Biliyor musunuz bilmem, geçenlerde düzenlenen blog buluşmasına katıldım ben.
İşte orada bana çekilişle Yuva Maya'dan poğaça karışımı çıktı.
Hazır karışımlardan ne beklersiniz bilmem ama ben normalde poğaça yaparken ne yapıyorsam (maya hariç) koydum içine, bir de bu hazır karışımı koydum. Maya bu hazır karışımın içindeymiş, başka ne vardı bilmiyorum.
Poğaça da bir güzel oldu mu?! Benim yaptığım gibi puf puf değil ama bu daha kıtır kıtır.
Baktım güzel oldu, hemen sizle paylaşmak üzere fotolarını çektim. Sadece ben değil yiyen herkes çok beğendi.
İki kullanımlık karışım çıkıyor paketin içinden. Bir karışımdan 16 poğaça çıkıyor yazıyor ama benim yaptığım boyutta 20'den fazla çıktı.
İkinci karışımı da ilk denememizin üzerinden hemen bir kaç gün sonra yaptık.
Misafirimiz gelmişti çok hoşuna gidince, isteği üzerine, kartonun kapağını yırtıp kendisine verdim.
Bu kadar bulanık çektiğimi fark etmemiştim ama kartonu da görün diye ekliyorum.
Hizmette sınır yoktur :)
Benimkiler pek kapaktakine benzememiş değil mi? Benimki daha özgün :P
31 Mayıs 2014 Cumartesi
30 Mayıs 2014 Cuma
Püskevit
İtiraf edeyim hadi.
Ben çocukken salçalı ekmek yemediğim gibi bisküvi arasına lokum da sıkıştırmadım.
Salçalı ekmek yiyenler, yemediğimi duyunca çok şaşırıyorlar ama ben anneme, "anne insanlar ekmeklerine salça sürüp yiyorlarmış", dediğimde bana, "uydurma Seyhan" dercesine gözlerini devirdi.
Salça çok severim çünkü, yemek için bahane bulduğumu düşünmüş olmalı.
Ben ilk salçalı ekmeğimi -geçtiğimiz yıldı sanırım- Twitter'da muhabbeti dönünce merak edip yemiştim. Çok da sevmiştim :)
Bisküviyi ise önceki senelerde arkadaşım yapmıştı. O güne kadar bisküvinin arasına nutella sürüp kendi çokoprensimi yapmaktan öteye geçememiştim.
Nereden aklıma geldiyse, evde kalan son iki lokum ile anneannemin pötibörlerini kullanarak bisküvi arası lokum yaptım. Biri bana, biri de abime.
Çok leziz ama değil mi?
İlk defa yiyen abim de beğendi.
Bugün öğünlerinizden birinin mönüsü belli oldu:
İki dilim üzerine kuru nane serpilmiş salçalı ekmek
İki adet lokumprens (ne bileyim bir adı var mı bu eserin)
Afiyet olsun ^.^
29 Mayıs 2014 Perşembe
Some Kind Of Goodbye {Mini Dizi}
Şimdi size öyle bir dizi tanıtımı yapacağım ki, yazıyı okuduktan sonra ilk işiniz diziyi izlemek olacak.
Şey belki bir yorum bırakmak istersiniz. Belki de yorumu izledikten sonra bırakırsınız.
Belli olan bir şey var ki, izleyeceğiniz. Yorum kısmı muallakta :)
Bu dizi 10'ar dakikalık 5 bölümden oluşuyor.
Doğru duydunuz. 10 dk. Ve 5 bölüm.
Bu bir mini dizi değil, mipmini dizi.
İlginizi çeken kısmın bu olması gerektiğini düşünüyorum.
Yoksa bir de konusunu mu merak ediyorsunuz?
Seo In Guk -ki gittikçe artan bir sevgi besliyorum kendisine, uzaylı rolünde. Pek de orijinal bir konu aslında, mini dizi olduğu ve bölümleri ortalama 10 dk sürdüğü için üzüldüm açıkçası.
Mini diziydi madem dakikası fazla olsaydı bari. Dakikası az madem bölüm sayısı fazla olsaydı, demeden edemiyorum.
Uzaylımızın görevi 'insanlar neden ağlar?' sorusuna yanıt bulabilmek.
Vakti ise bir gün ile sınırlı.
Ama bence gerçekten konunun bir önemi yok. Ben sevdim ama sevmeyenler de çok. Anlamayanlar da. 10 dakikalık 5 bölüm sizi cezbetmiyorsa boş verin ^.^
İzlememin üzerinden uzun zaman geçti, acaba yazımı yazdıktan sonra tekrar mı izlesem :D
Bu çocuk çok şahane bir oyuncu.
Her izlediğimde aynı şeyi söyletiyor bana.
Yesin onu ablası ^.^
İlk Reply 1997 dizisinde izlemiştim. Bu dizinin yeri bende ayrı.
Daha sonra Master Sun dizisinde. Bu dizinin ise yeri apayrı :)))
İnşallah benim için gittikçe 'ayrı'laşan işlerde oynamaya devam eder :D
Şey belki bir yorum bırakmak istersiniz. Belki de yorumu izledikten sonra bırakırsınız.
Belli olan bir şey var ki, izleyeceğiniz. Yorum kısmı muallakta :)
Bu dizi 10'ar dakikalık 5 bölümden oluşuyor.
Doğru duydunuz. 10 dk. Ve 5 bölüm.
Bu bir mini dizi değil, mipmini dizi.
İlginizi çeken kısmın bu olması gerektiğini düşünüyorum.
Yoksa bir de konusunu mu merak ediyorsunuz?
Seo In Guk -ki gittikçe artan bir sevgi besliyorum kendisine, uzaylı rolünde. Pek de orijinal bir konu aslında, mini dizi olduğu ve bölümleri ortalama 10 dk sürdüğü için üzüldüm açıkçası.
Mini diziydi madem dakikası fazla olsaydı bari. Dakikası az madem bölüm sayısı fazla olsaydı, demeden edemiyorum.
Uzaylımızın görevi 'insanlar neden ağlar?' sorusuna yanıt bulabilmek.
Vakti ise bir gün ile sınırlı.
Ama bence gerçekten konunun bir önemi yok. Ben sevdim ama sevmeyenler de çok. Anlamayanlar da. 10 dakikalık 5 bölüm sizi cezbetmiyorsa boş verin ^.^
İzlememin üzerinden uzun zaman geçti, acaba yazımı yazdıktan sonra tekrar mı izlesem :D
Bu çocuk çok şahane bir oyuncu.
Her izlediğimde aynı şeyi söyletiyor bana.
Yesin onu ablası ^.^
İlk Reply 1997 dizisinde izlemiştim. Bu dizinin yeri bende ayrı.
Daha sonra Master Sun dizisinde. Bu dizinin ise yeri apayrı :)))
İnşallah benim için gittikçe 'ayrı'laşan işlerde oynamaya devam eder :D
28 Mayıs 2014 Çarşamba
Müsadenizle Çocuklar
Benim anneannemin koyu hayranlarından biridir Yağmur.
Kuzenimin kuzeni oluyor.
Annem ve teyzem anneanneme dönüşümlü bakıyorlar ve şuanda anneannemin kalma sırası bizde.
Evimizin bereketi, neşesi, tatlısı. Ancak Yağmur durumdan şikayetçiymiş. Okuldan gelirken ilk işi anneannemin odasına bakıp gelip gelmediğini kontrol etmek oluyormuş.
Geçen gün isyan etmiş, yeter ama artık gelsin, diye.
Bir gün ben teyzemlerdeyken Barış Manço'nun "Nane Limon Kabuğu" şarkısını seslendiriyordum.
Ya biri hapşırmıştır, ya biri hastadır da nane limon kaynatalım denmiştir, şimdi tam hatırlamıyorum nereden aklıma gelmiş de söylemişim. Zaten mühim olan kısmı o değil, mühim olan kısmı Yağmur'un şarkıma eşlik etmesi.
Yağmur 4 yaşında bu arada.
Aa sen nereden biliyorsun? diye şaşırdım.
