahriye de instagramda ünlüler köşeme konuk olsun.
Fahriye Evcen'in Instagram hesabı: evcenf
Instagram demişken, benim instagram hesabım ise The_Syhn ^.^
Merak ediyorum aradıklarını bulabiliyorlar mı?
Umarım buluyorsunuzdur gençler!
En çok merak edilen sanırım Fahriye Evcen'in boyu.
Boyu 170 cm. Yine de 1.84 Burak Özçivit'in yanında ne kadar ufak tefek duruyor.
Bir de güzeller güzeli Fahriye'mizin estetikli olup olmadığı merak ediliyor.
Bu konuda bir tezim var ama keşke işin aslını bilsek :)
Neyse ya konumuz bu değildi. Konumuz Instagram'da Fahriye Evcen paylaşımları.
Fahriye Evcen'i beğeniyorsanız paylaşımlarını çok yerinde bulduğum Instagram hesabını takip etmelisiniz bence.
Spordan selfieye, günlük hayattan çekim arkasına, seviyeli ve yerinde paylaşımlarda bulunuyor.
Geçen yazımı hazırlarken dedim, Fahriye de instagramda ünlüler köşeme konuk olsun.
Fahriye Evcen'in Instagram hesabı: evcenf
Instagram demişken, benim instagram hesabım ise The_Syhn ^.^
11 Ağustos 2014 Pazartesi
Uzun Hikaye
Okuyalı uzun zaman oldu bu kitabı.
Kitaplarını elden çıkaran Nergisim'den istemiştim.
Bana göndermişti. O kalem de ondan.
Ne güzel zamanlardı değil mi Nero'm ya..
Mustafa Kutlu kulaktan kulağa yayılarak popülerleşen bir yazar bence.
Herkes birbirine Mustafa Kutlu kitaplarını gönül rahatlığıyla öneriyor.
İnce kitaplar ruhunuza işliyor.
Bizden hikayeler. Bizi bize anlatan hikayeler.
Sıcacık.
Bir dostla muhabbet eder gibi. Bir dostun hikayesinin onun ağzından dinler gibi okuyacağınız kitaplar.
Şimdi hatırladım, filmini de izleyip öyle yazmak istemiştim yazısını. Ancak bir türlü izleyemedim filmini o yüzden yazısı bu kadar gecikti.
Kitap zaten çok ince, konusuna değinmeye gerek yok, kaldı ki araştırmayın konusunu, alın okuyun.
Ben çok doğru bir zamanda okumuşum herhalde, aradan zaman geçmesine rağmen beni çok etkileyen yerler olduğunu hatırlıyorum.
Hele daha önce Nergis okurken altını çizmemiş olsa okuyup geçeceğim yerlerde takıldım.
Bu kitap benim için önemli bir kitap.
Sadece, kitap kapağı filmden sonra değiştirilmeseydi daha iyiydi, diye düşünüyorum. Çünkü önceki kapak çok daha güzelmiş.
Kitaplarını elden çıkaran Nergisim'den istemiştim.
Bana göndermişti. O kalem de ondan.
Ne güzel zamanlardı değil mi Nero'm ya..
Mustafa Kutlu kulaktan kulağa yayılarak popülerleşen bir yazar bence.
Herkes birbirine Mustafa Kutlu kitaplarını gönül rahatlığıyla öneriyor.
İnce kitaplar ruhunuza işliyor.
Bizden hikayeler. Bizi bize anlatan hikayeler.
Sıcacık.
Bir dostla muhabbet eder gibi. Bir dostun hikayesinin onun ağzından dinler gibi okuyacağınız kitaplar.
Şimdi hatırladım, filmini de izleyip öyle yazmak istemiştim yazısını. Ancak bir türlü izleyemedim filmini o yüzden yazısı bu kadar gecikti.
Kitap zaten çok ince, konusuna değinmeye gerek yok, kaldı ki araştırmayın konusunu, alın okuyun.
Ben çok doğru bir zamanda okumuşum herhalde, aradan zaman geçmesine rağmen beni çok etkileyen yerler olduğunu hatırlıyorum.
Hele daha önce Nergis okurken altını çizmemiş olsa okuyup geçeceğim yerlerde takıldım.
Bu kitap benim için önemli bir kitap.
Sadece, kitap kapağı filmden sonra değiştirilmeseydi daha iyiydi, diye düşünüyorum. Çünkü önceki kapak çok daha güzelmiş.
10 Ağustos 2014 Pazar
Burak Ve Fahriye Aşkı Dolu Dizgin!
