Karafırın'ı hepimiz biliriz.
Alanında önemli markalardan.
Önemli ve özenli.
Aynı özeni bütün şubelere gösteriyor olacaklar ki Özdilek alıveriş merkezindeki şubeleri bile butik cafe tarzında döşenmiş.
Alışveriş merkezi gibi hızlı tüketilecek yiyeceklere odaklı yerde bile böyle bir mekan bize hemen, niye başka yerde oturalım ya şurada keyfimize bakalım, dedirtiyor.
Dekor önemli ama arkadaşlar biliyorsunuz böyle mekanlara gidip sıcak çikolata-soğuk çikolata adı altında çok nesquik içmişliğim ve, ne olur sadece dekorla sınırlı kalmasanız, demişliğim var.
Buranın yeme içme kısmını eleştirip övecek bir şey yemedim tabii onu da söyleyeyim ama mekanı çok sevdim, e tatlım da güzeldi yani.
Çok hoş, değil mi? Gerçi görseller çok yetersiz, farkındayım.
Yazı ve görüntü eski arkadaşlar, onu belirtmeliyim şu noktada. O gün Şahika'la sinema sonrası mekana bayılmıştık. Ama az fotoğraf çekmişim. Belli ki yine Şahika'dan alırım düşüncesi varmış kafamda :)
Hele şu efsane köşede beni efsane bir çekişi var ki Şahika'mın, paylaşmasam olmaz.
Gerçi hatırlayan çıkar mı bilmem, vaktiyle ig hesabımdan paylaşmıştım.
Hala çok seviyorum. Nasılım? 😎
29 Mart 2017 Çarşamba
27 Mart 2017 Pazartesi
Ay Kız Danla Ya!
Bende son zamanlar bir Danla Biliç hayranlığı ki sormayın.
Hatta dedim yazsam mı bloga, yazmasam mı?
Öncelikle bilmeyenler için Danla Biliç kimdir? Danla Biliç'le nasıl tanıştım ondan bahsedeyim. yani tanışma derken.. yüz yüze falan değil. şimdi anlarsınız zaten.
Danla Biliç kısmına dönersek aslında ben de tanımıyorum.
Yaşı kaç, nereden çıktı da bir anda bu kadar popüler oldu bilemiyorum. Araştırdım ama karşıma twitterdan futbolculara sarktığı haberleri çıktı :)
Neyse ben nasıl tanıştığıma geleyim.
Youtube'da devamlı karşıma çıkan bir video vardı: Profiline Kun fe yekun yazan kız makyajı.
Of başlığa bak çok iddialı. Sırf bu başlık yüzünden bile insan atarlanır ne cesurca dedim ama izlemedim. Ama devamlı görüyorum, en sonunda ben bi' izle bi' kop.😂😂 Ay bi' sevdim kızı.
Çok rahat. Kendiyle de dalga geçiyor sizle de dalga geçiyor ama en çok gıcık olduğunuz kişilerle dalga geçiyor.
Bütün videoları aynı tadı vermese de kendini acayip keyifle izletiyor.
Yalnız onu izleyen ve onun gibi konuşan ergenler keşke ne kadar itici olduğunun farkında olsa, diye düşünüyordum hep.
Yapılan binlerce yorumdan bir iki tanesi komik diğerleri yalak malak saçma sapan laflar.
Komik sanıyorlar kendilerini.
Bir de yalak diye dolanan liseliler.. bu liselilerin ne zaman bitecek fenomenleri taklitleri?
O Danla'ya yakışıyor, izle gül arkadaşlarına anlat geç, Yalak malak diye dolanmak çirkinleşmek neden.
Yalnız böyle dediğimi duysa Danla bile ayar verebilir, diye düşünürken ben son videolarında yalak demeyi kesti hatta en son videosunda en sevdiğim laftan bile beni soğuttunuz diye olur olmaz yalak yalak dolaşan tiplere çemkirdi. 👏👏👏👏 Alkışı hak ediyor!
Sevmeyenler olduğunu da biliyorum ve şaşırıyorum. Aranızda var mı mesela?
Ya da tanıyor muydunuz? Siz ne düşünüyorsunuz?
Hatta dedim yazsam mı bloga, yazmasam mı?
Öncelikle bilmeyenler için Danla Biliç kimdir? Danla Biliç'le nasıl tanıştım ondan bahsedeyim. yani tanışma derken.. yüz yüze falan değil. şimdi anlarsınız zaten.
Danla Biliç kısmına dönersek aslında ben de tanımıyorum.
Yaşı kaç, nereden çıktı da bir anda bu kadar popüler oldu bilemiyorum. Araştırdım ama karşıma twitterdan futbolculara sarktığı haberleri çıktı :)
Neyse ben nasıl tanıştığıma geleyim.
Youtube'da devamlı karşıma çıkan bir video vardı: Profiline Kun fe yekun yazan kız makyajı.
Of başlığa bak çok iddialı. Sırf bu başlık yüzünden bile insan atarlanır ne cesurca dedim ama izlemedim. Ama devamlı görüyorum, en sonunda ben bi' izle bi' kop.😂😂 Ay bi' sevdim kızı.
Çok rahat. Kendiyle de dalga geçiyor sizle de dalga geçiyor ama en çok gıcık olduğunuz kişilerle dalga geçiyor.
Bütün videoları aynı tadı vermese de kendini acayip keyifle izletiyor.
Yalnız onu izleyen ve onun gibi konuşan ergenler keşke ne kadar itici olduğunun farkında olsa, diye düşünüyordum hep.
Yapılan binlerce yorumdan bir iki tanesi komik diğerleri yalak malak saçma sapan laflar.
Komik sanıyorlar kendilerini.
Bir de yalak diye dolanan liseliler.. bu liselilerin ne zaman bitecek fenomenleri taklitleri?