Meğer babası Barış Manço cdleri almış Yağmur dinlesin diye.
Gerçi sonradan pişman olmuş çünkü arabada başka bir şey dinletmez olmuş bizimki anne babasına :D
Hasılı nane limon kabuğu diyerek başladık ama ufak bir Barış Manço tribute konserine çevirdik ortamı.
Çocukluğum gibi eskilerde kaldı sanıyorum Barış Abi. Yağmur beni çocukluğuma götürdü. Mutlu oldum.
Kuzenimin kuzeni oluyor.
Annem ve teyzem anneanneme dönüşümlü bakıyorlar ve şuanda anneannemin kalma sırası bizde.
Evimizin bereketi, neşesi, tatlısı. Ancak Yağmur durumdan şikayetçiymiş. Okuldan gelirken ilk işi anneannemin odasına bakıp gelip gelmediğini kontrol etmek oluyormuş.
Geçen gün isyan etmiş, yeter ama artık gelsin, diye.
Bir gün ben teyzemlerdeyken Barış Manço'nun "Nane Limon Kabuğu" şarkısını seslendiriyordum.
Ya biri hapşırmıştır, ya biri hastadır da nane limon kaynatalım denmiştir, şimdi tam hatırlamıyorum nereden aklıma gelmiş de söylemişim. Zaten mühim olan kısmı o değil, mühim olan kısmı Yağmur'un şarkıma eşlik etmesi.
Yağmur 4 yaşında bu arada.
Aa sen nereden biliyorsun? diye şaşırdım.
Meğer babası Barış Manço cdleri almış Yağmur dinlesin diye.
Gerçi sonradan pişman olmuş çünkü arabada başka bir şey dinletmez olmuş bizimki anne babasına :D
Hasılı nane limon kabuğu diyerek başladık ama ufak bir Barış Manço tribute konserine çevirdik ortamı.
Çocukluğum gibi eskilerde kaldı sanıyorum Barış Abi. Yağmur beni çocukluğuma götürdü. Mutlu oldum.
27 Mayıs 2014 Salı
Black
Gelelim haftanın merakla beklenen Hint filmine :p
Hint filmlerini sevenlerin çok olduğunu biliyordum. Ancak izlemeye başlayıp insanlarla konuşunca tahminimden çok daha fazla insanın izlediğini öğrenip, şaşırdım açıkçası.
Ama en çok da kendime şaşırıyorum :)
Bu haftaki filmimiz, geçtiğimiz yıl Benim Dünyam adıyla Türk versiyonun da çekildiği; Black.
Michelle'in ailesi, hem kör hem sağır kızları için son çare olarak, eğitim yöntemini beğenmedikleri öğretmene muhtaç kalmışlardır. Öğretmen ukaladır, serttir, kendilerine garip gelen eğitim anlayışı vardır.
Ancak umutsuz gördükleri Michelle'e faydası olmuştur.
Bundan sonra öğretmeni Michelle'in gözü, kulağı ve sesi olacaktır.
Karanlık dünyasına ışık olacaktır.
Nasıl olacağını izleyerek göreceksiniz ve sonra neler olduğunu.
Ben aslında Benim Dünyam filmini merak ediyordum. Sonra duydum ki o filmin aslı bir Hint yapımı.
İşte ta o zamandan aklımdaydı bu filmi izlemek. Sonra Hint filmlerine giriş yapınca çokça tavsiye edildi bu film.
Evet aklımdaydı ama siz demeseydiniz daha ne kadar beklerdim kim bilir.
Film iki saat ve hiç sıkmıyor. İlk andan itibaren içine alıp merak ve karamsarlıkla kendini izletiyor. Filmde %99 oranında ingilizce konuşulduğu için dil yönünden takıntı olanlar da rahatlıkla izleyebilir.
Amitabh Bachchan adeta sihirbaz öğretmen Debraj Sahai karakterini canlandırırken, kör ve sağır Michelle McNally karakterini Rani Mukerji canlandırıyor.
ABD ortak yapımı olduğunu karakter isimlerine bakarak da anlayabiliriz sanırım.
Michelle'in küçüklüğünü canlandıran Ayesha Kapur'a ne demeli?
Ben söyleyecek söz bulamadım!
Hint filmlerini sevenlerin çok olduğunu biliyordum. Ancak izlemeye başlayıp insanlarla konuşunca tahminimden çok daha fazla insanın izlediğini öğrenip, şaşırdım açıkçası.
Ama en çok da kendime şaşırıyorum :)
Bu haftaki filmimiz, geçtiğimiz yıl Benim Dünyam adıyla Türk versiyonun da çekildiği; Black.
Michelle'in ailesi, hem kör hem sağır kızları için son çare olarak, eğitim yöntemini beğenmedikleri öğretmene muhtaç kalmışlardır. Öğretmen ukaladır, serttir, kendilerine garip gelen eğitim anlayışı vardır.
Ancak umutsuz gördükleri Michelle'e faydası olmuştur.
Bundan sonra öğretmeni Michelle'in gözü, kulağı ve sesi olacaktır.
Karanlık dünyasına ışık olacaktır.
Nasıl olacağını izleyerek göreceksiniz ve sonra neler olduğunu.
Ben aslında Benim Dünyam filmini merak ediyordum. Sonra duydum ki o filmin aslı bir Hint yapımı.
İşte ta o zamandan aklımdaydı bu filmi izlemek. Sonra Hint filmlerine giriş yapınca çokça tavsiye edildi bu film.
Evet aklımdaydı ama siz demeseydiniz daha ne kadar beklerdim kim bilir.
Film iki saat ve hiç sıkmıyor. İlk andan itibaren içine alıp merak ve karamsarlıkla kendini izletiyor. Filmde %99 oranında ingilizce konuşulduğu için dil yönünden takıntı olanlar da rahatlıkla izleyebilir.
Amitabh Bachchan adeta sihirbaz öğretmen Debraj Sahai karakterini canlandırırken, kör ve sağır Michelle McNally karakterini Rani Mukerji canlandırıyor.
ABD ortak yapımı olduğunu karakter isimlerine bakarak da anlayabiliriz sanırım.
Michelle'in küçüklüğünü canlandıran Ayesha Kapur'a ne demeli?
Ben söyleyecek söz bulamadım!
26 Mayıs 2014 Pazartesi
Le Chic Butik
Yazın şezlongta uzanırken okuyacağınız kitabı buldum size: Le Chic Butik.
Altın Bilek Yayınlarından çıkan bu kitap 197 sayfa ve tam bir yaz kitabı.
Tami Newton'un bizim için ne yazdığını duymaya hazır mısınız?
New York'ta bir butik.
Peki nedir bu butiği diğerlerinden ayıran: Özel tasarım erkekler!
Tami Newton orijinal bir konu bulmuş değil mi? Bu butikte kadınlar istediği ölçü ve huyda, istediği iş kategorisi ve ilgi alanında erkek sipariş verebilecekler.
Bay Doğru'yu bulmak hiç bu kadar "kolay" olmamıştı.
:)
Not: Intagramda kullandığım görseli kullandım bu sefer. Instagram hesabım; The_Syhn
Altın Bilek Yayınlarından çıkan bu kitap 197 sayfa ve tam bir yaz kitabı.
Tami Newton'un bizim için ne yazdığını duymaya hazır mısınız?
New York'ta bir butik.
Peki nedir bu butiği diğerlerinden ayıran: Özel tasarım erkekler!
Tami Newton orijinal bir konu bulmuş değil mi? Bu butikte kadınlar istediği ölçü ve huyda, istediği iş kategorisi ve ilgi alanında erkek sipariş verebilecekler.
Bay Doğru'yu bulmak hiç bu kadar "kolay" olmamıştı.
:)
Not: Intagramda kullandığım görseli kullandım bu sefer. Instagram hesabım; The_Syhn
25 Mayıs 2014 Pazar
Miraç Kandili
Kandilimiz mübarek olsun.
Dualarınızda yer almak duasıyla...
Görsel kaynak: Tabii ki Foto terapistim Yeşil Limon
24 Mayıs 2014 Cumartesi
Dondurma Tarifinden Tatlı Yaptım
Başlıkta ne yazıyorsa o.
