Nine West yeni sezonu açmış! Ay kime diyorum muhtemelen yeni sezondan aldığınız ayakkabıları henüz giyemediğiniz için hayıflanıyorsunuz.. Amaaa... Bir yandan kış sezonundan kalan tek tük ayakkabılarda, fiyatlarında altın düşüş günlerini yaşıyor! Evet! Yaşıyor bizzat gördüm!
Sonra bir tane beğendim. Sonra deneyim dedim.. Neyse ki çok geçmeden iç sesim "Seyhan n'yapıyorsun? Henüz çizmelerden çıkan ayaklarınla bu açık ayakkabı deneme cüreti neden?" diye uyardı.
Aldığım ayakkabıyı yerine bıraktım ve gidip kendime vazelin aldım!
Aylardır bir vazelin alacaktım ve vazelin almam için önce açık bir ayakkabıyı deneme isteğini hissetmem gerekiyormuş...
İğrenç topuklarıma dair anlattığım bu kıssadan hisse için özür dilerim ama topuklarım artık iğrenç değil:) Düzenli kullandığım vazelin sağolsun.
Ha ayakkabı mı? Sadece bir kaç gün sonra gittim ve numaram kalmamıştı.. Biliyorsunuz metropol insanın ayağı 38.5 :)
İzlediğim her filminde beni büyülüyor! Oyunculuğu yani yoksa tipim değil biliyorsunuz :) Dün akşam Capitolde izledik filmi. Sinema salonu küçük ve sıcaktı. Kendimi toplama kampında hissettim; bizi bir odaya tıkmışlar ve her an ateşe vereceklermiş gibiydi, bu sıcaklıkta onun göstergesi olmalıydı. Haliyle sinirlendim. Filmin belkide tadını çıkaramadım.
Bana göre film yavaş ilerleyen, her an hızlanmasını beklediğiniz bir filmdi ve film hızlanmadı. Gerilim-korku diyorlar, türüne. Ben ne gerildim ne korktum. Türü psikolojik-drama diye geçmeli sadece!
2. yarı biraz daha güzelleşti ama ikinci yarının yarısında "bu filmi izlemek için 15TL verdiğime inanamıyorum" dedim. İster 'cimri' deyin ister 'filmden anlamıyor' deyin ama ilk defa bunu düşündüm. Verdiğim paraya acımak değil, "bu filmi izliyorum birde üstüne paramı verdim" durumu :) DVDsini alıp, evde sıcaklığını kendim ayarladığım odamda izlemek eminim daha güzel olacaktı.
Leonardo'nun harika bir oyuncu olduğunu söylemiş miydim peki?
Salonun yarısı benimle aynı fikirdeydi. Çıkarken konuşmaları dinledim. Dinledim derken, duydum yani, kulak misafiri oldum, yani özellikle dinlemedim :P Filmi beğenmeyenler tıpkı benim gibi özür diler gibi beğenmediklerini dile getiriyorlardı. Yanımızdaki adam hariç:) O, bayağı sinirlenmişti ve benim aksime belli ediyordu :)
Ama Leonardo çok iyi oyuncu olmuş çıkmış ya, toy delikanlılık yıllarını bilirim onun ben :)
Capitol'ü bu denli ıssız yakalamışken belgelemek istedim:
Sinirimi çıkaracak yer arıyorum ya "yürüyen merdivenler bi çalışmasın" diyorum salondan çıkarken, neyse ki çalışıyordu, hayır çalışmasa ne yapacaktım acaba? :))
Çok ciddiyim gülemiyorum bile. Bugün boğuluyordum da ben ufaktan.. Sırt üstü giderken yanımda birden beliriveren arkadaşın sayesinde.. Nasıl oldu anlamadım birden su yutmaya başladım. Gözlerimi açtım kör bir mavilik... İşte o noktadan sonra korku, telaş ne olduysa oldu debelene debelene cılız sesimi duyurdum da kurtuldum.
Korkudan perişan olduğuma mı yanayım, kana kana içtiğim klorlu suya mı bilemiyorum. Üstelik neredeyse o kadar insanın içinde ağlayacaktım:) Hemen uzaklaştım ama ağlamadım. Yaşıyorum işte ne ağlayayım dedim.
Dün de rejime mi başlasam diye düşünüyordum. Amaan iyi ki rejime falan başlamamış yemişim o çikolatalı pastayı, hayat çok kısa dostlar tadını çıkarın :) Bence her saniye olağanüstü!