O Danla'ya yakışıyor, izle gül arkadaşlarına anlat geç, Yalak malak diye dolanmak çirkinleşmek neden.
Yalnız böyle dediğimi duysa Danla bile ayar verebilir, diye düşünürken ben son videolarında yalak demeyi kesti hatta en son videosunda en sevdiğim laftan bile beni soğuttunuz diye olur olmaz yalak yalak dolaşan tiplere çemkirdi. 👏👏👏👏 Alkışı hak ediyor!
Sevmeyenler olduğunu da biliyorum ve şaşırıyorum. Aranızda var mı mesela?
Ya da tanıyor muydunuz? Siz ne düşünüyorsunuz?
24 Mart 2017 Cuma
Inside Out
Bir ara animasyon filmlere takmıştım.
Ve boş yok, izlediğim her filmi çok beğenmiştim. Haftada bir animasyon film kuşağım olsun dedim ama blogda yazamadığım gibi yoğunluktan film izlemeyi de bırakınca, öylece kaldı.
İyi bir animasyon filme denk geldiğinizde, komedi açısından da duygusallık açısından da sizi diğer filmlerden daha fazla tatmin ediyor. Ama hani çocuk filmi ya sözde, çocuklar buralardaki göndermeleri esprileri nasıl anlıyor da seviyor bilemiyorum. Bence yarısını anlamıyorlardır 😀
Bu filmde, Riley adlı bir karakterimiz var. Riley çok mutlu bir hayat sürmekteyken ailesiyle taşınmak zorunda kalır ve artık Riley için uyum sorunu başlar.
Riley bunları yaşarken bir yandan da duygularının nasıl birbirleriyle çatışıp çözmeye çalıştıklarını görüyoruz. Asıl hikaye duygular zaten. Riley'nin çekirdek hafızasında neşe olsun isteyen Joy ve diğer duyguları.
Anlatmakla olacak değil, şu an çok yetersiz anlattığımın farkındayım ama daha iyisini yapabilseydim yapardım 😊
En iyisi izleyin siz filmi.
Gösterildiği yıl ödülleri toplamış ayrıca Oscar da almış!
Fazla söze ne hacet, izlerseniz yorum bırakın 😉
Ve boş yok, izlediğim her filmi çok beğenmiştim. Haftada bir animasyon film kuşağım olsun dedim ama blogda yazamadığım gibi yoğunluktan film izlemeyi de bırakınca, öylece kaldı.
İyi bir animasyon filme denk geldiğinizde, komedi açısından da duygusallık açısından da sizi diğer filmlerden daha fazla tatmin ediyor. Ama hani çocuk filmi ya sözde, çocuklar buralardaki göndermeleri esprileri nasıl anlıyor da seviyor bilemiyorum. Bence yarısını anlamıyorlardır 😀
Bu filmde, Riley adlı bir karakterimiz var. Riley çok mutlu bir hayat sürmekteyken ailesiyle taşınmak zorunda kalır ve artık Riley için uyum sorunu başlar.
Riley bunları yaşarken bir yandan da duygularının nasıl birbirleriyle çatışıp çözmeye çalıştıklarını görüyoruz. Asıl hikaye duygular zaten. Riley'nin çekirdek hafızasında neşe olsun isteyen Joy ve diğer duyguları.
Anlatmakla olacak değil, şu an çok yetersiz anlattığımın farkındayım ama daha iyisini yapabilseydim yapardım 😊
En iyisi izleyin siz filmi.
Gösterildiği yıl ödülleri toplamış ayrıca Oscar da almış!
Fazla söze ne hacet, izlerseniz yorum bırakın 😉
22 Mart 2017 Çarşamba
İpeği İşleyen Kız
Arkadya'nın güzel kapaklı güzel kitaplarından biri olan İpeği İşleyen Kız Hayalperver kitap kulübümüzün ikinci kitabı oldu.
Biri geçmişte biri günümüzde anlatılan iki farklı olay ve tabii o iki hikayenin kesiştiği kitaplardandı, Ve ben böyle kitapları seviyordum. Zaten biliyorsunuz bunu.
Keli Elles ilk defa okuduğum bir yazar.
Çok başarılı buldum ama.
Konu da çok güzeldi. Acıklıydı ve gerçek hayat hikayelerinden esinlenerek yazılmış bir kitap olduğu için çok etkileyici.
Bu kitapta daha önce bahsedilmeyen bir konu var. Amerikalıların Çinlilere yaptıkları zulüm.
19. yüzyılda Çinliler Amerika'ya çalışmak için gelirmiş, ve Amerikalılar kendilerinden ucuza çalıştıkları için ve gittikçe çoğaldıkları için bu ufak tefek çekik gözlü insanlardan pek hazzetmemiş. Her yerde değilse de bazı kesimlerde ciddi zararlar verilmiş bu insanlara.
Hell On Wheels isimli bir dizi vardı hatırlar mısınız bilmem. Onun son sezonunda da Çinliler demiryolu inşası için gelmişlerdi ve gene beyazlar çinlilere zulüm etmeseler de iş gücünü aldıklarını için kızıyorlardı. O dizi için hep yazı yazmak istemiş bir türlü yazamamıştım bu arada :)
Neyse konudan uzaklaşmayayım.
Böyle ikili hikayeleri okumayı sevenlere özellikle önerimdir. Zaten Arkadya'nın kitaplarını seviyorsanız o çizgide sizi memnun edecek bir kitap olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Gerçek hayat hikayelerinin olması da kitabın artılarından.
Biri geçmişte biri günümüzde anlatılan iki farklı olay ve tabii o iki hikayenin kesiştiği kitaplardandı, Ve ben böyle kitapları seviyordum. Zaten biliyorsunuz bunu.
Keli Elles ilk defa okuduğum bir yazar.
Çok başarılı buldum ama.