Dondurma tarifini okudum. Bunun donmuş halini sevmem ama tatlı olarak iyi gidebilir, dedim. Tatlı olarak denedim.
Öyle büyüleyici bir hikayesi yok.
:)
Malzemelerimiz yukarıdaki gibidir.
Bunların hepsi mikserle bir güzel çırpılır, en son meyve eklenir.
Dondurma yapacaklar karışımı tepsiye döker bir gece buzlukta bekletir.
Ancak ben frambuaz yerine çilek kullandığım gibi, dondurma olsun istemediğim için, karışımı kuplara paylaştırıp buzdolabında muhafaza ettim.
Neyle süslesem bilemedim ^.^
Çok sevildi. Ve tadı damağımızda kalınca ertesi gün tekrar, bu sefer muzlu olarak yapıldı.
Çileklisi kesinlikle daha güzeldi.
Ben deneyip onayladım, gerisi size kalmış ;)
23 Mayıs 2014 Cuma
Son Kamelya
Sarah Jio'nun her kitabını merakla bekliyoruz.
Sağolsun Arkadya Yayınları da harika bir kapakla kitabı bizlere sunmaktan geri kalmıyor.
Sevdiğimiz yazar, sevdiğimiz tarzıyla, kitabımız harika kapağı ve püsküllü ayracıyla kütüphanemizdeki yerini alıyor.
Sarah Jio'nun artık alıştığımız tarzı, ikili bir hikaye var, biri günümüzden diğer önceki yüzyıldan.
Addison geçmiş pişmanlığının üzerini çizmiş, ismini değiştirmiş, eşine de bundan bahsetmemiştir. Geçmişindeki kara leke bir gün onu bulur ve Addison kaçmak için, kocası Rex'e ailesinin yeni aldıklarını köşke gitmeyi teklif eder. Rex'in ailesinin aldığı köşk, yıllar önce Flora'nın dadılık yaptığı köşktür.
Flora ise ailesine yardımcı olmak için etik olmayan bir işi kabul etmiş, İngiltere'de bir konakta çalışmak üzere Amerika'dan yola çıkmıştır.
Flora yaşadığı eve, ihanet edebilecek midir?
Merakla okunan, okuyucu memnun eden bir Sarah Jio klasiği.
Sürprizler var, ancak bir 'Böğürtlen Kışı' dumuru yaşamıyorsunuz.
Eleştirecek olsaydım, ingilizlerin diyaloglarını eleştirirdim. Bilirsiniz ingilizler, amerikalılar gibi net cevap vermekten ziyade müstehzi cevaplar verirler. Nezaket örtüsüyle çevrili, dürüst cevaplar. İngiliz dönem dizilerini çok izlediğim için öyle olmasını bekledim.
Bu görüşümü yazarın kendisine söyleyebilmek isterdim. Bana hak vereceğini sanıyorum çünkü Sarah Jio'nun da Downton Abbey izlediğini biliyorum :)
Yazarın yazılış sırasına göre diğer kitapları:
Mart Menekşeleri
Yağmur Sonrası
Böğürtlen Kışı
Son Kamelya
Sağolsun Arkadya Yayınları da harika bir kapakla kitabı bizlere sunmaktan geri kalmıyor.
Sevdiğimiz yazar, sevdiğimiz tarzıyla, kitabımız harika kapağı ve püsküllü ayracıyla kütüphanemizdeki yerini alıyor.
Sarah Jio'nun artık alıştığımız tarzı, ikili bir hikaye var, biri günümüzden diğer önceki yüzyıldan.
Addison geçmiş pişmanlığının üzerini çizmiş, ismini değiştirmiş, eşine de bundan bahsetmemiştir. Geçmişindeki kara leke bir gün onu bulur ve Addison kaçmak için, kocası Rex'e ailesinin yeni aldıklarını köşke gitmeyi teklif eder. Rex'in ailesinin aldığı köşk, yıllar önce Flora'nın dadılık yaptığı köşktür.
Flora ise ailesine yardımcı olmak için etik olmayan bir işi kabul etmiş, İngiltere'de bir konakta çalışmak üzere Amerika'dan yola çıkmıştır.
Flora yaşadığı eve, ihanet edebilecek midir?
Merakla okunan, okuyucu memnun eden bir Sarah Jio klasiği.
Sürprizler var, ancak bir 'Böğürtlen Kışı' dumuru yaşamıyorsunuz.
Eleştirecek olsaydım, ingilizlerin diyaloglarını eleştirirdim. Bilirsiniz ingilizler, amerikalılar gibi net cevap vermekten ziyade müstehzi cevaplar verirler. Nezaket örtüsüyle çevrili, dürüst cevaplar. İngiliz dönem dizilerini çok izlediğim için öyle olmasını bekledim.
Bu görüşümü yazarın kendisine söyleyebilmek isterdim. Bana hak vereceğini sanıyorum çünkü Sarah Jio'nun da Downton Abbey izlediğini biliyorum :)
Yazarın yazılış sırasına göre diğer kitapları:
Mart Menekşeleri
Yağmur Sonrası
Böğürtlen Kışı
Son Kamelya
22 Mayıs 2014 Perşembe
Zehra Melek {Doğum Albümü}
Ben albümleri paylaşana kadar bizim kızlar genç kız olacak :)
Zaman ne kadar çabuk geçiyor, hissetmiyorsunuz.
Dün doğanlar ayaklanırken, o kadar oldu mu, diye telaşa düşüyorsunuz.
Bizim kızımıza da maşallah ^.^
Fotoğraflarına bakmak çok zevkli. Nasıl değişmiş şimdiden.
Seneler içinde nasıl değişecek kim bilir. Ama bu albüme bakacak ve şaşıracak orası kesin.
Albüm yaptırmak isteyenler seyhanc@gmail.com adresinden bilgi alabilir.
21 Mayıs 2014 Çarşamba
Ghajini
Aamir Khan yine show yapıyor!
Bugün için ikinci hint filmi kritiği ile karşınızdayım. Diğer film için bir önceki yazıya bakmayı unutmayın ;)
Kuch Kuch Hota Hai Shahrukh Khan filmine ağır eleştiriler sunarken Aamir Khan'a torpil mi geçiyorum bilmiyorum ama güzel filmdi.
2008 yapımı bu filmde sevdiği kadın gözleri önünde öldürülen, ve intikam için yemin etmiş bir adamı canlandırıyor bu sefer Aamir Khan.
Sanjay Sighania, intikam için yemin etmiştir etmesine ancak altığı darbe sonucu 15 dakikada bir hafızasını yitirdiğinden kendisine yardımcı fotoğraf notlarla gezmektedir.
Filmde geriye dönüp, kızla nasıl tanıştığını, nasıl aşık olduğunu görüyoruz ki bu kısımlar çok güzeldi. Hem eğlenceli hem romantik.
Ve danslar.. olmazsa olmaz..
Kendime şaşıyorum çünkü, hint müziğini çok hoşuma gidiyor. Bu filmin şarkısı da pek popüler. Sizin için buraya ekleyeyim mi?
Sizin için tabii ^.^
Guzarish (Full Song) Ghajini feat. Aamir Khan paylaşan: damadam382
İlk defa dinleyen varsa, kulağa nasıl geldiğini yazabilir mi? Aamir Khan'ın baklavaları dikkatinizi dağıtmadıysa sevmeniz gerekir :)
Esas kızımız Kalpana'yı da gördünüz klipte. Oldukça güzel bir kadın daha.
1985 doğumlu Asin adlı oyuncu, 1965 doğumlu Aamir Khan'la hiç de fena durmuyor.
Aamir'den midir Asin'den midir orasını bilemem artık :)
Ama bu yalancı kıza nasıl aşık oldu anlamadım. Çok abartılıydı mimikleri ve jestleri ilk başlarda. Sonra toparladı. Arabasını satması zirve oldu benim için.
Son kısımdaki ütopik cengaverliği de görmezden gelerek filmi öneriyorum.
