31 Aralık 2015 Perşembe

Portakal Ağacı Ferahlığı

Türk Bloggerlarının herhalde atası desem Portakal Ağacı için, yanılmış veya yanıltmış olmam.
Buralar hep dutlukken o blog yazıyordu.
Kurduğu sofralar, yaptığı yemeklerle gönülleri fethediyordu.
Hatice Özdemir Tülün'den bahsediyorum.

Kendisini takip etmeye başladığımda daha bekardı. 
Evlendi, çocukları oldu. Ailesi genişledi. O yazmaya, başarmaya, örnek olmaya devam etti.
Bilgili, görgülü, nazik bir kadın.

Portakal Ağacı dergisi zamanı yaptığı buluşmaların birinde kendisiyle tanışmış elektriğine de bayılmıştım. Bende iş elektrikte biter zira, uyuşmasa konu kapanmıştır.

Instagramda kimi takip edelim bölümüne uzun zamandır yazmıyordum ama ne zamandır Hatice Hanımdan bahsetmek istiyordum.
Bu vesileyle hala onu takip etmeyen varsa takip etmelerini önermek istiyorum.

Çok negatif insanlar, hesaplar var çevremizde, onlar yerine böyle ciddi birikimleri, hayat görüşleri pozitif olan, yapıcı insanlar olsun takip ettiklerimizde. Ana sayfamızı neden instagörl kavgaları, önce ben yapmıştım tartışmaları, laf sokmalarla  dolsun ki.

Hatice Hanım uzun zamandır sağlıklı beslenme adına çok güzel şeyler yapıyor. Önceleri bir rahatsızlığı mı var yoksa tamamen tercih meselesi mi bilmiyor merak ediyordum. Blogda bu konuda çok soru aldığı için bir yazı hazırlamış merakımın bir kısmını gidermişti. Hala çocukları bu durumla nasıl başa çıkıyor bilmiyorum ama gıpta ediyorum. 

Igde gördüğüm kadarıyla arada laf atanlar da oluyor kendisine ama dedim ya görgülü diye, çizgisinden, o eleştirilere maruz kalınca bile, çıkmıyor.
Öyle ya, sadece zayıflamak fit olmak değil mesele, herkes undan şekerden vazgeçmeyebilir ama buna mahkum olan insanlar var. Onlar için çok güzel alternatif sunuyor ve ben eminim umut da oluyordur.

Kendisini instagram, blog ve lokma dergisinden takip edebilirsiniz.

Beni de bu blogdan :) veya instagram adresim: the_syhn'dan veya işte ne bileyim Youtube kanalımdan takip edebilirsiniz. ^.^

30 Aralık 2015 Çarşamba

Kağıttan Kalpler

Dı nı nı nımmmm..
Geldik mi 2015'in son kitap yorumuna.
Son okuduğum kitabımı sanırım bugün instagramda paylaşıcağım ama son kitap postum bu kitap.
Instagram demişken beni instagramda the_syhn adıyla bulup takip edebilirsiniz ;)

Arkadya Kitap'ın aralık ayı kitabı bu kitap, elime çok hoş bir jest ile ulaştı.
Kırmızı bir kutu içinde kırmızı kağıttan kalpler vardı.
Böyle hoş bir sunum içinde, böyle güzel bir kitap gönderiyorlar... insan mahcup oluyor. Mutlu oluyor Etraf kalp kalp oluyor.
Bu kitabın videosunu çekmeyi düşünüyorum kalplerin hemen hemen tamamını orada görebileceksiniz, eğer istediğim gibi çekebilirsem...

Kitabımıza gelirsek, bir Abigail karakterimiz var ki hepimizin sempatisini toplayacak.
Bir kere 29 denilen o kritik yaşta ve bekar :)
Üstelik aşkla, aşıklarıyla ünlü bir kasabada yaşamakta. Onu evlendirmeye oldukça meraklı annesi ve Hatta bunun için tuttuğu gönül işleri ekibi var :)
Abigail'e sempatimizi arttıracak husus ise bir kitap cafe işletmesi.

Evet tabii ki Abigail'e bir eş lazım.
Daha önce yaşadığı hayal kırıklığı nedeniyle aşka küsmüş ama işte işler o şekilde ilerlemiyor. Kasabaya gelen bir yabancıya karşı hissetmemesi gereken şeyler hissediyor.
Ama adam yakışıklı! Adam doktor! Adam Abigail'ın dükkanını alıp onu oradan atmaya niyetli!
Uppss! Zaten bir terslik çıkmalıydı.

Gerçekten her zaman yaptığımdan biraz daha uzun tuttum konuyu, ama, kritik yerleri inanın anlatmadım, dahası var kitapta.
Romantik ve sevimli bir kitap.
Sıcak hikayeleri sevdiğimiz malum. Courtney Walsh da sevdiğimiz şeyleri toplamış sıcak bir hikaye yazmış. Hatta seriymiş bu kitap. Öyle heyecanlı bir yerde bitmedi demek ki diğer karakterlere değinilecek. Yani beklentim o yönde.

Arkadya Kitap'a beni unutmayıp böyle hoş bir jestle gönderdikleri bu güzel kitap için teşekkür ederim.
2016'da 2015'ten daha çok okuma dileğiyle yazımı sonlandırıyorum.
Youtube kanalıma göz atmayı hatta abone olmayı unutmayın!

29 Aralık 2015 Salı

Hu Huuu Yeni Video: Gölgedeki Yıl

Bu kitabın videosunu çok çekmek istiyordum.
Neyse ki yıl bitmeden videoyu çekip hazırladım, sizlere ulaştırıyorum.
Çok sağlam bir dram olduğundan sizlere bu yazımda bahsetmişim.
Kitabın kalınlığının sizi korkutmaması gerektiğinin altını çizerek, videomu ekliyorum.



Ben sanki daha rahatım bu videoda. Sanki biraz daha doğal. Siz ne dersiniz?

Güzel yorumlarınızı, eleştirilerinizi, kanalıma abone olmanızı bekliyorum sizden, ki neden video çektiğimi unutmayayım :)

28 Aralık 2015 Pazartesi

Kraliyet Kitap Kulübü #3

The Royal Book Club ilerliyor genişliyor ama ben yazamıyorum.
Hemen bu döngüyü kırıp yazmam gerekiyor.