Bir şey daha anlatayımda gülün:)
Reale Adidas spor ayakkabı gelmiş; 59.00TL. "59a Adidas mı olur gidip bir bakmalı" dedim. Adidaslar için söylenen bir şey var bilir misiniz bilmem; orjinalini attığınız, fırlattığınız zaman yan düşmezmiş. Denedim hakikaten evdekiler yan devrilmiyor. Bu geldi benim aklıma. Ben realde -belki inanmazsınız- adidasları attım, fırlattım hepside yan düşünce almaktan vazgeçtim:)
Aklıma gelince gülüyorum "deli miyim ya neden atıp durdum, etraftakiler ne düşündüler acaba" diye:)
Kitap arka kapaklarını okuma adetim yoktur. O nedenle bir kitabı kapağından, isminden, popülerliğinden, dolayı almış olsamda ilk defa bir kitabı arka kapak yazısı yüzünden aldım, itiraf ediyorum. Kitaba bakıyoruz; isim pek iddialı geliyor önce, ama pembe gayet lakayıt bir kapak var önümüzde. İlahi aşkı anlatıyor olabilir mi?
Arka kapağını çeviriyorum:
"On üç yaşındayken kaderimde John Travolta ile evlenmek olduğundan emindim. Bir gün Londra'nın kuzeyindeki kapıma gelecek, bana delice aşık olacak ve onunla evlenmemi isteyecekti. Sonra islama dönecek ve kendini müslümanlığa adayacaktı."
Koyu renk yazılmış bu paragrafı gördükten sonra kitap hakkında edinmem gereken başka bir bilgi olmadığını, bu kadar rahat benden bahsettiği için hemen almam gerektiğini biliyordum! Çünkü George Clooney'e duyduğum aşk böyle bir şey benimde. Onu sevmekle kalmıyorum müslüman olması gerektiğini; beni de kendini de yakmaması gerektiğini düşünüyordum:)
Yazarın adı: Shelina Zahra Janmohammed Pakistan asıllı, ingiliz, Oxford mezunu, müslüman kadın yazar. Geleneksel bir evlilikten ziyade bir aşk evliliği yapma peşinde ve kitapta aşkı arayış macerasını anlatıyor. Kitabı okurken komik olma adına kendini yerden yere vurmuyor, anlıyorsunuz; kendini kötülerken gayet ciddi keza överken de.
Karşımızdakini etiketlerden sıyırıp görebilme adına herkesin okumasını isterim aslında.
En azından kadın olmanın ve kül kedisi sendromunun nasıl evrensel olduğunu gözler önüne serdiği için önemli bence.
Nilgün, Kitap kurdum Canan, Dominika, Kızsal şeyler ödül göndermiş bana. Ödülü teşekkürle kabul ediyorum. Ödülün gerektirdiklerini daha evvel yerine getirmiştim ;) Bana ödül gönderen arkadaşlara sıradaki mimleri armağan ediyorum :))))))
Tekirdağda Köfte... Yediğimiz yerinde adını hatırlayamasamda Türkiye'nin en iyi köftecileri arasında 4. sırada yer aldığını ve lezzetini hatırlıyorum :)
Akyazı da güveçte alabalık... Akyazıda çok şirin yerler var, gideniniz mutlaka vardır o şirin yerlerden biri işte :)
Edirne'de Ciğer... Yine çok mütevazı bi yerdi ama önünde kuyruklar oluşuyordu!
Bu mim için düşünürken aklıma hep dedemli anlarım geldi. O anların ne kadar güzel olduğu bir tarafa bir daha tadamıyacağımız içinde eşsizlerdi. Fotoğraf paylaşıp paylaşmamayı da düşündüm. Böyle bir şey yapmaya gerek yoktu belki ama ben kendime saklamaktan yanayım herhalde.
Sapanca gölü kıyısındayız.
O çay hiç soğumasın, o an hiç bitmesin isterdim işte..
Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Güneşte zaten 'Vanilla Sky'daki ürkünçlükte "open your eyes" diyerek zorluyordu beni uyanmaya. Kimileriniz gülümsüyordu fiilini kullanmayı tercih edebilir ama bahar benim için bu demek: "Gene geldi lanet olasıca!"
Ben kuş seslerinden ve gülümseyen(!) güneş yüzünden baharın gelişini anca farkettiğim için nemrutluk yaparken, iç sesim beni itirafa zorluyordu; "Kabul et Seyhan (genelde bana seyhancım der, demek onunda nemrutluğu üstünde), bu kış biraz fazla uzadı sende bıktın!"