Eski Çalıkuşucular toplanın bakıyım.
Şu ilişkiyi bi' masaya yatıralım.
Gerçi masaya yatırılacak bir şey yok. Bir kere bile Çalıkuşu'nu izleyen sanırım onların ne kadar birbirine yakıştığı konusunda bana katılacaktır.
Belki de diziyi izlerken, keşke gerçekten beraber olsalar, diye geçirdik içimizden.
Ve işte şimdi de kulağımıza aşk dedikoduları geliyor.
Yalnız şöyle aşklarını kabul ettiler mi?
Bir "aşk" söylemidir gidiyor. Oysa ağızlarından böyle bir şey duymadım ben.
Aranızda duyan var mı?
Sonuçta film çekiyorlar ve her attıkları adım haber oluyorken işlerine gelebilir.
Bir taraftan da, beraber film çekiyor olabilirler, aşk iddialarını kabul de etmiyor olabilirler ama bence beraberler, diyor içimdeki paparazzi.
Paparazzi değil ya içimdeki fan girl.
:)
Çünkü yakıştırıyorum arkadaşım. Evlensinler istiyorum hatta.
Özcan Deniz'i hiç yakıştıramamıştım zaten. Oh bunu da söyledim rahat ettim.
Görseller Burak Özçivit ve Fahriye Evcen'in birlikte rol alacakları 'Aşk Sana Benzer' isimli filmin ilk gününden ve mekan keşiflerinden.
Şu ilişkiyi bi' masaya yatıralım.
Gerçi masaya yatırılacak bir şey yok. Bir kere bile Çalıkuşu'nu izleyen sanırım onların ne kadar birbirine yakıştığı konusunda bana katılacaktır.
Belki de diziyi izlerken, keşke gerçekten beraber olsalar, diye geçirdik içimizden.
Ve işte şimdi de kulağımıza aşk dedikoduları geliyor.
Yalnız şöyle aşklarını kabul ettiler mi?
Bir "aşk" söylemidir gidiyor. Oysa ağızlarından böyle bir şey duymadım ben.
Aranızda duyan var mı?
Sonuçta film çekiyorlar ve her attıkları adım haber oluyorken işlerine gelebilir.
Bir taraftan da, beraber film çekiyor olabilirler, aşk iddialarını kabul de etmiyor olabilirler ama bence beraberler, diyor içimdeki paparazzi.
Paparazzi değil ya içimdeki fan girl.
:)
Çünkü yakıştırıyorum arkadaşım. Evlensinler istiyorum hatta.
Özcan Deniz'i hiç yakıştıramamıştım zaten. Oh bunu da söyledim rahat ettim.
Görseller Burak Özçivit ve Fahriye Evcen'in birlikte rol alacakları 'Aşk Sana Benzer' isimli filmin ilk gününden ve mekan keşiflerinden.
9 Ağustos 2014 Cumartesi
Noodle Yaptım
Bu cumartesi yemek köşemizde tarifini link olarak veremeyeceğim bir lezzet var.
Sırf yazmaya üşendiğim için bekliyordu, inanın.
Gerçi niye inanmayasınız ki :)
Efendim Özde Nudo markamızın kutudaki instant noodleları çekmecelerimizde duradursun, aile boyu noodle için paket olanlarından aldım.
Hazır soslara güvenemiyorum, bizimkiler sever mi sevmez mi?
Söz konusu babam oldu mu risk alamıyorum :D
Makarna kısmı acayip pratik. 3 dk haşlıyorsunuz sadece.
O yüzden önce sos kısmını hallettim.
Aslında ne koyacağımı bilemedim. Keşke, paketlerin arkasında çeşitli sos tarifleri olsa.
Buradan yetkililere seslenmiş olayım. Siz de yarın bir gün Nudo'nun paket noodlelarında tarif görürseniz beni hatırlayın :)
Yeşil ve kırmızı biberi ve havucu minik minik doğrayıp yağda soteledim. Kabuğu soyulmuş domatesi de minik minik doğrayıp içlerine ekledim. Biraz tuz, arzu edilen baharatlar falan.
Bu sırada noodle haşlandı bile.
Özde Nudo'nun noodlelarıını kullanacaksanız sakın 3 dakikadan fazla haşlamayın.
İster noodle ile sosu harmanlayın, isterseniz tabağa aldığınız kadarına sosundan ekleyin, orası size kalmış. Üzerine de kıyılmış maydanoz serpin. Ohh miss.