Eminim izleyenler de benimle aynı fikirde ;)
Bugün için ikinci hint filmi kritiği ile karşınızdayım. Diğer film için bir önceki yazıya bakmayı unutmayın ;)
Kuch Kuch Hota Hai Shahrukh Khan filmine ağır eleştiriler sunarken Aamir Khan'a torpil mi geçiyorum bilmiyorum ama güzel filmdi.
2008 yapımı bu filmde sevdiği kadın gözleri önünde öldürülen, ve intikam için yemin etmiş bir adamı canlandırıyor bu sefer Aamir Khan.
Sanjay Sighania, intikam için yemin etmiştir etmesine ancak altığı darbe sonucu 15 dakikada bir hafızasını yitirdiğinden kendisine yardımcı fotoğraf notlarla gezmektedir.
Filmde geriye dönüp, kızla nasıl tanıştığını, nasıl aşık olduğunu görüyoruz ki bu kısımlar çok güzeldi. Hem eğlenceli hem romantik.
Ve danslar.. olmazsa olmaz..
Kendime şaşıyorum çünkü, hint müziğini çok hoşuma gidiyor. Bu filmin şarkısı da pek popüler. Sizin için buraya ekleyeyim mi?
Sizin için tabii ^.^
Guzarish (Full Song) Ghajini feat. Aamir Khan paylaşan: damadam382
İlk defa dinleyen varsa, kulağa nasıl geldiğini yazabilir mi? Aamir Khan'ın baklavaları dikkatinizi dağıtmadıysa sevmeniz gerekir :)
Esas kızımız Kalpana'yı da gördünüz klipte. Oldukça güzel bir kadın daha.
1985 doğumlu Asin adlı oyuncu, 1965 doğumlu Aamir Khan'la hiç de fena durmuyor.
Aamir'den midir Asin'den midir orasını bilemem artık :)
Ama bu yalancı kıza nasıl aşık oldu anlamadım. Çok abartılıydı mimikleri ve jestleri ilk başlarda. Sonra toparladı. Arabasını satması zirve oldu benim için.
Son kısımdaki ütopik cengaverliği de görmezden gelerek filmi öneriyorum.
Eminim izleyenler de benimle aynı fikirde ;)
Kuch Kuch Hota Hai
Bir gün Hindistan'a gitsem, gezindiğim sokaklarda birileri durup dururken dans etmeye başlamasa cidden acayip bozulurum.
Bana öyle geliyor ki; hintliler bir müzikalin içinde yaşıyor.
Bu film benim listemin eeeennnn sonunda yer alıyordu.
Çirkin kızın güzelleştiği filmlere bayılan güzel(!) bir kız olarak, bir an önce izlemeliyim, dedim.
Sonuçta iş romantik komedi oldu mu klişelere bayılırız ^.^
Yalnız hiç sevmedim ben bu filmi.
Tavsiye edenden özellikle bahsetmiyorum, o kendini biliyor. Dayanamayıp yorum yazacaktır, meraklılar yorumlara göz atsın :)
Birincisi ilk etapta karşıma çıkan kız çocuğunu hiç sevmedim. Sevimsiz şey.
İkincisi, oyuncular bana çok yapmacık geldi.
Doksanların o göz yoran moda anlayışı da cabası, hele ki erkeklerde..
Çok kötülememeliyim aslında, çünkü filmi tamamlayamadım :s
İlla ki bir can alıcı kısmı vardır? Ama dayanamadım o 'can alıcı' kısma kadar.
Hint filmlerinin kültleri arasında yer alır. Dolayısıyla hint filmlerine gönül vermiş ama bu filmi henüz izlememişseniz, benim tamamlayamamış olmam sizi etkilemesin.
Eğer listeme buna benzer filmler eklettiyseniz söyleyin, onlara hiç şans vermeden eleyeceğim.
Ve bugün takipte kalın, pek yapmadığım bir şey yapıp ikinci bir film kritiği ile karşınıza çıkacağım.
Bana öyle geliyor ki; hintliler bir müzikalin içinde yaşıyor.
Bu film benim listemin eeeennnn sonunda yer alıyordu.
Çirkin kızın güzelleştiği filmlere bayılan güzel(!) bir kız olarak, bir an önce izlemeliyim, dedim.
Sonuçta iş romantik komedi oldu mu klişelere bayılırız ^.^
Yalnız hiç sevmedim ben bu filmi.
Tavsiye edenden özellikle bahsetmiyorum, o kendini biliyor. Dayanamayıp yorum yazacaktır, meraklılar yorumlara göz atsın :)
Birincisi ilk etapta karşıma çıkan kız çocuğunu hiç sevmedim. Sevimsiz şey.
İkincisi, oyuncular bana çok yapmacık geldi.
Doksanların o göz yoran moda anlayışı da cabası, hele ki erkeklerde..
Çok kötülememeliyim aslında, çünkü filmi tamamlayamadım :s
İlla ki bir can alıcı kısmı vardır? Ama dayanamadım o 'can alıcı' kısma kadar.
Hint filmlerinin kültleri arasında yer alır. Dolayısıyla hint filmlerine gönül vermiş ama bu filmi henüz izlememişseniz, benim tamamlayamamış olmam sizi etkilemesin.
Eğer listeme buna benzer filmler eklettiyseniz söyleyin, onlara hiç şans vermeden eleyeceğim.
Ve bugün takipte kalın, pek yapmadığım bir şey yapıp ikinci bir film kritiği ile karşınıza çıkacağım.
20 Mayıs 2014 Salı
Aptal Eden Sezon Finali {The Mentalist}
The Mentalist dizisinin 6. sezon finalini yaptık geçenlerde.
Bu sezon uzun zamandır çözülmesini beklediğimiz sır açığa çıktı, Patrick ikinci kez birini öldürdü, Meksika'ya kaçtı, ama bundan da yakayı sıyırdı, iki yıl sonunda FBI'da çalışmak üzere yurda döndü ve şimdi meşhur FBI'ı birbirine katıyor.
Daha sevimli, daha cüretkar.
Bu "FanArt"a bayıldım.
'Aşk ve Gurur' afişine benzetilmiş. Sevdiğim bir diziden sevdiğim bir esere yapılan göndermeyi nasıl sevmem zaten.
Bu sayede bugün burada The Mentalist'ten bir kez daha bahsediyor, 6.sezon finali olan 22. bölümü izlerken nasıl keyiflendiğimi, bittikten sonra nasıl aptal aptal gezdiğimi sizlerle paylaşabiliyorum ^.^
Ve Cho yine muhteşemdi, ya yine!
Dizi hakkındaki diğer yazılarıma The Mentalist etiketinden ulaşabilirsiniz.
Bu sezon uzun zamandır çözülmesini beklediğimiz sır açığa çıktı, Patrick ikinci kez birini öldürdü, Meksika'ya kaçtı, ama bundan da yakayı sıyırdı, iki yıl sonunda FBI'da çalışmak üzere yurda döndü ve şimdi meşhur FBI'ı birbirine katıyor.
Daha sevimli, daha cüretkar.
Bu "FanArt"a bayıldım.
'Aşk ve Gurur' afişine benzetilmiş. Sevdiğim bir diziden sevdiğim bir esere yapılan göndermeyi nasıl sevmem zaten.
Bu sayede bugün burada The Mentalist'ten bir kez daha bahsediyor, 6.sezon finali olan 22. bölümü izlerken nasıl keyiflendiğimi, bittikten sonra nasıl aptal aptal gezdiğimi sizlerle paylaşabiliyorum ^.^
Ve Cho yine muhteşemdi, ya yine!
Dizi hakkındaki diğer yazılarıma The Mentalist etiketinden ulaşabilirsiniz.
Serafina
İlk cümlesi ile beni içine alan, merak dolu, anlatıcının sürekli değiştiği bir roman; Serafina.
Fantastik ögelerle gizem dozu yüksek, nasıl yani, neden ama, diye sorduran bir kitap.
Yazarı bilmesem Türk yazar olacağını tahmin edemeyeceğim ve bu sayede usanç,ürkünç ve aklıma şimdi gelmeyen ama kullanımına alışık olmadığım uydurulmuş gibi gelen kelimeleri çevirmen jesti niteleyebileceğim bir roman.