Konu da çok güzeldi. Acıklıydı ve gerçek hayat hikayelerinden esinlenerek yazılmış bir kitap olduğu için çok etkileyici.
Bu kitapta daha önce bahsedilmeyen bir konu var. Amerikalıların Çinlilere yaptıkları zulüm.
19. yüzyılda Çinliler Amerika'ya çalışmak için gelirmiş, ve Amerikalılar kendilerinden ucuza çalıştıkları için ve gittikçe çoğaldıkları için bu ufak tefek çekik gözlü insanlardan pek hazzetmemiş. Her yerde değilse de bazı kesimlerde ciddi zararlar verilmiş bu insanlara.
Hell On Wheels isimli bir dizi vardı hatırlar mısınız bilmem. Onun son sezonunda da Çinliler demiryolu inşası için gelmişlerdi ve gene beyazlar çinlilere zulüm etmeseler de iş gücünü aldıklarını için kızıyorlardı. O dizi için hep yazı yazmak istemiş bir türlü yazamamıştım bu arada :)
Neyse konudan uzaklaşmayayım.
Böyle ikili hikayeleri okumayı sevenlere özellikle önerimdir. Zaten Arkadya'nın kitaplarını seviyorsanız o çizgide sizi memnun edecek bir kitap olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Gerçek hayat hikayelerinin olması da kitabın artılarından.
20 Mart 2017 Pazartesi
Sitare
Kuzguncuk'ta yıllardır olan, çoğunuzun önünden geçip gittiği ancak içeri girmediği bir cafe burası.
Nereden mi biliyorum bunu?
Çünkü ben öyle yaptım, geldim, geçtim, gittim.
Bir gün Şahika'cımla Kuzguncuk keşfi yaparken, Nail Kitapevinin camından görüp, şurada da tatlı yiyelim diyerek girmeye karar verdik. Haydi Şahika neyse, ama ben çok geçip gitmiş, içeri girmeyi düşünmemiştim bile.
İçeri girince etraf tanıdık geldi bana, bir dizide görmüştüm sanki. Hatta aklıma gelmişken bu bilgiyi teyit ettireyim şimdi. Cevap gelirse, editlerim. :)
Geçenlerde bir de Bahar'cımı götürdüm, Sitare'ye.
Yeşil koltukta oturup çay içip trileçe yedik. Dekorun aslında güzel olduğundan ama nasıl da detaylara dikkat edilmemesinden ötürü basitleştiğinden, bir kadın elinin değmesi gerektiğinden konuştuk.
Bu arada Bahar, eğer hala blogunu keşfetmediyseniz, okunası yazılar yazan, çektiği güzel fotoğraflarla beni kıskandıran bir blogger. İnanmazsanız bir de instagram hesabına bakın.
Baharcım şayet okuyorsan bu yazımı, gerçekten anlatılacak biri değilsin, ne desem eksik kalacak. Bayıldım sana.♥
Sitare'ye dönersek..
Aslında ben böyle ikinci eşyalarla donatılmış cafeleri sevmiyorum, biliyor musunuz?..
Çoğunlukla sorun çıkarıyorum ve bir kere burada oturmam dedim mi beni o cafede değil çay içmek oturtamazsınız bile.
Sitare'yi böyle hatırlasam mesela Baharı sokmazdım. İlk gittiğimden bugüne fark ediyor.
Dediğim gibi dekorunu bozan -peçete, tuzluk vb- detaylarının yanı sıra, çok tozluydu her yer. Yine dekor diye konulan örtüler eski püsküydü biraz da pis miydi ne?.. Çay tabağımın ucu kırıktı. Bunları görünce ister istemez hijyeni sorgular oldum ve oturduğum koltuk bile rahatsız etti.
Tabii Bahar'ı içeri ben soktuğum için bir şey diyemedim.
Belki Bahar beni soksaydı olay çıkardı 😂😂😂
Trileçesi hala harikaydı ama.
Gerçekten bunları yazarken çok zorlanıyorum, çünkü için için sevdiğim bir mekan. Yalnız biraz toparlanmaları gerekiyor.
Yazım kendilerine ulaşırsa bana kızmaz/kırılmazlar umarım.
İnstagramda paylaşıca çok soruyorsunuz, detaylıca yazmış olayım. Kalabalık bir ekiple bile gidilebilir, gerçekten hoş ve rahat edilecek bir mekan, tabii benim takıldığım şeylere takılmıyorsanız.
Nereden mi biliyorum bunu?
Çünkü ben öyle yaptım, geldim, geçtim, gittim.
Bir gün Şahika'cımla Kuzguncuk keşfi yaparken, Nail Kitapevinin camından görüp, şurada da tatlı yiyelim diyerek girmeye karar verdik. Haydi Şahika neyse, ama ben çok geçip gitmiş, içeri girmeyi düşünmemiştim bile.
İçeri girince etraf tanıdık geldi bana, bir dizide görmüştüm sanki. Hatta aklıma gelmişken bu bilgiyi teyit ettireyim şimdi. Cevap gelirse, editlerim. :)
Geçenlerde bir de Bahar'cımı götürdüm, Sitare'ye.
Yeşil koltukta oturup çay içip trileçe yedik. Dekorun aslında güzel olduğundan ama nasıl da detaylara dikkat edilmemesinden ötürü basitleştiğinden, bir kadın elinin değmesi gerektiğinden konuştuk.
Bu arada Bahar, eğer hala blogunu keşfetmediyseniz, okunası yazılar yazan, çektiği güzel fotoğraflarla beni kıskandıran bir blogger. İnanmazsanız bir de instagram hesabına bakın.
Baharcım şayet okuyorsan bu yazımı, gerçekten anlatılacak biri değilsin, ne desem eksik kalacak. Bayıldım sana.♥
Sitare'ye dönersek..