İlk kitabımız daha doğrusu kitaplarımız Esma'dan geliyor.
Esma bana hangi kitapları alayım diye sormuştu ve benim de ona birkaç önerim olmuştu. O da Yıldız Tozu'nu ve Sarah Jio'nun hemen hemen tüm kitaplarını almış.
"Yıldız Tozu da çok güzeldi ancak Mart Menekşelerini elimden bırakamadım", ve, "çok güzel bir kitap zevkin var teşekkür ederim", dedi ^.^
Ben teşekkür ederim bu kadar ince olduğun için Esma ^.^ Diğer kitapları da okudukça bana yorum yollamayı unutma ^.^

Diğer kitaplarımızı instagramda #theroyalbookclub etiketini kullananlardan seçtim. Şahikacım tam bir Debbie hayranı benim gibi. Okuduktan sonra benim Bahçemde Yeşeren Umutlar yazıma yorum bırakmıştı ki bu benim en sevdiğim geri dönüşlerden ^.^ Çok sevdiğini söylememe gerek yok, herhalde. Onun ve benim yorumuma bu linkten ulaşabilirsiniz.


Yine kulübümüzün kıymetlilerinden Eskaymak ile sıradaki kitaba değinelim. Süper Dadı ^.^ Benden sıcacık kitap önerisi isteyenler oldu mu aklıma ilk gelen kitap. Ezra'm da beğenmiş. Hemen link verelim Esra ne yazmış diye merak edenler varsa, merakta kalmasın okusun ^.^


Aslında üç görüşe yer veriyorum ama öyle yaparak bitiremiyebilirim sizden gelenleri düşüncesiyle dörtleyelim bugün. Benim kitap yorumlarıma güvendiğini her fırsatta dile getiren, sizlerin de tanıdığı Nehircce ve Ardımda Kalanlar ile kapanış yapalım. Acıklı bir ve gerçekçi bir romandı değil mi?

Sizin bu kitaplardan ya da benim önerimle okuduğunuz kitaplar var mı? seyhanc@gmail. com adresine görsellerinizi ve yorumlarınızı gönderebilir, instagramda #theroyalbookclub etiketini kullanabilirsiniz. Belki bir sonraki kulüp buluşmamızda sizin yorumunuza yer veririm belli mi olur?!

27 Aralık 2015 Pazar

İlişki Durumu Karışık

*Blogda konuk yazar günü. Diğer yazılarına göz atmayı unutmayın:

Show T.V 'nin yaz aylarında başlayan, tutunca kışında devam eden dizisi "İlişki Durumu Karışık" bu haftaki yazı konumuz.

Genellikle bütün diziler için söylediğimiz; "kimin eli kimin cebinde belli değil" deyimi tam olarak bu dizide vücut bulmuş. Dizinin konusu için eğlenceli bir aşk dörtgeni diyebiliriz. Dizinin başrol oyuncularından Seren Şirince (Ayşegül) ekranda yeni olmasına rağmen samimi ve abartısız oyunculuğuyla övgüyü hak ediyor.
Kısa boyu hafif kilolu sayılabilecek vücut ölçüleriyle yıllardır alıştığımız podyumdan fırlamış gibi, ,hatta çoğunun podyumdan oyunculuğa transfer olmuş kötü oyuncuların aksine, kusursuz güzellik ve kusursuz vücut ölçülerinin gereksizliğini gösteriyor.


Dizinin diğer başrol oyucuları Berk Oktay (Can) ve Pamir Pekin (Murat) oyunculuklarından ziyade düzgün fizikleri ve kaslarıyla dikkat çekiyorlar. Berk Oktay'ın zoraki komik halleri, Pamir Pekin'in kasıntı duruşuna rağmen dizi keyifli ve eğlenceli. Yapımcılarımızın yeni keşfettiği ama suyunu çıkarmakta geç kalmadıkları romantik komedi tarzının iyi bir örneği dizi. Hele ki benzerlerinin bir bir yayından kalktığı bu günlerde.
Her dizide olduğu gibi bu dizide de çok beğendiğim oyuncu hatta iki oyuncu var. Dizide gelin ve kayınpederi canlandıran Nurseli İdiz (Mediha) ve Sezai Aydın (İsmail). İkilinin tatlı atışmaları, kendilerini soktukları komik durumlar izlenilesi. Özellikle Nurseli İdiz çatlak kaynana rolüyle dizinin iyilerinden.

Dizi şimdilik iyi gidiyor. Hem hikayesiyle hem reytingleriyle. Yapımların çoğunda ağır dramların işlendiği bu sezonda kaç tane gülümseten dizi var ki...:))
Kezban_Londrada bildirdi. Instagram ve Twitterdan takip edebilirsiniz ^.^

25 Aralık 2015 Cuma

Kim Güldüye Gittim Gelicem

'İki ekmek al' dediğinde kımıldamayan çocuk wi fi bulmak için Bulgaristan sınırına kadar gidebiliyor.
Bu söz Mine Sota'nın Kim Güldüye Gittim Gelicem isimli kitabının arka kapağında yazıyor.
Bu kitabı okumamanın nedeni de yine aynı sözler.
Günümüz vahametini çok güzel anlatmıyor mu?

Kitapta kısa kısa bölümler var.
Her bölümde artık normalleşmiş hayatımızın aslında normal olmadığı gözler önüne serilmiş.
İnsan ilişkilerinden, insanların sosyal medyayla ilişkilerine uzanan, çoğu kısmı diyalogla geçen atarlı giderli bir kitap.
İnstagram paylaşımları da elbette nasibini alıyor bu atarlardan.
Mesela yukarıdaki fotoğrafı çekerken dedim ki, yazar görse yüreğine iner, sevmediği şeyler biri de bu, kahvesi kitabını yerleştirip fotoğrafını çekmeler, paylaşmalar falan. O kısmı okurken bana ilham geldi, ne yapsaydım? :)

Ama atar gider de bir yerden sonra sıkıyor. Siz belki sıkılmazsınız ama bana esprinin dozajının kaçtığını histerik bir hal aldığını hissettim bazı bölümlerde. Hani böyle cidden sinirle yazılmış gibi. Sinirle de yazılmış olabilir ne var bunda diyebilirsiniz, netice sinir olunmayacak şeyler değil, ama vaat ettiği o değil ki, dalga geçip gülüp eğlenicez, diyordu kitap, ne oldu da ben artık gülmüyor kasılıyor oluyorum.