Basitçe özetleyebileceğim bir konusu yok aslında ama deneyelim.
Henüz bebekken diğer kardeşlerinden memleketinden ayrılan Serafina annesiz de kalır ve babası her ne hikmetse bir dadıyla büyümesinde sakınca görmez, ortadan kaybolur. Dadısının tuhaflıklarıyla büyümüş ve dadısından nefret eden kızımızın gerçeklik algısı ise yaşadıklarından sonra kaçınılmaz olarak 'farklı'.
Gizem dozu yüksek olduğu için, bir çırpıda okunmanız gerekir. Bir kaç gün elinizde kalırsa "aa hadi ama" diye sabırsızlanabilirsiniz. Bu tip kitaplar bende bu duyguyu uyandırır ve çareyi biran önce bitirmekte bulurum ^.^
Yer yer kullanılan zaman tutarsızlıklar gösteriyor. Bir cümlede -di'li geçmiş zaman kullanılmışken hemen akabinde şimdiki zaman geçiliyor ki, pek sevdiğim bir şey değil bu.
İkinci kısmı, yani olayların çözümünü yetersiz bulsam da, bu türü sevenlerin arasında oldukça popüler olacağını düşünüyorum.
Fantastik ögelerle gizem dozu yüksek, nasıl yani, neden ama, diye sorduran bir kitap.
Yazarı bilmesem Türk yazar olacağını tahmin edemeyeceğim ve bu sayede usanç,ürkünç ve aklıma şimdi gelmeyen ama kullanımına alışık olmadığım uydurulmuş gibi gelen kelimeleri çevirmen jesti niteleyebileceğim bir roman.
Basitçe özetleyebileceğim bir konusu yok aslında ama deneyelim.
Henüz bebekken diğer kardeşlerinden memleketinden ayrılan Serafina annesiz de kalır ve babası her ne hikmetse bir dadıyla büyümesinde sakınca görmez, ortadan kaybolur. Dadısının tuhaflıklarıyla büyümüş ve dadısından nefret eden kızımızın gerçeklik algısı ise yaşadıklarından sonra kaçınılmaz olarak 'farklı'.
Gizem dozu yüksek olduğu için, bir çırpıda okunmanız gerekir. Bir kaç gün elinizde kalırsa "aa hadi ama" diye sabırsızlanabilirsiniz. Bu tip kitaplar bende bu duyguyu uyandırır ve çareyi biran önce bitirmekte bulurum ^.^
Yer yer kullanılan zaman tutarsızlıklar gösteriyor. Bir cümlede -di'li geçmiş zaman kullanılmışken hemen akabinde şimdiki zaman geçiliyor ki, pek sevdiğim bir şey değil bu.
İkinci kısmı, yani olayların çözümünü yetersiz bulsam da, bu türü sevenlerin arasında oldukça popüler olacağını düşünüyorum.
16 Mayıs 2014 Cuma
Dua
Bazı günler diğer günlerden farklı.
İnsan sadece güldüğü, yemek yediği için değil nefes aldığı için bile utanıyor.
Birbirimize kenetleneceğimiz yerde acıdan prim sağlama kalkışan fırsatçılara tahammülüm yok..
Allah ailelerine sabır versin.
Söyleyecek hem çok şey var, hem hiç bir şey yok.
Cuma vakti duamızda unutmayalım.
İnsan sadece güldüğü, yemek yediği için değil nefes aldığı için bile utanıyor.
Birbirimize kenetleneceğimiz yerde acıdan prim sağlama kalkışan fırsatçılara tahammülüm yok..
Allah ailelerine sabır versin.
Söyleyecek hem çok şey var, hem hiç bir şey yok.
Cuma vakti duamızda unutmayalım.
14 Mayıs 2014 Çarşamba
'Evil Queen' Kostümleri
Hugo'nun ailesini kaçıran Cadı Sila dahil tüm cadı ve kötü kraliçeler evvela açık tenli ve koyu renk saçlıdır.
Bir de siyah giyinirler ki pek yakışır.
Ben bu karakterleri hep kendime benzetirim. Tabii yeterince şıklarsa :)
Ben de onlar gibi kötü ve cadıyımdır. Tek farkımız benim kötülüğümü, iyi kişiler değil kötü kişiler çıkarır ortaya. Yani bir cadılığımı gördüyseniz, üzgün falan değilim hak etmişsinizdir.
- Kötü cadı kahkahası efekti-
Konumuz benim cadılığım değil, o yüzümü görmek isteyenlerin damarıma basmaları yeterli olacaktır.
(Bin kere kendimi uyardım, sen de kendini öv; meleğim, çok güler yüzlüyüm de, ama yok ille kötüleyeceğim kendimi)
Konumuz izlediğim Once Upon A Time adlı dizideki kötü kraliçemiz Regina'nın kostümleri.
3. sezondayız, ara ara biriktirip birden peş peşe 5-6 bölüm izliyorum. Geri dönüşlerde Regina ne giymiş merakla bekliyorum, hep de çok güzel oluyor zilli.
Bu fotoğraf favorim ve bu fotoğraftan sonra, kıyafetlerin hepsi olmasa da bir kısmını topla Seyyoş, dedim. Hazır toplamışken sizle de paylaşayım istedim.
Şahane ya! Gözlerimi alamıyorum ki diğer fotoğraflara geçeyim:)
Üstte gördüğünüz görselde henüz kraliçe değil, dolayısıyla kötü de değil. Yine de bu binici kostümüyle başlamanın uygun olduğunu düşündüm.
Böyle kıyafetim olsa ben de at binerdim ^.^
Bu kadın için kötü hiç bu kadar güzel olmamıştı deniliyor. Tek seven beğenen ben değilim yani. Cadı kardeşlerim etrafta kol geziyor :)
Bu arada Once Upon A Time dizimizdeki uzak uzak diyarların kötü kraliçesi, Storybrooke kasabasının 'Madam Mayor'ı Regina Mills karakterini canlandıran Lana Parilla 37 yaşında.
Diziyi izlemeyenleriniz ve 'izlesem mi acaba?' diye düşünenleriniz varsa, şuanda 3. sezondayız, bölümler 40 dakikadan oluşuyor, sezonlar ise 22 bölümden.
Fantastik dizilerden, masallardan ve orijinal hikayelerden hoşlanıyorsanız, diziye başladığınız gibi bitirirsiniz. Özellikle ilk bölümler art arda izletiyor kendini.
Son kolajla yazımı noktalıyorum:
13 Mayıs 2014 Salı
Barfi!
Haftanın merakla beklenen Hint filminde sıra: Barfi!
:P
Neredeyse listemden şaşıp, başka bir film izleyecekken, o kaçamağı bu filmden sonrakinde yapmaya karar verdim.
Ve izledim:
Ve izledim:
Aşkın Sessiz Hali.
150 dk. süresi olan bu filme oldukça dikkat vermeniz gerekiyor, bir yandan oyun oynayayım öte yandan yemek yiyeyim, acaba Whatsapp'ta ne konuşulmuş diye dikkatiniz dağılırsa, güzel sahneleri kaçırma olasılığınız olacağı gibi, anlamamanız da muhtemel.
Ben filmi bitirince -anladım, hoş salak değilim de- en baştan tekrar başladım ki ne göreyim, neler neler kaçırmışım.
"Madem anladın ne diye baştan izledin?" diye sorabilirsiniz, böyle bir hakkınız mevcut :)
Film günümüzde başlayıp geçmişe gidiyor. Geri dönüşlerle anlatılıyor. Geri dönüşlerle anlatılan filmleri bilirsiniz, ortadan başlar; bir sondan bir baştan, kafanız karman çorman, filmi tamamlamadan parçalar yerine oturmaz.
Bu da öyle. O yüzden dedim biraz dikkat istiyor diye.
Annesini bebekken kaybeden Barfi'miz Sağır ve dilsizdir. Ancak neşeli, zeki hatta haşarı bir tip olup sevilen bir kişiliktir. Yine de Ileana D'Cruz un canlandırdığı Shruti nasıl 'ilk görüşte aşık oldum' der aklım almıyor. Pek ilk görüşte aşık olunacak biri de değil yani kusura bakmayın.