Sos benden sorulur gibi bir iddiam elbette yok, tarif bulamayınca kafama göre hazırladım. Bizimkiler çok sevdi ama, aynen bu şekil devam ediyorum yapmaya :D
Sırf yazmaya üşendiğim için bekliyordu, inanın.
Gerçi niye inanmayasınız ki :)
Hazır soslara güvenemiyorum, bizimkiler sever mi sevmez mi?
Söz konusu babam oldu mu risk alamıyorum :D
Makarna kısmı acayip pratik. 3 dk haşlıyorsunuz sadece.
O yüzden önce sos kısmını hallettim.
Aslında ne koyacağımı bilemedim. Keşke, paketlerin arkasında çeşitli sos tarifleri olsa.
Buradan yetkililere seslenmiş olayım. Siz de yarın bir gün Nudo'nun paket noodlelarında tarif görürseniz beni hatırlayın :)
Yeşil ve kırmızı biberi ve havucu minik minik doğrayıp yağda soteledim. Kabuğu soyulmuş domatesi de minik minik doğrayıp içlerine ekledim. Biraz tuz, arzu edilen baharatlar falan.
Bu sırada noodle haşlandı bile.
Özde Nudo'nun noodlelarıını kullanacaksanız sakın 3 dakikadan fazla haşlamayın.
İster noodle ile sosu harmanlayın, isterseniz tabağa aldığınız kadarına sosundan ekleyin, orası size kalmış. Üzerine de kıyılmış maydanoz serpin. Ohh miss.
Sos benden sorulur gibi bir iddiam elbette yok, tarif bulamayınca kafama göre hazırladım. Bizimkiler çok sevdi ama, aynen bu şekil devam ediyorum yapmaya :D
8 Ağustos 2014 Cuma
Mahleb Cafe
Üsküdar'da nasıl gözümden kaçırdığıma şaşırdığım bir cafe bu; Mahleb Cafe.
Ancak zaten yeni açılan bir cafe imiş.
Çok güzel, tam Üsküdar'ın ihtiyacı olan bir yer bence.
Ramazandan önce ani yağmurların bastırdığı biri kaç gün oldu ya hani.
Güllük gülistanlıkken birden başlayan sağanak.
Biz de kuzenimle geziyoruz, işlerimiz bitmiş, hava karardı birden.
Şemsiyemiz yok.
Dedim ki, aslında şimdi binip gitsek hiç ıslanmadan atlatabiliriz ama gel biz şu cafeye girelim bir şeyler yiyelim.
O da benim kafadan, girdik.
Her köşesine bayıldım. İnsanın içini açan bir mekan.
Ferah da aynı zamanda.
Mönü de güzel. Her şey var. Fiyatlar normal.
Karnımızı doyurduk kalktık. Yağmur da yağmadı.
Islanacağız diye korkup eve dönseydik eve gidince pişman olacaktık. Ama yapmadık, risk aldık, pişman da olmadık.
Hani illa ki bu cafe için bir yerlerden kalkıp Üsküdar'a gelinmez belki ama Üsküdar'dayken bir şans verilir.
Üsküdar Vakıfbank'ın karşısı, HSBC'nin yanı.
Ah zenginlik, bankalarla çok işim olduğu için yol tarifini böyle verdim :P
Ancak zaten yeni açılan bir cafe imiş.
Çok güzel, tam Üsküdar'ın ihtiyacı olan bir yer bence.
Ramazandan önce ani yağmurların bastırdığı biri kaç gün oldu ya hani.
Güllük gülistanlıkken birden başlayan sağanak.
Biz de kuzenimle geziyoruz, işlerimiz bitmiş, hava karardı birden.
Şemsiyemiz yok.
Dedim ki, aslında şimdi binip gitsek hiç ıslanmadan atlatabiliriz ama gel biz şu cafeye girelim bir şeyler yiyelim.
O da benim kafadan, girdik.
Her köşesine bayıldım. İnsanın içini açan bir mekan.
Ferah da aynı zamanda.
Mönü de güzel. Her şey var. Fiyatlar normal.
Karnımızı doyurduk kalktık. Yağmur da yağmadı.
Islanacağız diye korkup eve dönseydik eve gidince pişman olacaktık. Ama yapmadık, risk aldık, pişman da olmadık.
Hani illa ki bu cafe için bir yerlerden kalkıp Üsküdar'a gelinmez belki ama Üsküdar'dayken bir şans verilir.
Üsküdar Vakıfbank'ın karşısı, HSBC'nin yanı.