"Hadii hadii instagram paylaşımlarına laf ettiği için eleştiriyon deee mi?" mi diyorsunuz siz bana aşk olsun :)



24 Aralık 2015 Perşembe

Ceyda Düvenci'nin Evlendiğini Biliyor Muydunuz?

Ceyda Düvenci evlenmiş, hiç söylemiyorsunuz?!
Hem de eşi de oyuncu, tanıdık bir sima. Bülent Şakrak desem tanımazsınız belki ama görünce, aaaa!, diyeceksiniz?
Ben de diyorum, yok mu bu ara evlenen ünlüler :D

Tanıdınız değil mi?
Aşkın Kanunu diye dizi mi var? Orada tanışıp çıkmaya başlamışlar. Ay benim için sürpriz oldu.
Düğün Kaz Dağlarında samimi bir resepsiyonla gerçekleşirken, sanatçı dostları, Ceyda Düvenci ve Bülent Şakrak çiftini yalnız bırakmamış.
İki gün üst üste magazin haberi girmek hiç bana göre değil ama, bu, habere (nedense) ne çok şaşırdığımı da sizlere bir nebze olsun ifade eder.

Gelelim sadede ya. Gelinliğe yani :D


Düz, sırtındaki dekolteden başka esprisi olmayan ama nedense o sırt dekoltesini de pek beğenmediğim bir gelinlik tercih etmiş Ceyda Düvenci. Düğmeler kapanmıyor havası verilmiş ama estetik durmuyor bence.
Damatlığa da diyecek sözüm yok :) Damatlık damadın tarzı da, gelinlik gelinliğin tarzı değil gibi sanki.
Ama bunları iyi niyetimle söylüyorum gerçekten.
Çünkü çok mutlu görünüyorlar, hiç eleştiresim gelmiyor. ^.^
Siz ne dersiniz bu işe?
Görsel kaynağım: Hürriyet

23 Aralık 2015 Çarşamba

Sinem Kobal'ın Ceket/Elbisesi

Çağatay Ulusoy'un cuma günü gösterime girecek olan Delibal isimli son sinema filminin galasına Kenan İmirzalıoğlu ve Sinem Kobal da katılmış.
Ben de davetliler arasındaydım ama gece hayatı bana göre değil, eve dönüş zor oluyor, diye gidemedim.
Mevzu bu değil.
Bakın Çağatay Ulusoy, dedim, Kenan İmirzalıoğlu, dedim, son sinema filmi, dedim, Sinem Kobal, dedim. Hatta Kenan İmirzalıoğlu galaya giderken mi galadan dönerken mi polis tarafından durdurulmuş, "beni tanımadınız mı?", diye sitem etmiş bunu da şimdi söylemiş olayım ama mevzu o değil.
Mevzu Sinem Kobal'ın ceketi. Ya da elbisesi.
Çok beğendim.
Bir de yakışmış ki!

Ben kadife çok seviyorum zaten. Kadifenin daha adı geçmezken kadife uzun ceket diktirmiştim kendime ama tabii bunun yanında esamesi okunmaz :)) Gözlerimden kalpler fışkırıyor.

Böyle abartmadan da şık olan kombinleri sevdiğimi fark etmişsinizdir.
Son olarak Kenan İmirzalıoğlu ve Sinem Kobal'ı ilk kez bir arada gördüğümü, duyduğum zaman pek yakıştıramadığım halde şimdi hoşuma gittiklerini söyleyebilirim.


Yakışıp yakışmadıklarını boş verelim, niye dedikodularını yapalım ki?! Ceket harika değil mi ama ya?
 Görsel Kaynağım: Hürriyet

22 Aralık 2015 Salı

Videolu Anlatım: Sütlü Türk Kahvesi Nasıl Yapılır?


Bu hafta siz sevgili okurlar için bizim evin vazgeçilmezi benim de çok sevdiğim sütlü türk kahvesini yapıp videosunu hazırladım.

Türk kahvesinin bu yumuşak halini çok seviyorum.
Aranızda hiç bu şekilde içmeyen ya da içildiğini bilmeyen var mıydı?
Bu kahve aslında ince beli cam bardak ikram edilirmiş. İnce belli cam bardakta ikram edilen türk kahvesine de süvari adı verilirmiş. Bunları neden anlatıyorum, eğer aranızda bilmeyenler varsa benim uydurduğumu sanmasınlar diye :)
Biz de önceleri ajda bardakta içsek de sonra bize az geldiğini fark edip bu fincana çıkardık.



Videolarımı geliştirme söz veriyorum ama daha çok acemiyim :/
Bana destek olun :)
Peki nasıl yapacaksınız bunu? Öncelikle abone olun!
Youtube'dan abone olmak için kayıt olmanıza ya da hesap açmanıza hulasa, uğraşmanıza gerek yok. Akıllı telefonlarınızla kanalıma girdiğinizde zaten gmail oturumunuz açık oluyor ve o kırmızı abone ol yazısına tıklamanız yeterli oluyor.
Oturum açık değilse sizden oturum açmanızı ister ki zaten hepinizin gmail adresi var artık.
Bu kadar ^.^
Yeni kahveler de var hem denemek istediğim, sizinle paylaşmak istediğim.
Hele bir yaz gelsin. ben aslında soğuk kahveciyim, frappeler smootieler deneyip deneyip videolar hazırlarım size. bu ara kitap yorumları da devam eder.

Görüş, istek, eleştiri ve yorumlarınıza her zaman açığım, beklerim.
Afiyet olsun ^^

21 Aralık 2015 Pazartesi

Gölgedeki Yıl


Çok sevilen Kıyıya Vuran Deniz Kabukları isimli romanın yazarı Hannah Richell'in ikinci kitabı Gölgedeki Yıl, önceki kitabını aratmıyor. Ne kalınlık, ne anlatım ne de konu olarak.

Laila çoçuğunu kaybetmiş ve bunu henüz atlatamamış, haliyle bu durum eşiyle arasını bozmuş ana karakterimiz. Bir gün kendisine nereden geldiği kimin gönderdiği bilinmeyen adres ve anahtar geliyor. Evi görmeye gittiklerinde, kocasının gönlü olmamasına karşın bu eski evi yenilemeye karar veriyor.

