30 Nisan 2010 Cuma

Haliç'i Sevdim

Hani demiştim "sosyal tesis, sosyal tesis gezesim var" diye :)
O zamandan beri daha önce gitmediğim bir sosyal tesise gitmek kısmet olmamıştı.
Ama zaten bende Haliç Sosyal Tesislerinde yemeğe gitmek için baharın gelmesini bekliyordum:)



Her sahil kısmındaki sosyal tesisler gibi su ürünleri çeşitleri oldukça fazla.
Her sosyal tesisde olduğu gibi hafta sonu çılgın bir kalabalık mevcut.
Neyse ki bazı sosyal tesislerdeki, bazı uyuz garsonlardan birine denk gelmedik :)
Çok pis laf sokarım!


Masadan manzaraya doğru çekilmiş pek sanatsal bir fotoğraf mevcut elimde; Profesyonel cep telefonumla çekilmiş :)
Ama bilgisayara format atıldığı içün,
ve ben Samsung Pc Studioyu yüklemeyi beceremediğim için
o fotoğrafı atamadım.
Bu arada flickr yaktın beni evladım!

28 Nisan 2010 Çarşamba

Kabusum Geri Döndü

Beni tanıyanlar neyi ay pardon yani kimi kastettiğimi hemen anladılar:)
Sevgili ağabeyim İngiltere'den döndü!

Blogla ilgilenemeyişim bundan ötürüdür.
Çünkü ilgilenmem gereken 30 yaşında bir evladım var:)

Habire yemek yapıyorum; doymak nedir bilmiyor fast fooddan gına geldiği için sıcak yemek istiyor. Göbeğine bakmadan kilo alması gerektiğini, omuzlarının küçüldüğünü, suratının çocuk suratına döndüğünü iddia ediyor ki bende ona patlamandan korkuyorum ayı gibisin diye cevap veriyorum.

Arkasını topluyorum; ne kapıları, ne ışıkları, hatta musluğu bile kapatmıyor.

Benimle dalga geçiyor; "cif getir dedim cif getirdi" diyor.
Ciften kastı camsilmiş "ay acaba ben müneccim miyim, cif isteyinde camsili kastettiğini nerden bileyim?" diye sinirleniyorum ama o kahkahalarla gülüyor.

Yine de kızgınığım çabuk geçiyor ve dediklerini ya da yaptıklarını çocuğummuş gibi anlatıp gülebiliyorum -bknz şuan- ama biliyorum ki şimdilik:)

Bu arada bana çanta almış. Harrods diye bir yerden. Ben adını yeni duydum ne yalan söyliyeyim; adını yeni duyduğum içinde kızdı:)
Göremediğiniz gibi çantanın fotoğrafı yok, bundan çantayı ne kadar beğendiğimi(!) anlayabilirsiniz, ama kullancağım canım abim almış benim için:)

Yarın çıkıp balık almam gerekiyor (benim için, yurt dışında yenen tek şey olmasına karşın) bizimki aylardır yememiş:)

24 Nisan 2010 Cumartesi

Düşüş


Çok merak ediyorum bu kitabı okuyup beğenen arkadaşları.
Benim bir huyum var; tavsiye edilmiş bir kitabı, bir yazarı veya ekşide birilerinin en sevdiği kitabı gördüm mü mutlaka okurum.(yani çalışım demek istiyorum)
Albert Camus'un entellektüel camiada pek seveni var. Bense hiç bir kitabını okumamışım daha önce. Ve sanırım yanlış bir kitaptan başladım:)

Daha önce yarım bırakmıştım sonra vicdanım sızlayınca, aradan uzun zaman geçmiş olmasına karşın tekrar başladım ve 100 sayfalık kitabı bir türlü bitiremedim:)
Okudukça neden yarım bıraktığımı anladım.

Jean-Baptiste Clamence kendini anlatıyor.
Hakkını yemeyeyim çok güzel tespitler var kitapta.
Ama geveze bir insanı dinliyormuş gibi hissettim kendimi ve ben gevezeleri hiç sevmiyorum!