Aslında ben böyle ikinci eşyalarla donatılmış cafeleri sevmiyorum, biliyor musunuz?..
Çoğunlukla sorun çıkarıyorum ve bir kere burada oturmam dedim mi beni o cafede değil çay içmek oturtamazsınız bile.
Sitare'yi böyle hatırlasam mesela Baharı sokmazdım. İlk gittiğimden bugüne fark ediyor.
Dediğim gibi dekorunu bozan -peçete, tuzluk vb- detaylarının yanı sıra, çok tozluydu her yer. Yine dekor diye konulan örtüler eski püsküydü biraz da pis miydi ne?.. Çay tabağımın ucu kırıktı. Bunları görünce ister istemez hijyeni sorgular oldum ve oturduğum koltuk bile rahatsız etti.
Tabii Bahar'ı içeri ben soktuğum için bir şey diyemedim.
Belki Bahar beni soksaydı olay çıkardı 😂😂😂
Trileçesi hala harikaydı ama.
Gerçekten bunları yazarken çok zorlanıyorum, çünkü için için sevdiğim bir mekan. Yalnız biraz toparlanmaları gerekiyor.
Yazım kendilerine ulaşırsa bana kızmaz/kırılmazlar umarım.
İnstagramda paylaşıca çok soruyorsunuz, detaylıca yazmış olayım. Kalabalık bir ekiple bile gidilebilir, gerçekten hoş ve rahat edilecek bir mekan, tabii benim takıldığım şeylere takılmıyorsanız.
15 Mart 2017 Çarşamba
Unutursun
Gelelim haftalardır dilimde olan kitaba.
Önce çıkmasını bekledim sonra verdiğim siparişin kargosunu.
Kavuşunca ne kadar mutlu oldum tahmin edersiniz.
Nihayet okudum ve bloga yorum bile yazıyorum.
Aslında bu kitap için video hazırlamıştım. Tekrar aynı şeyleri söylemek istemiyorum. En iyisi videoyu paylaşayım ilgilenen videoyu izlesin.
Videomda hem Bir Cihan Kafesi yorumladım hem Unutursun'u, hem de ikisini karşılaştırdım.
Yeri gelmişken YouTube kanalıma abone olun.😂
Sevgili İclal Aydın, gelecek kitaplarını da merakla ve ilgiyle bekliyorum.
Önce çıkmasını bekledim sonra verdiğim siparişin kargosunu.
Kavuşunca ne kadar mutlu oldum tahmin edersiniz.
Nihayet okudum ve bloga yorum bile yazıyorum.
Aslında bu kitap için video hazırlamıştım. Tekrar aynı şeyleri söylemek istemiyorum. En iyisi videoyu paylaşayım ilgilenen videoyu izlesin.
Videomda hem Bir Cihan Kafesi yorumladım hem Unutursun'u, hem de ikisini karşılaştırdım.
Yeri gelmişken YouTube kanalıma abone olun.😂
Sevgili İclal Aydın, gelecek kitaplarını da merakla ve ilgiyle bekliyorum.
13 Mart 2017 Pazartesi
BabilMekan
Hayalperver kitap kulübümüzün ilk buluşmasının gerçekleştiği yeri hepiniz çok beğendiniz.
Şimdi sıra mekandan bahsetmeye geldi.
Güneşli bir cumartesi sabahı Çengelköyde buluşmak ne kadar akıllıca bir işti tartışılır ama babilmekan hepimizin merak ettiği bir yerdi.
Konumuz kitaplar olunca kitap cafeler buluşulacak en güzel yerler oluyor.
Maalesef alt katın fotoğraflarını çekmedik. Çıkarken çekeriz dedik ama çıkarken de alt kat doluydu. O yüzden elimizde olan üst kat fotoğraflarıyla yetineceğiz. Alt katın da ayrı bir güzelliği olduğunu belirtmekte yarar var.
Efendim mekan güzel, elemanlar güler yüzlü hem de sık boğaz etmiyorlar. Kim ediyor derse yalan olur, çünkü biz o gün -tamamen test amaçlı😁- tecrübe ettik.
Her taraf kitaplarla çevrili. Kitapları satın alabiliyorsunuz ama oturayım şurada okuyayım,yerine koyarım, yok! Zaten kütüphane mi orası lütfen teklif bile etmeyin.
Dekor da güzel, çocuklar içinde ayrılmış bir kısmı var.
Kırtasiye ürünleri de bulmak mümkün. Çarpı işi çok güzel kitap ayraçları vardı mesela, ah ne hoştu.
Ben bu tür buluşmalarda en az fotoğraf çeken kişi oluyorum nedense, bu kadar fotoğrafım var, aslında Şahika veya Hilal'in çektiklerini rahatlıkla kullanabilirdim ama zaten bu konuyla alakalı tüm yazılarımda onların fotoğraflarını kullandığım için bu sefer kendi çektiklerimi kullanayım istedim.
Köreldim aslında farkındayım, arık daha fazla makine kullanmayı hedefliyorum.
Babil.com'dan hiç alışveriş yapmadım ve en son bir arkadaşım o siteden alışveriş yaparken sıkıntı yaşadığı için oradan alışveriş yapmayı da düşünmüyorum ama BabilMekan güzel!
Çok sevdiğim fotoğrafla kapanış yapayım, kapın bakalım lattenizi.
Afiyet olsun ♥
10 Mart 2017 Cuma
Aylinden Denemeler Kimdir?
Hayalperver kitap kulübümüzü biliyorsunuz.
O kitap kulübünün üyelerinden biri Aylin. Geçtiğimiz senenin sonbaharında pena yayınlarının düzenlediği etkinlikte kendisiyle tanışmıştım ancak çok öncesinde de Şahika'nın anlatımlarımdan biliyordum.