Sonra 1980 yılına gidiyoruz. Üniversiteden yeni mezun olacak bir grup genç sıcaktan bunaldıkları bir yaz günü serinlemek için gittikleri göl çevresinde bu evi buluyorlar. Birileri kendilerini o evden atana kadar bu evde kalıp şehir hayatından uzakta, ekmeklerini kendi kazanmaya karar veriyorlar.
Bir avuç salak.
Bu durum nelere mal olacak?! Hepsine bir temiz sopa çekmek isterdim ama benden büyükler :)

Geçmiş ile gelecek arasındaki ortak nokta bu ev. Ancak kimden kalmıştı Laila'ya?!
O gençlerden hangisi ya da hagileriyle alakası vardı? 
Bu ve okudukça aklınıza takılacak birçok sorunun cevabını yine okudukça öğreneceksiniz.

Önceki kitabı da çok beğenmiştim bu kitabı da çok beğendim. 
Ağır drama bana sorarsanız ikisi de. Her ne kadar affetmeler bağışlanmalar olsa da ben affedemiyorum aklıma geldikçe sinir oluyorum. 

Hannah Richell kol kırılır yen içinde kalır misali, aile içinde kırılış ve toparlanış hikayelerini seviyor olmalı. 
Hayır Hannah! Kötüyü ez, parçala, asıl mutlu son o!

Aile-Dram türü kitapları sevenler, yazarın iki kitabını da mutlaka ama mutlaka okumalı!
Not: 
Bu kitabı youtube'da yorumlamayı istiyorum ancak henüz videosunu dahi çekmedim. Ancak başka videolar çekmiş olabilirim ve kanalıma abone olmayanların haberi olmayabilir. Bence bi' bakın bakalım bu hafta ne videosu yüklemişim? :)

20 Aralık 2015 Pazar

Kara Sevda Neslihan Atagül'ün Stylingi!

*Blogda konuk yazar günü.
Yazarın önceki yazıları için tıklayınız:

Bu haftaki yazımız Star T.V.'nin iddialı yapımlarından Kara Sevda üzerine;

İlk tanıtımlarını izlediğimde "maden ocakları"nı dizinin ana konusu zannetmiştim. Ancak ilk bölümden sonra bir daha bahsi geçmedi. E onlar da haklı, bir madencilik hikayesi ne kadar ilgi çekerdi ki?..
Öyle düşünmüş olmalılar ki çok bildiğimiz, zengin kız, fakir oğlan hikayesini; bol entrika, küllenmiş aşk ve güzel kız, yakışıklı adam, saplantılı aşık koca aşk üçgeniyle ekrana taşımaya karar vermişler. Yani hikaye çok klişe, karakterler de öyle, örneğin;
Burak Özçivit çok başarılı, yakışıklı, dürüst, idealist dört başı mamur maşallah:)
Ama bu kadar.
Dizi bize başka bir şey vaat etmiyor. Ne oyunculuk ne de hikaye olarak.

Zerrin Tekindor'dan bahsetmeden olmaz.
Burada da o hep görmeye alıştığımız rol de, öyle ki hal, tavır, mimikleri bile aynı. Bu rol üstüne yapıştı bence.

Ama hakkını teslim etmemiz gereken bir konu var ki oda Neslihan Atagül'ün stylingi; kesilikle çok başarılı. Yani diziyi sırf bu bölümde ne giymiş diye izliyorum desem yalan olmaz. Bu başarılı stylingi yapanlar tanıdık isimler. Biri sosyetik modacı Deniz Marşan digeri ise Kıvanç Tatlıtuğ'un sevgilisi diye bildiğimiz ama yıllardır bu işi yapan Başak Dizer.

Dizi Ay Yapımın her zamanki özenli işlerinden aslında. Yönetmenliğini Hilal Saral, müziklerini Toygar Işıklı yapıyor. Yapım şirketi bu ekiple birçok iyi işe imza attı (Aşk-ı Memnu, Fatmagül'ün Suçu Ne...).

Hikayenin klişe ve sıradan olması izlenmesine engel değil. İzleyici de öyle düşünüyor olmalı ki yayınlandığı gün reyting listesinde ikinci.

Ay Yapımın bu sezon ekrandaki iki dizisinden biri Kara Sevda. Yapım Şirketinin eski iddalı yapımlarından çok uzakta, ama izleniyor ve izlenecek de.
Çünkü biz bu zengin ailelerin bitmek, tükenmek bilmeyen entrikalarını izlemeye doyamadık.

19 Aralık 2015 Cumartesi

Çekirdek Aileme Milföyden Mini Pizzalar

Milföyden kolay bireysel pizzalar.

Bizim evde pek milföy kullanılmaz. Ama bu tarifi görünce evde yok, diye direnmedim.
Eksikleri temin ettim ve denedim.

Instagram da yanlış hatırlamıyorsam yesilsalata hesabından görüp yaptığım bir börek pizzaydı.

İlk fotoğrafa baktığınızda kademe kademe malzemeleri yerleştirilmiş halini göreceksiniz, alt sırada ilk ikinin malzemeleri tam soldakinde kaşar eksik, üst sağdakinde kırmızı paprika biber de henüz konulmamış, sol üsttekinde sadece domates sosu ve beyaz peynir serilmiş.
Sonra alttaki gibi tam hali:
Ve pişmiş hali:

Her şey fotoğrafta görüldüğü gibi.
Bir milföy olduğu gibi duruyor üzerine koyacağımız milföy karesinin ortasını çıkarıp çerçeve haline getiriyoruz ve ellenmemiş milföy karesinin üstüne yerleştiriyoruz.
Boş olan ortaya malzemeler gelecek ki, kendileri; kaşar peyniri beyaz peynir domates sucuk veya siz ne arzu ederseniz o.
Bu kadarcık sonra fırında malzemeler pişene milföyün üstü kızarana kadar pişiriyor, afiyetle yiyoruz.
Ben şuan açım mesela çıtır çıtır bir milföy pizza olsa hayır demezdim :)

17 Aralık 2015 Perşembe

Snapchat'e Gel Seyhan

Sosyal medyanın her mecrasında fink atınca atılmayan finkler dikkat çekiyor olmalı.
Yoksa yokluğum neden bu kadar fark edilsin ki?