Neyse hava güzel gibi, yine de dikkat etmek lazım; ince ama sık giyinmek gerekiyor. Bende bugün ince ince ama kat kat giyinip, savaş boyalarımı sürüp çıktım pazara. Kadıköy'e. Savaş boyasından kastım güneş kremim :)
Ayrıca eldiven ve gözlüğü bir arada kullanabildiğimiz kısa ama tek dönem diyebilirim bu dönem için:)
Çok tatlı kumaşlar aldım. Dikilmiş hali için sabırsızlanıyorum!!
Sonra Optimum'a geçtik grubun geri kalanıyla buluşmak üzere. Ordanda LCW'den bir ceket aldım ama giyebilir miyim ki bilmiyorum :s O ceketi giymek için sanki fazla yaşlıyım :)
Tamam uzun yazdım ama bugün ER ın yeni sezonu CNBC-e başlıyor, çok heyecanlı yerde bitmişti ve bu son sezonu. Finalde de George Clooney teşrif edecekler efendim :) İşte bahar diye buna derim!
Bizim Hüseyin ayol; yok mu şu vög(Vogue) reklamına sesiyle ahenk katan kişi. İşte ben o reklamı çok seviyorum. Bu adam konuşursa her şey dinlermişim gibi geliyor. Hele "bence vööög" diyor ya bayılıyorum!
Pek hayal ettiğim gibi değil; daha yaşlı ve nedense bıyıklı bekliyordum:) Kafamdaki Hüseyin bu değildi ve evet ben daha önce Hüseyin'i tanımıyordum.
Öyleki bunu bile yeni gördüm :) Haziran 2009 kaynak ntvmsnbc Hüseyin Çağlayanmış Michelle'in giydiği kıyafet..
Biraz da hasta gibime geldi. Geçmiş olsun Sayın Chalayan!
Ne gereksiz bir yazı mı oldu? Hiçte bi kereeee :/ :)
Peki.. Şimdi dinlediğim şarkıyı, yazımı okuduğunuz için size armağan edeyim
"Nasıl oldu bilemiyordum, fakat sisler arasında gökyüzünü adeta bir örümcek ağı gibi çizgilerle yararak çiseleyen beyaz yağmura rağmen, çevremdeki olayların hiç biri gözümden kaçmıyordu.
Bütün bu olayların hepsi bana ayrı ayrı işkence oluyordu"
(syf 132)
Victor Hugo'nun yazmış olduğu Sefiller benim en sevdiğim kitaplar arasında ilk sıralarda yer alır.
Ve ben Victor Hugo'nun başka bir kitabını okumamış olduğumdan mütevellit şaşırdığım bir gün bu kitabı aldım.
Ve o gün, bugünden, yıllar yıllar önceydi.
Sonra sonra aldığım kitaplar bu kitabın önüne geçerek bu kitabı okumama engel oldular.
Ancak şimdi bir fırsatını buldum saklandığı yerden bu kitabı çıkardım ve bugün bitirdim.
Başları oldukça sıkıcı olduğu için muhtemelen ben o zamanlar bu kitabı yarım bıraktım:)
Ama dediğim gibi uzun zaman geçmiş üzerinden, hatırlamıyorum.
Kitap ilerledikçe daha akıcı oldu.
Çok güzel diyemem bu kitap için ama nihayet bitirmiş olduğum için mutluyum.
Farklı bir konusu olması münasebetiyle bence ilgi çekici olmayı, diğer kitaplar arasından sıyrılmayı başarıyor.
"Onun adı bile dehşet verici
ve bugüne kadar o kelimeyi nasıl bu kadar rahatlıkla yazıp söyleyebilmişim
anlayamıyorum"
(syf 97)
**********
Gelelim benim geçirdiğim son güne
Sosyal tesisler sevdamı biliyorsunuz. Bu sabahta en sevdiğim sosyal tesiste; Beykozdaydık.
Şehir dışından gelen misafirlerimizle kahvaltıya gittik. Bu fotoğrafı oturduğum yerden çektim öyle güzel bir yer denk geldi bize, öyle güzel zaman geçirdim ki.. Ohh!!
Kahvaltı sonrası kahvesi içinse mekan değişmedi; Çikolata&Kahve!
Burayı seveceklerini biliyordum, sevdiler nitekim :) Fotoğrafı oturduğum yerden çektim diyesim geldi:) Benim çikolatalarım!! Bir idam mahkumu olsaydım ancak bu kadar çikolata yiyebilirdim diyip konuyla bağlıyayım mı?