Bir kişinin varlığından haberdar olmak tanımak değildir malum. Ben kendisine tanıyınca bayıldım.
Çok harika bir enerjisi var.
Nazar değmesin şimdi onunla aynı kitap kulübünde olmak çok güzel ki kitap zevklerimiz hiç uymuyor. Ortak beğendiğimiz kitaplar o kadar az ki. Ama bu bizi uzaklaştırmıyor aksine gülüp eğleniyoruz.
Aylin eski bloggerlardan. aylinden denemeler isimli bir blogu var. Şimdi farkediyorum ki aslında; 'seyhandan' 'aylinden' kafalar aynı çalışmış alanı alırken :)
Aylin'in tabii ki instagram hesabı var; aylinden. Takip edin bence, eleştirileri sevgisi çok yerinde ve çok dürüst. Hele storie kısmı!! Fazla ayrıntı yok, takip edin diyorum bu yeter.
Bitti mi? Bitmedi. Aylin'in bir de Youtube kanalı var. Onunla sohbet zaten çok keyifli olduğundan videolarını izlemek de ayrı bir tat. Gittikçe de güzelleşeceğine inanıyorum. Youtube kanalına abone olmak da çok kolay ayrı bir hesap açmanıza gerek yok gmail hesabınızla istediğiniz kanalları takip edebilirsiniz. Mesela hala beni takip etmiyorsanız (ayıp!) işte buradan edin :)
Aylin diğer bir özelliği ise Esnaf dostu olması. Aslında bu yazıyı bana bu özelliği yazdırıyor. Esnafing Aylin'i size anlatmak istiyorum. Ama tabii ki yetersiz kalacağını biliyorum. Neyse konuya dönersek; Geçen buluşmamızda bir telefon geldi, akşama misafiri gelecekmiş, aslında rahatlıkla bugün planlarım var diyebilecekken ki hem gündüz planları vardı hem de akşam için, hemen misafirleri için iptal etti. Sonra Aylin ne pişirse diye düşündük ve bir karara vardık. Dönerken ben yolda "aa şurada Komşufırın vardı oradan alsaydık", dedim. Sonra "gerçi Getir uygulamasıyla istediğin yerden istediğin şeyi getirtebilirsin", dedim. Ama o ne dedi biliyor musunuz? Hazır bir şey alacaksam zaten kendi esnafımdan alırım. O kazansın.
Mesela bir yere oturmaya gidecek ve giderken bir paket tatlı götürecek. Kendi mahallesindeki tatlıcıdan. Ekmek mi alınacak kendi fırınından.. vs. Oysa şimdi çoğunluğumuz büyük marketlerden alışveriş yapıyor. Ekmeği bile marketten almıyor muyuz?
Çok ince ve çok hoş bir davranış bence.
Çok tatlısın Aylin. Ayrıca tarzın çok hoş 💓💓
O kitap kulübünün üyelerinden biri Aylin. Geçtiğimiz senenin sonbaharında pena yayınlarının düzenlediği etkinlikte kendisiyle tanışmıştım ancak çok öncesinde de Şahika'nın anlatımlarımdan biliyordum.
Bir kişinin varlığından haberdar olmak tanımak değildir malum. Ben kendisine tanıyınca bayıldım.
Çok harika bir enerjisi var.
Nazar değmesin şimdi onunla aynı kitap kulübünde olmak çok güzel ki kitap zevklerimiz hiç uymuyor. Ortak beğendiğimiz kitaplar o kadar az ki. Ama bu bizi uzaklaştırmıyor aksine gülüp eğleniyoruz.
Aylin eski bloggerlardan. aylinden denemeler isimli bir blogu var. Şimdi farkediyorum ki aslında; 'seyhandan' 'aylinden' kafalar aynı çalışmış alanı alırken :)
Aylin'in tabii ki instagram hesabı var; aylinden. Takip edin bence, eleştirileri sevgisi çok yerinde ve çok dürüst. Hele storie kısmı!! Fazla ayrıntı yok, takip edin diyorum bu yeter.
Bitti mi? Bitmedi. Aylin'in bir de Youtube kanalı var. Onunla sohbet zaten çok keyifli olduğundan videolarını izlemek de ayrı bir tat. Gittikçe de güzelleşeceğine inanıyorum. Youtube kanalına abone olmak da çok kolay ayrı bir hesap açmanıza gerek yok gmail hesabınızla istediğiniz kanalları takip edebilirsiniz. Mesela hala beni takip etmiyorsanız (ayıp!) işte buradan edin :)
Aylin diğer bir özelliği ise Esnaf dostu olması. Aslında bu yazıyı bana bu özelliği yazdırıyor. Esnafing Aylin'i size anlatmak istiyorum. Ama tabii ki yetersiz kalacağını biliyorum. Neyse konuya dönersek; Geçen buluşmamızda bir telefon geldi, akşama misafiri gelecekmiş, aslında rahatlıkla bugün planlarım var diyebilecekken ki hem gündüz planları vardı hem de akşam için, hemen misafirleri için iptal etti. Sonra Aylin ne pişirse diye düşündük ve bir karara vardık. Dönerken ben yolda "aa şurada Komşufırın vardı oradan alsaydık", dedim. Sonra "gerçi Getir uygulamasıyla istediğin yerden istediğin şeyi getirtebilirsin", dedim. Ama o ne dedi biliyor musunuz? Hazır bir şey alacaksam zaten kendi esnafımdan alırım. O kazansın.
Mesela bir yere oturmaya gidecek ve giderken bir paket tatlı götürecek. Kendi mahallesindeki tatlıcıdan. Ekmek mi alınacak kendi fırınından.. vs. Oysa şimdi çoğunluğumuz büyük marketlerden alışveriş yapıyor. Ekmeği bile marketten almıyor muyuz?
Çok ince ve çok hoş bir davranış bence.