Barfi, Murat Menteş'in 'Dublörün Dilemması'ndaki albino karakter Nuh Tufan'ın "küstahlık etmekten bedensel bir kaderle men edilmiştim ve buna canla başla direniyordum" demesini getirdi aklıma. Barfi de bu ayarda demek yanlış olmaz.
Bir de Barfi'nin çocukluk arkadaşı otistik kızımız Jhilmil var. Gerçek adıyla Priyanka Chopra.
O nasıl güzel yüz hatlarıdır öyle?!
Her iki kadın oyuncuya da bayıldım. Çok güzellerdi. Çok ama!
Dudak çevresindeki çizgilerin en çok yakıştığı kadın olabilir, Ileana D'Cruz.
Barfi ile Shruti birbirlerini seviyorlardır ancak Shruti 3 ay sonra evlenecektir. Evlenip kasabadan ayrılan Shruti Barfi'yi tam altı yıl sonra tekrar gördüğünde hala sevdiğini anlayacaktır. Ancak evlidir. Hem zaten, bakalım Barfi'nin kalbi boş mudur?
Film bittikten sonra görebildiğim,duyabildiğim, konuşabildiğim, kendimi ifade edebildiğim hatta en çok da bunun için şükrettim.
Film çok hoşuma gitti ancak bir çok sahnesinin kopya olduğunu duyunca şaşırdım.
Ben fark etmedim gerçi söyleyenlerin yalancısıyım :)
Onu saymazsak çok iyi bir film.
En sevdiğim kısmı, sevgi testi ve eliyle yaptığı gülümse işareti ^.^
Onu saymazsak çok iyi bir film.
En sevdiğim kısmı, sevgi testi ve eliyle yaptığı gülümse işareti ^.^
Gerçekten inanırsanız kağıttan kuşlar bile kanatlanır.
12 Mayıs 2014 Pazartesi
Kara Kış Beyaz Düş
Bu kitabı okurken ayraç kullanmadım desem yeridir.
İki- üç kere elime alıp, bitirdim.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, artık yeni ve sevgili bir yazarım daha var: Fatma Erdek.
Bu kitap Fatma Erdek'in ikinci kitabı. İlk fırsatta ilk kitabını da okumak istiyorum.
Kara kış beyaz düş.
Kitabın ismi çok güzel, haliyle merak ediyordum; kitabın içeriğiyle uygun mudur, yoksa ilgi çeksin diye alakasız bir şey mi uydurulmuştur?
Kitabın ismi içeriğiyle örtüşmekte.
Sonra kapak.. çok güzel!
Ephesus kitaplarının en güzel kapağı belki de.
Sanki kitap arkasındaki tanıtım kötü mü?
O da süper!
Biliyorsunuz ben sürprizi kaçmasın diye kitap tanıtımlarını, konusunu, arka kapak yazılarını okumuyorum.
Bitirdikten sonra okuyorum ancak bu kitabın arka kapak yazısı okunur. Çok dozajında. (Her şey!)
Bu kadar övdüm ama daha konuya değinmedim. Elimden geldiğince gizemli olmaya çalışacağım.
Kitap hakime hanımın, 'bu davaya ben bakamam!' restini çekmesiyle açılıyor.
Hangi davadan bahsettiğini, resti neden çektiğini, oraya nasıl geldiğini, ailesini, nasıl aşık olduğunu geri dönüşlerle beraber bir bir öğreneceğiz.
Türü tam bir aile-dram. Biraz moraliniz bozulabilir okurken. Çok üzülerek okudum hatta sonu için kendimi hazırladım; mutsuz bir son olmayacaktı gerekirse kendim yeni bir son yazacaktım. Çünkü, bu kadar sevdiğim karakterlerin mutsuz olduklarını düşünmek istemiyordum. Peki benim bir son yazmama gerek kaldı mı? Onu da okuyunca anlayacaksınız.
Zeynep'in durumunu okuyunca, 'Aman anlatsın ne var?' diye düşünenler çıkacaktır. Bunu ben de ara ara düşündüm ama Selim'in, 'senin sözüne karşılık benimki', demesi beni bile ürpertti. Bizim toplumumuzda adam kadını öldürse bile "Kim bilir kadın ne yaptı?" deniyor çünkü.
Bu arada bir adet 'Güven' bulabilir miyiz bana da?
^.^
İki- üç kere elime alıp, bitirdim.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, artık yeni ve sevgili bir yazarım daha var: Fatma Erdek.
Bu kitap Fatma Erdek'in ikinci kitabı. İlk fırsatta ilk kitabını da okumak istiyorum.
Kara kış beyaz düş.
Kitabın ismi çok güzel, haliyle merak ediyordum; kitabın içeriğiyle uygun mudur, yoksa ilgi çeksin diye alakasız bir şey mi uydurulmuştur?
Kitabın ismi içeriğiyle örtüşmekte.
Sonra kapak.. çok güzel!
Ephesus kitaplarının en güzel kapağı belki de.
Sanki kitap arkasındaki tanıtım kötü mü?
O da süper!
Biliyorsunuz ben sürprizi kaçmasın diye kitap tanıtımlarını, konusunu, arka kapak yazılarını okumuyorum.
Bitirdikten sonra okuyorum ancak bu kitabın arka kapak yazısı okunur. Çok dozajında. (Her şey!)
Bu kadar övdüm ama daha konuya değinmedim. Elimden geldiğince gizemli olmaya çalışacağım.
Kitap hakime hanımın, 'bu davaya ben bakamam!' restini çekmesiyle açılıyor.
Hangi davadan bahsettiğini, resti neden çektiğini, oraya nasıl geldiğini, ailesini, nasıl aşık olduğunu geri dönüşlerle beraber bir bir öğreneceğiz.
Türü tam bir aile-dram. Biraz moraliniz bozulabilir okurken. Çok üzülerek okudum hatta sonu için kendimi hazırladım; mutsuz bir son olmayacaktı gerekirse kendim yeni bir son yazacaktım. Çünkü, bu kadar sevdiğim karakterlerin mutsuz olduklarını düşünmek istemiyordum. Peki benim bir son yazmama gerek kaldı mı? Onu da okuyunca anlayacaksınız.
Zeynep'in durumunu okuyunca, 'Aman anlatsın ne var?' diye düşünenler çıkacaktır. Bunu ben de ara ara düşündüm ama Selim'in, 'senin sözüne karşılık benimki', demesi beni bile ürpertti. Bizim toplumumuzda adam kadını öldürse bile "Kim bilir kadın ne yaptı?" deniyor çünkü.
Bu arada bir adet 'Güven' bulabilir miyiz bana da?
^.^
11 Mayıs 2014 Pazar
Siz Hiç?..
Öncelikle bu vesileyle mim konusuna açıklık getireyim.
Bazı kişiler paslanan mimler yapılmayınca burnu büyüklük gibi algılıyor ya, o öyle değil işte.
Yani bence.
Ben kendimden mesulum kendi adıma yanıt vereyim, ben soru cevap mimlerini sevmiyorum. Zaten kaç yıllık bloggerım soru cevap mimlerinin çoğunu belki de hepsini yapmışımdır. Ancak tekrar tekrar paslanabiliyor. Paslayanlar yapmayınca önemsemediğimi düşünebilir, ama önemserim, öyle düşünmeyin. Hatta aklınıza gelmekten onur duyarım.
Öte yandan yaratıcı mimleri seviyorum. Mesela geçenlerde mimlediğimiz kişileri bir hikayeye sığdırdığımız mim paslandı. Çok da güzel hikayeler okudum ancak içime sinen bir şeyler yazamadığım için ben yapamadım.
Şimdi "Siz hiç.." mimi paslanmış hem Çelen'in Sazı hem de Kore Günlüklerim tarafından.
E bir de ilham gelince kısa da olsa bir şeyler yazdım.
Siz hiç hile yapıp kazanabileceğiniz bir oyunu dürüstçe kaybetmeyi tercih ettiniz mi?