Ah zenginlik, bankalarla çok işim olduğu için yol tarifini böyle verdim :P
7 Ağustos 2014 Perşembe
Acı Söyler Zeytin Ağacı
Can Karabulut, okumayı çok seven, gelecekte bir gün belki yazar olacağını bilmeden çocukluk yıllarından itibaren okumanın yanı sıra yazmakla da ilgilenen taze yazarlarımızdan.
Çeşitli sektörlerden çalıştıktan sonra yazma tutkusuna daha fazla direnemeyip, sevdiği şeyin yani yazmanın peşinden gitmeye karar vermiş.
Acı Söyler Zeytin Ağacı onun ilk kitabı.
Cinius Yayınlarından çıkmış olan bu kitap 97 sayfa.
Hani bir taraf daha çok sever ya, bu daha çok seven tarafın ayrılık sonrası duygularını, olayı anlamaya çalışmasını, geri dön çağrısını, çaresizliğini ve yalnızlığını anlattığı bir kitap. Bir öykü.
Yazarı bazen, güzel ifade etmiş, diye överken bazen de, amma arabeske bağlamış, diye yerebilirsiniz. Öte yandan ayrılık sonrası, kim arabeske bağlamıyor ki?, diye de savunabilirsiniz.
Ben bir günde okudum. Ama bir kaç kitabı bir arada okumayı sevenler günde bir kaç bölüm okuyarak da okuyabilirler. Sanki ona da uygun bir kitap gibi geldi bana.
Taze yazarımıza başarılar diliyorum. Yolu açık olsun.
Çeşitli sektörlerden çalıştıktan sonra yazma tutkusuna daha fazla direnemeyip, sevdiği şeyin yani yazmanın peşinden gitmeye karar vermiş.
Acı Söyler Zeytin Ağacı onun ilk kitabı.
Cinius Yayınlarından çıkmış olan bu kitap 97 sayfa.
Hani bir taraf daha çok sever ya, bu daha çok seven tarafın ayrılık sonrası duygularını, olayı anlamaya çalışmasını, geri dön çağrısını, çaresizliğini ve yalnızlığını anlattığı bir kitap. Bir öykü.
Yazarı bazen, güzel ifade etmiş, diye överken bazen de, amma arabeske bağlamış, diye yerebilirsiniz. Öte yandan ayrılık sonrası, kim arabeske bağlamıyor ki?, diye de savunabilirsiniz.
Ben bir günde okudum. Ama bir kaç kitabı bir arada okumayı sevenler günde bir kaç bölüm okuyarak da okuyabilirler. Sanki ona da uygun bir kitap gibi geldi bana.
Taze yazarımıza başarılar diliyorum. Yolu açık olsun.
6 Ağustos 2014 Çarşamba
Anlatabildim mi?
Çok kibar biri olarak görmüyorum kendimi.
Kırılıp dökülmem "höt höt" denir ben gibilere.
Bu yüzden bir insan bana kaba geliyorsa gerçekten kabadır diye düşünüyorum.
Bakalım bana hak verecek misiniz?
En basitinden, bir şey anlattığında 'Anladın mı/anlıyor musun?' diye sormak yerine 'Anlatabildim mi?' diye bitiriyorsa bir insan cümlesini, bu onun inceliğini gösterir.
'Anlatabildim mi?' diye soran bir kişiye 'Anlatamadın' diye cevap veriyorsa karşı taraf; ayıdır, kaz kafalıdır, hatta öküzdür falan.
Doğru cevap "anlamadım" olmalıdır.
Bir insanın 'Anlatabildim mi?' diye sorması, 'sorun bende olabilir' alt metnini içeriyorsa, karşı tarafında 'Anlamadım' diyerek alt metinde 'belki de sorun bendedir' inceliğiyle cevap vermesi gerekmez mi?
İki şey geliyor aklıma:
Ya gerçekten kibarlıktan nasibini almamış bir öküz.
Ya da kötü niyetli birisi.
Öküz olmasını tercih ederim :)
Bir de şunlar var, hepimizin hayatında:
Güzel bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiniz, kaparken;
- Sağol aradığın için (veya dinlediğin için) dediniz ve karşı taraf
- Bir şey değil, mi dedi?!
Bütün o güzel muhabbeti çöpe atmaz mı bu cevap?!
Benim içimden elimi telefondan sokup karşı tarafın boğazına yapışmak gelir.
Çok mu zor yani 'sen de sağol' demek? Ya da ne bileyim "aa ne demek ne zaman istersen" demek?!
Bir örnekle konuyu sonlandırmak istiyorum müsadenizle.
The Paradise dizisinin yukarda kullandığım repliğinde Katherine Glendenning kocasından bahsedip, oldukça şanslı olduğunu, söyleyerek hiç hak etmediği halde kocasını övüyor.