Çok tatlısın Aylin. Ayrıca tarzın çok hoş 💓💓
8 Mart 2017 Çarşamba
Yeniden; Bir Cihan Kafes
Şubatın dördünde İclal Aydın'ın son kitabı çıktı, meraklası zaten biliyor.
Şubatta yeni kitabın geleceğini ve yeni kitabın öncekiyle alakası olduğunu öğrendiğimde, Bir Cihan Kafesi tekrar okumalıyım, dedim.
Sevdiğim bir filmi tekrar izlerken de, sevdiğim bir kitabı okurken de çok tereddüt ederim: Ya beğenmezsem! Ya yıkılırsa kalbimdeki tahtı?! diye.
Biraz garip biriyim herhalde. Ama emin değilim belki aranızda benim gibi hissedenler de vardır.
Kesinlikle ikinci sefer okuduğumda bu kadar etkilenmeyi beklemiyordum. Neticede hikayeyi biliyorum. O zamanki ruh halimle de alakalı olabilir ama ben bir akşam bi' başladım..
Hem ağlıyorum hem okuyorum. Ama nasıl var ya!.. Hüngür hüngür!
İlk okuduğumda gerçekten boğazıma taşlar dizilmişti. Etkileniyordum ama bir yandan da karışık olay örgüsünü çözmeye, kim kimin nesi anlamaya çalışıyordum. E bu okuyuşumda biliyorum. Tanıdığım kişilerin hayatıydı sanki ve ben bir türlü susmuyordum.
Kitabın yarısında biraz ara verdim. Gözler şiş. Yoksa bir gecede bitirebilirdim ama bunu kendime yapmak istemedim.
Ve çok ilginç: Ben unutmuşumdur, devam kitabını okurken zorlanmayayım diye tekrar okumak istedim ama, o kadar iyi hatırlıyordum ki olayları. O beğendiğim sözleri.
Hafızam da korkunç zayıftır aslında. Ama bu kitabı hatırlıyordum.
Kitabı tekrar okuduğum halde bu kadar keyif almam ve etkilenmem çok değişik geldi bana. O yüzden şimdi fırsat buldukça sevdiğim kitapları geri dönüp okumak istiyorum.
Tekrar tekrar aynı kitapları okuyanlar garip gelirdi bana mesela önceden. Hayat işte, başkası yaparken tuhaf gelen şeyleri bir gün sen de yapıyorsun.
Mesela şu an bir taraftan İclal Aydın'ın Unutursun isimli son kitabını okurken bir de aynı yazarın yıllar önce çıkan Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken isimli kitabını da tekrar okuyorum. Yazarın hayatından o kadar çok şey varmış ki bu romanlarında, bunu da tekrar okumasam anlamam pek mümkün olmazdı.
Biliyorum çok uzun bir yazı oldu, biliyorum kitap yorumlarını çok okumuyorsunuz, ya da okusanız da çaktırmıyorsunuz ama ilk yorumum çok yetersizmiş; ilk okuduğumda duygu yoğunluğundan pek bir şey yazamamışım. -Linki buraya bırakayım merak eden bir göz atabilir. -
Şimdi de duygu yoğunluğundan yazabildiğimce yazdım.
Şubatta yeni kitabın geleceğini ve yeni kitabın öncekiyle alakası olduğunu öğrendiğimde, Bir Cihan Kafesi tekrar okumalıyım, dedim.
Sevdiğim bir filmi tekrar izlerken de, sevdiğim bir kitabı okurken de çok tereddüt ederim: Ya beğenmezsem! Ya yıkılırsa kalbimdeki tahtı?! diye.
Biraz garip biriyim herhalde. Ama emin değilim belki aranızda benim gibi hissedenler de vardır.
Kesinlikle ikinci sefer okuduğumda bu kadar etkilenmeyi beklemiyordum. Neticede hikayeyi biliyorum. O zamanki ruh halimle de alakalı olabilir ama ben bir akşam bi' başladım..
Hem ağlıyorum hem okuyorum. Ama nasıl var ya!.. Hüngür hüngür!
İlk okuduğumda gerçekten boğazıma taşlar dizilmişti. Etkileniyordum ama bir yandan da karışık olay örgüsünü çözmeye, kim kimin nesi anlamaya çalışıyordum. E bu okuyuşumda biliyorum. Tanıdığım kişilerin hayatıydı sanki ve ben bir türlü susmuyordum.
Kitabın yarısında biraz ara verdim. Gözler şiş. Yoksa bir gecede bitirebilirdim ama bunu kendime yapmak istemedim.
Ve çok ilginç: Ben unutmuşumdur, devam kitabını okurken zorlanmayayım diye tekrar okumak istedim ama, o kadar iyi hatırlıyordum ki olayları. O beğendiğim sözleri.
Hafızam da korkunç zayıftır aslında. Ama bu kitabı hatırlıyordum.
Kitabı tekrar okuduğum halde bu kadar keyif almam ve etkilenmem çok değişik geldi bana. O yüzden şimdi fırsat buldukça sevdiğim kitapları geri dönüp okumak istiyorum.
Tekrar tekrar aynı kitapları okuyanlar garip gelirdi bana mesela önceden. Hayat işte, başkası yaparken tuhaf gelen şeyleri bir gün sen de yapıyorsun.
Mesela şu an bir taraftan İclal Aydın'ın Unutursun isimli son kitabını okurken bir de aynı yazarın yıllar önce çıkan Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken isimli kitabını da tekrar okuyorum. Yazarın hayatından o kadar çok şey varmış ki bu romanlarında, bunu da tekrar okumasam anlamam pek mümkün olmazdı.