Facebook, twitter, instagram derken son zamanların en popüler paylaşım uygulaması snapchat, özellikle gençlerin gözdesi.
Instagramda ünlüler de bir bir geçmişken ben ne duruyordum?
Ama durdum. Duruyorum. Açmayı düşünmüyorum.
Bizzat yakınlarım gelsene Seyhan, derken, yok diyorum bloggerın snapchati instagramdır:)


Sosyal medya o kadar sinsice zaman alıyor ki. Eğer zamanınızı elinizden çaldığını fark etmiyor, kendinize bir sınır getirmiyorsanız vay halinize.
Mutlu da etmiyor üstelik. Ne zaman sosyal medyada biraz fazla takılsam içimin sıkıldığını vicdanımın sızladığını hissediyorum.
Ama akıllı telefona ilk geçişimi hatırlıyorum tabii, bayılıyordum her şey elimin altındaydı, ama bu yük elime öyle ağır geldi ki kaldıramadı, hala sıkıntılarını çekiyorum.
Belki de benim uzak durma sebebim sağlık sorunlarıdır o da olabilir.
Belki şimdi böyle diyorum ama yarın ya da yarından da yakın bir zamanda snapchat hesabı açacağım. :)
Nitekim google+ 'a da direndim direndim ne oldu?
Açtım şimdi. Açıkmış zaten yani ay ben hiç anlamıyorum google+'tan. Birileri beni çevresine ekliyordu ama ben neden eklediklerini bilmiyordum, eklenmek iyi miydi kötü müydü ben de onları mı ekleyeyim bu profilin kilidi var mı yok mu derken çevrelere eklenmenin ve eklemenin o kadar da kötü olmadığını yeni fark ettim.
Ekleyebilirsiniz yani ;) Linkim de bu. Sanırım. Ay bilmiyorum işte, elimden geldiğince takiplere dönmeye çalşıyorum ama çok da kurcalamıyorum.
YouTube kanalımın getirdikleri.

Youtube'a direnemedim bak.
Daha doğrusu Youtube kanalı açmayı hiç düşünmüyordum. Zevkli olur diyordum sadece ama açmazdım biliyordum. Ne çekecektim, neyle çekecektim, hem sonra video nasıl düzenlenir,nasıl yüklenir?
Sonra bi' baktım video çekmişim de koymuşum. Cidden bak. Nasıl oldu anlamadım.

Sizlere snapchat linki veremiyorum ama diğer linklerimi vereyim.
Twitter @the_syhn  -  instagram @the_syhn   -   YouTube Syhn Zn   -   Google+ SyhnZn

16 Aralık 2015 Çarşamba

It's Ok, That's Love

Off ben bu dizi hakkında yazmamış mıyım?
E ben ne biçim, 'Kore dizileri izleyen bir blogger'ım böyle.?!
Hiç yazmayıp çaktırmasa mıydım acaba?
Neyse olan oldu.
Ben dizi izlediğim zamanlarda bu diziyi de izledim. Bilin yani benim de boş zamanlarım dizi izlediğim günler oldu. Benim de bütün gün yattığım, ay bir bölüm daha izleyeyim ayol, dediğim zamanlar oldu.
O sıralarda bu diziyi izlemiştim işte. Keyifle.

Hımmm... Yazıyı geç yazınca neden bahsetsem gereksiz geliyor.
Baş roldeki kadın -yani Gong Hyo Jin, eskiden uyuz olduğum ancak Master's Sun ile bayıldığım ve hala bayıldığım, nasıl sevmemişim bu kadını diye hayretler içinde kaldığım bu kadın- bu dizide de çok keyifli anlar yaşattı bana.
Kıyafetlerine bayıldım. Nasıl yakışıyordu giydiği her şey. Ki önceki hiçbir dizisinde bu kadar güzel giyinmemişti. Hatta paçozluk ekseninde dönüyordu önceki dizilerde :)

Baş roldeki adam yani Jo Ing Sung, galiba ilk defa izlediğim bir oyuncuydu. Hatırlamıyorum hiçbir yerden ama başarılı buldum.
Onun dışında dizide çok tanıdık oyuncu vardı.
Diğer dizilere kıyasla oldukça cesurdu; gerek, ehem, konuşulan konular olsun, gerek,ehem, bazı sahneler olsun diğer Kore dizilerine kıyasla cüretkârdı.

Komikti, romantikti, güzeldi. Ama böyle ölüp ölüp dirilmedim onu da diyeyim.
Benim için bir Master's Sun ya da Man From Stars değildi ki benim beklentim okuduğum yorumlardan ve önerilerden kelli o yöndeydi.
Siz izlediniz tabii, kime ne diyorum ben? :)

15 Aralık 2015 Salı

Alaska'nın Peşinde, Aynı Yıldızın Altına Karşı: Yeni Video!!

YouTube kanalıma Abone olanlar, yüklediğim videolardan hemen haberdar oluyorlar.
Diğerlerine yok efendim blogda yazarak, yok efendim twitterda paylaşarak duyurmak kalıyor.
Yani bu hafta videosunu girerken, diyorum ki videolarımı izleyin yorum yapın abone olun ki ben de kendimi geliştirebileyim. ^.^

Bu haftaki konumuz kitap karşılaştırma. John Green'in okuduğum iki kitabını karşılaştırdığımı göreceksiniz videoyu izlediğinizde. Birazcık akışına bırakıp içimden geldiği gibi düzenledim videoyu, güzel yorumlar aldım. Siz de fikrinizi belirtirseniz sevinirim.

Aslında kitap yorumu dışında çekmek istediğim videolar da var. Ama daha "çok kitap" isteği de beni mest ediyor, gelecek adına umutlandırıyor.