Siz hiç sabah uyanıp aynada görünce keyiflenmek için geceden yüzünüzü komikçe boyadınız mı?
Siz hiç kardeşim diye tanıttığınız insandan tekme yediniz mi?
Siz hiç sevdiğiniz halde insanlarla ilişkinizi kesmek zorunda kaldınız mı?
Siz hiç arkadaşınızın canı sıkkınken mutlu olmaktan utandınız mı?
Siz hiç, annem biraz daha uyusun, diye kendi uykunuzdan feragat ettiniz mi?
Siz hiç kınadığınız şeyler başınıza geldiğinde bundan ders aldınız mı?
Siz hiç nefessiz kalıp, ölüyorum herhalde, diyecek kadar güldünüz mü, hareketli bir dans parçası çalarken ağladınız mı?
Siz hiç halay başı oldunuz mu?
^.^
Yapmak isterlerse bu mimi güzelce yazabileceklerine inandığım;
Mutfak Dili, Reyhane, Pudra Tozu, Pink Timber, Keşke Gerçek Olsa, Kerimcimeels
bloglarına paslıyorum.
Ve katılmak isteyen siz diğer bloggerlara da.
Çünkü bence düşündüren güzel bir mim ^.^
Ve tabii blogu olmayıp bir şeyler yazmak isteyen varsa yorum kısmında okumaktan zevk duyarım ♥♥♥
Bazı kişiler paslanan mimler yapılmayınca burnu büyüklük gibi algılıyor ya, o öyle değil işte.
Yani bence.
Ben kendimden mesulum kendi adıma yanıt vereyim, ben soru cevap mimlerini sevmiyorum. Zaten kaç yıllık bloggerım soru cevap mimlerinin çoğunu belki de hepsini yapmışımdır. Ancak tekrar tekrar paslanabiliyor. Paslayanlar yapmayınca önemsemediğimi düşünebilir, ama önemserim, öyle düşünmeyin. Hatta aklınıza gelmekten onur duyarım.
Öte yandan yaratıcı mimleri seviyorum. Mesela geçenlerde mimlediğimiz kişileri bir hikayeye sığdırdığımız mim paslandı. Çok da güzel hikayeler okudum ancak içime sinen bir şeyler yazamadığım için ben yapamadım.
Şimdi "Siz hiç.." mimi paslanmış hem Çelen'in Sazı hem de Kore Günlüklerim tarafından.
E bir de ilham gelince kısa da olsa bir şeyler yazdım.
Siz hiç hile yapıp kazanabileceğiniz bir oyunu dürüstçe kaybetmeyi tercih ettiniz mi?
Siz hiç sabah uyanıp aynada görünce keyiflenmek için geceden yüzünüzü komikçe boyadınız mı?
Siz hiç kardeşim diye tanıttığınız insandan tekme yediniz mi?
Siz hiç sevdiğiniz halde insanlarla ilişkinizi kesmek zorunda kaldınız mı?
Siz hiç arkadaşınızın canı sıkkınken mutlu olmaktan utandınız mı?
Siz hiç, annem biraz daha uyusun, diye kendi uykunuzdan feragat ettiniz mi?
Siz hiç kınadığınız şeyler başınıza geldiğinde bundan ders aldınız mı?
Siz hiç nefessiz kalıp, ölüyorum herhalde, diyecek kadar güldünüz mü, hareketli bir dans parçası çalarken ağladınız mı?
Siz hiç halay başı oldunuz mu?
^.^
Yapmak isterlerse bu mimi güzelce yazabileceklerine inandığım;
Mutfak Dili, Reyhane, Pudra Tozu, Pink Timber, Keşke Gerçek Olsa, Kerimcimeels
bloglarına paslıyorum.
Ve katılmak isteyen siz diğer bloggerlara da.
Çünkü bence düşündüren güzel bir mim ^.^
Ve tabii blogu olmayıp bir şeyler yazmak isteyen varsa yorum kısmında okumaktan zevk duyarım ♥♥♥
10 Mayıs 2014 Cumartesi
Patates Çanakları
Bir komşum vardı.
Bu tarifi ilk ondan yemiş çok sevmiştim. Bu çanaklar löp löp nasıl atılıyor ağza da yeniliyor fark etmiyorsunuz bile.
En son Fatma yapınca uzun süredir yememiş olduğumu ve artık üşenmeyip benim de yapabileceğimi fark ettim.
Tarifi aldım, yaptım, yedim.
Tam tahmin ettiğim gibi çanakları yaparken biraz zorlandım, biraz sıkıldım. Ama yerken o sıkıntıyı unuttum ve bozuk çanaklar beni hiiiiç rahatsız etmedi :)
Malzemeler ve yapılışı.
Yapılış kısmında maydanozu eklemeyi unutmuş, kim hazırladıysa artık bu tarifi.
Böyle tembel işi görmedim :)
Siz ekleyin ama maydanozsuz olmaz.
Cesur olun deneyin. Mmmm mmiiiiss..
Bu tarifi ilk ondan yemiş çok sevmiştim. Bu çanaklar löp löp nasıl atılıyor ağza da yeniliyor fark etmiyorsunuz bile.
En son Fatma yapınca uzun süredir yememiş olduğumu ve artık üşenmeyip benim de yapabileceğimi fark ettim.
Tarifi aldım, yaptım, yedim.
Tam tahmin ettiğim gibi çanakları yaparken biraz zorlandım, biraz sıkıldım. Ama yerken o sıkıntıyı unuttum ve bozuk çanaklar beni hiiiiç rahatsız etmedi :)
Malzemeler ve yapılışı.
Yapılış kısmında maydanozu eklemeyi unutmuş, kim hazırladıysa artık bu tarifi.
Böyle tembel işi görmedim :)
Siz ekleyin ama maydanozsuz olmaz.
Cesur olun deneyin. Mmmm mmiiiiss..
9 Mayıs 2014 Cuma
Didem & Semih {Düğün Albümü}
Uzun zamandır albümlerden bahsetmemiştim.
Oysa albümleri unutturmayacak bilek ağrısı çekiyorum.
Allah grafikerlere, photoshopçulara yardımcı olsun. Onlar her an bu işin üstündeler nasıl bir ağrı çekiyorlar düşünemiyorum bile.
Ben biraz dinlenince, bir de içime sinen bir albüm olunca ağrılarımı unutuyorum en azından.
Tarihe dikkat.
Bu kadar zamandır albümsüzlermiş meğer, iyi ki ben varmışım.
Teslim edene kadar zevkle baktığım bir albüm oldu. Maşallah pek de güzeller anacım ^.^
Albüm yaptırmak isterseniz seyhanc@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.
Hayırlı cumalar, Mutlu hafta sonları.
Oysa albümleri unutturmayacak bilek ağrısı çekiyorum.
Allah grafikerlere, photoshopçulara yardımcı olsun. Onlar her an bu işin üstündeler nasıl bir ağrı çekiyorlar düşünemiyorum bile.
Ben biraz dinlenince, bir de içime sinen bir albüm olunca ağrılarımı unutuyorum en azından.
Tarihe dikkat.
Bu kadar zamandır albümsüzlermiş meğer, iyi ki ben varmışım.
Teslim edene kadar zevkle baktığım bir albüm oldu. Maşallah pek de güzeller anacım ^.^
Albüm yaptırmak isterseniz seyhanc@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.
Hayırlı cumalar, Mutlu hafta sonları.
8 Mayıs 2014 Perşembe
Hayallerden Hayal Beğen
Bir hayalim var benim.
Şey, yani bir çok hayalim var aslında. Ama bugün size birinden bahsedeceğim.
Bir ev hayali. Bahçe içinde eski bir evi yenileme hayali.
Etrafı sarı otlarla çevrili bakımsız bir bahçe içinde izbe bir ev düşünün.
Bir de evin önünde şalvarın üstüne yağmur botları geçirmiş, tüm heybetiyle dikilmiş beni düşünün.
Nasılsa bu bir hayal, hayalimde heybetli bir görüntüm olmayacaksa hayal kurmanın ne alemi var?