Biliyorum çok uzun bir yazı oldu, biliyorum kitap yorumlarını çok okumuyorsunuz, ya da okusanız da çaktırmıyorsunuz ama ilk yorumum çok yetersizmiş; ilk okuduğumda duygu yoğunluğundan pek bir şey yazamamışım. -Linki buraya bırakayım merak eden bir göz atabilir. -
Şimdi de duygu yoğunluğundan yazabildiğimce yazdım.
7 Mart 2017 Salı
Mel Gibson'ın 26 Yaşındaki Eşi
Mel Gibson'ın çok sevdiğim filmlerinin olmasının yanı sıra benim lise dönemim kendisinin en parlak zamanıydı sanırım.
O zamanlar arkadaşım, nereden duymuş bilmem, yedi tane çocuğu olduğunu söylemişti.
Çocuklarının şu anki sayısı ise dokuz!
2 kız 7 erkek. Hay maşallah!
İlk karısı çocuk doğurmak istemediği için bile ayrılmış olabilirler. İlk altı çocuk ilk eşinden. Son ikisi bugün paylaşacağım son eşi Rosalind Ross'dan. Arada bir tane de Oksana Grigorieva'dan.
Ay başım döndü.
Çocuk mevzusunu kapatalım mı?
Yalnız şunu da eklemek isterim ki Mel Gibson da 11 çocuklu bir aileden geliyor. Babasını örnek alıyorsa, devamı gelebilir. Ne dersiniz?
Yeni bebeklerinden sonra ilk kez bir arada Oscarlarda görünen Rosalind Ross çok hoş gözüküyor. Mel Gibson için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Mel Gibson'ın ilk eşinden olma evlatlarından küçük Rosalind Ross bu arada. Ayrıca Mel Gibson şayet bu kadar genç birini eş olarak seçmeseydi sanırım bu kadar yaşlı da durmazdı.
Ama tabii bize ne değil mi? 😏
O zamanlar arkadaşım, nereden duymuş bilmem, yedi tane çocuğu olduğunu söylemişti.
Çocuklarının şu anki sayısı ise dokuz!
2 kız 7 erkek. Hay maşallah!
İlk karısı çocuk doğurmak istemediği için bile ayrılmış olabilirler. İlk altı çocuk ilk eşinden. Son ikisi bugün paylaşacağım son eşi Rosalind Ross'dan. Arada bir tane de Oksana Grigorieva'dan.
Ay başım döndü.
Çocuk mevzusunu kapatalım mı?
Yalnız şunu da eklemek isterim ki Mel Gibson da 11 çocuklu bir aileden geliyor. Babasını örnek alıyorsa, devamı gelebilir. Ne dersiniz?
Yeni bebeklerinden sonra ilk kez bir arada Oscarlarda görünen Rosalind Ross çok hoş gözüküyor. Mel Gibson için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Mel Gibson'ın ilk eşinden olma evlatlarından küçük Rosalind Ross bu arada. Ayrıca Mel Gibson şayet bu kadar genç birini eş olarak seçmeseydi sanırım bu kadar yaşlı da durmazdı.
Ama tabii bize ne değil mi? 😏
4 Mart 2017 Cumartesi
Ölüme Fısıldayan Adam
Doksanların sonralarında çıkan bir film vardı, Robert Redford oynuyordu, adı da "Atlara Fısıldayan Adam"dı.
Şüphesiz o filmin ismi bu kitap ismine ilham olmuş.
Ölüme Fısıldayan Adamın yazarı oldukça genç ve wattpad sayesinde ünlenmiş biri aslında.
Ben wattpadden değilse de wattpadde ünlenip çıkmış kitap çok okudum. Sevdiklerim de oldu sevmediklerim de, acayip popüler olduğu halde elime bile almak istemediklerim oldu, deli gibi sevilmesine neden olan şeyin ne olduğunu anlamadığım da.
Bu kitabın hikayesini herkes bilmez.
Büşra Yılmaz (kitabın yazarı)'ın hedefi aslında Ölüme Fısıldayan Adam'ı yayınlatmakken, ilk başta 4N1K isimli gençlerin hoşuna gidecek bir wattpad kitabı yayımlıyor wattpadde.
Beklediği gibi de gençler bayılıyor bu kitaba çok okunuyor ve yayınevlerinin dikkatini çekiyor. Yayınevleri Büşra ile iletişime geçtiğinde ikinci kitabını da öne sürüyor. Anlaşmayı ölüme Fısıldayan Adamı da dahil ediyor. Kabul edecekseniz böyle, diyor.
Öyle de oluyor.
Bundan yayınevinin kaybı olmaz tabii ki, değil mi?
Yeri gelmişken şuna da değinmek isterim. Kendilerini kaliteli okur olarak gören bazı kesim yayınevlerinin bu kitapları basmasına bile şaşırıyor. Ama bu kitaplar satıyor arkadaşlar. Yazarların imza günlerinde izdiham yaşanıyor. Gençler bu tarz okumayı seviyor size ne? :)
Ya zaten bir zaman sonra bu tarzdan o tarzdan şu tarzdan sıkılacak, başka yazarlar arayacak başka türler deneyecek. Müsterih olun yani, yalandan edebiyat için endişelenenler.
Bu konulara nereden mi geldim. Geçenler de bir kitap alışverişi yapmıştım ve videosunu paylaştım.
Burayı tıklayarak izleyebilirsiniz!!
Okuoku'dan alışveriş yapanlar bilir bir sürü de ayraç gönderir Okuoku. İçlerinde bu kitabın ayracı da var ama ben, bu ne ya?, diye atmış bulunmuşum.
Ayracı atmamdan rahatsız olan kitap hayranları çıktı. Çok usturuplu bir şekilde uyardılar beni. Tavırları öyle hoşuma gitti ki, kitabı da merak ettim.
Hiç aklımda yokken Ölüme Fısıldayan Adamı okumaya karar verdim. Belki yaza belki daha erken ama bir zaman, illaki!