O kadar videoda konuştum, bir o kadar da burada konuşmamın alemi yok. (Ama farklı konular bunlar. )



Eleştiri, yorum, istek ve görüşlerinize açığım.
Kanalıma abone olmak için kayıt olmanıza gerek yok kırmızı abone ol tuşuna basmanız yeterli.
İzlediğiniz, dinlediğiniz, okuduğunuz için teşekkür ederim :))

14 Aralık 2015 Pazartesi

Benim Uzak Güneşim

Haftaya kitap yorumuyla başlamak gibisi yok.
Kitap yorumlarını videoya çekmem konusunda sizden teşvikler alıyorum ama video, yazmaktan daha zor geliyor. Yine de video çekeceğim ama biraz seçici olacağım sanırım.
Bahsi geçmişken, bilmeyenleri YouTube kanalıma davet edeyim, abone olun, yorum yapın, memnun olurum ^^

Haftanın kitabına gelecek olursak, İndigo yayınlarından çıkan bir roman; Benim Uzak Güneşim.
İsmini şarkıdan alıyor. Filmlerde falan sık sık denk gelmişsinizdir.
Kitabın daha ilk cümlesinde Lindy'nin başına gelen talihsiz olayı öğreniyorsunuz ve anlatıcı da Lindy'e aşık ve üç şüpheliden biri! Evet çok ilginç burası.
Kitabı okurken şüphelileri, mahalleliyi, Lindy'i tanıyor, karakterlerin geçmişleri öğreniyorsunuz. Lindy'nin nasıl hayat dolu bir kızken içine kapandığını gözlemliyor, kahroluyorsunuz.

Erkek karakterin ağzından anlatılan hikayeler bana biraz ilginç geliyor. Genelde anlatıcı kadın olur ya ne hikmetse. Bir de tabii şüpheli olması durumu var ki iş daha da ilginç hale geliyor.
Çünkü anlatıcıyla aranız iyi oluyor ama ya suçlu oysa!?

Bölüm sonlarının bitişi güzeldi. Şöyle ki "bi' bölüm daha okuyayım", dedirtecek ilgi çekici yerlerde bitiriyordu yazar bölümleri. Ancak bölümleri okurken bölüm başında ne anlattığını unutuyordum konu o kadar dağılıyordu sadede geldiğinde, doğruya mesela buydu, diye idrak ediyordum. Bu, kitabın sevmediğim yönlerinden oldu.

Kitabı çok beğenenler var, benim için harika bir kitap değildi öncelikle, ama kötü bir kitap da değildi.
Kapağından kelli benim beklentim yüksekti. Beklenti büyük bir etkendir herhangi bir şeyi beğenip beğenmemenizde.
Okursanız haberim olsun, yorumlarınızı merak ediyorum ve yorumlarınız tabii ki benim için önemli.

13 Aralık 2015 Pazar

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz

*Hatırlatma;
Bu blogda pazar günleri konuk yazar yazmaktadır;



Bu hafta Raci Şaşmaz ve ekibinin Kurtlar Vadisi dışında tutan ve insana "bu kadar uzun dizi ismi mi olur?" dedirten yapımı: Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz'ı seçtim.

Bence bu sezonun en iyi yapımlarından, zaten reytingleri de bunun göstergesi. Zira her kategoride birinci. Oyunculara gelecek olursak Oktay Kaynarca Adanalı'dan sonra nihayet aradığı rolü bulmuş. Karısı ve sevgilisi arasında kalmış,karadenizli, hırslı mafya lideri Hızır Çakırbeyli rolüne,çok iyi yansıttığı komik ve duygusal halleriyle cuk oturmuş. Deniz Çakır (meryem) Oktay Kaynarca 'nın gözü kara eşi. Çakır 'a ağır abla rolü yakışmış. Hele ceketi omuzuna alması çok cool. Ama bence dizinin en iyisi Ozan Akbaba (İlyas Çakırbeyli) asabi ,delifişek kardeş rolünde başarılı. Dizi her ne kadar konusu ve kadrosu sebebiyle bir erkek dizisiymiş gibi görünse de dizideki kadın karakterlerin hatrı sayılır çokluğu ve iki kadın arasındaki rekabet kadın seyirci içinde ilgi çekici.


Dizinin bir de amatör ünlüleri var. Örneğin milli futbolcumuz Arda Turan'ın kardeşi Okan Turan dizide bir mafya üyesinin adamı rolünde. Açıkcası kendisine bu yönde bir kariyer planlıyorsa eğer işi baya zor gibi ben bi' ışık göremedim oyunculuğunda.
Bir de Yasemin Saklıoğlu (lütfiye) var ki kendisini  YouTube'da karadeniz şivesiyle anlattığı komik videolardan tanıyoruz.
Ben kendisini bir komedi dizisinde beklerken bu yapımda görmek şaşırttı.

Dizi yayınlandığı gün sosyal medyanın da gündeminde, öyle ki sıkı ünlü takipçileri var.
Demet Akalın her hafta diziyle ilgili paylaşımda bulunuyor,
Gülben Ergen ve eşi dizinin iki eşliliği normalleştirdiğini savunup Oktay Kaynarca'yla kısa süreli, dostane bir polemiğe bile girdiler.
Bu durumda insan sormadan edemiyor "hangi diziler Türk aile yapısına uygun?" o eşik maalesef çoktan aşıldı. Ama kumanda bizde, seyredip seyretmeme özgürlüğümüz var. Dizinin yapımcıları kendinden söz ettirmeyi iyi biliyorlar, örneğin Deniz Seki'nin oynatılması bu duruma karşı çıkanların da olmasına rağmen kabul edelim iyi fikir.

Diziye dönecek olursak başarılı senaryosu ve iyi oyuncularıyla uzun ömürlü olacak gibi; bir Kurtlar Vadisi olur mu? Bence olmasın...


Kezban_londrada bildirdi: twitter, instagram

12 Aralık 2015 Cumartesi

Şu Sıralar En Büyük Hayalim: Oh My Venus!

En son ne zaman Tv izledim bilmiyorum.
Son izlediğim film aklımda ama ne zamandı hiç sormayın.
En son hangi diziden bir bölüm izledim hatırlamıyorum.
Aramıyorum da işin garibi.
Dizi ve filmlerle ziyadesiyle haşır neşir yaşayan biri olarak bu durum beni de oldukça şaşırtıyor.

İzleyeceğim dizilerim filmlerim var, listem kabarıyor kabarmasına ama bir müddet daha izleyemem.
Hepsine tamam ama bu kadar da pişmiş biri değilim maalesef.
Bir dizi var ki, cidden içim gidiyor.
Reklamlarına, görsellerine, alıntılarına denk geldikçe midemde kelebekler uçuşuyor, So Ji Sub'u gördükçe gözlerim kalp kalp oluyor.
İradeyse, dizi film izlememek değil irade. İrade bu diziyi izlememek!

Bilenler bilir bilmeyenlerde şimdi öğrenecekler ben "biraz" So Ji Sub severim. Sevdiğim çok aktör var Kore'den saklayamayacağım ama hepsi bir yana, So Ji Sub bir yana.