Evet evet, ben kesinlikle bir prenses olmalıydım. Hizmetçilerim olmalıydı etrafımda... Hadi bunlar yok, bari bir kardeşim olaydı; eziyet edebileceğim, uşak niyetine kullanabileceğim! Off..
Kuzenim dün bize kalmaya geldi. Ders çalışmak için. Ben değil, abim çalıştıracak tabii ki :)) Önce mutfak alışverişi için markette dolanıyorduk, çantamı verdim evvela, arabayıda verdim sonra, "hadi sen benim uşağım ol" dedim:) Biraz 'yaa maa' dedi ama hiç oralı olmadım, diktim burnumu, o da peşimden dolandı.. Ahh çok güzeldi!
Sonra bu sabah sıcak ekmek almaya inecektim. 'Ay ben niye gidiyorum' dedim "fato hadi kuzum ekmek alda gel sıcak olsun.." Şahane bir şey ya!
"Yine gel tamam mı Fatma?" diyecekken kaçarcasına uzaklaştı Fatma kurs saati geldiğinde. Oysa sanki o da hizmetçi olmak için doğmuştu :))))))))) Okursa bana çok kızacak! Aman ne yapayım, teyzem elini sıcak sudan soğuk suya tutturmuyor, böyle talimlere de ihtiyaç duyuyor gençler, ben biliyorum:)
Bu şahane bir şarkı! Ben şimdi daha çok seviyorum. Ezberlediğim halde sözlerine daha evvel dikkat etmemiştim. Son zamanlarda yeniden keşfettim sanki ve eşlik etmesi harika.. Sözlerden alıntı yapmak isterdim ama baştan sona harika bence. Hadi bağıra çağıra eşlik edelim!
Elimde kitap varken yeni kitap almayı sevmiyorum, çünkü; en son alınan hep ilk sıraya çıkıyor ve ben bu konuda hassasım! Ama 'Umut' bana hediye edildi :) Ve ben 'Mahrem'i bitirdiğim için kendimi ödüllendirmek adına diğer kitapları bekleme listesinde bırakıp Umut'u aldım elime..
Hayat akan sudur!
Aklımdayken şunu söylemeliyim; kapağı harika! Fotoğrafa bayılıyorum. Kitabımın cep boy olması onu daha da sevilesi yapıyor:)
'Veda'da söylediklerim bunun içinde geçerli. Ayşe Kulin döktürmüş yine. 'Veda'yla içlerine girdiğim ailenin, 'Umut'da sevinçlerine kayıplarına, kazançlarına tanık oldum.
Kitabın başlangıcından itibaren sık sık gözlerim doldu, boğazım düğümlendi.
Yalnız Sabahat ve Aram'ın ilişkisi hava da kalmış, onu neden noktalamamış anlamadım! Yoksa oda başka bir kitapta mı karşıma çıkacak? Kitabın en büyük eksiği bu bence
ve Mahir'in zamansız ölümüne dair olmayan açıklama.
Onun dışında kitap çok güzeldi, akıcıydı. Vakit bulabilirseniz en fazla 2 günde bitirebileceğiniz bir kitap.
ben ancak yazıyorum, hemde onlara hiç değinmeden :D
Ömrüm çalışkan insanlara özenerek geçiyor. Yarınki işlerim iptal olunca hemen bugün ki işleri yarına taşıyıp, bugünü pinekleme günüm ilan ettim, çünkü; hafta başından beri bütün gün uyuma hayaliyle dolanıp duruyordum.
Peki şu saat olmuş, hiç uyuyabildim mi? Evin durumu içler acısıyken nasıl kafayı vurup yatabilirdim? Ha, belki artık evi derlemiş toplamış olarak şu saatten sonra uyuyabilirim ama bende beni biliyorsam öyle bir şey gerçekleşmeyecek:)
Değişken ruh halleri içindeyim.
Mesela; havaların gidişatı beni bile yazı özlemeye itti. Hiç yaz için plan yapmam, yani yapmazdım. Amaben bu yaz bronzlaşmak istiyorum!
Burda gitar çalıp Nil' e oje süren delikanlı Murat Boz'muş. Ne kadar farklı değil mi?
*******
"Bir süre film izlemiyeceğim, kitaplara ağırlık vereceğim" demiştim, bilmem hatırlar mısınız? Bunu gerçekleştirdiğime ben bile şaşırıyorum :) Görün bakın en son ne zaman yazmışım, o zamandan bu zamana ne izlemişim:)
Soysuzlar Çetesi
Yahudilere yapılan zulmü anlatan filmlerden bıkmış olmakla beraber, farklı yorumuyla diğerlerinin arasından sıyrılan, Christoph Waltz' a hayran bıraktıran Quentine Tarantino filmi. Bir kere izlemenin yeteceği filmlerden, bir daha izlemem şahsen!