22 Nisan 2010 Perşembe

21 Nisan 2010 Çarşamba

Nişan Kritiği

Hani böyle güzel bir gün geçirirsiniz ya.. Sonra o günü her andığınızda aynı keyfi yaşarsınız..
İşte bu nişan bizim için öyle oldu.
O kadar eğlendik, o kadar güzel ağırlandık ki o günü anmaya doyamıyoruz.
Önce gelini yemeğe çıkardık, sonra gelin bizi yemeğe çıkardı, düğüne kadar sürüp gideceğe benziyor bu hal:)

Kimin nişanı mıydı?
Bizim Şeyda'nın ayol:)

Becerikli kızımızın hazırladığı, kıyafetiyle aynı renk hatıra defteri:


Bu da defteri ilk imzalayan kişinin bölümü :P


Okuyabildiğiniz kadar ki kısmı okuyabilirsiniz gerisi özel:P

Son olarak, evlenecek çiftlere en az bu kadar güzel törenler diliyorum...

20 Nisan 2010 Salı

Bir Zaman Hatası

Ben aslında hasta olmayı severim.
Bütün yaptığınız yatmak, yatmak, yatmaktır...
Gitmek istemediğiniz bir yere 'hastayım gelemem' diyebilirsiniz.
"Yemek yok mu?" sorusuna cevaben burnunuzu silebilirsiniz.
Temizlik mi?
Kolunuzu kaldıracak haliniz yok.
Hastalık benim için zamanını kendim belirlemediğim bir tatil aslında...

...Ama kalkıp çorbanızı kendiniz ısıtıyorsanız,
yatağınıza kahvaltı gelmiyorsa,
hastalık tatil olmaktan çıkıp zehir oluyor.
Burnunuzun silinmekten aşınması da cabası.
Annemi özledim.
O olsaydı bir hafta daha çıkmazdım yataktan ya neyse..

Fatmayı çağırdım bende. Gelmedi tabii ki.
Demek gelmiyorsun he diyerek, ben gittim onlara:)


Oldu olacak dinlediğim şarkıyı yeni sekmede açın pişman olmayacaksınız ;)

- Fatma çok açım!
- Seyhan Abla ders çalışıyorum.
- Fatma lütfen kalkıp yemek getirir misin?
- Seyhan Abla yarın 2 tane sınavım var.
- Ya Fatma!!
- Tamam şu soruyu çözeyim.
- Git burdann!!!
- Seyhan Abla burası benim odam.
- GİT DEDİM!

Böyle on kere istedikten sonra getirdi her istediğimi...
Elime düşersin seeeennn!!!

18 Nisan 2010 Pazar

Hasta Yatağımdan Bildiriyorum: Carte d'Or Etkinliği

Bu da benim en uzun başlığım olarak tarihe geçsin:)
Hemen söylenmeyin "yedin yedin dondurmaları şimdi hastayım diyorsun" diye.
Ben zaten giderken iyi değildim.
Boğazım günlerdir ağrıyordu, sabah zar zor sesim çıkıyordu.
Çivi çiviyi söker dedim düştüm yollara.. Haappşuuu!
Sökmedi haliyle:)) Olsun ben eğlendim ya, ona bakarım:)

+1'im ile (hatta onun sayesinde) Küçükyalı Chef'inn' e vardık.

Gittiğimizde Muhittin Tüylüce fotoğraf çekimi hakkında arkadaşları bilgilendiriyordu. Tabii çekimlerimden biliyorsunuz ki çok ihtiyacım olan bir şey, ama ben geç kalmıştım. Güzel fotoğraf çekememek kalbimde bir yara olarak kalacak herhalde...

Sonra mutfağa girdik!
BEN DE!
Elimize sürpriz bir liste verildi:


Ben listemi görünce önce dehşete kapıldım sonra omuzlarımı düşürdüm:)
Hiç bir şey canlanmıyor gözümde, yaratıcılık hak getire...
Sonra tabii ki ufak yardımlarla(!) bir şeyler çıktı ortaya.
Mehmet Ustaya saygılarımı arz ederim bu vesileyle..


Bu ne şimdi demeyin valla küser giderim!

Ortadaki top dondurmayı o kadar mükemmel bir şekilde çıkarmak ne kadar zor siz bilmezsiniz ama ben bilirim:))
Sonra... Yandaki hindistan cevizine bulanmış toplar ise özel bir karışım! Nasıl yapıldığını söyleyemem, zira biz aşçılar sırlarımızı vermeyi pek sevmeyiz :P
İçinde kayısı ve ceviz olduğunu söyleyebilirim çünkü ben doğradım onları!