Bu dizide So ji Sub'a Shin Min Ah eşlik ediyor ki onu da severim.
Daha önce beraber reklamlarda oynamışlardı ve ikisinin elektriği, "İşte bu!" dedirtiyordu.
Bir dizi veya film bekleniyordu ve beklenen oldu.

Ben dizilerin konularına bile bakmam güvendiğim insanlar tavsiye etsin izlerim, spoilerden deli gibi kaçarım ama bu dizi için bu söz konusu değil, instagramda falan mini mini videolarını izleyip hevesimi alıyorum. Çünkü şimdi bir diziyi izlemeyi bırakın maalesef kitap okumaya bile zar zor zaman buluyorum.

Bir de aşırı sızlayan bir vicdanım var, hayatta izletmez bana.
Ben geniş zamanların geldiğini, aşkla bu diziyi izlediğimi hayal etmekle yetiniyorum şu aralar.

Benim gibi zamansızlara; yalnız değilsiniz, ben de sizdenim, demek ve destek olmak için ve de biraz So Ji Sub görseliyle keyfimiz yerine gelsin diye yazdım bu yazıyı da.
İzleyenler de ne kadar şanslı olduklarını görsünler istedim.

10 Aralık 2015 Perşembe

Alaska'nın Peşinde

Bu kitabı bana Fatoş'um hediye etmişti.
John Green'in tüm kitaplarını okumak istediğimi söylediğim bir yazımdan yola çıkarak Alaska'nın Peşinde'yi göndermişti, pek sevinmiştim.
Filmi çıkmadan okuyayım filmi çıkmadan okuyayım, dedim hatta Kağıttan Kentler'in fragmanını bile izlememiştim; aman hayal gücüme sınır koymasın, diye.
Halbuki bendeki kitapla filmi çekilen kitap farklıydı bunu anlamam biraz zaman aldı :)
Fatoş'umun bana hediye edişinin üstünden uzun bir zaman geçtikten sonra okuyabildim kitabı,
kitabı okuyuşumun üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra yazabiliyorum yorumumu da.
Ama Fatoş'um sağol varol, ne zaman kitabı görsem mutlu oluyorum ^^

Kitaba gelecek olursak, beğenmeyenler de olmasın karşın çok sevdiğim Aynı Yıldızın Altında kitabından ötürü beklentimin yüksek olduğu bir kitaptı Alaska'nın Peşinde.
Beklentim yüksek diye mi yoksa biraz vasat diye mi bilmem pek beğenmedim.
Beğenmediğim halde bile çarçabuk okudum ama bölümler birbiri ardına geçti, merak ettim okumak istedim hatta kitap bittikten sonra John Green'le muhabbet etmek istedim.

Malum olaya -ancak okuduktan sonra malum olan olaya- geri sayım şekilde gidiyor bölümler, sonra malum olay ondan sonra malum olaydan sonra gün şeklinde.
150 gün kala, 30 gün kala, 1 gün kala ve sonra 1 gün sonra 5 gün sonra.. gibi gibi..
Üniversite gençliği var bu kez kitapta.
Dersten kaytarma planları, lakaplar, şakalar..

Alaska dahil sevdiğim bir karakter olmadı. Ancak Alaska'nın kitaplarını kıskandım :) Hiçbir zaman okuyamayacak olması canımı çok yaktı ama bunu da inkar edemem.
Kısacası, John Green severler okusun, diğerleri john Green'in diğer kitaplarını okusun.
Peki ben şimdi ne yapayım?
Kağıttan Kentleri okuyayım mı izleyeyim mi??
Dahası bu kitabın videosunu da çekeyim ister misiniz? :) 
Ne videosu ayol, diyenler mi var hala? 
Bir önceki yazımda videoyu bulabilirsiniz ^^

8 Aralık 2015 Salı

Yeni Video Yayında: Yeşil Deniz Kabuğu!

Youtube kanalı açmıştım malumunuz.
Burada ilk videomu tanıtıp YouTube kanalı haberini vermiştim.
Kanalı açmıştım açmasına ama ne yapacağımı bilmiyordum, ama çevremdekiler biliyordu kitap yorumla, diyorlardı, ben utanırdım bana mı kalmıştı kitap yorumlamak,
dahası, evet dahası da var ki ben sesi mi sev-mi-yo-rum!

Ama yaptım evet, kitap yorumunu çektim, heyecanıma ve karga sesime rağmen videoyu çektim.
Tek seferde çektim, arada kekelesem de cümleler devrik olsa da doğal olsun dedim olduğu gibi bıraktım.
Araya Sarah Jio imza videosunu da koydum. Çok tatlı bak, izleyin. Sesi kısığa alın dayanamıyorsanız, ama ayıp bana söylemeyin :)



Videoyu izleyin, eleştirin, beğenin, kanalıma abone olun, yorum yapın, ama bunları bana söyletmeyin.
Seneye de söz (vermeyeyim ama böyle bir hedefim var bilin:) şan dersi alacağım.
Belki kitap yorumlarımı bestelerim he, ne dersiniz? :)

Tamam ya cıvıtmadan konuyu kapıyorum.

Videolarım devam edecek ama hep kitap videosu yapmayı düşünmüyorum en azından ilk etapta her telden çalıp en son, karar verirsem, bir konuda yürümeyi düşünüyorum.
Bu karar verme aşamasında da siz sevgili okur -ve artık izleyenlerin görüşlerinden yardım almayı umuyorum.

7 Aralık 2015 Pazartesi

Bülent Ersoy'un Yeni İmajını Beğendiniz Mi?

Gün geçmiyor ki Bülent Ersoy bizi şaşırtmasın!
Kâh makyajıyla, kâh makyajsızlığıyla..
Bu seferde 7 saatte kuaförden çıkmamak kaydıyla ulaştığı saç rengiyle gündemde.


İnanmıyacaksınız ama ben beğendim.
Bana benzemiş.
Benim saçımın doğal hali bu zaten, mutlu oldum. İnsanlar bunun için saatlerini ve paralarını harcıyorlar Seyhoş ne ballısın, diye keyiflendim.
Yapılan eleştirilere kulak tıkadım, yoksa üzerime alma olasılığım yüksekti, üzerime alsaydım çok bozulabilirdim, en iyisi görmezden gelmekti.