Bu arada aranızda şalvarımı çiçek desenli düşünen varsa lütfen yazımı okumayı burada kessin :)
Maskülen bir tarzım olduğunu az çok öğrenin artık rica ederim şalvar modernize edilmiş, tek renk, siyah. Ve yağmur botlarım Burberry değil, sarı, Mehmet Ağa'dan ödünç aldım.
Neyse, konuyu dağıtmayalım.
Daha çok işim var.
Evi tadilattan geçirip verandamdaki sallanan sandelyemde kahvemi yudumlamadan evvel bahçemi bir düzene sokmalıyım.
Mesela büyütmek istediğim odanın duvarını balyozla ben kırayım.
Taş duvar yapmak istediğim bir duvarın taşlarını ben dizeyim istiyorum.
Evimde basamak olsun, mutfağı kocaman olsun, güneş alsın istiyorum.
Koltuklar pembe değil lacivert olsun istiyorum. Dekoru modaya uygun değil tarzıma uygun olsun istiyorum.
Duvardan duvara kitaplığım olsun, yinede kitaplarım sığmasın istiyorum.
Bir köşede daktilom olsun, mesela.
Kapı sinekliği gıcırdasın, gelip geçerken uğramaya çekinmesin insanlar, dolapta her zaman taze ev yapımı limonatam olsun.
Bahçeyle uğraşmaktan tırnaklarım toprak dolsun, yüzüm güneşten çillensin mesela.
Yok yok, koruyucu sürdüğüm ve geniş çevreli şapka kullandığım için yüzüm çillenmesin, gerçi bahçe eldiveni kullanıp tırnaklarıma toprak girmesini de engelleyebilirim ama bu konularda zaman geçtikçe deneyim sahibi olurum herhalde.
Şimdi müsadenizle ağırlık çalışmalıyım. Bir evin duvarlarını yıkmak sandığınız kadar kolay değil.
Başka bir hayalde görüşmek üzere.
Şey, yani bir çok hayalim var aslında. Ama bugün size birinden bahsedeceğim.
Bir ev hayali. Bahçe içinde eski bir evi yenileme hayali.
Etrafı sarı otlarla çevrili bakımsız bir bahçe içinde izbe bir ev düşünün.
Bir de evin önünde şalvarın üstüne yağmur botları geçirmiş, tüm heybetiyle dikilmiş beni düşünün.
Nasılsa bu bir hayal, hayalimde heybetli bir görüntüm olmayacaksa hayal kurmanın ne alemi var?
Bu arada aranızda şalvarımı çiçek desenli düşünen varsa lütfen yazımı okumayı burada kessin :)
Maskülen bir tarzım olduğunu az çok öğrenin artık rica ederim şalvar modernize edilmiş, tek renk, siyah. Ve yağmur botlarım Burberry değil, sarı, Mehmet Ağa'dan ödünç aldım.
Neyse, konuyu dağıtmayalım.
Daha çok işim var.
Evi tadilattan geçirip verandamdaki sallanan sandelyemde kahvemi yudumlamadan evvel bahçemi bir düzene sokmalıyım.
Mesela büyütmek istediğim odanın duvarını balyozla ben kırayım.
Taş duvar yapmak istediğim bir duvarın taşlarını ben dizeyim istiyorum.
Evimde basamak olsun, mutfağı kocaman olsun, güneş alsın istiyorum.
Koltuklar pembe değil lacivert olsun istiyorum. Dekoru modaya uygun değil tarzıma uygun olsun istiyorum.
Duvardan duvara kitaplığım olsun, yinede kitaplarım sığmasın istiyorum.
Bir köşede daktilom olsun, mesela.
Kapı sinekliği gıcırdasın, gelip geçerken uğramaya çekinmesin insanlar, dolapta her zaman taze ev yapımı limonatam olsun.
Bahçeyle uğraşmaktan tırnaklarım toprak dolsun, yüzüm güneşten çillensin mesela.
Yok yok, koruyucu sürdüğüm ve geniş çevreli şapka kullandığım için yüzüm çillenmesin, gerçi bahçe eldiveni kullanıp tırnaklarıma toprak girmesini de engelleyebilirim ama bu konularda zaman geçtikçe deneyim sahibi olurum herhalde.
Şimdi müsadenizle ağırlık çalışmalıyım. Bir evin duvarlarını yıkmak sandığınız kadar kolay değil.
Başka bir hayalde görüşmek üzere.
7 Mayıs 2014 Çarşamba
Fanaa
Nihayet benim Hint filmleri şevkimi kıracak bir filme denk geldim.
Tosladık arkadaşlar!
Darılmaca yok. Bu filmi o kadar da sevmedim ben. Nedenine gelincee...
Bu filmde kör kızımızı, 'My Name is Khan'daki kız oynuyor. Yani Kajol.
Çapkın tur rehberimiz ise Aamir Khan.
Rehberimizin derdi sadece gönül eğlendirmek. Kızımız Zooni'yi bu konuda uyarıyor da. Ancak bilirsiniz bazı kızlar çok ısrarcıdır.
Birincisi adam bu kadar açık ve net meramını anlatmışken, kız nasıl bu kadar ısrar edebiliyor anlamıyorum.
Filmlerde de hep işe yarar ya, bu sefer de işe yarıyor... mu acaba?
İkincisi, baban ve amcan gitmiş yavrum sen hala bu adam için mi üzülüyorsun?!
Konu özetimi beğenmiyor olabilirsiniz ama gerçekten bu sefer sorun bende değil, filmde yok yok. Dans, mucize, romantizm, komedi, dans, aksiyon, sürprizler, drama ve belki inanmazsınız ama biraz daha dans..
Amma dans ettiler yaa!.
:)
Filmin sürprizlerini de çıkarınca anlatacak pek şey kalmıyor.
Sanırım benim sevmeme nedenim, ütopik şeyler de dahil olmak üzere pek fazla olayın cereyan etmesi.
Yine de hani böyle yardım umuduyla bir evin kapısını çalıyor ve kız çıkıyor ya karşısına..
"Rehan!" diye bağırıyor ya!..
Süper sahneydi, çok etkileyiciydi.
Ben size neden sevmediğimi anlatabildiğimi sanıyorum. Siz de bana neden sevdiğinizi söyleyin bakalım.
Bir de bu Kajol neden kaşlarını almıyor? :)
Tosladık arkadaşlar!
Darılmaca yok. Bu filmi o kadar da sevmedim ben. Nedenine gelincee...
Bu filmde kör kızımızı, 'My Name is Khan'daki kız oynuyor. Yani Kajol.
Çapkın tur rehberimiz ise Aamir Khan.
Rehberimizin derdi sadece gönül eğlendirmek. Kızımız Zooni'yi bu konuda uyarıyor da. Ancak bilirsiniz bazı kızlar çok ısrarcıdır.
Birincisi adam bu kadar açık ve net meramını anlatmışken, kız nasıl bu kadar ısrar edebiliyor anlamıyorum.
Filmlerde de hep işe yarar ya, bu sefer de işe yarıyor... mu acaba?
İkincisi, baban ve amcan gitmiş yavrum sen hala bu adam için mi üzülüyorsun?!
Konu özetimi beğenmiyor olabilirsiniz ama gerçekten bu sefer sorun bende değil, filmde yok yok. Dans, mucize, romantizm, komedi, dans, aksiyon, sürprizler, drama ve belki inanmazsınız ama biraz daha dans..
Amma dans ettiler yaa!.
:)
Filmin sürprizlerini de çıkarınca anlatacak pek şey kalmıyor.
Sanırım benim sevmeme nedenim, ütopik şeyler de dahil olmak üzere pek fazla olayın cereyan etmesi.
Yine de hani böyle yardım umuduyla bir evin kapısını çalıyor ve kız çıkıyor ya karşısına..
"Rehan!" diye bağırıyor ya!..
Süper sahneydi, çok etkileyiciydi.
Ben size neden sevmediğimi anlatabildiğimi sanıyorum. Siz de bana neden sevdiğinizi söyleyin bakalım.
Bir de bu Kajol neden kaşlarını almıyor? :)