Güzel vakit geçirmenizin yanı sıra, birde hediyeleri oldu ki; ben yolda insanlara çarpa çarpa taşıdım, minibüste arka koltuğu ele geçirdim, metrobüste insanların dizlerini yardım, eve sağ salim ulaştırdım:


Ee dondurma yemeye beklerim artık:) Haappşüü!!!

Ay buna da bayıldım:)
Muhittin Bey'in anlattığı teknikle çektim fotoğrafı euheuhe:)))))))))
-Yazar burada gülme krizine girdiği için yazısına kısa bir ara vermiştir:)-


Hayır Muhittin Bey görse 'ben böyle bir teknik göstermedim' diyecek ama zaten Muhittin Bey nereden görecek :)))

Bir çok insan gibi şefin önlüğünde benim de gözüm kaldı, çıkarken çalmayı düşündüm, düşündüm vazgeçtim:)
Ortamda müsaitti , önlük oracıkta duruyordu, kimse benden şüphelenmezdi:)
Ama bu vefasızlığı nasıl yapardım?
Uğur Volkan Uysal'a selam olsun:)

Aylin Hanım ne şekersiniz?!
Sizin nezdinizde tüm ekibe teşekkürlerimi sunuyorum.

Katılan arkadaşlar!
Güzel resim çekenleri çekemediğim kadar güzel yemek yapanlarıda çekemiyorum!
Ve siz döktürdünüz.
Ve bu haksızlık!
:)
Bu kadar becerikli olmaya ne lüzum var, soruyorum?
:)
Bloglarını takip ettiğim arkadaşları görmek çok hoş!
Tanıştığım arkadaşların bloglarını takip etmekte bir o kadar güzel olacak!
Memnun oldum efendim!

Haappşüüü!

Yapılan sunumlar dondurmalı blogda yıl boyunca sergilenecek.
Hani diyorum, aklınızda bulunsun, benimkine bakıp diğerlerinden umudu kesmeyin:)

Emeğe saygı
Şu yazı zor şartlar altında; aksırık, tıksırık ve göz akıntısına rağmen, yer yer dalıp giderek, yer yer ne yazdığımı unutarak yazılmıştır.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Rüzgar Gibi Geçti

Ahh nasıl anlatmaya ihiyacım var!

Bu kitapla beraber anladım ki, ben kitapların fiziksel varlıklarını seviyorum. E-kitap falan okuyamam!

Burada ne çok istediğimi ama önümde engeller olduğundan dolayı kitabı almayacağımı yazmıştım. Aradan aylar geçmiş ve bence ben bu kitabı okumaya hak kazanmışım!

Kitap yurdundan verdiğim sipariş, gelmesini beklemek, gelince kitaba sarılmak...
İşte o noktada anladım; kitapların varlıklarını seviyorum!

Sonunda kitaba başladım,
kitabın kalınlığı içindeki gereksiz uzatmalar gözüme sokulmaya çalışıldıysa da "bu ansiklopediyi nasıl bitireceksin" deselerde yılmadan sayfa atlamadan okudum.

Hakikaten o kadar uzun tasvirler, uzun diyaloglar, gereksiz uzatmalar vardı ki kitabın bin sayfa olmasına şaşırmıyorsunuz!

"Ah Margaret(kitabın yazarı) sen geveze ve yalnız bir kadın olmalısın" diye düşündürdü bana!

Kitabın yarısını 2 günde okudugumu düşünürsek kitabı okumam baya uzun sürmüş!
Çünkü ilk yarıyı okumam en az bir haftamı almış. Tam gün veremeyeceğim:)

Bu kitabın filmide var[aslında ben kitabı olduğunu çok sonra öğrendim:) neden bu kadar geç okuduğumda ortaya çıktı] ve bir çok kaynaktan çok sıkıcı olduğunu duymuştum!

Ya zaten bu kadar uzun, bu kadar olaylı bir kitabı hangi akla hizmet filme alıyorsun ki, ne kadarını yansıtabilirsin!?!
Ve olay örgüsünden öte kişilerin karakterleri önemli bir rol, ki bunu karakterle yaşayarak anlayabilirsin onu izleyerek değil!
Ama dizisi güzel olurdu he! :)

Scarlett O'Hara diye görüp görebileceğiniz en yüzeysel kişi etrafında geçiyor olaylar. Bu kadar sığ olmaya utanır insan!
Güçlü biri o ayrı.
Sonra başka bir sığ kişilik çıkıyor karşısına; Rhett!
Birbirlerine layıklar derken, zaman geçince anlıyorsunuz ki, Scarlett, Rhett'in tırnağını hak etmiyor.
Ay geri zekalı ya!