Bülent Ersoy'u bu beyaz- siyah saçlarla görünce sizinde aklınıza 101 Dalmaçyalı filmindeki Cruella gelmedi mi?
Acaba böyle demek Glenn Close'a hakaret sayılır mı? Kendime benzetmek hakaret olmuyo da Glenn Close' a neden hakaret olsun? Asıl bu bana hakaret olur :P

Bahsetmişken görsel de koyalım, benim aklıma direkt bu karakter geldi. Ama bu filmdeki kostümler bir harikadır!!
Bülent Ersoy'unki ise korkunç. Basit, banal.
Giysene siyah bir şeyler, gothic tarzına uzak değilsin nasılsa bi' bütünlük olsun duruşunda.
Ama yoook..

Kopyalama olunca bir şeyler hep eksik, hep yanlış duracak işte böyle.

6 Aralık 2015 Pazar

Kösem Sultan

**Blogda yeni dönem; konuk bir yazarım var artık. 
Kendisi arkadaş kontenjanından. 
Bundan kelli pazar günleri tv programları/dizileri hakkında Kezban'ın görüşlerini okuyabilirsiniz.
İlk konu olarak Kösem Sultan adlı benim hiç izlemeyeceğim bir diziyi seçmiş.
Kendisine köşesinde başarılar dilerim ^.^

İlk yazı konumuz,"ecdadımızı yanlış tanıtıyorlar Osmanlı bu değil" yorumlarıyla tepki çeken aynı zamanda tarihi t.v. dizilerinden takip edip dizide kullanılan her aksesuarı, kıyafeti moda diye
edinmek isteyen kişilerce ilgiyle beklenen "Muhteşem Yüzyıl Kösem".

Ben Muhteşem Yüzyılın sıkı bir takipçisiydim (her ne kadar Meryem Uzerli'den sonra ilgim azalsa da). Kösemi de bu beklentiyle izledim. Ancak ilk yapımın üzerinde bir şey göremedim. Ne oyunculuk ne de senaryo adına.

Oyunculardan başlamak gerekirse Sultan Ahmet rolünde Ekin Koç başarılı, aynı şekilde Anastasia rolündeki Yunanlı oyuncu da. 
Fakat Hülya Avşar için aynı şeyi söylemek zor.Yıllarca magazin basınında gördüğümüz yüzü, böyle bir rolde inandırıcılığını yitirmiş.
Yine aynı şekilde Mete Horozoğlu yeniçeri ağası rolünde dizinin kötü performanslarından.
İyilere gelince Aslıhan Gürbüz (Halime Sultan) ve Nadir Sarıbacak(Bülbül Ağa) başarılı oyunculuklarıyla dikkat çekenler.

Ayrıca dizideki kostüm, mücevher ve aksesuarlar da çok güzel. Kösem Sultan'ın ekrandaki yolu açık gibi. Her ne kadar total reytingleri düşük olsa da AB grubunda birinci. 
Belki de bu sebeple Beren Saat diziye erken dahil olabilirmiş.

I. Ahmet erken yaşta vefat etmesine rağmen Kösem Sultan uzun yıllar valide sultan olarak etkili olmaya devam etmiş. Yani reytingleri iyi giderse uzun yıllar devam edebilir, malzeme çok.
Kezban_Londrada bildirdi

3 Aralık 2015 Perşembe

Korkma Ben Varım

Murat Menteş her kitapta beni abandone etmeyi başaran  bir yazar.
Bu kitapta fikrim değişti mi?
Hayır!
Önceki okuduklarımdan sonra ne yazdıysam aynı şeyler geçerli.
Edebiyat dahisi.

Hikayenin ilerleyişi absürt olabilir -tabii bu absürtlüğü hayal etmek dahi bence ayrı bir istidat- Ama en güzel aşk sözleri, en romantik jestler yine bu absürtlüğün arasından çıkıyor.
Yazmak isterse en şahane aşk romanını -ki sanıyorum bunu hakaret kabul eder kendisi:)- en sağlam dramayı yazabilir bu adam.
Araya serpiştirdiği şeylerden öyle etkileniyorum ki..
Bu yüzden pür dikkat okuyorum; aman espriyi kaçırmayayım göndermeyi yakalayayım, diye.
Böyle yazmak isterdim...

Hala okuduğum ilk kitabı Ruhi Mücerret'i tek geçerim ama hiç Murat Menteş okumamış ve okumak isteyenlere Dublörün Dilemması ile başlayıp, sonra Korkma Ben Varım'ı okumalarını, Ruhi Mücerret ile zirvede, acaba bir sonraki romanında neler olacak diye beklemelerini tavsiye ve teşvik ederim.

2 Aralık 2015 Çarşamba

Erikli Kek Olur Muymuş?!

Kek kraliçesi olma yolundaki adımlarımı hızlandırmak adına bir de erikli kek yaptım.
Ben bu alt ust kekleri keşfedeli, denemediğim meyve kalmasın diye karar verdim.

Erikli kek de olur muymuş? demeyin, ben yaptım oldu.

Şeftalili miss kekimi hatırlar mısınız?
Hatırlamayanlar Şeftalili Kek linkini tıklasın ve anılar tazelensin.

Erikli kek de yine aynı şekil yağlı kağıt serilmiş tepsiye erikleri dizmek ve sonra üzerine şeker serpmek suretiyle hazırlandı, tarafımdan.

Şeftalili kekte anlattığım işlem sırası ve şekliyle.

Kek hamuru ise klasik kek hamurunuz. Ekstra bir şey yok.
Ama kekim sönüyor ya da hiç kabarmıyor ne yapayım? diyorsanız, kek kabartma yollarını anlattığım bu yazıya göz atmanızı öneririm.

Hafif mayhoş bu keki, meyveli kek severlere tavsiye ederim.
Keşke piştikten sonraki görüntüsü pişmeden evvel o erikleri öyle muntazam dizmeme değecek bir görüntü olsaydı ama tadı değdi ;)

Not: Erik mevsimi geçtikten sonra yayımlamak biraz insafsızlık mı oldu?
Bu ara biraz eski yazılardan gidiyorum, söyleyecek yeni şeylerim yok taslaklar eritiyorum anca.
Ama önümüz kış ve harika bir portakallı kek tarifim var,