Brad Pitt'in aksanı ve oyunculuğu bana her zaman ki gibi "henüz oscar almamış olması haksızlık gibi geliyor" dedirtti.
Benjamin Button da da farklı bir aksanla oynuyordu mesela. Tibette yedi yılda da alman aksanıyla konuşuyordu ama o, bunlar kadar iyi değildi :D
Neyse. Acaba Amerikalılara da iyi geliyor mudur? Nitekim ben ne anlarım aksandan, değil mi :) Filme ilişkin söylemek istediğim bir kaç şey var ki; bu da benim bugün çenemin düşük olduğunun göstergesidir:)
Bence, yahudilere zulüm yapan kişilerle, o kişilerin kafa derisini yüzen kişiler aynı vahşilikte insanlardır. Ve oh olsun diye düşünenlerde!
Ayrıca madem Amerikalılar bu kadar duyarlılar, neden kendi yaptıklarına veya şuanda hala sürüp giden Filistin sorununa karşı, acımaktan ileri gitmeyen bir tutum içindeler!? Bu ikiyüzlülük değilde nedir?
Şanslı Slevin
'Josh Hartnett bu kadar tatlı mıydı' dedirten film! Bu türe karşı soğukluğum var benim, o yüzden izlemeyi bunca zamandır erteliyordum. Ne kötüyüm neden erteliyormuşum, son derece zevkle izlediğim bir film oldu kendisi.. Tekrar tekrar izleyebilirim :)
Chicago
Müzikalleri sevdiğimi biliyorsunuz, söylemiştim. Chicago da, ne zamandır izlemek istediğim bir filmdi. Nasıl desem.. Süper dersem beklentinizi çok mu arttırmış olurum? :) Müzikaller zevkli olmanın dışında harcanan emekle de göz dolduruyor bence. Film bittikten sonra 'nasıl bir çalışmanın sonucudur bu yaa' diye afallamamak elde değil Chicago'da. Tek bir hayal kırıklığım var ki Lucy Lui çok kısa bir süreliğine filme giriyor ve dans edip şarkı söylerken göremiyoruz onu.
Dün Seda bana ne dedi biliyor musunuz? "Kilomu aldın sen" dedi! Bunun etkisi geçmemişti ki "Göbek mi yaptın" dedi. :(
Çivi çiviyi söker dedim, kendimi yemeye verdim :D
Hayır tabii ki! :)
************
Hani şu reklamlardaki hazır çorbanında hızlısı var ya! Ben onlardan aldım; işte gece acıkırsam abur cubur yemiyeyim, 1 dk da hazırlar içerim diye, sonra geceyi beklemeden denedim ve üşengeç insanın baş ucu çorbası adını verdim buna:) Lakin, fincanda içtiğiniz için ağzını yakabilirsiniz dikkat! Ben yaktım biliyorum :)
*********
Sonra yine reklamda KFC'nin Panini Burgeri çıkıyor ya.. Nasıl canım çekiyordu, nasıl canım çekiyordu.. Pis boğaz mıyım neyim, neyse, hiç beğenmedim! Mideme oturdu, tam bir hayal kırıklığıydı.. Bir ısırık aldım bıraktım derrrmişiiimm :)) Panini bana bunu yapmamalıydın!
**********
Buyrun efendim afiyet olsun!
:)
************
Kahverengiya da modern kahvehane:) Zaten gıcık oldular bana, birde bunu dediğimi duysalar bir daha sokmazlar beni oraya:) Bende gitmem zaten! Çikolata&Kahve de oturacak yer olmayınca burayı test edelim dedik, aa ne güzel bir manzara ne nezih bir ortam... ...Her katta LCD Tv.. Ve TRT3 açık; maç var! :s
Uzun süre sabrettik, ama bizim katta kimse izlemiyordu, bende kanalı değiştirdim:)) Sonra garson geldi, bağlantılıymış diğer kattaki Tvlerle; dolayısıyla ben önce CNBC-e yi sonra e2 yi ve en son Dream Tv yi açmışken garson yetişti:) Dsmart kanallarından dolayı ne nerde biliyorum efendim! :) Tamda Shakira çıkmıştı; Gypsy! :)
"Aşağıda izliyorlar ya" falan filan etti Çok güldük ama erkekliğide elden bırakmadım; gayet pişkin "N'olmuş bende iki saattir maç izliyorum" dedim :) Ayol Shakira dururken.. Ne bileyim :)
Uslanmıyorum, Elif Şafak okumaya devam ediyorum. Elime verin kitapları, yazarları belli olmasın, Elif Şafak'ın dilini çekip çıkarırım içinden. Güzel uslübu var Allah için.