Kitabı bitirdiğimde gece 4tü!
Ama nasıl sinirliydim nasıl!
Kitabın sonunu hazmedemiyorum. Gerizekalı Margaret!
Gene sinirlendim bu konu hakkında konuşmak istemiyorum!
Evet bu kadar yazdıktan sonra bu söylemem iki yüzlülük biliyorum :)

Artık "kült" kabul edilen bu kitabı okuduğum için mutluyum ama..
.. bir ama gelecek gibiydi zaten değil mi?
:)
Ama;
ne bu kitabın kapağı, ne de arkasında yazılanlar bana bu kitabı okutabilirdi; eğer bu kadar çok yerde karşıma çıkmasaydı.

Bir kere arka kapakta:

Scarlett: Bunu yarın düşünürüm çünkü yarın başka bir gün
Rhett: Açıkçası canım hiç umrumda değil

yazıyor.

Bir diyaloga benziyor değil mi?
Salakça bir diyaloga.
Kitapta böyle bir diyalog geçmiyor aralarında.
Çok sık kullandıkları cümleleri yazmışlar sadece.

Kitaptaki savaş anlatımına ise şapka çıkarıyorum!
Ne kadar kötü zor bir şey olduğu çok güzel anlatılmış ve insan yürekten savaşların hiç olmamasını diliyor!


Pulitzer ödüllü aşk ve savaş destanı
:(

13 Nisan 2010 Salı

V For Vendetta

Bir önceki konuya ilişkin yorumları nasıl becerdimse reddettim sanırım.
Bir yandan msn açmak doğru karar değişmiş zannederim.
Oysaki diğer arkadaşları ilgilendiren yorumlarda vardı.


"...Remember, remember
the Fifth of November..."
Bu film bana gelen yorumlarda tavsiye edilmişti.
Aslında türüne bakınca pek benlik değil dedim ama bu türde en beğendiğim filmler arasına girdi.
Konu itibariyle farklı ve hoş bir anlatımlada orjinal bir film diyebilirim.

500 Days Of Summer


Çok tatlı bir filmdi.
Ben çok sevdim başka da bir şey demek istemiyorum neden acaba :D
Kedisinin soyadının Springsteen olması hala aklımda :D

All About Steve


Bu filmle Sandra Bullock ahududu ödülü almış!
Hadi ama o kadar da kötü oynamamış ki kadından ne istiyorlar anlamıyorum..
Filmin eksikleri var gibi, yarım kalmış sanki.
Senaryo zayıf ama bu Sandra'nın suçu değil.
Ama komik kısımlarıda vardı.
Hele adamın üzerine atladığı sahne...
Muhteşemdi!
Sırf o sahne için bile izlenir, sonra kapatın mesela :D

8 Nisan 2010 Perşembe

Kolyeler

Pretty Cool ille de "kolyelerini göster" diyor bilmiyor ki benim onun gibi kolyelerim yok :)

Şaşırabilirsiniz ama benim takıyla hiç aram yok. Yüzük hayatta takamam. Küpeyle hiç işim olmaz. Kolye ise bunların içinde en masum olanı.. Takabilirim ama çoğu zaman aklıma gelmez :)

Aslında takı seviyorum ama başkası taktığında. Sanki bana yakışmıyor ve eğreti duruyor gibi hissediyorum.

Ama şimdi sizinle paylaşacağım bu üç kolye birbirinden kıymetli!

Yoyo kraliçesi Nergisce'den şahane bir kolye:


Benim çevremde böyle ya da buna benzeyen bir kolye takana rastlamadığım için her taktığımda övgü topluyor;)
Tamam kıskanmayın sizin için link veriyorum yerinizden kalkmadan edinin:)

Oo.. İkincisi Stil Direktörünün'den


İlk buluşmamızda hediye etme nezaketini gösterdi sağolsun, bilirsiniz ince hatundur :)
Bu benim, ama Stil Pazarından belki kendinize uygun bir şeyler bulabilirsiniz sizde ;)

Evet! Tam tahmin ettiğiniz gibi bu da hediye:


Şimdi çok uzaklarda olan Hatice isimli arkadaşımdan..

