12 Şubat 2022 Cumartesi

Diyarbakır | Cahit Sıtkı Tarancı Evi

Kasım ayında gittiğim Güney Doğu turundan bahsetmedim size. 
Çünkü;
1- Öncesinde gittiğim yerleri kronolojik olarak anlatmak istiyordum ve anlatmadım.
2- Yazmak hep aklımda olmasına rağmen, yazmıyorum.
3- Aslında en azından instagramda yazabilirdim -hep instagramdayım nasılsa - ama instagramı da bloğa çevirmedim, orada yazılanlar heba oluyormuş gibi hissediyorum hala. 
Gelgelelim, ben daha fazla Cahit Sıtkı Tarancı yazımı erteleyemem. Hala telefonumda fotoğraflar. Hala baktım mı duygulanıyorum.


Öncelikle, bakınız daha ilk cümlemde tur dedim ama bu turda Diyarbakır'dan şöyle bi' geçtik. O yüzden bir gün tekrar Diyarbakır'a gidip en az bir gün kalmak isterim. 
Şöyle bir geçmemize rağmen Ulu Cami ve çevresini görme şansımız oldu. Şair ve yazarların mekanlarını da. Özellikle konuya başlığını veren Cahit Sıtkı Tarancı evini de.

Bir gün belki burada Diyarbakır'ı anlatan bir yazı da yazarım ama bugün sadece Cahit Sıtkı Tarancı var.

Cahit Sıtkı Tarancı'yı nasıl bilirsiniz?
Yaş otuz beş şiirini bilirsiniz mutlaka.
Hatta şöyle dendiğini de duymuşsunuzdur, yaş otuz beş yolun yarısı eder dedikten on yıl sonra vefat etmiştir. Yolun yarısında değil sonundaymış meğer diye.. "Yolun yarısını" Dante'ye atıfla söylemiştir. Ama siz ve böyle diyenler de haklı tabii. Herkesin benim gibi edebiyatçı arkadaşları olmayabilir. Olsa bile onları benim gibi darlamayabilir :)
Ayrıca ne deseydi adam, son çeyrekte miyim deseydi? 

Allah'ım yazmayıp yazmayıp birden yazınca da hızımı alamıyorum dallanıp budaklanıyor konu. Nerede o üç satırla post hazırlayan ben?!


Efendim, biz, Cahit Sıtkı Tarancı'nın şimdilerde müze olan evini ziyaret ettik. Bunu söylemeye çok utanıyorum ama daha önce hiçbir eserini okumadım. Mal mal evi geziyorum. Şahane bir ev. Dizilerde görsen yok artık böyle evlerde de yaşamamışlardır herhalde dersin. Avlusu, evin bölümleri muazzam. Etrafta şiirlerinden, kitaplarından alıntılar asılı. Bir yandan edebiyatçı arkadaşım hayatından bahsediyor, kişilik özelliklerinden.. 
Sonra gözüme bir alıntı ilişti. Ziya Osman Saba'ya yazdığı mektuplardan oluşan ve Ziya'ya mektuplar isimli kitaptan bir alıntı. Buraya eksiksiz yazmak için o kadar alıntı okudum ki kitabı okumuş kadar oldum, derdim şayet istediğim alıntıyı bulsaydım. Bulamadım ama Paris'te bıraktığı için üzüldüğü kitaplardan bahsediyordu. "Ah Ziya'cığım bir görsen ne güzel kitaplardı..."
Tam hatırlayamıyorum işte. Ama bende bıraktığı his hala taze.
Alıntıyı okuduğumda beni bi' ağlamak tuttu! Zor tutuyorum kendimi. Anlatamam size, çünkü kendime de açıklayamıyorum kitaplarına duyduğu bu özlem beni neden bu kadar etkiledi, diye. Empati herhalde, kitaplarımı geri de bıraksam ben de çok üzülürdüm.
Belki de hayatına dair öğrendiğim üç beş şey yüzünden, genç yaşta hayatını yitirmesinden, çok yalnızlık çekmesinden ve bulunduğumuz mekanın havasından veya hepsinin etkisiyle bilemiyorum, çok etkilendim. O evin bir köşesinde oturup, Cahit Sıtkı'nın ayrı düştüğü kitaplar için yas tutmak istedim. Onun yerine ağlamamı tuttum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

söz sizin...