Bu bir film yazısı değil.
Gerçi 20. yüzyıla veda ederken çekilmiş, bahsetmeye değer bir filmdir.
Bu filmden bir sahne geldi aklıma. Onu paylaşmak istiyorum bugün sizlerle.
Filmi bilenler bilir, karakterler e-mail üzerinden dertleşirken Joe (Tom Hanks), Kathleen' e (Meg Ryan) "Söylemek istediklerini söylemek istediğin zaman söylediğinde duyacağın şey pişmanlıktır", mukabilinde bir şey söylüyor.
(Beni bağışlayın uzun zamandır izlememiştim, galiba benim 'Mesajım Var'ım gelmiş.)
Söylediği cümleyi kelimesi kelimesine hatırlamasam da, ne demek istediği hep aklımda.
Hiç öyle, aman ne olursa olsun ben içimdekileri dökeyim de gerisini karşı taraf düşünsün, diyen biri olamadım.
Ben üzüleceğime o üzülsün, diyen biri de değilim.
Çoğunlukla boğazımda yumruyla susuyorum. Ama bazen o kadar çok şey birikiyor ki..
Bu çoğunlukla olan kısımdan değil de sabrımın taştığı zaman söylediklerimin ardından neler hissettiğimden bahsetmek istiyorum.
O yumru gidiyor mu, söylemek istediğin şeyleri söylediğinde?
Gitmiyor işte.
Daha kötü hissediyorum. Benim günüm mahvolmuştu şimdi onunki de kötü geçti diyorum. Değer mi, diyorum 3 günlük dünya için.
Ama bu da can.
Hani bir kere susmamım faydasını görsem, bir kere aman büyüklük bende kalsın deyip sabrettiğime değse, belki arada sırada olan patlama da yaşanmayacak ama arkadaş hiç mi kıymet bilinmez ya.
Hep ben mi 3 günlük dünya boş ver diyeceğim, bir kere de göreyim sineye çektiklerim boş ver dediklerim işe yarasa..
Anlatabiliyor muyum?
Ben kırmak istemiyorum kimseyi. Ama kırılmak da istemiyorum. İlle ikisinden biri mi olmak zorunda, kırmadan ve kırılmadan olmuyor mu?
Kimse yaşattığını yaşamadan ölmesin madem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
söz sizin...