Neredeyse kimseyi mimlemeden kapatıyordum konuyu
Ebruli sende ne kolyeler vardır çıkar bakalım ortaya :)

Ve Neval..
İlk izleyicinim ilk mimi de ben göndereyim, belki bu sayede benim arkadaşlarım senin arkadaşların olur ;)

Ha birde Sena..
Sena yüzükleriyle meşhur ama eminim bir kaç orjinal kolyesini paylaşabilir ;)

7 Nisan 2010 Çarşamba

Ah Şımartıyorsunuz Beni!

Bugün evde oturmuş çamaşır katlarken (benim bir prenses olmadığımla yüzleştiğin anlardan sadece biri)
Dışarı çıksam mı çıkmasam mı diye düşünürken (evet bunu düşündüğüm ve tercih etmediğim zamanlar oluyor)
Kapı çaldı.
"Evet evet benim" diye kapıyı açtım ki ne göreyim:

Fotoğraf1004

Mail kutuma düşen Bepanthol Ultra Project Body Lotion özelliklerini okurken "ayy tam benlik" diye düşünüyordum.

Mihriban, kuzum, daha bir kaç gün evvel Bepanthol losyonu kullandığından, memnun olduğundan bahsetmiyor muydun?

Ben de daha dün eczaneden Bepanthen Plus almıştım yüzüm için.
Sonra bana göndermek istedikleri maili gördüm, sonra paketimi aldım.
Hemen losyonumu süründüm; harika bir kokusu var ve çok çabuk emiliyor

Fotoğraf1005

Ya bu kadar düşünceli olup hazırladıkları pakete ne demeli!?
Benim gibi kuru bir cilde sahip olan bir insana gönderilecek en güzel şey!
Ama papatya fikri nasıl ince bir fikirdir? Günüme, bu kasvetli hava ya neşe katmadı mı sizce? Şebnem de bayılmadı mı :)

bepanthol_ORJ

Cildinizde kuruluk mu hissediyorsunuz? Evet!
Cildiniz kaşınıyor mu, gergin mi, çabuk mu kızarıyor? Ay evet evet EVET! :D

Tipik kuru ve hassas bir cildim var, bu losyonu benim için ürettikleri için - :Pp- Bayer HealthCare ailesine,
Bunu papatyayla özdeşleştirip güzel bir paket hazırlayan arkadaşlara - ki kesin bir kadın eli değimiştir!- teşekkürler ediyorum!

Şimdiden söyleyeyim,
reklam yaptığımı düşünebilirsiniz, yaw benim yaptığım reklamdan ne olacak:)

Ben sadece sevincimi paylaşıyorum sizinle belki arada kıskananlarınız olabileceği gibi -:))) ay burada çok güldüm - aynı cilt problemlerinden yakınanlarda vardır?

Utanır İnsan Böyle Güzel Olunur Mu?

Bu çocuğu çok seviyordum ya, nereye kayboldu?
Denizcim neredesin bir ses ver :)

müzik - utanır İnsan böyle güzel olunur mu | izlesene.com



Bu şarkı kime mi gelsin?
Ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim:)

4 Nisan 2010 Pazar

Alemci Olmak Ya Da Olmamak

Bahar geldi ya..
Ben bu kışın tadını doyasıya çıkardım ya..
Dedim ki baharında tadını çıkaracağım:)
Beni parklardan toplayana aşk olsun.
Çünkü benim bahar anlayışım sokakta yaşamaktır :)

Çaylar demlenir, okey takımı sırtlanır parka doğru yol alınır..
Yenilen çekirdeğin haddi hesabı yoktur :)


Gündüz trafikte üstünden geçerken sinir olduğunuz bu şahane yapı..
Ne kadar görkemli, ışıklandırmalarla ne kadar hoş..
Üstündeyken ki sevimsizliğinden eser yok!


Bu da benim emektar termosum! Her eve lazım olan termosların en harikası, çünkü benim! :)
Yanında kardeşleri browni ve çekirdek:)

Boğaz köprüsünün değişken ışıkları gözünüzden kaçmasın ;)
İyi pazarlar ;)