Nehir; yirmi iki yaşına kadar ikiz kardeşi Irmak’ın ihtişamlı varlığının gölgesinde kalmış, sade ve duru güzelliğine tezat duygusal ve karmaşık kişiliğe sahip bir genç kız…
O iflah olmaz bir hayalperest, umutsuz bir romantik. Mükemmel erkeği bekleyecek kadar saf olmasa da, kendi için mükemmel olanı bekleyecek kadar inatçı ve kararlı…
Fakat konu erkekler, daha doğrusu Mert olduğunda, tam anlamıyla inatçı ve sivri dilli cadının teki oluyor…
Mert; istediğini elde etmeye alışmış, genç, hırslı ve başarılı bir iş adamı. Aşka inanmayıp, evliliği aileler arasında bir çeşit iş anlaşması olarak görüyor...
O, âşık olduğu kadına sahip olmak için her şeyi göze alabilecek derecede çılgın, ama onunla evlenmek istemeyecek kadar katı mantıkla hareket eden bir erkek…
Mert’in Nehir’den vazgeçmeye niyeti yok. Nehir’in ise mükemmelden daha azına razı olmaya…
Aşk, tutku, iniş ve çıkışlarla dolu bu ilişkideki çekişmeleri sonlandıracak hangisi olacak dersiniz?
Aşk mı, mantık mı?
“Sen... Sen! Allah’ım, tanımlayacak sıfat bile bulamıyorum! Hayatımda gördüğüm...”
“En âşık erkek mi?” diye sırıttı Mert.
“Yüzsüz! Hayırdan anlamayan!”
“Ben kararlı olarak nitelendirirdim aslında.”
“Saygısızsın da... Beni dinlemiyorsun bile, hep kendi bildiğini okuyorsun!”
Mert, Nehir’in gittikçe artan öfkesini görmezden gelerek rahatça açıklamaya devam ederken göz kırptı.
“Haklısın. Söz konusu hedeflerim olunca içgüdülerime güvenirim. Bazen hiç olmayacak gibi görünen bir işi oldurabilirim.”