20 Ekim 2015 Salı

Sana Söyleyemediğim Her Şey

Hımmm..
Sene 1977. Lydia daha onaltısında, geleceği parlak, anne ve babasının gözdesi bir genç.

Çin kökenli James ve Amerikalı Marilyn'in gözde evlatları Lydia'nın ölümüyle açılıyor hikaye.
Lydia neden öldü?
Yoksa öldürüldü mü?
Aile târumar olmuşken Lydia'nin ölümündeki sis perdesi yavaş yavaş açıladursun; biz Marilyn ve James'in nasıl tanıştıklarını, çocuklarını nasıl yetiştirdiklerine göz atıyoruz.
Melez bir ailenin nasıl zorluklar çektiğini, bunun kişiliklerinde oluşturduğunu tahribatı  içim parçalanarak okuyor, filmlerde dayatılan Amerikan rüyasının nasıl da boş olduğunu iliklerime kadar hissediyorum.

Ağır drama bu kitap.
Her şeyi en iyi bilen kişi olarak olaylara müdahele etme, düzeltme, işleri yoluna koyma dürtüsüne engel olamıyorum.

Yine de seviyorum dramaları.
Hepimiz geçmişte yaptığımız hataları geri dönüp düzeltmek istiyoruz ancak bu mümkün değil.
Fakat okuduklarımız bunu mümkün kılıyor. Yani başkasının geçmişinden, hatasından ders alabiliriz.
Roman deyip geçerek okuduğum kitapları beğenmezler ama ben, özellikle de bu kitaptan çok şey ögrendim.

Maatteessüf, eleştireceğim noktalar da var. Bir yerde James'ten Jack diye, bir yerde John diye bahsediliyordu. Bir yerde Lydia ile Marilyn yer değiştirmişti. Ufak gibi görünse de -ki ufak :)- sevmiyorum böyle hataları.

Fuar listesi hazırlayanlar için kapsamlı bir yazı oldu, içimi dökmem lazımdı, vesile olduğunuz için teşekkürler ^^

4 yorum:

  1. "Bu kitaptan çok şey öğrendim" cümlendi sanırım benim bam telim çünkü o cümleyi okuduktan sonra "kesin almalıyım" dedim.

    YanıtlaSil
  2. o çikolata ne orada. sabah sabah bana da dram yaşatma ya, canım çekiyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ahh canımmm nasıl özlemişim yorumlarını :*

      Sil

söz sizin...