Ama yeterli değil. Benim de, onun da zamanına yazık.
Hiç beğenmedim ancak benim gibi geç yatan biriyseniz, bu kitabı okuyabilirsiniz;
maksimum 10 sayfa okuyup sonra sıkıntıdan sızıyorsunuz!
Tudors: Ama sezon finalini yaptık geçen salı :) Oysa düzenli olarak izlediğim tek sezondu :)
Çarşamba:
How i met your mother: Her zaman bu kadar komik miydi yoksa bu sezon daha mı komik?
Barney Stinson bayılmıyor muyuz sana?
20:00 CNBC-e
Mad men: Sadece ve sadece neden bu kadar tutuluyor anlamak için hemde zorla -kendi zorumla yani :)
e2 22:15
Perşembe: Bu post hangi gün hazırlanılmış ve yayımlanmış bakınız ve anlayınız ki bugün izlediğim bir dizim yok, o yüzden hem msn açık, hem blogları gezdim, hem bloga yazı hazırladım!
Cuma:
One tree hill!
Konuları dallandırıp budaklandırmıyorlar,
en çokta bu özelliğini seviyorum bu dizinin; birde Brooke'u :)
Hafta sonuda dizim yok benim! Ama 6 haftadır her pazar Star Wars serisinin bir bölümü izleyerek tamamladım ve yola Clone Wars ile devam edeceğimdir.
Netten indirip izlediklerim ise; tabii Lost ve biliyorsunuz Mentalist! Ve beni bekleyen 2 Güney Kore dizim var; yakında birine başlamayı düşündüğüm!
Herşey haftalar önce canımın kelle paça çekmesiyle başladı. Havuzdan çıkmıştım, eve dönüyorum ve durduk yere 'kelle paça yemeliyim' dedim bir bağımlı gibi, o an o çorbadan içmesem öleceğim sandım. Şu kıza "hadi beni alda kelle paça yemeye götür" dedim "Ayy ne biçim kızsın be" oldu verdiği cevap.
Aradan günler geçti kelle paça içemedim. Nerde içilir onu bile bilmiyorum. Sonra bir işkembe salonu gördüm, girsem mi girmesem mi.. Cesaret edemedim..
"Seda ya sizde işkembe varsa bi tabakçık" dedim "N'olur!" Acil içmeliyim yani kurtuluşu yok..
Aşermekte öyle bir şey herhalde..
Seda'nın verdiği cevap: "Bir insanın canı nasıl işkembe çeker anlamıyorum"
Off ne biçim insanlarsınız ya bıktım sizden diyorum.
Ama varmış onlarda ve ben bana bir tabakcık gelecek diye beklerken temizlenmiş doğranmış vaziyette çiğ işkembeyle karşılaştım. "Hiç işkembe yiyen kız görmemiştim" dedi birde. Bunu demese olmazdı.
Bende mi bir sorun vardı? Hayal kırıklığına uğramadım desem yalan olurdu, ama hiç yoktan iyiydi :)
İyi de ben işkembe çorbası pişirmeyi bilmiyorum.. -Hanife nasıl yapılıyor tarif etsene? -Iyy!!
Off!! Neyse bir kaç tariften yola çıkarak terbiyeli işkembe çorbasını yaptım. "Oo bu bana çok" dedim kuzenleri çağırdım. Daha önce içtiğim işkembe çorbalarına hiç benzemiyordu, ama çok güzeldi. Ve bana çok değildi :) Neyseki kuzenler tok gelmişti, ve (sözde) az içeceklerdi..
:)
Bu arada işkembe, dediğim gibi büyük baş hayvanın midesi oluyor. Yemedikleri gibi hayvanın neresi olduğunu bilmeyen arkadaşlarım var benim; Birde işkembe çorbası içtiğimi duyunca öğüren :)
Biliyorum.. Kiminizin canı çekti, kiminiz ismini duyunca bile iğrendi. Yazmam gerekiyordu ama, 'işkembe çorbası içmenin cinsiyeti yoktur'du, bu yazının ana fikri ;)