Şüphesiz karşısındaki ayının teki olsaydı, evet şanslısınız cidden, derdi. Bu cevap diziyi izlerken çok hoşuma gitmişti.
Abartıyor muyum?
Fazla mı hassasım ya da?
Bilemiyorum anlatabildim mi?!
Kırılıp dökülmem "höt höt" denir ben gibilere.
Bu yüzden bir insan bana kaba geliyorsa gerçekten kabadır diye düşünüyorum.
Bakalım bana hak verecek misiniz?
En basitinden, bir şey anlattığında 'Anladın mı/anlıyor musun?' diye sormak yerine 'Anlatabildim mi?' diye bitiriyorsa bir insan cümlesini, bu onun inceliğini gösterir.
'Anlatabildim mi?' diye soran bir kişiye 'Anlatamadın' diye cevap veriyorsa karşı taraf; ayıdır, kaz kafalıdır, hatta öküzdür falan.
Doğru cevap "anlamadım" olmalıdır.
Bir insanın 'Anlatabildim mi?' diye sorması, 'sorun bende olabilir' alt metnini içeriyorsa, karşı tarafında 'Anlamadım' diyerek alt metinde 'belki de sorun bendedir' inceliğiyle cevap vermesi gerekmez mi?
İki şey geliyor aklıma:
Ya gerçekten kibarlıktan nasibini almamış bir öküz.
Ya da kötü niyetli birisi.
Öküz olmasını tercih ederim :)
Bir de şunlar var, hepimizin hayatında:
Güzel bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiniz, kaparken;
- Sağol aradığın için (veya dinlediğin için) dediniz ve karşı taraf
- Bir şey değil, mi dedi?!
Bütün o güzel muhabbeti çöpe atmaz mı bu cevap?!
Benim içimden elimi telefondan sokup karşı tarafın boğazına yapışmak gelir.
Çok mu zor yani 'sen de sağol' demek? Ya da ne bileyim "aa ne demek ne zaman istersen" demek?!
Bir örnekle konuyu sonlandırmak istiyorum müsadenizle.
The Paradise dizisinin yukarda kullandığım repliğinde Katherine Glendenning kocasından bahsedip, oldukça şanslı olduğunu, söyleyerek hiç hak etmediği halde kocasını övüyor.
Şüphesiz karşısındaki ayının teki olsaydı, evet şanslısınız cidden, derdi. Bu cevap diziyi izlerken çok hoşuma gitmişti.
Abartıyor muyum?
Fazla mı hassasım ya da?
Bilemiyorum anlatabildim mi?!
5 Ağustos 2014 Salı
Her Lovely Heels {Mini Dizi}
Nicedir bir Güney Kore dizisi tavsiye etmemiştim.
Güzel diziye denk gelmediğimden değil, izlemediğimden.Bu mini bir dizi.
Mini dizilere bayıldığımı söylememe gerek yok.
Güzel zaman geçirten bu mini dizilerin en güzel yanı zamandan çalmamaları. ^.^
Yine mini bir dizi olan Some Kind Of Goodbye yazıma Ayşecim'den gelen yorum üzerine notumu aldım ve ilk fırsatta izledim.
Dizimiz yuvarlak hesap 15'er dakikalik 10 bölümden oluşuyor.
Sadece bu kadar.
Esas kızımız Ji Hoo ilk topuklu ayakkabısını aldığı yerde kendisine ayakkabıyı satan delikanlıdan hoşlanmıştır ancak bir daha aynı dükkana gittiğinde artık o kişiyi göremeyecektir.
Fakat sanmayın ki yollar ayrıldı, bu daha kaderin cilvesi, o yollar tekrar kesişmez mi?
Nasıl kesişecek, sadece on bölüme ne kadar entrika ne kadar drama sığacak, kızın boyu çok mu kısa?
İşte bu soruların cevabını izleyip bir çırpıda öğreneceksiniz.
Ya da zaten izlediniz ve biliyorsunuz :)
Mini diziye bile bu sırtta taşıma sahnesi yerleştirildiğine göre, Korede kızlar kendilerini taşımayan erkeklere yüz vermiyor olmalı :)
Son bölümdeki son sahne yürekleri yakarken...
Esas oğlanımız müdür yardımcısı Oh Tae Soo'nun sözleri kalplerimize kazınmış olmalı:
"Dünya üzerinde birbirinden güzel bir sürü ayakkabı var ama benim için en güzelleri bana doğru gelirken giydiklerin olacak" ♥.♥