Bu tip şeyleri genelde benden duyarsınız ama aranızda okuyanınız var mı, merak ettim?
Şüphesiz o filmin ismi bu kitap ismine ilham olmuş.
Ölüme Fısıldayan Adamın yazarı oldukça genç ve wattpad sayesinde ünlenmiş biri aslında.
Ben wattpadden değilse de wattpadde ünlenip çıkmış kitap çok okudum. Sevdiklerim de oldu sevmediklerim de, acayip popüler olduğu halde elime bile almak istemediklerim oldu, deli gibi sevilmesine neden olan şeyin ne olduğunu anlamadığım da.
Bu kitabın hikayesini herkes bilmez.
Büşra Yılmaz (kitabın yazarı)'ın hedefi aslında Ölüme Fısıldayan Adam'ı yayınlatmakken, ilk başta 4N1K isimli gençlerin hoşuna gidecek bir wattpad kitabı yayımlıyor wattpadde.
Beklediği gibi de gençler bayılıyor bu kitaba çok okunuyor ve yayınevlerinin dikkatini çekiyor. Yayınevleri Büşra ile iletişime geçtiğinde ikinci kitabını da öne sürüyor. Anlaşmayı ölüme Fısıldayan Adamı da dahil ediyor. Kabul edecekseniz böyle, diyor.
Öyle de oluyor.
Bundan yayınevinin kaybı olmaz tabii ki, değil mi?
Yeri gelmişken şuna da değinmek isterim. Kendilerini kaliteli okur olarak gören bazı kesim yayınevlerinin bu kitapları basmasına bile şaşırıyor. Ama bu kitaplar satıyor arkadaşlar. Yazarların imza günlerinde izdiham yaşanıyor. Gençler bu tarz okumayı seviyor size ne? :)
Ya zaten bir zaman sonra bu tarzdan o tarzdan şu tarzdan sıkılacak, başka yazarlar arayacak başka türler deneyecek. Müsterih olun yani, yalandan edebiyat için endişelenenler.
Bu konulara nereden mi geldim. Geçenler de bir kitap alışverişi yapmıştım ve videosunu paylaştım.
Burayı tıklayarak izleyebilirsiniz!!
Okuoku'dan alışveriş yapanlar bilir bir sürü de ayraç gönderir Okuoku. İçlerinde bu kitabın ayracı da var ama ben, bu ne ya?, diye atmış bulunmuşum.
Ayracı atmamdan rahatsız olan kitap hayranları çıktı. Çok usturuplu bir şekilde uyardılar beni. Tavırları öyle hoşuma gitti ki, kitabı da merak ettim.
Hiç aklımda yokken Ölüme Fısıldayan Adamı okumaya karar verdim. Belki yaza belki daha erken ama bir zaman, illaki!
Bu tip şeyleri genelde benden duyarsınız ama aranızda okuyanınız var mı, merak ettim?
2 Mart 2017 Perşembe
2017 Oscarlarının En Kötüleri
2017 Oscarların en iyilerini yazdın mı ki kötülere geçtin derseniz, evet yazım.
2017 Oscarları en iyiler için tıklayın.
Çok şaşırdım bu yıl. En iyileri seçmek zor olmadı çünkü çok kötü vardı. Aslında kötüden de ziyade sıradanlar vardı.
Artık herhalde ne giyeceklerini şaşırdılar ki, bu kadar kötü tercihler yapmaya başladılar.
Fotoğraflara geçmeden şunu özellikle söylemek istiyorum. Dakota Johnson'ın kıyafetini beğenen oldu mu?
Ne yaptın kızım sen? Gucci'ymiş misal bu elbise. Zevk meselesi tabii.. 🙊
Michelle Williams'ı eleştirmek benim için zor olacak ama onun bu görüntüleri beni ciddi düşündürüyor.
Kıyafet de hiç fena değil aslında ama Michelle'e yakışmamış. Hele o saçlar?!
Jessica Biel:
Bu kadından daha iyisini beklerdim mesela.
Naomi Harris:
Bu ne ya cidden? Bir de büyüleyici falan yazmışlar 😕
Daha yazamayacağım beni anlayın.
İçlerinde beğendiğiniz var mı? Siz kimleri beğendiniz ya da beğenmediniz?
1 Mart 2017 Çarşamba
George Clooney Hamileymiş!
Geroge Clooney hamileymiş hiç söylemiyorsunuz!!
Ay yani Amal Clooney. Yani George'un karısı yani George!
Ya George baba oluyormuş!
Niye kimse bana demedi ya!
Şu an ben şok, ben iptal!
İnanmayacaksınız ama çok sevindim! Sanki yetersiz kaldı bu hissimi ifade etmek için. Thrill derler ya, heh işte öyle!
Evleneceğini duyduğumda çok şaşırmıştım ama cidden sevinmiştim. Çocuğu olsun diyordum.
Ya inanmıyor musunuz. İşte şu yazımdan bakın bakalım neleri hesap etmişim! :)
İnşallah erkek olur ve inşallah babasına benzer 😂😂
Ay Georgie ya 💓💓💓Hayırlı olsun 😻
Ay yani Amal Clooney. Yani George'un karısı yani George!
Ya George baba oluyormuş!
Niye kimse bana demedi ya!
Şu an ben şok, ben iptal!
İnanmayacaksınız ama çok sevindim! Sanki yetersiz kaldı bu hissimi ifade etmek için. Thrill derler ya, heh işte öyle!
Evleneceğini duyduğumda çok şaşırmıştım ama cidden sevinmiştim. Çocuğu olsun diyordum.
Ya inanmıyor musunuz. İşte şu yazımdan bakın bakalım neleri hesap etmişim! :)
İnşallah erkek olur ve inşallah babasına benzer 😂😂
Ay Georgie ya 💓💓💓Hayırlı olsun 😻